Modern zaman ‘cadı’sı Addie’nin yaşamı

Bir-Tür-Kıvılcım

Bir Tür Kıvılcım

ELLE McNICOL

çev. Gizem Şakar Timaş Yayınları 2022 208 s.

 

Bir Tür Kıvılcım, Addie’nin masum ‘cadılar’ adına köyde bir anıt yapılması için verdiği mücadeleyi konu alıyor. Ama bu konu sayesinde, yazar Elle McNicol’un Addie için kurduğu sade dünyaya, onun yaşadıklarına ve çevresinin ona yaşattıklarına tanık oluyoruz. Bunlara ek olarak, McNicol’ın, Addie’nin otistik olarak çektiği krizleri bu kadar net, sade ve doğal anlatması, kitabı kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazmış olabileceğini akla getiriyor.

BURAK SOYER

İskoç yazar Elle McNicol’ın ilk kitabı Bir Tür Kıvılcım, 11 yaşındaki otistik Addie’nin Edinburgh’taki yaşamına odaklanıyor. Romanda onun ‘farklı’ yaşamını zamanında sadece ‘farklı’ oldukları için ‘cadı’ yaftalamasıyla işkenceden geçirilerek idam edilen kadınlarla karşılaştırması ince bir zekâ göstergesi.

Sen, ben, o, hepimiz fiziksel ya da psikolojik olarak dezavantajlı durumda olanlara işkence ediyoruz. “Etmiyorum” diyen yalan söyler. Hangimiz yolda, otobüste, işyerinde, nerede karşımıza çıkarsa çıksın, bizden (o ne demekse) ‘farklı’ olanlara göz ucuyla da olsa bakmıyoruz ki? İşte bunun bir adı işkencedir. Daha da ileri gidenleri var tabii. Bu ‘farklı’ kişilerin yolda karşıdan karşıya geçmesine yardım etti, metroda onlara yer verdi diye kimse gece boşuna yastığa kafasını rahat koymasın. Allı pullu zengin sosyetenin “farkındalık projesi” adı altında şampanya içip dedikodunun dibine vurduğu saçma etkinlikleri de kimse ciddiye almasın. Hepimiz ‘onlara’ karşı birer yalancıyız ve işkenceciyiz. Ama merak etmeyin, ‘onlar’ durumun farkındalar. Ve neler yaşadıklarını çok ince bir zekâyla, gözümüzün tam içine, hiç hissettirmeden sokuveriyorlar. Otistik İskoç yazar Elle McNicol da işte bu müthiş zekâsıyla neler yaşadıklarını, bizim ‘onlara’ neler yaşattığımızı dramatikleştirmeden, olduğu gibi sözcüklerle dökenlerden biri. Elle McNicol, Timaş Yayınları’ndan çıkan, Gizem Şakar’ın çevirdiği, Büşra Kaygın Gafarov’un resimlediği Bir Tür Kıvılcım romanıyla ilk kez Türkiyeli okurlarıyla buluştu.

Elle McNicol

1992 doğumlu McNicol, Bir Tür Kıvılcım ile Blue Peter Kitap Ödülü ve Waterstones Çocuk Kitapları Ödülü’nün haricinde Blackwell’s Book 2020’yi kazanmış. Carnegie’ye aday gösterilmiş ve Books Are My Bag Ödülü 2020, Branford Boase Ödülü ve The Little Rebels Ödülü için kısa listeye girmiş. Henüz Türkçeye çevrilmeyen ikinci kitabı Show Us Who You are ise, Blackwell’in Ayın Kitabı ve The Bookseller’ın 2021’deki En İyi Kitapları’ndan biri olmuş.

Bir Tür Kıvılcım’ın ana karakteri Addie 11 yaşında, otistik bir çocuk. Annesi, babası, ikiz ablaları Nina ve Keedie ile birlikte Edinburgh’un Juniper adlı köyünde yaşıyor. Üniversiteye giden ablası Keedie de otistik. Hatta teşhis ona Addie’nin yaşındayken konmuş. Nina ise bir influencer. Bütün gününü makyaj videoları çekip internette yayınlayarak takipçi kazanmaya çalışmakla geçiriyor.

