“Mutlu olmak biraz daha ertelenebilir”*

anonslu kaset doldurulur

Anonslu Kaset Doldurulur

ENGİN BARIŞ KALKAN

İletişim Yayınları

Kerrat cetveli de bölge adları da ezberimizi bozabiliyor nadiren… Okurla metin arasına bu türden yazılar yazarak girmek bana her zaman netameli gelir. Ama bu kitabı bile isteye ben seçtim. Daha doğrusu yayımlanmasını bekledim. Üstelik yazarının öykü yazmaya devam edip etmediğini de bilmeden. Vebali neyse ödeyeceğiz artık! Anonslu Kaset Doldurulur yüzünden dönüp tekrar Memet Baydur okudum. Şikâyet etmiyorum. “Ne menem iştir bu bağlantı” diye düşünüyor insan.

ONUR BÜTÜN

“Hayır kızım, yani evet, altı kere altı otuz altı eder ama otuz altı deyince, babanın bıyığı yolda kaldı denmez. Yani denebilir tabii, neden denmesin ama denmese daha iyi olur. Sen uyma onlara. O saçını çeken piç kurusunun da gözünün üstüne yerleştir bir tane. Yok, hayır, yerleştirme. Yerini değiştir, ne bileyim, ne yaparsan yap ama öğretmene şikâyet etme arkadaşlarını sakın ha! Evet Jules Verne’i okuyabilirsin. Neyi okumak istiyorsan onu okuyabilirsin. Yani hemen hemen böyle bu. Hayır kızım. Unutmak isteğe bağlı değildir. Yani hemen hemen böyle değildir. Yani canının çektiği gibi unutamazsın. Evet, kim bilir belki de bunu bildikleri ya da sezdikleri için belletiyorlar size çarpım cetvelini.”

Gün Gece/Oyun Ölüm - Memet Baydur

 

Bir kitap hayal edin. Apartman komşusu Memet Baydur olan bir karakterle açılıp yine onunla kapansın arka kapak. Karakter, Memet Baydur’un mevta olduğunu bilsin ama yaşadığından sürekli şüphe duysun. Size biraz yardımcı olayım: Kitapta altı öykü olsun. Birinci ve altıncı öykü de ikiz öyküler olsun. Her öyküde Leman, Cavidan, Gülsen, Zeliş gibi güçlü kadın karakterler olsun. Evet, Anonslu Kaset Doldurulur'dan söz ediyorum. Yazar Engin Barış Kalkan’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan ikinci öykü kitabı. İlk kitabını raftan çekme hızım çok az kitabın başına gelmiştir. “Raftan kitap çekme yarışması yapılsa en azından mansiyon alırdım” diye düşünmüşlüğüm bile var.

Maveraünnehir Nereye Dökülür? isminde bir kitabı elinize almak için, sanırım lise birinci sınıf coğrafya dersinde adının akla kazındığı, söylemesi zor bir bölge adının sizde bıraktığı izi takip etmeniz gerekir. Ben de öyle yapıp kitabı incelemiş, hemen eve götürmüştüm. Her iki kitapta da oturduğum mekândan kalkmak istemedim. Öykülerin atmosferiyle bir süre daha baş başa kalmak, ihtiyaç olarak belirmişti. Dünyanın öykülere ihtiyacı varsa benim de biten kitaplardan sonra yine kitaplarla konuşmaya ihtiyacım olsa gerekti.

Kerrat cetveli de bölge adları da ezberimizi bozabiliyor nadiren… Okurla metin arasına bu türden yazılar yazarak girmek bana her zaman netameli gelir. Ama bu kitabı bile isteye ben seçtim. Daha doğrusu yayımlanmasını bekledim. Üstelik yazarının öykü yazmaya devam edip etmediğini de bilmeden. Vebali neyse ödeyeceğiz artık! Anonslu Kaset Doldurulur yüzünden dönüp tekrar Memet Baydur okudum. Şikâyet etmiyorum. “Ne menem iştir bu bağlantı” diye düşünüyor insan.

“Unutmak isteğe bağlı değildir” diyor Baydur. Hatırlamak da… (Bunu Kalkan’ın öyküleri söylüyor, bu da benim kendi meşrebimce yakaladığım bağlantı). Öykülerindeki kentli ve çoğunlukla beyaz yakalı erkek karakterler, güçlü kadınların onları terk edişine maruz kalan ve bu duruma neredeyse her seferinde hazırlıksız yakalanan bir tipolojiyi temsil ediyor. Mutluluğu yakalamak arzusu taşımasa da mutlu olmak isteyen ve bu hâli, müzmin rötarlar nedeniyle “hep sonradan” fark eden biraz kötü, biraz iyi, genellikle beceriksiz erkekler. Hatırlamak da isteğe bağlı değil! Her öyküdeki erkek, onu terk eden kadını anımsıyor mütemadiyen. Ayrıldıktan sonra erkek karakterlerin düşündükleri en temel fikirse kadınların ne kadar kararlı ve güçlü oldukları.

