MEHMET ÖZKAN ŞÜKÜRAN
İthaki Yayınları Ağustos 2020 80 s.
“Camınıza taş olurum," diyen o kara çocuklara ithaf edilen Aynada Yürüyen Sesler, Gül Rengini'ye kıyasla daha az karanlık, daha akıcı. Bu kez dizelere daha kolay kapılıyorsunuz. Yol üstü lunapark eğlencelerinde gibi değil de, daha bilinçli, daha farkında, zorlu yokuşlu güzergâhlarda Şüküran'ın dizeleri.
Mehmet Özkan Şüküran'ın Yaşar Nabi Nayır Ödülü'nü kazanan ilk şiir kitabı Gül Rengini, coğrafyadan temel alan şiirlerden oluşuyordu. Hakikaten de coğrafyadan doğan, güçlenen, beslenen, inşa olan şiirler daha farklı, daha güçlü oluyor. Şüküran'ın son derece duru, sakin, fazlalıklarından kurtulmuş dizeleri hiç emanet durmuyordu. Geçmişin ağırlıkları, toprağın zorlukları ancak böyle bir tavırla okura geçebilirdi. Kısa yoldan çarpmaya, cımbızlanıp fotoğraf altlarında harcanmaya dair değil, atmosferiyle yavaş yavaş, dingince sindirilecek şiirler yazıyordu Şüküran. Okur hemen kolayca özdeşleşip dev aynalarda kendini büyütmeyecek, bilakis okur gerçek aynalardan değişerek, dönüşerek çıkacaktı bu şiirlerle. Basit arabeskin kolay bataklıklarına düşmüyordu Şüküran, coğrafyadan ürettiği mesafeyi okuruyla arasına da koyuyor, malzemelerinin veya kaleminin cazibesine kapılmıyordu. Genç şair ilk kitabından sonra coğrafyaya, coğrafyadan beslenmeye devam edecek miydi? Yoksa kendi "ben"ini zor aynalarda mı kazıyacaktı ya da lirik imgelerle tuzaklı, ağdalı kafiyeler arasında mı gezinecekti?
Aradan dört yıl geçti. Yeni şiir kitabı Aynada Yürüyen Sesler, "uzak menzil", "bir ses taşıyorum yüzümde", "rölans" ve "aşındırma heceleri" olmak üzere dört bölümden oluşuyor. Ölüler, dağlar, kuyular, ağaçlara küs kuşlar, sular, yılanlar, zehirler, kirler, kilitler, geçmişler... ve elbette muhtelif seslerden müteşekkil kitabı, Şüküran'ın ilk kitabına göre biraz daha kolay, daha zahmetsiz atmosferine dahil olabildiğimiz şiirler barındırıyor. Coğrafya yine var ama ilk kitabındaki yoğunluk ve yönlendiricilikte değil.
Muhtelif sesler mi? Başka aynalar mı?
Kitabın son şiiri olan "başka türlü okunabilen sayfa ya da in short unspoken words" için bir parantez açmak istiyorum. Yokuş Yola dergisinde yayımlandığında da dikkatimi çeken bu şiir, Şüküran'ın seslerle, bizzat "ses"le olan deneyimi ve denemelerinin şimdilik en uç noktası. "her dem, hem sedef hem cehennem" diye başlayan dizeleri (sayfa 73) ile "ilginç, birinin sildiği ki isin çizdiği filmi kirin" diye biten dörtlüğü (sayfa 74), genç şairin şiir toplamı içinde de farklı bir yerde duruyor.
“Camınıza taş olurum," diyen o kara çocuklara ithaf edilen Aynada Yürüyen Sesler, Gül Rengini'ye kıyasla daha az karanlık, daha akıcı. Bu kez dizelere daha kolay kapılıyorsunuz. Yol üstü lunapark eğlencelerinde gibi değil de, daha bilinçli, daha farkında, zorlu yokuşlu güzergâhlarda Şüküran'ın dizeleri. Oldukça sesli bu yeni kitabında da muhtelif geçmişlerin ve coğrafyanın ağırlığı sabit. Evet, sesler birçok mührü, zehri, kilidi açıyor genç şairin dizelerinde ama hemen ve kolayca değil. Bu sesleri duyabilmeye sabırlı, geçmişle terbiye edilmiş, toprakla hemhal gözler ve kulaklar gerekiyor.
Mehmet Özkan Şüküran için genellemeler, büyük cümleler kurmak için henüz erken. Aynada Yürüyen Sesler'in ardından hafif dozda coğrafyayı kazmaya devam edecek mi? Yoksa muhtelif seslerin peşinde yeni denemelere mi yönelecek? Ya da başka aynalarda genç şair kendi "ben"ini mi irdeleyecek? Bunu elbette zaman gösterecek.
•