F. SCOTT FITZGERALD
çev. Ülker İnce İthaki Yayınları 2021
“Yitik kuşak” olarak anılan gençliğin çelişkilerini, düzene yabancılaşma süreçlerini konu edinen Fitzgerald, yasaların ve ahlaki değerlerin yok sayılarak, toplumsal hayatın nasıl değişip “Amerikan Rüyası”nın nasıl çürüdüğünü anlatır.
Amerika 1920’lerin sonuna dek yaşadığı refah döneminin ardından, 1929’dan itibaren başlayan ve tarihe “Büyük Bunalım” olarak geçen yılları yaşayacaktır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan toplumsal değerlerle yüzleşme, beraberinde “yeniyi arayan” ve “eskiye başkaldıran” bir kuşağı getirir. Yaşam biçimi değişmeye, “üretim ekonomisi” yerini hızla “tüketim ekonomisi”ne bırakmaya başlamıştır. Bu yıllar aynı zamanda kırsal yapının kentsel yapıya dönüştüğü yıllar olur.
Amerikan edebiyatına “caz çağı” olarak giren dönemin yapıtları arasında F. Scott Fitzgerald’ın ismi öne çıkar. Yaşadığı zaman dilimini yalın ve en önemlisi gerçekçi bir üslupla kaleme alan Fitzgerald gençliğin sesi olur. “Yitik kuşak” olarak anılan gençliğin çelişkilerini, düzene yabancılaşma süreçlerini konu edinen Fitzgerald, yasaların ve ahlaki değerlerin yok sayılarak, toplumsal hayatın nasıl değişip “Amerikan Rüyası”nın nasıl çürüdüğünü anlatır.
Fitzgerald, ekonomik refahı yaşayan üst sınıfların daha çok zengin olduğu, alt sınıfların da daha çok fakirleştiği bu on yıl boyunca Amerikan gençliğinin yaşadıklarını konu edinir, öykülerinin toplandığı Caz Çağı adlı kitabında.
Caz Çağı Öyküleri'nin ilk baskısının kapağı ve Scott Fitzgerald.
F. Scott Fitzgerald’ın (1896-1940) masasının başına geçip yazmaya başladığı yıllar, Amerika’da toplumsal yaşamın hızla değiştiği, yeni kuşakların eskiyi reddederek özgürleşme arayışına girdiği bir dönemdir. Kendilerini içinde buldukları yaşamı sürdürmek istemeyen genç kuşaklar yeni yeni arayışlara girmişlerdir. Bu dönemin en önemli olaylarından biri hayatın her alanında kadınların daha görünür olmasıdır. Çalışma ve eğitim hayatında erkeklere verilen haklardan yararlanmışlar, onların yaptığı işleri yapmaya ve okudukları okullarda okumaya başlamışlardır. Daha da ötesi, ilk kez sadece ama sadece erkeklere özgü olan alanlara girmeye, onlara özgü olan davranışları yapmaya da başlamışlardır. Artık onlar da erkekler gibi ağızlarında sigara, önlerinde içki bardağı; erkeğin, kadının, aşkın, evliliğin ne olup olmadığını tartışmakta; partilere gitmekte; yaşıtlarıyla beraber sosyal hayatı paylaşmaktadır. Bir zamanlar yalnızca erkeklere mahsus olan yükseköğretimde kız öğrenci sayısı giderek çoğalmaktadır.
Dönemin yaygın olarak dinlenen, beğenilen yeni müziği –bu müziği yeni keşfettiklerinden– caz olduğu için kimilerince “caz çağı” diye adlandırılan bu yıllar, doğal olarak hızlı dönüşümün sıkıntılarının da yaşandığı bir dönem olur. Eskiden kopuşun, yeni yaşamın getirdiği tedirginlikler, savrulmalar eksik olmayacaktır.
Bazı haller varlıklarını sürdürmeye devam eder; alışkanlıklar, saplantılar yeni çatışmalara yol açar. Gelenekle bir anda duvar halini alır ve insanlar kıpırdayamaz hale gelir. Bir başka deyişle, bu çağ da kendi yanlış sarılmış yumağını beraberinde getirir.
