STEPHEN CRANE
çev. Osman Çakmakçı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2019 80 s.
Stephen Crane (1871-1900) bize yangında can kurtarırken yaralanmış ve görünümü o olayın izlerini taşıyan, bu nedenle varlığına tahammül edilmeyen, damgalanmış bir adam ile ona her türlü kötülüğü yapan veya yapmaya hazır “örnek vatandaşlar”ın hallerini anlatıyor. Alçaklığın tarihinden olağan bir sayfa…
O gün, akşama kadar Dr. Trescott’ların evinde tek bir olay yaşanmış, onda da bahçede çekçek arabasıyla trencilik oynayan küçük Jimmie şakayığı ezmiştir. Olayı hemen babasına söyleyen çocuk, o günlük trencilik oyununun yasaklanması gibi bir cezayla kurtulsa bile, durumundan utanmış, üzülmüştür. Kalkıp ahıra, arkadaşı kabul ettiği seyis Henry Johnson’un yanına gider. Henry, başı derde girince müracaat ettiği ilk adrestir. Durumu anlatır, içini döker, onun dediklerini dinler ve böylece Jimmie yaptığı tren kazasını sağ salim atlatır!
Seyis Henry Johnson’un bir özelliği de bir ziyarete giderken özenle giyinmesidir. O akşamda “Yemeğini mutfakta yedikten sonra, ahırda kendisine ayrılan tavan arasına gidip özenle giyinir.” ve çıkıp araba yoluna doğru ilerler. Bu haliyle kimsenin ona faytonları yıkayan biri olduğunu söylemesi mümkün değildir. Yazar, meselenin eflatun rengi pantolon ya da parlak ipek şeritli hasır şapka olmadığını belirtiyor. Değişim başka bir yerde, Henry’nin ta içindeki bir yerlerdedir. Ama onda dans yarışmasındaki abartılı tavır yoktur. Sonuç olarak yüksek mevkiden, zengin, soylu bir beyefendidir.
Kasabanın ana caddesinde yürürken tanıdıklarıyla selamlaşır, bazıları ona latife ederler ancak o istifini bozmaz. Sadece “iyi huylu bir tavırla kıkırdar.” Reifsnyder’in berber dükkânının önünden geçerken, dükkândakilerin bazıları onun görünüşünü “vay gündüz fenerinin haline bak” veya “şehrin en büyük züppesi” gibi sözlerle yorumlarlar, berber sadece “özenti” diyerek bu “seviyeli sohbete!” son noktayı koyar.
Henry, Farragut’ları ziyaret edecektir. Evin kızın Bella Farragut yaklaştığını görünce hemen kalkıp odasına gider ve en güzel elbisesini giyer. Annesi Henry’yi saygıyla karşılayıp, yer gösterir. Biraz sonra Bella da onlara katılır ve bütün gece herkes “kibarlıklarını sergiler.”
Akşam kendi halinde akıp giderken, ansızın hiç beklenmeyen bir anda uzaklardan bir fabrika düdüğünün sesi duyulur. İnsanlar bu sesi duyunca dikkatle beklemeye başlarlar, kısa bir süre sonra fabrikanın düdüğü yeniden çalınca, herkes “ikinci bölge” diye bağırmaya başlar. Orada bir yerler yanmaktadır. Bu bağırışlara kiliselerden yükselen çan sesleri eşlik etmektedir.
Yangın çıktığında doktor evde, karısı ise evinin yandığının farkında değildir. Verandasında oturan Hannigan, durumu görünce hemen komşusunun evine gider ve kapıyı kırarak ev sahibesini dışarı çıkarır. Ancak oğlu Jimmie içerde kalmıştır. Olay yerine yeni gelen Henry’nin yüzüne bakarak “Jimmie’yi kurtar” diye haykırır. Çocuğun odasında olduğunu öğrenen Henry, hiç tereddüt etmeden yangının içine girer. Ve odasına girip çocuğu kucağına alır. Bir süre ateş ve dumanlar arasında çıkış yolu arayan Henry, çabalarken düşer ve kalkamaz. Kucağındaki çocuk da odanın bir köşesine savrulur.
Yangın devam ederken evine dönen doktor, oğlunun ve Jimmie’nin hâlâ içerde olduğunu öğrenince, düşünmeden eve girer ve bir battaniyeye sarılmış oğlunu görüp hemen dışarı çıkarır. Henry’yi aramak için tekrar yangına dalmasına gerek kalmaz. Komşuları genç bir adam onu biraz önce onu bulup, çıkarmış ve çimenlerin üzerine yatırmıştır.