Addie için hayat bir hayli zor. Okulda, başta uyuz sınıf öğretmeni Bayan Murphy olmak üzere herkesin gözü onun üzerinde. En yakın arkadaşı Jenna bile artık onunla değil, yeni arkadaşı Emily ile takılıyor. Addie yalnız. Tüm vaktini okuyarak ve okuduklarının her harfini zihnine kazıyarak geçiriyor. Çünkü onun kocaman bir beyni var. Arada geçirdiği ataklarla uğraşmak zorunda. Bu ataklar bazen çok şiddetli olabiliyor. Anne ve babası ona karşı ilgili. Ama o en çok Keedie’nin göz bebeği. Ne de olsa Keedie de Addie’yle aynı yollardan geçmiş, onun yaşadıklarını yaşamış. Üniversitede ‘maskeleme’ (otistik insanların başkalarının gözüne hoş görünmek için kusurlarını saklaması) yapmaktan başka çaresi yok. Keedie onun her şeyi. Okulun kütüphane görevlisi Bay Allison’la da iyi anlaşıyor. Bay Allison ona okuması için muhteşem kitaplar öneriyor. Öğle yemeğini kütüphanede yemesine izin veriyor. Bir de sınıfa yeni gelen İngiliz kız Audrey ile arkadaş oluyorlar ve bu zamanla dostluğa evriliyor.

Günler böyle geçip giderken, bir gün derse büyük bir heyecan içinde giren Bayan Murphy öğrencilere Cadılar Bayramı öncesinde üzerinde çalışacakları harika bir proje olduğunu söyler. Bu proje, bir zamanlar Edinburgh’ta yaşamış kadınların çeşit çeşit nedenlerle büyücülükle, Türkçesi cadılıkla suçlanıp idam edilmeleriyle ilgilidir ve sınıfça bunun üzerinde çalışacaklardır. Bayan Murphy, “Bazılarına işkence bile yapılıyordu. İskoçya’da büyücülükle suçlanan kadınların bir kısmı bizim köydendi” der ve ekler: “Bu köydeki kadınların güvende olmalarının tek yolu, mümkün olduğunca göze çarpmamaktı… Farklı olmak demek sonunda muhtemelen yargılanıp suçlu bulunacağınız anlamına geliyordu.”

Bu cümleler Addie’nin kafasını karıştırır ve kendini tutamayıp sorar: “Juniper’da çok kadın öldü mü, Bayan Murphy?” Tam sayısı bilinmemektedir. Addie bu kez de o ‘cadılar’ için köyde bir anıt olup olmadığı sorusunu yöneltir. Cevap yine Bayan Murphy’den gelir: “Elbette yok. Ne büyük bir zaman kaybı olurdu!” Addie bu masum insanların sadece ‘farklı’ oldukları için –mesela solak olmak gibi– işkenceden geçirilip idam edilmelerini içine sindiremez. Bu durumun kendisinin de ‘farklı’ olmasından kaynaklandığını söylemeye gerek yok sanırım. Nihayet Addie, o ‘cadılar’ adına köye bir anıt yaptırmak için kolları sıvar. Konuyu köy meclisinde dile getirir. Tabii ki bu önerisi reddedilir. Şansını bir kez daha dener. Ancak öküz yarışları için rahatlıkla para bulunan köyde, sıra zalimce öldürülen bu günahsız insanlar için bir anıt dikilmesine geldiğinde bütçenin yetersizliği bahane edilir. Addie ise bu kez, “Parayı ben toplayacağım” diyerek o anıtın yapılması için kolları sıvar. Kimse Addie’ye inanmaz, güvenmez. Çünkü bunu yapabilecek kapasitede değildir o. Addie’nin günleri anıt işine kafa yormakla geçerken, bir gün sınıfta yaşadığı bir olay o ve çevresindeki herkes için bir değişimin başlangıcı olacaktır.

Bir Tür Kıvılcım, Addie’nin masum ‘cadılar’ adına köyde bir anıt yapılması için verdiği mücadeleyi konu alıyor. Ama bu konu sayesinde, yazar Elle McNicol’un Addie için kurduğu sade dünyaya, onun yaşadıklarına ve çevresinin ona yaşattıklarına tanık oluyoruz. Bunlara ek olarak, McNicol’ın, Addie’nin otistik olarak çektiği krizleri bu kadar net, sade ve doğal anlatması, kitabı kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazmış olabileceğini akla getiriyor. Yazarın özellikle ‘cadı’lara ‘farklı’ oldukları için neler yapıldığını Addie’nin yaşamıyla karşılaştırmasının altını çizmeli. Çünkü o ‘cadı’lar zamanında ne çektiyse, günümüzün Addie’leri de benzerini çekiyor. Ve her yıl 2 Nisan’da haber bültenlerinin yirmi saniyelik son haberi olarak verilen Dünya Otizm Farkındalık Günü’ndeki “Bir gün değil her gün” sloganı maalesef otistiklere hiç mi hiç hitap etmiyor.

•