İnsanları vampirlerden koruyan cadıların hikâyesi: Carpe Jugulum

Carpe-Jugulum

Carpe Jugulum

TERRY PRATCHETT

çev. Niran Elçi DeliDolu 2021 392 s.

"Pratchett’ı Tolkien ya da C.S. Lewis gibi yazarlardan ayıran çok önemli bir özelliği vardır; Diskdünya romanlarında destansı hikâyeler, iyi ve kötü arasındaki kanlı savaşlar, muhteşem şövalyeler, görkemli krallar ya da kraliçeler yerine sakar bir sihirbaz, genç bir firavun, kütüphaneci bir orangutan, fotoğraf çekme meraklısı bir turist, insanlığa şifa dağıtan cadılar, sarımsaktan etkilenmeyen vampirler, filmlerde rol alarak ünlü olmaya çalışan troller ya da cüceler karşımıza çıkar..."

EMRAH ÖZBAY

“Bizi insan yapan şey zekâmız değil, hayal gücümüzdür”[1] der Sör Terence David John Pratchett ya da bilinen şekliyle Terry Pratchett. 2015 yılında, henüz 66 yaşındayken bu dünyadan ayrıldığında, arkasında 41 tanesi “Diskdünya” serisine ait olmak üzere 70’ten fazla eser bırakmıştır. İngiltere’de kitapları çoksatanlar listesinde yer alan yazar, serinin dilimize kazandırılmasıyla birlikte ülkemizde de fantastik edebiyat raflarında aranan yazarlar arasına girmiştir.

Fantastik edebiyat dendiğinde okurların aklına ilk olarak “Yüzüklerin Efendisi” ya da “Narnia Günlükleri”gibi kült seriler gelmektedir. Ancak Pratchett’ı Tolkien ya da C.S. Lewis gibi yazarlardan ayıran çok önemli bir özelliği vardır; Diskdünya romanlarında destansı hikâyeler, iyi ve kötü arasındaki kanlı savaşlar, muhteşem şövalyeler, görkemli krallar ya da kraliçeler yerine sakar bir sihirbaz, genç bir firavun, kütüphaneci bir orangutan, fotoğraf çekme meraklısı bir turist, insanlığa şifa dağıtan cadılar, sarımsaktan etkilenmeyen vampirler, filmlerde rol alarak ünlü olmaya çalışan troller ya da cüceler karşımıza çıkar. Pratchett’ın karakterleri modern ve fantastiğin başarılı bir karışımıyla ortaya çıkan kişilerdir. Diskdünya romanlarını çokkatmanlı olarak düşünmek doğru olacaktır; çünkü anlatılanlar ilk bakışta fantastik varlıkların insanları tebessüm ettiren sürükleyici hikâyeleri gibi görünse de, Pratchett Diskdünya romanlarında yozlaşmış yönetimler, cinsiyet ayrımcılığı, savaş çığırtkanlığı, ırkçılık, medyanın yıkıcı etkisi ve kapitalizm gibi gerçek dünyanın sosyal ve siyasi konularını da ele alıp ciddiyetle işlemektedir.

Bununla beraber, Pratchett’ın tüm dünyada bu kadar çok okura sahip olmasının başlıca nedeni de hiç şüphe yok ki sosyal ve siyasi eleştirisini açık açık değil, hicivsel anlatımıyla gerçekleştirmiş olmasıdır. Böylece Pratchett her yaştan okura hitap edebilmektedir. Genç bir okur tahta çıkan bir ejderhanın ya da aktör olmak için çabalayan bir trolün yarattığı fantastik ortamın büyüsüne kapılırken, satır aralarını okuyan yetişkin bir okur alegori, analoji ve ironilerle romana gizlenen sosyal ve siyasi içerikli eleştirel mesajların derinliğine hayran kalmakta ve Diskdünya’da anlatılan fantastik olayların aslında gerçek dünyamızla ne kadar ilişkili olduğunu fark edip romanı bu gözle değerlendirmektedir.

Pratchett sosyal ve siyasi eleştirilerini kendisiyle özdeşleşen mizaha rağmen değil, tam aksine mizah sayesinde gerçekleştirmektedir. Kullandığı mizahi dil vasıtasıyla Pratchett bu ciddi konuları insanlara karamsarlık ya da moral bozukluğu yaşatmadan ele almaktadır; okurlarını hem eğlendirir hem de vermek istediği mesajları onlara başarıyla ulaştırır. Pratchett içinde bulunduğumuz dünyayı anlamanın bir yolunun da ona dışarıdan bakmak olduğuna inanır ve okurlarını Diskdünya’ya davet ederek gerçek dünyaya buradan bakmalarını amaçlar.

Terry Pratchett

Pratchett’ın Diskdünya romanlarına ait görüşlerini ve yazma sürecini daha yakından öğrenmek için Delidolu Yayınları’ndan çıkan Klavye Sürçmesi’ni okumak oldukça faydalı olacaktır.

Diskdünya, Büyük A’Tuin adlı devasa kaplumbağanın üzerindeki dört filin taşıdığı, disk şeklindeki bir dünyadır ve serideki 41 romanın tamamı Pratchett’ın yarattığı bu fantastik dünyada geçmektedir. Diskdünya romanları kendi içlerinde alt serilere de ayrılmaktadır, ancak bu romanların en iyi yönlerinden biri içerik açısından birbirlerine fazlaca bağlı olmamalarıdır. Başka bir deyişle, seriye istediğiniz bir romanı seçip başlayabilirsiniz. Örneğin Bekçi Romanları alt serisinden Asayiş Berkemal’i okuduktan sonra, Cadı Romanları alt serisinden Carpe Jugulum ile yola devam edebilirsiniz.