Yangın alarmını duyar duymaz harekete geçen itfaiye teşkilatının araçları üstlendikleri bölgenin uzaklığına bağlı olarak art arda olay yerine gelir ve müdahaleye başlarlar. Ancak yangın yerine gelen sadece onlar değildir. Bütün kasaba olanları yakından görmek için buraya akın etmiştir. Kendi bölgesinin itfaiye arabasının rakip diğer bölgenin aracından önce gelmesini sevinç çığlıklarıyla karşılayanlar, bundan dolayı diğer bölge ile alay edenler, daha yangın bitmeden uydurulan hikâyeler, yorumlar kısa sürede birbirine girmiştir. Ama bir anda küçük Jimmie ve Henry’nin yanarak öldüğü söylentisi bu curcunaya son verir. Ve bir süre sonra da üstü örtülü üç sedye taşıyan itfaiyeciler görünürler.
“Trescott’ların çaprazında oturan ihtiyar yargıç Denning Hagenthorpe felakete uğramış aileye” kapılarını açıp buyur ettiği için sedyeler buraya getirilir, ancak kısa bir süre sonra herkesin hayatta olduğu duyulur. Seyirciler bu kez evin önünde toplanmaya başlarlar. “Feci şekilde yaralanmış bu kişilerin” rahatsız edilmesini önlemek için özel eğitimli bir polis memuru evin önünde tertibat alır. Kasabadaki yegâne gazetenin muhabiri, her saat başı oraya gelir. Yine kasabadaki on doktordan altısı yargıcın evinde hazır bulunurlar. Doktorlar görür görmez meslektaşlarının yanıklarının hayati bir tehlike arz etmediğini anlarlar. Çocuğun da yanıkları vücudu korkunç biçimde yanmış daha ötesi yüzü tanınmayacak şekilde yanmıştır. Sabahleyin Dr. Trescott’a Henry’nin ölmek üzere olduğunu söylerler, ancak o, onun yatakta kıpırdadığını görünce sargılarını değiştirir.
Ama kasabanın gazetesinin sabah baskısında Henry’nin öldüğü ilan edilir. Gazetede yangını görüp, Trescott’lara haber veren Bay Hannigan ile yapılmış bir röportaj yer almaktır. Hannigan, Henry’nin tüm yaptıklarını anlatmaktadır. Ayrıca en güzel kelimelerle hazırlanmış bir başyazı vardır: “Kasaba her zamanki düşünce tarzını bir kenara bırakıp bu seyisin anısına hürmetkâr bir dikkat göstermeye başlar.” Herkes Henry yaşarken ona yeterince destek olamadığından, onu yeterince tanışamadığından dolayı pişmandır. Kendilerini “aptal ve pinti” olarak görmeye başlarlar. Adı, küçük çocukların gözünde bir azizin adına dönüşür, vaktiyle Henry yürürken arkasından çirkin mısralar söyleyen oğlan çocukları şimdi bundan hicap duymaktadır. Bir süre sonra ölmediği ortaya çıkar. Henry yaşamaktadır. Sadece yüzü “yoktur” ve bu kasabada büyük bir sorun olmaya başlar.
Henry Crane (1871-1900) ve Canavar'ın ilk baskısı.
O, hiçbir şey yapmasa da kasaba ahalisi, bu yüzü olmayan adamdan rahatsızdır ve yargıç Hagenthorpe, akşam yemeğinde durumu Dr. Trescott’a söyler: “Hiç kimse bu ihtimali dillendirmek istemiyor ama ben öyle ya da böyle bu zavallı adamın ölmesi gerektiğini düşünüyorum.” Ona göre doktor bu zencinin hayatta kalmasına çalışarak şaibeli bir iyilik yapmaktadır çünkü muhtemelen beyninde hasar kalacak ve bir canavar haline gelecektir. Ancak yargıcın bu sözlerini kabul etmeyen Trescott, konuşmayı, “O benim oğlumun hayatını kurtardı” diyerek bitirir ve birkaç gün sonra Johnson’u kalacağı yeni yere götürür.
Henry Johnson’un yeni yeri Alex Williams’ın karısı ve çocuklarıyla beraber yaşadığı evidir. Henry’nin burada her türlü ihtiyacı karşılanacak ve yatağı olacaktır. Doktor masrafları, kendisinin ödeyeceğini ve sık sık onu görmeye geleceğini söyler. Ancak Henry’i gören yeni ev sahipleri çığlıklar atar. Trescott otoritesiyle herkesi susturup oğlu için kendini feda etmiş adamı yeni evine yerleştirir.
