Türkiye İşçi Partisi "İnat ve Umut Bildirgesi" adıyla 14 Mayıs 2023 Genel Seçimleri Politika Belgesi'ni geçenlerde yayımladı. Daha önce AKP'nin ve İyi Parti'nin vergi politikalarına ilişkin seçim beyanları değerlendirmemi yapmıştım.
Serinin üçüncüsü ise Türkiye İşçi Partisi'nin vergi ile alakalı seçim bildirgesine ilişkindir. Bu arada uzmanlık alanım ve akademisyen kimliğim gereği nesnel bir şekilde sadece vergiyle alakalı kısımları analiz etmeye çalışacağım.
Bildirgeyi baştan sona okuduğumda benim de çok önem verdiğim kadın hakları, laiklik, Kürt sorunu, doğa katliamı gibi sorunların çözümlerine ilişkin sert ve net bir tavır ortaya konulmuş. Ekonomik vaatlerin ise oldukça radikal olduğunu söylemeden geçemeyeceğim ki temeli zaten sosyalist anlayıştan alınmaya çalışılmış söylemler.
Ancak TİP'n vergi ile alakalı vaatlerini okurken bazı sorunlar tespit ettim. Özellikle vergiyle alakalı vaatlerde vergi tekniği açısından ciddi anlamda hatalar olduğunu fark ettim. Bunlara beraber bakalım…
Gelir vergisi diliminde yapılacak değişiklikle alakalı vaat
Bildirge'nin 23'üncü sayfasında yer alan "Asgari ücretin iki katına kadar ücret alan emekçilerin ödediği gelir vergisini bugün geçerli olan yüzde 20'den yüzde 10'a düşüreceğiz. Emekçilerden alınan vergiyi belirleyen gelir vergisi dilimi matrahlarını her yıl enflasyon oranında artıracak, böylece emekçilerin yıllar içerisinde daha yüksek vergi vermelerinin önüne geçeceğiz" şeklindeki vaadi maalesef pek karşılığı olmayan bir vaat. Vergi tekniği açısından oldukça sıkıntılı.
Çünkü GVK m.23/18'deki "Şu kadar ki, istisnayı aşan ücret gelirinin vergilendirilmesinde verginin hesaplanacağı gelir dilim tutarları ve oranları, istisna kapsamındaki tutarlar da dikkate alınarak belirlenir." fıkrası uyarınca literatürde dekot namı diğer vergiden indirim denilen bir sistem uygulanarak asgari ücrete kadar olan kısım için gelir vergisi istisnası uygulanmaktadır.
Asgari ücretten fazla olan ücretler GVK m.23/18 uyarınca kümülatif olarak önce GVK m.103'teki vergi dilimine sokulup sonra asgari ücret istisnası uygulanmaktadır. Diğer bir ifadeyle GVK m.23/18'de yer alan asgari ücrete kadar olan ücret istisnasına konu asgari ücret de toplanarak yani kümülatif olarak vergi dilimine girmekte ve dolayısıyla da istisna edilen vergi tutarı da azalmaktadır.
Bu nedenle önce ücret matrahı GVK m.103'e tabi tutularak gelir vergisi hesaplanır sonra asgari ücret tutarı da aynı dilim ve orana tabi tutularak hesaplanan gelir vergisinden mahsup edildiğinden sonuç pek değişmeyecektedir. Çünkü vergi hesaplamasında kullanılacak oran, aynı anda istisna edilecek tutara da uygulanmaktadır.
Daha da önemlisi Bildirge'nin aynı sayfasında asgari ücretin de artırılacağı belirtilmiş. Asgari ücret de artırılırsa Bildirge'de yer alan "gelir vergisini bugün geçerli olan yüzde 20'den yüzde 10'a düşüreceğiz" vaadinin maaşlarda yaratacağı etkisi sıfır olacaktır.
Bazı ürünlerde vergi "muafiyeti" vaadi
Bildirge'nin 30'uncu sayfasında yer alan "Hane geliri net asgari ücretin 6 katının altında kalan hanelerde belirlenecek olan ortalama tüketim miktarlarının altında elektrik, su, doğalgaz ve internet tüketilmesi halinde, bu faturaları vergilerden ve katkı paylarından muaf tutacağız." şeklindeki vaadini oldukça yerinde bulduğumu söylemem gerekiyor. Ancak vaatte belirtilenlerden vergi alınmaması muafiyet değil de vergi tekniği açısından istisna denilmesi daha doğru olacaktır. Çok önem arz etmeyen bu detay görmezden geline bilinir. Daha önemli hatalar var çünkü.
