TÜREY KÖSE
İletişim Yayınları 2021 125 s.
Türey Köse, bu söyleşide 15 yaşından 23 yaşına kadar 100’ün üzerinde sinema filminde rol almış, 24 yaşından itibaren aktif bir iş kadını olmuş “kimsenin kafasındaki Arzu’yla” uyuşmayan, inandıklarının peşinden giden ve gidecek olan bir kadını, okuyucuyla yeniden tanıştırıyor: Arzu Okay, "keşke"siz bir kadın...
Hayatı farklı varoluş hikâyeleri ile yaşamayı seçen bir kadın Arzu Okay. Seçmeyi, bırakmayı, değiştiremese de mücadele etmeyi hak bilen; yılmayan, yaşama sahip çıkan, cesur bir insan. Pişmanlık kelimesini hikâyesine katmayan bir savaşçı.
“ 70 gün sürmedi. 60. gün benim bir başka radikal kararım oldu. Birincisi evden ayrılmam, ikincisi sinemayı bırakmam, bu da üçüncüsü… Vazgeçmelerim önemlidir, evlilikten, sinemadan, sahneden vazgeçmem… Vazgeçtiklerim beni anlatır. Diretmeyi bilmek kadar, vazgeçmeyi de bilmek gerekir. Her yanılgıda da bir keyif vardır.”
Türey Köse, kaleme aldığı söyleşide 15 yaşından 23 yaşına kadar 100’ün üzerinde sinema filminde rol almış, 24 yaşından itibaren aktif bir iş kadını olmuş “kimsenin kafasındaki Arzu’yla” uyuşmayan, inandıklarının peşinden giden ve gidecek olan bir kadını, okuyucuyla yeniden tanıştırıyor. İyi ki de tanıştırıyor çünkü onunla ilgili hafızalarda kalan, 1970’lerde Türk sinemasındaki seks komedi furyasında aldığı rollerin faturası.
“Faturayı ödemek kadınlara kalıyor. Ama ben şu anlayışa da karşıyım: Bunun bir suç olduğunu, yanlış bir şey olduğunu düşünmüyorum. Gerekirse bugün 64 yaşında yine bir erotik filmde oynayabilirim. Bizim yaptığımızda kötü olan, kötü filmlerde oynamış olmamız. Beni eleştiren, ‘Arzu, sen kötü filmlerde oynadın’ derse anlarım, ‘Tamam, doğru söylüyorsun’ derim… Daha iyisi yapılıyordu da ben mi oynamadım!”
Arzu Okay, 64 yıllık yaşamının sadece 2 yılı ile anılıyor olma konusuna takılmadığını, tebessüm ederek anlatıyor. Kelimeleri net ve keskin; dobra ve gerçek. 16-17 yaşında hayatını devam ettirmek zorunda kalan, kırgın bir kız çocuğunun yansımasında bu özgür ruhlu, idealist, kaybederek kazanan evcimen kadının yaşam öyküsü var.
“Daktilosuna kırmızı bir kâğıt geçirdi. Hiç bitmeyecekmiş gibi yazmaya koyuldu. Yazdığı her satırda bir şiddet vardı. Her nokta kan gölüydü. Virgüller yol ayrımı. En son ne zaman sıkıca sarılmışlardı? Nokta nerede konmuştu, virgülü neden görmemişti? Dokunduğu her harf canını acıtıyordu. Sayfa dolduğunda çok yorulmuştu. Kâğıdı daktilodan çıkardı, kalktı beyaz bir kâğıt alıp taktı. Gözlerinde çılgın bir parıltıyla yazmaya koyuldu.”
Söyleşi okuyucuyu, iki yakın arkadaşın kâh bir Ege kasabasında kâh Paris’in bir banliyösünde, sıcak bir çatı altında, uzun ve kalabalık yemeklerden sonraki sohbetlerine kulak misafiri ediyor. Bu misafirlikten sonra açlık grevlerine destek veren, ezilenlerin haklarını savunmak için yollara çıkmaktan korkmayan, dostlarına evini ve yüreğini açmaktan hiç çekinmeyen, sanatçı ve şair bir kadınla, Arzu Okay ile buluşuyorsunuz, Türey Köse’nin gazetecilik derinliği ve samimi üslubuyla.
Arzu Okay, Fransa’da, deyim yerindeyse tırnaklarıyla yarattığı evine ve tamamen kopmayı hiç düşünmediği Türkiye’ye “hep bildiği yolda yürüyerek” vardığını söylese de, satır aralarında daha anlatmadıklarıyla nice hikâyeler biriktirmiş olabileceğini düşünmeyi de okuyucuya bırakıyor.
•