RAFET ARSLAN
Simurg Art Yayınları 2021 230 s.
"Cesur yeni dünyadaki sistem arızalarını saptayıp yeni insan kalma yolları arayan bilimkurgu yazarlarının felsefi stratejileri hakkında yerli kaynağımız ne yazık ki yok denecek kadar az. Belki bu kitap ve aynı yazarın Yıkımın Şafağında/Philip K. Dick Kazıları eseri hariç. Öyleyse tek bir isim yıllardır yeraltında kazı yapmakta, akademilerin yüz çevirdiği vizyonerlerin paslaşmalarını takip ederek işaretler bırakmakta takipçilerine. Rafet Arslan bu yüzden teşekkürü hak ediyor işte. Yeni milenyum zeitgeist’ini neredeyse yüz yıl önceden biyopsi masasına yatırmış düşünce sanatçılarını özümseyip üretiminde aynalamaya uğraştığı için."
Hakikat-sonrası diye bir kavramdan bahsediyorlar, ne demekmiş açıklıyorlar, bu tarz farkındalıklar şimdi keşfedilmiş gibi davranıyorlar. Kim gülüyor bunlara? Bu kitaba can veren Rafet Arslan gibi geçmişin kâhin yazarlarını rehber edinmiş değerli isimler elbette.
Rafet Arslan kim ve Ballard Kitabı ne hakkında? Girişteki “Kehanet Merkezine Dalış” kısmından bir cümleyle cevaplamaya çalışalım soruları:
“Bu kitap; üretimlerinde Ballard fikrini hep yakınında hissetmiş bir yazar, sanatçı, küratörün 15 yıl süren bir düşünün gerçeğe dönüşme sürecinin kendisidir.”
İyi de kim bu Ballard? Haberdar olanın kendini hayranlık beslemek zorunda hissettiği James Graham Ballard çoğu ciddi okur tarafından tanınmıyor olabilir. Usta yazarın elimizdeki kitabın açılışında alıntılanan cümlesiyle başlayalım: “Sadece bilimkurgu hikâyeleri yazarak tatmin olmadım.” Ballard’ın kimi metinlerinin de bu kitaba kolajlanmış olduğunun altını çizerken izin verelim sözünü sürdürmesine: “Hayal gücüm her yönden genişlemeye hevesliydi.”
Bilimkurguyu gelişen teknolojik koşulları süs yapmış bir tür sanma tuzağına düşenler çoğunluktaysa da, bilimkurgu esasen teknolojiye çarpan bilincin dönüşümlerini açımlar. Bugünün belki de tek gerçek aynasını kurmaktadır bu dışarıda kalmış alanın zanaatkârları, çünkü hiçbirimiz zannettiğimiz şey değiliz uzun zamandır. Biz akışın korkutucu gölgesi altında ucubeleşerek hâlâ sahip olduğumuzu düşündüğümüz değerleri çoktan yitirmiş durumdayız. Yalnız ne var? Reddediyoruz bu iddiayı ve yansımamızı görmemek için arkaik saplantılarla bariyerler inşa etmeye çabalıyoruz. Sürekli güncellediğimiz söylemlerle kendi gündeliğimizin Büyük Birader’i olmayı öyle süratli içselleştirdik ki, nereden nereye sürüklendiğimizi izlemeye dikkat veremedik. Kaybolduk demekten imtina ede ede batıllaşan kafileyiz biz; çölleştirdiğimiz gezegende irinleşen hırs ve hasetle baş başa kaldık. Yapay ışıklandırma artarken karanlığın nasıl da kesifleştiğinin farkına varamadık; yanlış yollara sapmak mümkün değildir şiarıyla doğruyu imkânsızlaştırdık.
J. G. Ballard
Kısaca bunlardan bahsediyor bu kitap. “Endüstriyel toplumun şairi” rolünü üstlendiğini söylediği J. G. Ballard’ın eserleri üzerinden çağın bozucu etkilerini sayfa sayfa derleyip toparlamamıza hizmet ettiğini şu cümleden anlıyoruz:
“21. yüzyılın oluşmasını sağlayan psiko-patolojiler, belirsizlikler ve olasılıkları da idrak etmek için Ballard okumak şarttır.”
Aramızdan birisi yıllarca iz sürmüş belli ki ve geleceğin nerelerden sızdığını anlamak peşindeki kült figürün bakışını giyivermiş gözlerine. Böylece başlamış “Uzay-Zaman Haritaları, Pop Virüsü, Quasarlar” gibi birbirinden ilgi çekici üç bölümde bize kavrayışını aktarmaya. “Pop’un biyolojik Babası Kim?” benzeri alt başlıkları listelemeye kalkmak aşırı yükleyebilir bu mini metni, fakat kurulan bağlantıları kitapta demlene demlene okumak genişletecektir akıl arazilerimizi. Teşekkür ederiz teşekkür etmesine de, teşekkür etmek için önce böylesi bir eserin hakkını teslim etmek, önemini kavramak gerekir.