“Cavidan. Günün birinde yaşamımı anlatmam gerekse kuracağım ilk cümle bu olur herhalde. İçi o kadar dolu ki başka hiçbir ilave yapmasam bile kapsamlı bir özet geçmiş olurum. Bu belki başka bazı insanlar için de böyle ama hiç dert etmiyorum. O koskoca bir Cavidan, etki alanının benimle sınırlı olması düşünülemez bile.” (s. 95)

Kitabı bitirdiğimde, içinde kaldığım atmosferin hissettirdiği ilk düşünce (Spinozacı olduğum için düşüncenin nedeni his, hissin nedeni düşünce ya da beden olabilir) “Aman ha, bıktık bu aynı hataları yapan ve inatla öğrenmeyen erkeklerden!” öfkesiyle karışık bir esrime hâliydi. Esriklik aynı zamanda fena bir ayıkma hâli de yaratır insanda… Kalkan, yine onun tabirini kullanarak söyleyeyim, görünmeyen yaranın yaradan sayılmayışını kadınların bir çığlığı olarak duyurmuş öykülerinde… Yazımın finali öncesinde peşinen eline sağlık, demek istiyorum.

Erotizm ve ikiz öyküler

Başlıktaki sırayla gideyim.

Erotizm meselesi, aşırı öfkeli, hızlı ve fiyakalı bir zamanda yaşadığımız için, aceleyle edebî metinlere yerleştirilen ve hedefi göğüslere, kalçalara odaklayan, dominant fiilinse “düzmek” olduğu bir çağa meydan okumanın en önemli yolu. Kalkan’ın öykülerindeki erotizm, libidinal ekonominin dışında kalmayı samimiyetle aktardığı için okura bir hoşluk olarak ilişiveriyor. Erotizmin mekânı olan beden hiçbir karakterde sırıtmıyor.  Arzuları da…

“Montuyla atkısını çıkarıp yatağın üzerin attı önce, sonra oturup botlarını çıkardı. Bitti sandım ama o durmadı. Kazağını ve pantolonunu da çıkarıp don sutyen ve renkli, yünlü çoraplarıyla dikildi karşımda. Gördüğüm şeyi üçüncü bir kişiye aktarmanın tek yolu videoya almak ki bu hem mümkün değil hem bize yakışmaz. Yazma, konuşma gibi ilkel araçlarla olacak iş değil. Öyle güzel.

Benim işlerin boka sarmaya başladığı an bu andır işte. Girişi geçtiğimize göre buna artık ister gelişme de ister çuvallama. Az gelişmiş müzekker bir canlıyım neticede, etkilendim elimde olmadan. Nedense bana hep böyle oluyor.” (s. 87)

“Üçüncü Sayfa” isimli öyküsünde Kalkan, ilk sevgili veya ilk aşk mefhumunun erotizmini de bu sadelikte anlatmış.

“Aşk denen şeyin ekseriyetle maddeden müteşekkil olduğunu o günlerde anladım. Baktım ki Cavidan’ın dokunduğu yerler temas anındaki hissi uzun süre koruyor, aşk maddedir dedim. Yaşım küçük olduğu için kimseyle paylaşmadım buluşumu. Çocuk milleti sert olur, madara eder adamı, kendine gelemezsin.” (s. 99-100)

Gelelim ikiz öykü meselesine… İlk olarak hangisinde rastladım tam olarak anımsayamıyorum ama Halil Genç ve Cemil Kavukçu’nun ikiz öyküleri birbirinin ardı sıra yerleşmiş biçimde kitaplarında yer alıyordu. Kalkan’ın ikiz öyküleri, ilk ve son öyküler olarak kurgulanmış.

Bu yöntem basitçe başa ve sona yerleştirme işleminden çok, metnin tamamına hâkim “oluş” durumunu birbirinin içinden geçirerek, tipolojileri (kadın-erkek vb.) fark etmemizi ve tek tek öykülerin politik ve kültürel, psikolojik yordamını sarihleştirmeyi sağlamış. Ayrıca ikiz öykü yazmak, çifte final yapmayı gerektirdiğinden bana her zaman pek hoş bir yineleme olarak gelmiştir.

Yazsam epey yazacağım yokuş aşağı ama fren-balata sistemi çalışıyor Allahtan! Birkaç değini ile yazımı bitirmek istiyorum. Anonslu Kaset Doldurulur’un okurda bıraktığı bazı izler var. Örneğin enfes kavram setleri kullanılmış metinde; “mutlu sonlu masajlar”, “veteran kabadayı temaşası”, “kirâmen kâtibîn”, “idare mutfağı”, “ehil bir kent sakini”, “kısık soğuklar” gibi…

Edebiyat, tek tek zihinlerin, metinlerin etrafında toplaşabilme olanaklarını artırdığı için de edebiyattır. Engin Barış Kalkan öyküleriyle bir davet gerçekleştirmiş, icabet etmek isteyene metninin kapıları sonuna kadar açık! Kapıdan içeri girerseniz, mutsuz olmayı Anonslu Kaset Doldurulur boyunca biraz daha erteleyebilirsiniz belki…

 

Anonslu Kaset Doldurulur, Engin Barış Alkan, İletişim Yayınları, s. 53.