MARGE PIERCY
çev. Elif Zeynep Yıldırım Düşbaz Kitaplar 2021 128 s.
"Benim Hayatım Benim Bedenim, Piercy’nin otobiyografik metinlerinin başında geliyor. İşçi ve emekçi ailesinden (Yahudilikle yoğrulmuş, çok okuyan ve ev kadını olan, sınıf bilincine sahip annesinden ve soldan sağa kayan babasından) bahsedip sözü feminizme, sosyalizme ve anarşizme getiren Piercy, bir hatırat şeklinde değil de, yer yer öyküye çalan denemeleriyle anlatıyor tanıklıklarını."
ABD’de komünist avının devlet politikası haline getirildiği 1950’lerde sol hareketler içinde adını duyuran; cinsiyetçi yaklaşımlara, ırk ayrımcılığına ve kapitalizme karşı eylemlerde boy gösteren; yazdığı romanlarda, deneme ve şiirlerde lezbiyenlerin, göçmenlerin ve kadın işçilerin kültürel ve siyasi hak arama mücadelelerine katılan; roman karakterlerini kendilerine biçilen toplumsal rollerden sıyrılmaya çalışan kişiler olarak kurgulayan feminist, anarşist ve sosyalist yazar Marge Piercy, doğup büyüdüğü Detroit’teki işçi sınıfı mahallesine sırtını asla dönmedi. Kadın hareketleri ve silahsızlanma eylemlerinde yer alan Piercy, cinsiyetçiliği, kapitalizmi ve doğa katliamlarını eleştirirken kolektif başkaldırıların gücüne vurgu yaptığı metinleri nedeniyle “yüksek ahlak sahibi”, püriten ve “safkan” ABD’lilerin ve politikacıların hedefi haline geldi.
Piercy, kapitalist ve muhafazakâr düzenin diz çöktürmeye çalıştığı kişilerle saf tutarken erkek egemen kültüre karşı bir aktivist olarak da öne çıktı. Cinsiyetsizlik ütopyası diye nitelenebilecek Zamanın Kıyısındaki Kadın, yazarın ataerkil kültüre karşı katıldığı eylemlerde dillendirdiği fikirlerin romanlaşmış hâliydi adeta.
ABD’nin 1968’ine duyduğu özlemi Küçük Değişimler’de dile getirmişti Piercy; aşka, sevgiye, isyana ve komün yaşamına bir saygı duruşuydu bu roman. 1950’lerin “makbul vatandaşlarının” işçi sınıfına “yoz” deyişini, aşkı ve cinselliği özgürce yaşamak isteyen kadınları aşağılayan muhafazakârları yerdiği Örülü Hayatlar ise kadının bedenini ve özgürlüğünü ti’ye alan erkek-egemen, politik dile bir başkaldırıydı.
Piercy’nin yazar, şair, aktivist ve politik bir özne olmasının yanında kültür insanı diye nitelenmesini sağlayan söylemine dair önemli doneler veren Benim Hayatım Benim Bedenim’de yazarın deneme ve şiirlerinden örneklerin yanı sıra yaşamının önemli dönemeçlerinden ve anılarından parçalar bulunuyor.
Eşitsizlik ve ataerkil kültür eleştirisi
Benim Hayatım Benim Bedenim, Piercy’nin otobiyografik metinlerinin başında geliyor. İşçi ve emekçi ailesinden (Yahudilikle yoğrulmuş, çok okuyan ve ev kadını olan, sınıf bilincine sahip annesinden ve soldan sağa kayan babasından) bahsedip sözü feminizme, sosyalizme ve anarşizme getiren Piercy, bir hatırat şeklinde değil de, yer yer öyküye çalan denemeleriyle anlatıyor tanıklıklarını.
Piercy feminist olmasını, güçlü bir kişiliğe sahip annesinin hak mücadelesi verenleri takdir edişi ve babasının cinsiyetçi söylemlerden hoşlanması arasında salınan çocukluğuna bağlıyor. Politik kimliğini de yine aile ortamında tanık olduklarından hareketle inşa ediyor. Yaşamını ve yazdıklarını belirleyen bu önemli dönemi şöyle özetliyor Piercy: “Çocukluğumu ve yetişkinliğimi, erkeklerle kadınlar arasında sürüp giden büyük savaş, etrafımda tanık olduğum ve yaşamımda kesinlikle yer vermek istemediğim eşitsizlikler üzerinde uzun uzun düşünerek geçirdim.”