Artan oranlı vergileme vaadi
Bildirge'nin 32'nci sayfasında yer alan "Yurttaşlarımızın yaşamlarını anlamlı bir düzeyde iyileştiren, insan onuruna yaraşır, tamamlayıcı bir politika olarak hayata geçireceğimiz Evrensel Temel Gelir'in finansmanını artan oranlı vergiler yoluyla sağlayacağız." şeklindeki vaadini anlamakta zorlandım.
Çünkü vergiye tabi bedel yani matrah yükseldikçe daha yüksek bir oranda vergileme anlayışı üzerine dayalı artan oranlı vergileme, gelir ve veraset ve intikal vergilerimizde dilim usulü; ÖTV'ye tabi otomobil gibi bazı ürünlerinde sınıf usulü dediğimiz yöntemlerle zaten uygulanmaktadır.
Özellikle ücretlilerin gelirleri de GVK m.103'te yer alan artan oranlı tarifeyle vergilendirilmektedir.
Ancak bu vaadi tekrar okuyunca bu vaatten artan oranlı vergi yapısının korunacağını algısı oluşuyor. Oysa Bildirgenin bazı yerlerinde yer alan özellikle ücretliler için önerilen vergi avantajı vaatleriyle çeliştiğini söylemem gerekiyor.
Öte taraftan bu vaatteki artan oranlı yapıdan DPT'nin davetlisi olarak 1962'de Türkiye'ye gelen Nicholas Kaldor'un ülkemiz için vergi kaçakçılığı ile tarımın vergilendirilmesine ilişkin artan oranlı bir yapı önerisini anlayacaksak bu vaat farklı sonuçlara gebe olacak demektir. Bunun için ayrı bir yazı yazmam gerekecek.
Özetle bu vaatle alakalı oldukça genel bir söylem üretilmiş diyebilirim.
Kurumlar vergisinin artırılması vaadi
Bildirge'nin 34'üncü sayfasında yer alan "AKP'nin iktidar olur olmaz düşürdüğü kurumlar vergisi oranını yüzde 22'den yüzde 35'e çıkaracağız." şeklindeki vaadi bulunmaktadır. Öncelikle baştan şunu söyleyeyim AKP iktidar olduktan yaklaşık 4 yıl sonra yüzde 30 olan kurumlar vergisini yüzde 20'ye düşürdü. Ve uzunca bir süre bu oran yüzde 20 olarak uygulandı. Ancak pandemi döneminde biraz artırıldı ve şu anda KVK m.32 uyarınca kurumlar vergisi, kurum kazancı üzerinden 2023 yılı için yüzde 20 oranında; 6361 sayılı Kanun kapsamındaki şirketler, elektronik ödeme ve para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sermaye piyasası kurumları ile sigorta ve reasürans şirketleri ve emeklilik şirketleri için ise yüzde 25 oranında uygulanmaktadır. Yani öneride artırılacak denilen oran (yüzde 22) ile KVK m.32 gereği uygulanan oran aynı değil.
Ayrıca kurumlar vergisi mükelleflerinin son 5 yılda ödedikleri kurumlar vergisinin toplam vergi geliri içindeki payları aşağıdaki tabloda görülmektedir. Yüzde 11 ila yüzde 15 arası bir ortalama vergi yüküne sahip olmuşlar. Ancak özellikle pandemi sonrası kurumlar vergisi açısından vergi yükünde bir artış olmuş ve enflasyon dolayısıyla da özellikle banka ve finans kurumlarının fahiş kârlarından dolayı son iki yılda da bu oran artmıştır. Bu artış son iki yıla özgüdür. Önceki yıllarda kurumlar vergisi tahsilatının toplam vergi hasılatına oranı yaklaşık ortalama yüzde 11-12'dir.
Kurumlar vergisine ilişkin bu önerinin olması oldukça yerindedir ama bu kapsamda Bildirgedeki temel yanılgı vergi oranının artırılarak vergi hasılatının artırılacağının sanılmasıdır. Yani oran yüzde 35'e çıksa da toplam vergi gelirleri içindeki pay pek değişmeyebilir ya da beklendiği ölçüde bir sonuç veremeyebilir. Bu noktada akademik bir çalışma yapılarak bu vaat desteklenebilir ve Bildirgeye bu yönde bir açıklama ve öneri konulabilirdi. Bu yönüyle oldukça düz bir öneri olmuş.