Gelgelelim Henry sorunu (!) bitmemiştir. Bir süre sonra ev sahibi Williams, şikâyet etmek için yargıç Hagenthorpe’u ziyaret eder ve Henry’nin başlarına dertler açtığını, artık evlerine misafir davet edemediklerini, çocukların yemeden içmeden kesildiklerini, karısının dalgınlaştığını, kendisinin de uyuyamadığını söyler. Ayrıca kasabada onun Henry değil iblis olduğunu söyleyenler vardır. Emektar yargıç konuşmayı uzatmaz ve haftalık 5 dolar olan bakım ücretini 6 dolara çıkartarak görüşmeyi noktalar. Lakin keyifli bir şekilde eve döndüğünde Henry’i odasında bulamaz, istenmeyen kiracı kimse fark etmeden evden kaçmıştır.
“Yüzü olmayan” adam dolaşırken görünmeye başlar. Onu uzaktan gören kadın ve çocuklar çığlıklar atıp panik halinde, kaçmakta, erkekler ise tedirginlikleri geçtikten sonra “çözüm” aranmaktadırlar. Bir zamanlar ziyaret ettiği, saygıyla karşılandığı hatta ölüm haberinden sonra evin kızı Bella’nın “o benim nişanlımdı” dediği Farragut’lara uğrar. Amacı Bella’yı dansa götürmektir fakat daha cümlesine başlayamadan Bella ve annesi kaçarlar.
Sonunda olaya polis el koyar ve Henry’i gün ışığında sokaklarda dolaşırken bulup, “kodese tıkarlar.” Polis şefi, Dr. Trescott’a “başka ne yapacağımı bilemedim. Elbette onu sürekli orada tutamayız. Neyle suçlayacağımı bilemiyoruz” der. Ve ardından Henry’nin dışarıdayken yaptıklarını sıralar. Çocuk partisini dağıtmak, Watermelon bulvarına gidip izdiham yaratmak. İzdihamda güya bir kadının bacağının kırılması, ana caddeye gidip onu gören bir kızın çılgına dönmesine neden olmak! Çıkan kargaşadan koşarak uzaklaşması ve ahalinin taş atarak onu kovalaması… Ancak “yüzü olmayan” adam tüm bunları savuşturup kaçmıştır.
Tüm bunlar sadece Henry’ye değil, onu yaşatan ve hikâye eden doktora karşı da bir düşmanlığı körükler. Henry’yi gördükten sonra kızının hastalandığını ileri süren bir adam onun tutuklanmasını ister. Kasabanın geveze kadınları dedikodularını yeni yalanlarla süsleyerek boykot edeceklerdir. Karşı etkili bir cephe oluştururlar! Onu boykot edeceklerdir. “Bütün hastalarını kaybederse hak ettiği cezayı” bulacağını söyleyen bir kadın, ardından müjde veriyormuş gibi eyler: “Çoğu kişi artık ona gitmeyeceklerini söylemiyor mu?”
Bu arada Dr. Trescott, yanan evini yeniden inşa ettirmiş ve Henry’yi evine getirmiş ve ahırın üzerindeki odaya yerleştirmiştir. Günlerden bir gün kasabanın ileri gelenlerinden üç kişi doktoru ziyarete gelir. Bu zatlar düşünüp taşınmışlar doktorun kendisine zarar vermesine son vermek için bir çözüm bulmuşlardır. Çünkü bir zamanlar şehrin önden gelen doktorlarından olan Trescott, şimdi gerilere düşmüştür. Ve bu durum onları üzmektedir. Çözüme gelince, bunun sebebi olan Henry’yi dağın ötesindeki kullanılmayan bir çiftliğe göndermektir. Doktor şiddetle reddeder. Son sözü, “Hayır” olur. Trescott, vicdanı çürümüş bir kasabanın baskısına boyun eğmeyecektir.
Stephen Crane (1871-1900) bize yangında can kurtarırken yaralanmış ve görünümü o olayın izlerini taşıyan, bu nedenle varlığına tahammül edilmeyen, damgalanmış bir adam ile ona her türlü kötülüğü yapan veya yapmaya hazır “örnek vatandaşlar”ın hallerini anlatıyor. Alçaklığın tarihinden olağan bir sayfa…
•