MAHMUT ŞENOL
Sia 2020 352 s.
Mahmut Şenol’un Bir Roman Yazılıyor – Nicky’yi Öldürmek adlı son romanını okurken, kendisiyle ilk tanıştığım Bay Konsolos romanı sanki tekrar elimdeymiş gibi bir hisse kapıldım.
Önceki romanın kahramanı, Akdeniz’e vurgun Konsolos Efendinin, zamanında yaz aşkı Tita Somena’yı alıp götürdüğü için küstüğü Prens Albert gemisi bu kez Lapis Lazuli –belki de MS Hadrianus!– adıyla maviliklere uzanmaktaydı;
Mahmut Şenol’un felsefeden edebiyata, mitolojiye, sosyolojiden uluslararası siyaset bilimine, sinemadan tiyatroya, resime, heykele, sonsuzmuş gibi görünen kültür birikimi bu kez Bay Konsolos yerine Mimar Mümtaz Candaş –yoksa romanda yazılmayı bekleyen öteki kahraman İzmirli Dombraço mu?– aracılığıyla ortalığa dökülmekteydi;
Tita Somena nasıl onu terkettiyse, bu kez terkeden, artık onu Lüzumsuz Adam gören, Amerika’daki karısı Nicky’ydi ama, bile bile lades, ona hâlâ tutkundu Mümtaz, bir türlü gönlünden söküp atamıyordu; kurtuluşu için bir çare bulması gerekiyordu; belki çare Nicky’i yazmak, böylece ondan intikam almaktı; ama beceremiyordu işte, yazarlık kolay iş değildi, okumak gibi değildi; dönmüş, gelmiş kürkçü dükkanına, Beyoğlu’nda aileden kalma küçük daireye yerleşmiş, sırf hayatını idame ettirmek için eski mesleği mimarlığa dönmüştü de asıl derdi roman yazmaktı; oysa beceriksizlikten ve yalnızlıktan kıvranmaktaydı…
“Ben var ya ben; Oblomov’dan bir tutam alıver, Sergüzeşt’teki Celâl’e biraz sıvıştır, al ondan bir parça götür Halid Ziya’nın Ahmet Cemil’ine yapıştır, dur yetmedi Mehmet Rauf’un Süreyya’sıyla Recaizâde’nin Bihruz’unu halitada erit, al sana o benim,” havasına kapılmıştı.
Bir çıkış yolu ararken, bu kez bir rastlantı sonucu tanıştığı Beyza Ferah adlı, Catherine Deneuve’ün ünlü filminde oynadığı Gündüz Güzeli misali, maması sosyeteden Canan Hanım aracılığıyla sıraya dizilen müşterileri koynuna alan, eskiden pratisyen hekim olan bir kadına gönlünü kaptıracaktı; öylesine ki, onu kendi dünyasında hayali roman kahramanı “Tobosolu Dulcinea” yapacak ve onun Don Kişot’u olma rolüne soyunacaktı...
Kutu kutu içinde, roman roman içinde; bir uğurlama peşindeyken kazara çıkılan Akdeniz yolculuğu ise bir gemi içinde; yalnız... gemi de gemi içinde!
Yaşananlar mı bunlar, yoksa hayaller mi? Okuyucu bunu düşünedursun, usta kalemiyle Mahmut Şenol onu alıp götürüyor.
Roman denen edebiyat türü karakterler üzerine kurulur. Bırakın sadece sağı-solu, aşağıyı-yukarıyı, havayı-suyu-manzarayı ya da duyguları yansıtan postmodern kitapları; bunlar roman kategorisine girmez aslında. Nitekim, “Roman karakterler üzerinden dünyayı algılamaktır,” der Mahmut Şenol. Bu kez de yeni romanını, yarattığı Mümtaz’a, Beyza’ya, Nicky’ye emanet etmiş.
Yine de unutmayalım, dilinin peşinde bir yazardır Mahmut Şenol. Günbegün Türkçenin daralmasına, zenginliğinin kaybolmasına isyan eden bir yazar. Öyle çok gerilerde, son Osmanlı döneminde, hatta Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kullanılan, yazılan dile değildir özlemi. Hemen son 30-40 yıl içinde dahi pek çok kelimenin yok olup gitmesi ona acı verir ve bu büyük mirası sürdürmenin şansı varken bunu yitirmemek gerektiğini söyler. Bu kapsamda işte, Mahmut Şenol’u İstanbullu Yazarlar zümresinin emanetini omuzlarında taşıyan bir yazar olarak görürüm – doğum yeri değil, yazdıkları, serpildikleri, yayımlandıkları kent olarak İstanbulludur bu yazarlar; Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Mehmet Seyda, Refik Halit Karay, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Sait Faik, Haldun Taner ve diğerleri... Mahmut Şenol“Bir Roman Yazılıyor – Nicky’i Öldürmek” eserinde de bu çizgisini sürdürüyor.
Bazıları, “Çok fazla malumat boşaltıyor kafamızdan aşağı, bunaltıyor,” derken diğerleri, “Yepyeni dünyalar açıyor önümüzde; değinip geçtiği bazı bilgileri, eserleri merak edip internetten aramaya sevkediyor insanı,” diyor; yetmiyor, bir diğeri de, “Mahmut Şenol sayesinde varlığından haberdar olduğum bir kitabı alıp bitirdim bile,” diyor… Böyle değerlendirmeleri yaparken dikkate alınması gereken husus, Mahmut Şenol’un “bilgili” değil, “bilge” bir yazar olduğudur.
“Roman ruhun mimarıdır!” diyen, şimdilerde Özyeğin Üniversitesinde altı ayrı dersle mimarlık öğrencilerine “kültür” aşılayan yazar Mahmut Şenol, yeni kitabında rolleri değiştiriyor, yazarlığa heveslenen bir mimar olarak, Mümtaz Candaş kimliğiyle karşımıza çıkıyor.
Hayatından gelip geçen –bazıları ise kalan– tanışlarının hepsini, kendisini, mutluluklarını ve sıkıntılarını, başarılarını ve başarısızlıklarını, fakat şöyle ya da böyle müthiş birikimini kaleminden bu kitaba döken Mahmut Şenol... Alın ve okuyun “Bir Roman Yazılıyor: Nicky’i Öldürmek” kitabını; bir de bakacaksınız ki, karşınızda, “Pazardan aldım bir tane, eve geldim bin tane” gibisine bir nar zenginliği çıkıvermiş.
•