F. Scott Fitzgerald, kariyerinin başlarında yazdığı bu öykülerde o yıllarda yaşananları anlatır. “Jöleli Şeker” öyküsünde, kenarda kalmış bir kasabada doğmuş ve orada yaşayan, cep harçlığını çıkarmak için ufak tefek işler yapan Jim Powell’in başından geçenleri okuruz. Baba evinden nefret ettiği için arada bir çalıştığı araba tamirhanesindeki küçük bir odada kalan Jim’i, günlerden bir gün sınıf arkadaşı Clark Darrow, golf kulübünde verilecek olan bir partiye davet eder. Clark ve Jim okulda aynı sırayı paylaşmışlar “ama tamirhanede Jim’in bütün özlemleri yok olup giderken, Clark bir kızı bırakıp bir başkasına âşık olmuş, koleje gitmiş, içkiye alışmış, sonra içkiyi bırakmış, kısacası kasabanın en iyi züppelerinden biri olmuştur”. Buna rağmen iki arkadaşın ilişkisi hep sürmüştür.
Aslında Jim parti meraklısı bir genç değildir. Utangaç ve de çekingendir. Dans etmeyi bilmez, düzgün bir eğitimi ve işi yoktur. Ailesi de varlıklı değildir. Sonuç olarak Jim giderek okul arkadaşlarından kopmuştur. Onunla görüşen tek arkadaşı Clark’tır.
O akşam beraberce partiye giderler, kasabanın bütün gençlerinin arkasından koştuğu, Jim’in de hoşlandığı, varlıklı bir ailenin çok iyi dans eden kızı Nancy Lamar da oradadır. Çılgınlıklarıyla meşhur kız, rivayete göre sık sık sevgili değiştirip viski içer ve kreps (zarla oynanan bir oyun) oynar. Hakkında en son söylenen, yakınlarda zengin bir adamın oğlu olan Ogden Merritt ile evleneceğidir. Jim bir köşeye geçip oturur, dans etmeyi bilmediği için bir kızı dansa davet etmesi mümkün değildir. O sadece dans edenleri seyreder ve Clark’ın bulup getirdiği kaçak viskiyi yudumular.
Bu sırada yanına Nancy gelir ve ayakkabısının altına çiklet yapıştığını, çıkartıp çıkartamayacağını sorar. Jim çikleti çıkarır, kız onun viski içtiğini görünce ona “erkeklerin içtiği her şeyi içebilirim” diyerek eşlik etmeye başlar. Sohbet ederler, Nancy Amerika’da doğmuş olmaktan şikâyetçidir, hiç bulunmadığı halde –ama pek çok İngiliz romanı okumuştur– İngiltere’de doğmuş olmayı istediğini söyler. Oradaki insanların bir üslubu vardır, “buradakilerde o yok” der, “buradaki oğlanlar için giyinmeye ya da heyecan uyandırıcı bir şey yapmaya değmez”.
Sohbet gece yarısına kadar sürer; bir kısım davetliler kumar oynamak için kalırlar; Nancy de onlara katılır; sırası gelince zarları öpüp koklayarak atar ve kazanır. Bir süre kazanan hep kız olur ama sonra şansı döner ve art arda kaybetmeye, parası bitince de çek yazmaya başlar. Onun yüklüce bir miktar kaybettiğini gören Jim, zarları atmak için ister ve kazanınca da çekleri geri alır ve herkesin gözleri önünde yırtar. Jim’in kumarda bu kadar mahir olmasının nedeni zar tutmanın inceliklerini bilmesidir. Bu olaydan sonra Nancy ayağa kalkıp herkese Jim’i sevdiğini duyurur ve sarılıp öpmeye başlar. Ancak kısa bir süre sonra müstakbel kocası Merritt arzı endam eder, kıza bir şeyler söyler ve alıp götürür.
Parody Kulüp, New York, 1926.
