GÖKNUR GÜNDOĞAN
Alakarga Yayınları
Göknur Gündoğan çoğunlukla uçlardaki insanlara yer vermiş öykülerinde... Kimi, evde okuyacak bir şey bulamadığı için buzdolabını çekip arkasındaki yazıları okuyacak kadar tuhaf, kimi ise sevdiği adamın anılarını terk ederken sırtına yüklenen buzdolabını ne yapacağını bilemeyecek kadar sıradan dertleri olan insanlar bunlar.
Türk edebiyatının genç yazarlarının birbiri ardına edebiyat sahnesinde boy gösterdiği şu günlerde öykü türü de en parlak dönemlerinden birini yaşıyor. Öykü türünün en yeni temsilcilerinden biri de ilk öykü kitabı Aradaki 7 Fark’la raflardaki yerini alan Göknur Gündoğan.
Göknur Gündoğan’ın öyküleri bildik bir biçimi sürdürse de kitabın kendisi alışık olduğumuz biçimlerin biraz dışına çıkıyor. Kitapta bir araya getirdiği öykülerinde 7 ayrı temayı takip eden yazar temalarını Avşar Gülener’in çektiği birbirinden ilginç fotoğraflarla görsel bir hale de getirmiş. Yazarın öykülerini etrafında kurguladığı temalar birbirinden bağımsız olmakla birlikte, aslında modern insanın etrafını saran birçok nesneyi de içine alıyor. Her çağın kendi edebiyat algısını yaratışının bir örneği gibi, bu öykülerde de karşımıza malum ve meşhur bir akıllı telefon çıkabiliyor örneğin.
Göknur Gündoğan çoğunlukla uçlardaki insanlara yer vermiş öykülerinde. Fakat böyle dedim diye aklına eseni yapan, çılgın karakterlerden bahsettiğim sanılmasın. Ne de olsa her değneğin iki ucu var! Kimi, evde okuyacak bir şey bulamadığı için buzdolabını çekip arkasındaki yazıları okuyacak kadar tuhaf, kimi ise sevdiği adamın anılarını terk ederken sırtına yüklenen buzdolabını ne yapacağını bilemeyecek kadar sıradan dertleri olan insanlar bunlar. Kimi zaman da içlerinde biriktirdikleri türlü şeylerin patlamasıyla sıradanlıktan tuhaflığa doğru savruluveren insanlar... Kısacası sizin gibi, benim gibi, çoğu kere yolda yürürken yanından geçtiğimiz ve aslında türlü ilginçlikler barındırdıkları halde fark etmediğimiz o insanlar... Ve ne enteresandır ki çoğunlukla iletişim krizlerinin içinde boğulan tipler Göknur Gündoğan’ın karakterleri. Bu da yazarın çağını temsil edişinin bir başka örneği. İletişim vasıtaları çoğaldıkça iletişimin azaldığı bir çağda yazarların da bildirimler içinde yüzen, enformasyon dalgaları altında boğulan; fakat içten içe insani bir dokunuştan ve iletişimden mahrum kalan karakterler kurgulaması bir tesadüf olmasa gerek. Bu yoğun bombardıman altında ne telefon şebekesinin ne de internetin çekmediği, insanların birbirlerinin suratına bakmaya ve sohbet etmeye imkân bulduğu (ya da mecbur kaldığı) mekânlar açılması fikri de kulağa çok ütopik gelmiyor doğrusu.
Ne dersiniz, bu garip çağda biz de kendi garip yaradılışlarımız içinde boğulup kalacak mıyız? Yoksa sıradanlığımızın derin çukurunda solup gidecek miyiz? Göknur Gündoğan’ın kaleminin ucunda iki duruma da emsal hikâyeler bulmak mümkün. Peki sizin hikâyeniz hangisi?