Servet vergisi vaadi
Bildirgenin 34'üncü sayfasında yer alan "Vergi sistemimize yılda bir kere toplanacak olan servet vergisini ekleyecek ve gelir vergisi sistemini yüksek gelirlilerden mevcuttan daha yüksek oranlarda vergi alacak şekilde değiştireceğiz" şeklindeki vaadi oldukça önemlidir.
Çünkü servet vergisi türünde vergilerin getirilmesi, vergide adaletsiz olan ülkemde vergilemede adaletin sağlanması adına atılacak adımlardan bir tanesidir.
Ancak öncelikli temel sorun servet kavramından ne anlaşılması gerektiğidir. Servetten anlaşılan sadece finans kurumlarında bulunan nakit, hisse senedi, tahvil, bono vs gibi finansal enstrümanlar mı ya da sahip olunan gayrimenkuller mi? Dünya ölçeğinde bu soruların cevabı genel olarak banka ya da finans kurumlarında bulunan mevduatlar olarak kabul edilmiş. TİP'in önerdiği servet vergisi kavramından sanıyorum banka ya da finans kurumlarında bulunan TL ve yabancı paralar anlaşılmaktadır.
Ancak olası bir servet vergisine biri neden diğeri de netice olmak üzere iki temel engel bulunmaktadır. Neden sorusunun cevabını Anayasal ilkelerde; netice sorusunun cevabını ise 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda aramak gerekiyor.
Daha önce de defalarca yazdığım şekliyle şöyle ifade edeyim servet vergisi getirilmeli ama şu anki mevzuat buna engeldir. Bu yönde öneriler sunulmalıydı ki bu yönüyle de oldukça yetersizdir.
Aşırı kâr vergisi vaadi
Bildirge'nin 35'inci sayfasında yer alan "Son yıllarda pandemi, yüksek enflasyon, aşırı kur artışından dolayı kârlarını 3-4 kat artıran işletmelerden "aşırı kâr" vergisi alacağız." şeklindeki vaatteki aşırı kar vergisinin detayı bu bildirgede çok belli olmadığından ne yazarsam boşa yazmış olacağım gibi. Ayrıca iktisadi açıdan aşırı kar kavramı farklı ifade edilmektedir ki iktisatçılar sanıyorum bunu izah ederler. O yüzden önerilen bu vergiye Erkan Baş açıklık getirdiğinde ayrı bir yazıda değerlendireceğim.
Temel ihtiyaç ürünlerine sıfır vergi vaadi
Bildirgenin 35'inci sayfasında yer alan "Çok kazanan ve çok tüketenlerden daha fazla vergi alınırken temel ihtiyaç maddeleri üzerindeki vergileri sıfırlayacağız." şeklindeki vaadindeki temel ihtiyaç maddeleri üzerindeki vergileri sıfırlayacağız cümlesi oldukça yerindedir. Sanıyorum bu vaatte geçen "vergi" ifadesinden KDV ve ÖTV'yi anlamamız gerekiyor. Bu şekilde anlaşılma koşuluyla bu öneri, Bildirge'de yer alan vergiyle alakalı elle tutulur birkaç vaatten biridir diyebilirim.
Sermayeye uygulanan muafiyet ve istisnaların kaldırılması vaadi
Bildirgenin 36'ncı sayfasında yer alan "Sermayeye uygulanan vergi muafiyeti, istisnası, indirimi ve vergi aflarına son vereceğiz. Geçmiş vergi ve varlık barışlarında kamuyu zarara uğratanları tespit edecek ve zararı tahsil edeceğiz." şeklindeki vaadi oldukça yerinde bir vaattir.
Özellikle 2023 yılı için muafiyet ve istisna tutarlarının "namı diğer vergi harcamalarının" 2023 Bütçe Kanunu'nda hedeflenen vergi gelirlerinin yüzde 26,40 oranında olduğunu belirtmem gerekiyor.
Bu nedenle vergi aflarının sonlandırılması ve yararsız her türlü vergi harcama kaleminin azaltılması öncelikli yapılması gerekenlerdendir. Ama bu vaatte sadece sermayeye uygulanan muafiyet ve istisna hedeflenerek diğer daha önemsiz vergi harcama kalemleri görmezden gelinmiştir.