Fitzgerald’ın öykülerini okuduğumuz zaman, çoğu kahramanının arzuladıklarına kavuşamadığını görürüz veya yazar yaşanan ikilemleri bir dizi absürd olaya müracaat edip komik bir şekilde sonlandırır. Örneğin, “Devenin Arka Tarafı”nda genç, başarılı avukat Perry Parkhurst, uzun süredir nişanlı olduğu, Alüminyum Kralı’nın kızı Betty Medill ile bir türlü evlenemez. Betty her seferinde bir mazeret bulup evliliği erteler. Sonunda Perry kızın kapısına dayanmaya karar verir, ancak bunu yapmadan bir arkadaşının tavsiyesine uyarak önce evlilik iznini alır ve Betty’ye gider. Kararını açıklar ama ne olursa olur ve beş dakika sonra kavga etmeye başlarlar. Kavga bir türlü bitmeyince genç avukat, “Lanet olsun!” diyerek evden çıkar. Bu iş bitmiştir.
Kasabaya dönen Perry bir süre arkadaşlarıyla kaçak içki içer, o akşam pek çok yerde Noel partileri düzenlenmiştir ve onlardan birine, sirk balosuna gitmeye karar verir. Balonun özelliği kostümlü olmasıdır. O da eskicide başka kıyafet kalmadığı için deve kostümü giyer ve baloda büyük sükse yapar! Ayrıldığı nişanlısı da oradadır ve yılan oynatıcısı kostümü giymiştir. Deveyi o da çok sempatik bulur. Gecenin bir de ödülü vardır. En özgün kostüm ödülünü Betty kazanır, en eğlenceli ve özgün kostüm ödülünü ise deve. Ardından sıra bu iki ödül sahibinin evlilik merasimine gelir. Düğün alayının arasından geçerken Betty deveye mutlu olup olmadığını sorar, deve mutluluğunu göstermek için zıplar. Daha sonra nikâh memurunun izin kâğıdını istemesi üzerine deve ağzından kâğıdı çıkartır ve maskesi de çıkınca başta Betty olmak üzere herkes şaşırır.
“Ritz Büyüklüğünde Bir Elmas” öyküsü, büyük servet sahibi olmanın çok önemli olduğu, yegâne amaç olarak kabul edildiği bir düzene karşı yöneltilmiş dolaylı bir eleştiridir. Öykü küçük bir kasabada yaşayan John T. Unger’in Boston yakınlarındaki St. Midas okuluna göndermesiyle başlar. Burası zengin ailelerinin çocuklarını gönderdikleri “iyi” bir okuldur! Okulda, babasının dünyanın en zengin adamı olduğunu söyleyen Percy ile tanışır ve Percy onu evine davet eder. Yazı beraber geçireceklerdir. Uzun, karmaşık bir yolculuktan sonra çocuklar Percy’nin babasının malikânesine ulaşırlar. Burası yolu özenle gizlenmiş, iki dağ arasında yer alan, gösterişli bir yerdir. Percy’nin babası iki yüz elli kölesiyle burada yaşamakta, saldırılara karşı uçaksavarlarla korunmaktadır! Gördüklerine şaşıran John ilerleyen günlerde gerçeği öğrenir. Percy’nin dedesi zamanında malikânenin yamacında yer aldığı bu elmas dağını bulmuş, elmas çıkartarak zengin olmuştur. Ardından oğlu da aynı işi yapmakta ve servetini korumak için çok gizli bir yaşam sürmektedir. Hatta malikâneye gelen bir yabancı bir daha oradan çıkamamaktadır. Bu nedenle bir süre sonra hapsedilirler!
Percy’nin iki kız kardeşi vardır. John bu kızlarla tanışır ve biriyle yakınlaşırlar. Baba Percy olanları öğrenir, zaten John’un kapatılma zamanı gelmiştir. John hapsedilmek üzere götürülürken birden uçaklar saldırır.
“Ey, Kızıl-Kahve Saçlı Cadı!” öyküsünde Merlin Grainger bir kitapçıda tezgâhtarlık yapmaktadır. Sakin, düzenli hayatının tek kuraldışı olayı karşı binada oturan ve akşamın ilk saatlerinde camından görebildiği Caroline’e bakmaktır. Merlin’in ona yakıştırdığı ismiyle Caroline genç, neşeli ve belki 19 yaşında, göz kamaştırıcı ve ışıl ışıl, yanardöner, kızıl kahve dalga dalga saçları olan bir kızdır. Bazen bazı erkekler ziyaretine gelir.