Tam da yeri gelmişken, Delidolu Yayınları tarafından diğer Diskdünya romanlarında da olduğu gibi Niran Elçi’nin başarılı çevirisiyle dilimize kazandırılan en son esere, yani Carpe Jugulum’a daha yakından bakalım.

Carpe Jugulum…” diye okudu Agnes sesli olarak. “Bu... Eh, Carpe Diem’in anlamı, ‘Ânı Yakala’ demek. Yani bunun anlamı…”

Gırtlağı Yakala” dedi Ogg Ana.[2]

Diskdünya’nın 23. romanı Carpe Jugulum ilk olarak 1998’te yayımlanmıştır ve Cadı Romanları alt serisinde yer alır. Pratchett, Carpe Jugulum’da gotik edebiyat başlığı altında incelenen geleneksel vampir edebiyatını kendine has mizahlı ve bol hicivli üslubuyla ele almaktadır. Hikâye, sarp dağlar arasında yer alan Lancre şehrinin kralı Verence’ın, çocuğuna isim koyma törenine, komşu şehir Uberwald’de yaşayan vampir ailesini de davet etmesiyle başlar. Saxaghan adıyla bilinen bu aileyi oluşturan kont, eşi ve iki çocuğu törene gelirler. Saxaghan ailesi, geleneksel vampirlerden farklı olarak kendilerine göre daha modern bir kültür yaratma çabasındadır; süslü kıyafetler giyerler, kan değil şarap içerler, hatta öğlene kadar uyanık kalırlar. Kısa süre içinde anlaşılır ki, vampirlerin niyetleri sadece davete katılıp gitmek değildir; akıllarındaki ana plan, Lancre şehrini ve orada yaşayan herkesi kontrolleri altına alarak kendilerine yeni avlar (insanlar) bulmaktır. Lancre şehrinin tek umudu ise orada yaşayan cadılardır. Ne var ki vampirler de Lancre şehrinde kendilerine engel olabilecek kişilerin cadılar olduğunun farkındadır ve ilk planları Havamumu Nine’yi ısırarak onu vampire çevirmektir. Unuttukları nokta ise Havamumu Nine’nin Diskdünya’nın en becerikli, en zeki ve en gözü kara cadısı olduğudur. Dahası, Havamumu Nine, Lancre şehrinin diğer cadıları olan Ogg Ana, Agnes ve Margat ile güç birliği yaparak vampirlere karşı mücadele eder. Ancak cadıların şehirlerini ve insanları kurtarmak için üstlendikleri bu görev göründüğünden çok daha zordur, çünkü bu vampir ailesi ne sarımsaktan, ne dinî sembollerden, ne ışıktan, ne de kutsal sudan etkilenmektedir. Onları alt etmek için cadıların farklı planlar yapması gerekmektedir.

Vampir dendiğinde herkesin aklına Bram Stoker’ın Drakula romanı gelmektedir öncelikle. CarpeJugulum’da da gerek Stoker’ın Drakula’sına gerekse vampirlerle ilgili klişeleşmiş diğer bilgilere mizahi atıflar vardır. Romanda hız kesmeden devam eden vampir-cadı mücadelesinin yanı sıra dikkat çekici ve üzerine kafa yorulması gereken çok sayıda konu da bulunmaktadır. Örneğin, bir tarafta modernleşmeye çalışan, eski âdetleri hayatlarından çıkarmaya uğraşan –ve bu amaçla kale içinde gıcırdayan kapıları bile yağlayan– vampir ailesi, diğer tarafta ise klasik vampir geleneklerini yaşatmaya çalışan, hatta kale içinde gotik bir hava oluşturmak için etrafa örümcek ağları yerleştiren hizmetçileri Igor. Ya da çoğu fantastik romanın aksine, insanları kurtarmaya çalışan başlıca karakterlerin hepsinin kadın olması. İyi niyetli ve savaş karşıtı bir kralın bu hoşgörülü tavrı sebebiyle başarılı bulunmaması ama romanın ilerleyen bölümlerinde savaşçı bir karakter kazanmasıyla insanların gözünde saygınlığının artması. Veya Agnes karakterinin içinde yaşayan ve ikinci bir kişilik olan Perdita. Tüm bunlar romanın çokkatmanlı yapısını oluşturan unsurlardan sadece bazılarıdır.

Tabii Pratchett seçimi her zamanki gibi okura bırakır: İster vampir-cadı mücadelesinin ve fantastik bir maceranın keyfini çıkarırsınız, isterseniz satır aralarındaki mesajlara odaklanırsınız. Fakat en iyisi, her ikisini aynı anda yapabilmek olacaktır.

Pratchett bir taraftan karanlık şatoların, ormanların ve sarp dağların arasında insan kanıyla beslenen vampirlerin, onlarla savaşan cadıların, şirinleri andıran ama hiç de şirin olmayan bir şekilde savaşan Nac Mac Feegleların, Zümrüdüanka kuşunun ve hatta bir din adamının fantastik olaylarla dolu hikâyesini anlatırken, diğer taraftan da alametifarikası olan mizahi ve hicivli üslubuyla ve popüler kültüre yaptığı atıflarla gerçek dünyanın sorunlarını farklı bir bakış açısıyla bizlere sunmaktadır.

İnsan kanı içmek için yola çıkan vampirlerin işin sonunda neden çay içerek cadılarla savaştıklarını merak edenler, Carpe Jugulum’un bir solukta okunan hikâyesini odaklarına alıp bu harika serinin tadını çıkarabilirler.


[1] WheelerCentre (2013.01.25, alınma tarihi 2021.06.14)

[2] Pratchett, T., Carpe Jugulum, Ankara: Delidolu Yayınları, s. 71.