Özel yaşamı gasp eden vergiler yeniden düzenlenecek vaadi
Bildirge'nin 37'nci sayfasında yer alan "Alkollü içeceklere uygulanan fahiş vergilerde olduğu gibi vergi politikalarında özel yaşamı ve özgürlükleri şekillendirmeye çalışan ceza/ödül politikalarını terk ederek adaletli vergi politikaları uygulayacağız" şeklindeki vaadi esası itibariyle oldukça yerinde bir öneridir. Çünkü iktidar partisi temsilcileri de defalarca bu amaçla bu tür vergilerin getirildiğini söylediler.
Deprem vergileri ile alakalı vaatler
Bildirge'nin 48'inci sayfasında yer alan "Bugüne dek toplanan deprem vergilerinin bilançosunu şeffaf ve anlaşılır biçimde kamuoyuyla paylaşacağız." şeklindeki vaadi ilginç geldi bana.
Şöyle; 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin yarattığı tahribatı kısmen de olsa finanse etmek için 26 Kasım 1999 tarihinde yürürlüğe giren 4481 sayılı Kanun[1] ile yeni vergiler getirildi. Bu getirilen vergilerden bir tanesi adı herkesçe deprem vergisi olarak bilinen özel iletişim vergisidir. Aslında deprem vergisi adında bir vergi yok, bu ismi biz yakıştırdık. Bu verginin tam adı özel iletişim vergisidir. Hatta bu vergi Gider Vergileri Kanunu m.39'da düzenlemiş tek maddelik bir vergidir.
1999 yılında özel iletişim vergisi yani deprem vergisi bir yıllığına getirildi. 4481 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin ilk fıkrasında "31.12.2000 tarihine kadar uygulanmak üzere" denilerek kısıtlı bir süre için getirildi.
Ancak 31 Aralık 2000'de sona ermesi planlanan özel iletişim vergisi (deprem vergisi) önce 4605 sayılı Kanunla 31 Aralık 2002'ye kadar daha sonra tekrar 31 Aralık 2003 tarihine kadar uzatıldı.
Daha sonra 31.07.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5228 sayılı Kanun ile 6102 sayılı Gider Vergileri Kanunu'nun 39'uncu maddesine eklenerek kalıcı ve sürekli hale getirildi. Bir yıl için getirilen deprem vergisi bugün itibariyle yaklaşık 24 yıldır sürekli olarak alınmaktadır. Cep ve sabit telefon faturalarından, dijital ve kablolu tv yayınlarından, internet hizmeti faturalarından vs. yüzde 10 oranında özel iletişim vergisi (deprem vergisi) alınmaktadır.
Bu vergi de diğer vergiler gibi hazineye doğrudan gelir kaydedilir ve o yıl yapılan bütçe kanunu uyarınca da harcanır. 5018 sayılı KMYKK m.13/g uyarınca da alındığı yere doğrudan harcanamaz. Bu nedenle bir bütçe kalemi olan deprem vergisi pekâlâ duble yollara da harcanabilir. Bu soru yani deprem vergileri nerede? sorusu bu mevzuat hükmü olduğu sürece beyhude kalacaktır. Bunu da defalarca yazdım, cevabı buradan bulabilirsiniz.
Bir diğer sorun Maliye Bakanlığı her ay toplanan deprem vergilerini yayımlıyor zaten. Aşağıda 2023 Mart ayı dahil tahsil edilen deprem vergisi tutarları görülmektedir.
Yayımlanmış bir vergi kaleminin daha farklı nasıl bir anlayışla yayımlanacağı hususu merak uyandırmakla birlikte geçmişte bütçeye gelir kaydedilmiş bu verginin diğer gelir ve harcama kalemlerinden nasıl ayrıştırılıp kamuoyuna sunulacağı da izaha muhtaç konulardan biridir.