Bir gün Caroline kitapçı dükkânına gelir, şaşıran Merlin ne yapacağını düşünürken eline bir kitap alır, biraz karıştırdıktan sonra havaya fırlatır. Ardından bir kitap daha alır ve yine fırlatır. Ve bunu yapmayı sürdürür. Merlin de ona katılır ve dükkânı altüst ederler. Ardından katıla katıla güldükten sonra Caroline çıkıp gider. Bu Merlin’in kızı son görüşü olacaktır ve zamanla onu unutacaktır.
İlerleyen yıllarda Merlin kitapevinde çalışan bir kadınla evlenir ve monoton bir hayat sürmeye başlarlar. Akşam yemeğinden sonra parkta yapılan yürüyüş, bazen gidilen sinema, daha sonraları aileye katılan bir çocuk, hesaplı harcanan bir bütçe… Ve yıllar gelip geçer. Merlin yaşlanır, bunama belirtileri başlar ama hâlâ çalışmaktadır. Bir gün dükkânın önüne lüks bir araba park eder. İçinden inen genç bir adam dükkâna girip bir kitap sorar. Merlin kitabı bulup fiyatını söyler ama adam pazarlığa başlar. Fiyatı indirmek ister. Aksi takdirde büyükannesinin kendisine çok kızacağını söyler. Onlar böyle konuşurken ön kapı duyulmamış bir sesle açılır ve içeriye siyah ipek ve kürk giymiş yaşlı bir kadın gererek Merlin’e doğru yönelir. Kendisine izahat vermeye çalışan torununu susturur ve Merlin’e göz kırparak karşılıklı gülümserler. Andından deli gibi gülmeye başlarlar, tıpkı kırk yıl önce olduğu gibi…
Krazy Kat Kulüp, Washington D.C. 1921.
Yaşlılık, beraberinde getirdiği sorunlar, geçen onca yılın muhasebesinin yapılması, zaman zaman yazarın başka öykülerinde de karşılaştığımız bir tema. Yazar, “Benjamin Button’ın Öyküsü”nde yetmiş yaşlarında doğan ve ilerleyen yıllarda gençleşen bir adamın yaşadıklarını anlatır. Sonunda o da herkes gibi bir hayat yaşayarak kundağa girer: Bebeklikten yaşlılığa ya da yaşlılıktan bebekliğe ulaşsak da netice pek değişmez. Ama arada bazı isyanları yaşamak, yeter deyip kafa tutmak, risk alabilmek hayatın unutulmaz anları olarak geçmişi renklendirebilir.
Yazar kitaptaki son öykü “Dağ Kızı Jemina”da, küçük bir köyde yaşayan, anne ve babasını geçindirmek için o yıllarda yasaklanmış olan viski imal eden 16 yaşındaki Jemina’nın yaşadıklarını mizahi bir üslupla anlatıyor. Viski yapmak için dereye giden Jemina o gün bir adamla karşılaşır, adam hoşuna gider. Daha önce onun gibi birini görmemiştir. Otların üzerine oturur ve ayak parmaklarını sayar, on bir çıkarlar. Aritmetiği dağ okulunda öğrenmiş, okul ücretini her sabah öğretmene bir kova viski götürerek ödemiş ve öğretmen titremeli alkol hezeyanından ölene kadar derslere devam etmiştir.
Jemina’nın ailesiyle Doldrum ailesi arasında bir papazkaçtı oyunu esnasında başlayan ve bitmeyen bir kan davası vardır. Derede viski yaptığı bir gün Boscoe Doldrum da oradadır. Bir süre birbirlerine viski fırlatsalar da artık buna son vermişler, herkes kendi kıyısında viski üretmektedir. Ancak Jemina eve dönerken Boscoe ensesine bir sünger fırlatır, kız da bunun üzerine ona selam verir. Eve döndüğünde bir gün önce karşılaştığı adamın babasına topraklarında altın olduğunu söylediğini ve burayı almak istediğini öğrenir...
•