Piercy’nin katıldığı siyasi oluşumları ya da uzak durduğu politik söylemleri hep bu eşitsizliklere bakış açısı belirliyor. Erkek egemen kültürü eleştirir, hak mücadelelerine katılır, romanlar ve şiirler kaleme alırken bu duruşundan hiç vazgeçmediğini aktarıyor okura.
Eskiden yaşadığı yerlere dair kalem oynatırken daima en önemli sorunların başında gelen, bir avuç zenginin alanları işgal etmesi ve yoksulların daha da fakirleşmesine gönderme yapmaktan kendini alamayan Piercy’nin metinlerinde işlediği konular çok çeşitli: Bir bakıyorsunuz, ABD başkanlık seçimleri ve kitle iletişim araçları ilişkisine, bir bakıyorsunuz sansüre değiniyor. Ardından ego savaşlarının ve insanlara biçilen toplumsal rollerin saçmalığına dair cümleler kurarken, “eleştirinin” eleştirisine girişiyor: “Bir feminist veya solcu olarak tanınmanın bana biraz yardımı dokunduğunu sanıyorlarsa, demek ki incelemelerimi hiç okumamışlar. Ezici çoğunluğu, politikacılardan nefret eden ve eleştirilerimi, tarafımı belirlemek ve yazarın niyetleriyle baş etmek üzere kaleme alırken benim hissettiğim zorunlulukların hiçbirini hissetmeyen eleştirmenler oluşturuyor.”
Feminist, sosyalist ve anarşist Piercy
Piercy’nin dert edindiği şeylerin başında, sistemin kapı dışarı koyduğu, evsiz bıraktığı, haklarını elinden aldığı ve ayrımcılık uyguladığı insanlar geliyor. Ataerkil kültür tarafından evle özdeşleştirilen kadınlar, toplumsal yaşamdan soyutlanmak istenen LGBTİ+ bireyler ve göçmenler de yazarın metinlerinde yer buluyor kendisine. Şiddete maruz kalanlar, emekçi-işçi sınıfı ve doğa için mücadele verenler de… Başka dünyaları keşfetmesini sağlayan şiir gibi… Politik görüşlerle ve sınıf bilinciyle harmanladığı şiirini etkileyen Allen Ginsberg gibi.
Gerek ütopyalara gerek yaşamdaki toplumsal rollere eleştirel bir gözle bakan Piercy, yönelttiği kritik soruya yanıt veriyor: “Eşitliği kim istiyor? Ona sahip olmayanlar!” Sonra sözü feminizme ve kadınlara getirerek yazarlığındaki önemli bir eşiği açıklıyor: “Ben kadınların bir kadın bedenine sahip olduğu için cezalandırılmadığı, kendilerine ait –tinsel, düşünsel, romantik, cinsel ve yaratıcı– maceralarda, bağımsız birer öncü olarak görüldüğü bir gelecek istiyorum. Spekülatif kurmaca okuyup yazmamın bir nedeni de bu.”
Piercy, en büyük mücadelelerinden birini en arı-duru şekilde okura açıklıyor: Kadınların toplumda haklarının çiğnenmeden ya da elinden alınmadan özgür bireyler olarak yaşaması, seçimlerinin sorgulanmaması ve politikacıların ataerkil söylemlerinin nesnesi haline getirilmemesi...
Benim Hayatım Benim Bedenim’deki yazıları, Piercy’nin kendisini bir fanusa hapsetmediğini, yaşadığı yerin ve zamanın tanığı ve ürünü olduğunu gösteriyor. Feministliği, sosyalistliği ve anarşistliği, hak savunuculuğu, hümanistliği, şairliği ve yazarlığı tam da bu tanıklıktan süzülüp geliyor. Eleştirileri ve övgüleri, sevinçleri ve hüzünleri, umutları ve kaygıları da…
•