Hasan Cemal

19 Kasım 2020

Adalet, hukuk, reform sözcükleri ağzınıza hiç yakışmıyor, iğreti duruyor ağzınızda...

Kılıçdaroğlu'nun deyişiyle, biraz olsun utanmıyor musunuz?..

Kılıçdaroğlu Erdoğan'a demiş ki:

18 yıldır iktidardasınız,
hâlâ adaletten hukuktan
reformdan söz ediyorsunuz.
İnsanın yüzü biraz kızarır.

Haksız mı?
Elbette haklı Kılıçdaroğlu.
Adalet...
Hukuk...
Reform...
Bu sözcükler Erdoğan'ın
ağzına yakışmıyor.
İğreti duruyor.
İnandırıcı olmuyor.
Çünkü memlekette başını nereye
çevirsen adaletsizlik kol geziyor.
Hukuk ayaklar altında.
Demokrasi çok uzaklarda...
Yıllardır öyle.
Bakın, Prof. Daron Acemoğlu ne demiş: 

Sağlıklı büyümenin şartı demokrasi...
Demokrasinin ciddi gerilediğini görüyoruz.
Fikir özgürlüğünde de 2007'den itibaren
ciddi gerileme var. Türkiye şu anda
en fazla gazetecinin cezaevinde olduğu ülke...

Adalet, hukuk, demokrasi...
Evet, bu sözcükler ağzınıza yakışmıyor.
Bakın, HDP 2019 yerel seçimlerinde
tam 65 belediye kazanmıştı.
Neredeyse hepsine el koydunuz.
65 belediyenin 48'ine kayyım atandı.
6 belediye başkanına da mazbatası
verilmedi. Kısacası, 65 belediyeden 54'ünde
halkın oyunu hiçe saydınız.
65 belediyeden 54'ünde darbe yaptınız.
Şimdi bu "darbe"yi, anlaşılan o ki,
İstanbul'la İzmir'e yaymak niyetindesiniz.
Ekrem İmamoğlu hakkında
soruşturma açtınız.
Tunç Soyer'le uğraşıyorsunuz.


Yoksa, geçen yılki yerel seçimlerde
yaşadığınız bozgunun intikamı
dolaşıyor kafanızın içinde?..
Evet öyle,
adaletti, hukuktu, reformdu
sizin ağzınızda iğreti duruyor,
evet öyle,
sizin ağzınıza hiç yakışmıyor.
Neden mi?
Aşağıdaki haberi bi zahmet okuyun:

HDP Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş, 21 Mart 2017'de
Diyarbakır'daki Nevruz kutlamasına
katılmak isterken öldürülen
23 yaşındaki Kemal Kurkut'un
davasında tek sanık olan
polis memurunun beraat etmesine
tepki gösterdi:

"Burada tek bir karar var:
Kolluk gücünü, daha doğrusu
devlet adına suç işleyenleri aklamak.
Bu bizim ilk tanık olduğumuz
cezasızlık kararı değil maalesef.
Bu adliyelerden her zaman
adaletsizlik çıkıyor. Kameralar
önünde üst tarafı çıplak bir vaziyette
herkesin canlı tanıklığıyla işlenen
bir cinayette Kemal Kurkut,
öldürüldüğünü ispatlayamadı.
Daha önce bir aile yakılarak
öldürüldü, sanıklar beraat etti.
Roboski'de TSK savaş uçakları
11'i çocuk 33 genci katletti.
Dava açılmasına bile gerek duyulmadı.
Evin içine panzer girdi,
7 ve 8 yaşındaki Muhammed
ve Furkan kardeşleri öldürdü,
panzeri kullanan kişiye
19 bin lira para cezası verdiler.
Uğur'u, Ceylan'ı öldürenler
ceza almadı. Bu topraklarda
Kürdün öldürüldüğü davalarda
ceza çıkmamıştır.
Kemal Kurkut kararı da
adaletsizliğin resmidir.

Meral Beştaş haklı, Kemal Kurkut
kararı "adaletsizliğin resmi"yse,
aşağıdaki sekiz kare de
"cinayetin fotoğrafı"dır.

Tarih, 21 Mart 2017. Yer, Diyarbakır Newroz Alanı.
23 yaşındaki Kemal Kurkut polis kurşunuyla
hayata veda ediyor, cinayeti bir gazeteci fotoğraflıyor. 

Ve Özlem Akarsu Çelik'in
GazeteduvaR'daki 24 Mart 2017
tarihli yazısından bazı satırlar:

23 yaşındaki Kemal Kurkut'un
21 Mart 2017 günü Diyarbakır'da,
Newroz'un kutlanacağı alanda
öldürüldüğü anın tek tanığı değildi
Abdurrahman Gök.
Ancak onun çektiği fotoğraflar,
cinayetin inkâr edilemez kanıtıydı
sekiz kare. O sekiz kare,
ana kuzusu, müzik öğrencisi Kemal'in,
öyle iddia edildiği gibi,
canlı bombaya benzer bir hali yokken,
üstü çıplakken polis tarafından
vurulduğunun açık ispatıydı.
Tanıkların hiçbiri Diyarbakır Valiliği'nin
yaptığı "Canlı bombaydı, vuruldu"
açıklamasına karşı çıkmazken...
Tüm ajanslar aynı haberi geçerken...
Herkes, "Diyarbakır'da Newroz
alanına bıçakla girmeye çalışan
bir kişi vurularak öldürüldü"
haberine inanmışken...
DİHABER, Abdurrahman Gök'ün sekiz
kare fotoğrafını paylaştı ve gerçek ortaya çıktı
.
Bir gazeteci, çektiği sekiz kare
fotoğrafla herkesin karşısına dikildi
ve dedi ki:

"Alayı yalan!
Gerçek burada.
Kemal Kurkut canlı bomba değildi,
polis tarafından öldürüldü".