Gelin kısa bir düşünce tarihi gezintisine çıkalım. Romantik ekol, aydınlanma hareketinin çürüttüğü tabiat bağlantılarını saptamış, insanı merkeze koyarak hayatı kolaylaştıracağını savlayan mantık tüccarlarına savaş açmıştı. Romantikler yasayla kavga ettiler fakat yasa kazandı. Aydınlanma dev ayaklarıyla kolonyalist adımlarını yeryüzüne kazıdı. “İnsanlık, insanlık” haykırışlarıyla kardeşlerini ofis hücrelerine kilitleyiveren düşünürler endüstri devriminin zaferini müjdelerken, insanlığımız Fordist montaj bandına endekslendi. Bunun sıkıntısını çeken kalem erbabı romantik ekolün başkaldırısını içselleştirerek, yepyeni formlarla anlatmaya çalıştılar meramlarını. Dizildi kütüphaneye modernist ekolün zorlayıcı eserleri, fakat anlamadı yine kimse vurgulananı.
Endüstrileşme şampiyonluğu kıta değiştirince karşı kültür yaklaşımı da o taraftan boy verir oldu, bitik beat’ler zuhur ediverdi. Beat kuşağı kendini tüketerek tüketim toplumuna “mükemmel” uyumlandı, romantikler misali mesajlarını yaşamlarıyla taşıdılar. Beat zihniyeti dönemin genç bilimkurgu yazarlarını da besledi. Hepimiz teknopoli terminus’una ilerlerken, Philip K. Dick, J. G. Ballard gibi delişmenler konsensüsü kurgu külliyatlarıyla delmeye çalıştılar.
Kitapta bu şekilleniş Ballard özelinde örneklerle detaylandırılmakta:
“Ballard, 1960’ların ortasına gelindiğinde küresel gündemi kaplayan Amerika ve Sovyetler arasındaki uzay yarışı, iletişim uyduları ile Vietnam Savaşı’nı herkesin evine sokan medyanın gündelik hayatta artan rolü, tüketim toplumunun derinleşmesi, kapıya dayanan kompüter devrimi gibi çağcıl olgular karşısında klasik bilimkurgunun artık çağın ihtiyaçlarına cevap vermediği ve bu haliyle yok olmaya mahkûm olduğu konusunda netleşir.”
Cesur yeni dünyadaki sistem arızalarını saptayıp yeni insan kalma yolları arayan bilimkurgu yazarlarının felsefi stratejileri hakkında yerli kaynağımız ne yazık ki yok denecek kadar az. Belki bu kitap ve aynı yazarın Yıkımın Şafağında/Philip K. Dick Kazıları eseri hariç. Öyleyse tek bir isim yıllardır yeraltında kazı yapmakta, akademilerin yüz çevirdiği vizyonerlerin paslaşmalarını takip ederek işaretler bırakmakta takipçilerine.
Rafet Arslan bu yüzden teşekkürü hak ediyor işte. Yeni milenyum zeitgeist’ini neredeyse yüz yıl önceden biyopsi masasına yatırmış düşünce sanatçılarını özümseyip üretiminde aynalamaya uğraştığı için. Kimsenin bakmadığı tarafa bakarak neler olduğunu izlemekten vazgeçmediği için. Şu paragrafları ve dahasını kaleme alma cesaretine sahip olduğu için:
“Nahif öznenin deli muamelesi görmesi, gerçeğin çıplak yalnızlığı, deli muamelesi görmemek için normal rolü oynama zorlaması, topluma uyum tahakkümü. (Ve bu rolü oynaya oynaya gösterinin parçası olma, virüse teslimiyet, yaşamın düşünceyi yenmesi, normalleşme.)
Artık ‘Gerçek’ ile hayat arasına sonsuz bir uçurum açılmıştır.İnternet dünyasının yarattığı siber-şizofreni de mutluluğun sanal adacıklarda aranması halini kitleselleştirir. İnsanlar ‘gerçek’ varlıklarından o kadar sıkılmışlardır ki, sürekli sanal dünya içerisinde farklı farklı sahte karakterlere bürünüp mutlu olmanın, ego çatısını yükseltmenin, küçük tahakküm ağları kurmanın hazzını ararlar.”
Bu tehlikeli kitapta yazılan her şeye katılmak mümkün değildir elbet, işte tam da bu yüzden okunmasını tavsiye etmek yerinde olur.
•
NOT:
* İtalik alıntılar kitaptandır.