Konutlarla alakalı vaatler
Bildirge'nin 48'inci sayfasında yer alan "Barınma sorununun çözümü için her yerelde, sosyal, ekonomik, mekânsal boyutlarıyla, bütüncül bir planlama kapsamında, mevcut konut stoğunun durumunun sayısal ve nitelik olarak kısa süre içinde tespitinin yapılmasını, boş tutulan konutların kiracıların kullanımına açılması için ek vergiler ve kamusal teşvikler gibi önlemlerle kullanıma açılmasını, kullanılabilir durumda olmayanlar konutların yenilenmesini ve ailelerin yapısı, ihtiyaçlar da göz önünde bulundurularak yeni tür kiralık sosyal konutların üretilmesini sağlayacağız." ile 49'uncu sayfasında "Konutların ihtiyaçtan fazla konut mülkiyeti edinimi yoluyla, spekülatif rant geliri sağlama aracı olması durumuna son vereceğiz. Bu kapsamda; kişilerin sahip olduğu ikinci konuttan itibaren, her ek konut için geometrik biçimde artan oranlarda vergi alınması ve kira artışlarına yasal sınırlar getirilmesi gibi caydırıcı önlemlerle barınma sorununun önüne geçilmesinin yanında, kentlerin betonlaşmasının önüne geçilip, ortak kullanım alanları artırılacağı bir modeli kuracağız." şeklindeki vaatleri ile konutların boş tutulması durumunda ek vergi alınacağı ve birden fazla konut mülkiyetinde ise artan oranlarda bir vergi önerilmiş. Benzer vaat İyi Parti'nin seçim beyannamesinin 190'ıncı sayfasında "boş ev vergisi" adı altında bulunmaktadır.
Bu arada yerinde bir öneri olduğunu söylememde fayda var.
Diğer vaatler
Ayrıca öğrenciler için elektronik cihazlardan alınan verginin kaldırılacağı, kültür yayıncılığı alanında faaliyet gösteren yayınevlerinin, bağımsız tiyatro, sinema ve dans kumpanyalarının vergi yükümlülüğünü yeniden düzenleyerek vergi oranlarını sektörün gelişimine olanak tanıyacak biçimde en düşük seviyeye indirileceği, fikri ve sınaî mülkiyet üzerindeki vergilerin sıfırlanacağı, sanatçının ve kültür-sanat emekçisinin şahsî vergi yükümlülüğünün kaldırılacağı, kültür-sanat ürünlerindeki katma değer vergisi uygulamasına son verileceği belirtilmiş.
Ezcümle
Türkiye İşçi Partisi'nin yukarıda açıklamaya çalıştığım vergiyle alakalı vaatlerinin büyük bir kısmı maalesef özensiz hazırlanmış. Vergi hukuku gibi uzmanlık gerektiren bir alana ilişkin hazırlanan Bildirge'nin bu kısmının yeterli çalışılmadığı kanaatindeyim. Örneğin ücretlere uygulanacak vergi dilimi önerisini daha önce bazı sendikalar da önermişti ama yapılacak düzenlemenin yaratacağı ücret katkısının olmayacağını defalarca yazmıştım. Keşke dikkate alsalarmış.
TİP'in bildirisinin vergiyle alakalı kısmının bu denli yetersiz kalmasının nedeni sanıyorum TİP içinde vergi hukukuna ilişkin uzman birilerinin olmayışından kaynaklıdır. Ya da ben bilmiyorum bu kişileri.
Bu şekilde olumlu bir rüzgâr yakalamış bir sosyalist partinin söylemleri ve seçim beyannamesinde yer alan vaatlerinin de hukuki alt yapısının tam olmasını beklerdim. Ama itiraf etmeliyim ki pek bir hayal kırıklığı yaratmadı bende.
O nedenle olumlu bir dip dalga yakalamış TİP'in bu tespitlere kulak vereceğini umuyor ve önemsiyorum.
[1] 17.8.1999 ve 12.11.1999 Tarihlerinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Murat Batı kimdir? Prof. Dr. Murat Batı, 14 Aralık 1974 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır'da tamamladı. Lisansını Ankara Gazi Üniversitesi'nden, yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi'nden, doktora derecesini "Türev Araçların Vergilendirilmesi" teziyle 2012 yılında İstanbul Üniversitesinden aldı. Mali hukuk alanında 2016 yılında doçent, 2022 yılında profesör kadrosuna (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi) atandı. Çok sayıda üniversite, banka, belediye ve profesyonel şirkete, özellikle vergi hukuku alanında eğitimler verdi; hukuk ofisleri ile YMM ofislerine danışmanlık yaptı. "Vergi Hukuku (Genel Hükümler)", "Muhasebe Hileleri ve Vergiden Kaçınmanın Türk Vergi Mevzuatındaki Yasallığı", "Türk Vergi Sistemi" kitapları yayımlandı; 60'tan fazla ulusal ve uluslararası akademik yayında makale ve kitap bölümü yazdı. Kısa bir süre Cumhuriyet, Dünya ve BirGün gazetelerinde konuk yazarlık yaptı. Eylül 2020'den itibaren T24'te yazmaya başlayan Murat Batı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevini halen sürdürmektedir. |