Abdurrahman Gök, bir cinayetin
8 kare fotoğrafını çeken gazeteci...

"Newroz gecesi hiç uyuyamadım"
diyor gazeteci Abdurrahman.
Devam ediyor:

"Çocuk sanki bana baktı…
Refleksle ona doğru koşmuştum.
Sanki fotoğraf çektiğimi fark etti.
Bir an bana baktı.
Sabaha kadar çocuğun o bakışını
düşündüm, suratındaki o ifadeyi.
Yavaş yavaş renginin solup yere düştüğünü..."
Sesi titriyor, içini çekiyor:
"Keşke orada olmasaydım dedim.
Keşke bu anı görmeseydim."
Şunlar da gazetecinin sözleri:
"Fotoğrafları yayımlama,
başına iş alırsın dedi yakınlarım.
İsminle yayımlama dediler.
Ama orada benim dışımda
fotoğraf çeken yoktu.
Yayımlanınca,
benim çektiğim anlaşılacaktı.
Her gün evleri basılan,
gözaltına alınan,
tutuklanan meslektaşlarımı görüyorum.
Bunlar benim de başıma gelebilir.
Aklıma hepsi geldi."

Devam ediyor gazeteci:

"Ama bu fotoğrafları yayımlamak,
hakikate karşı bir borçtur.
Ya yapmayacağız bu mesleği
ya da gerçek neyse onu yazacağız.
Eğer bu mesleği seçmişsek,
gerçekleri anlatmaksa derdimiz,
vicdanen o çocuğun gözlerini,
bağırışını unutamam ben..."

Kemal Kurkut 23 yaşındaydı,
İnönü Üniversitesi'nde Müzik Bölümü öğrencisiydi.

Bu satırlar 24 Mart 2017'de,
GazeteduvaR'da, Özlem Akarsu Çelik'in
köşesinde çıkmıştı.
Ben de 25 Mart 2017'de tarihli
T24 yazımda onları alıntılamış,
şu cümlesinin de altını çizmiştim:

Bu coğrafyada doğmak,
acılara doğmaktır!

Diyarbakır mahkemesinden Salı günü
çıkan karar da bu acı gerçeğin
bir kez daha doğrulanmasıdır.
Hâlâ adaletten, hukuktan dem
vurabiliyorsanız, hâlâ bir nebze
utanma duygunuz kaldıysa, 
Ümit Kıvanç'ın GazeteduvaR'daki
yazısını okuyabilirsiniz.
Ben sadece bir bölümünü
köşeme alıyorum:

Hapisteyken, askeriyenin
iş makineleriyle duvar yıkarak
yürüttüğü operasyonda
kolu koparıldıktan,
koparılan kolu çöpe atıldıktan,
çöpe atılmış kolu köpeğin
ağzında bulunduktan sonra,
işinden kararnameyle ihraç
edildikten sonra,
itiraz edip hakkını aradığında
yakın mesafeden plastik mermi
yağmuruna tutulup işkence edildikten,
yerlerde sürüklendikten
sonra hak-adalet mücadelesinden
vazgeçmeyen Veli Saçılık'ın
bankadaki parasına haciz kondu.
Ona para aktarılan iki işleme de
müdahale edilip eline para
geçmesi önlendi. Gerekçe,
işten atılmasını protesto
ve bu haksız kararın geri
alınmasını talep etmek için
Ankara'da, Yüksel Caddesi'nde
yürüttüğü oturma eylemlerinde
polisin yazdığı para cezalarını
ödememiş olması.
Veli Saçılık şöyle duyurdu:

"Ağaç kökü yesinler" dediler
ve uygulamaya geçtiler.
Bunun dışında kooperatife
gönderilen ödemeye de
haciz konuldu.
Ağaç kökü yemem için
bütün koşullar hazır artık.

Veli Saçılık bunun üzerine
vergi dairesine gitti.
Karşılaştığı muameleyi
şöyle anlattı:

Bu sabah Veraset Harçlar
Vergi Dairesine gittim.
Banka hesabına haciz kararı
Maliye Bakanlığından gelen
isim listesi sonucunda gerçekleşmiş.
Yani kişiye özel bir uygulama.
"Bütün parama el koydunuz,
elektrik, su faturasını
nasıl ödeyeceğim"
soruma "onu bilemeyiz" 
cevabını aldım.

Bütün bunların yaşandığı
Türkiye'de, siz kalkmış
 hâlâ
adaletten, hukuktan,
reformdan söz edebiliyorsunuz.
Bu sözcükler ağzınızda, bir kez daha
tekrarlıyorum, fena halde iğreti duruyor.
Kılıçdaroğlu haklı.
Biraz olsun utanmıyor musunuz?
Hiç mi utanma duygunuz kalmadı?