Murat Germen
Fotoğraf sanatçısı ve mimar Murat Germen’in 2000 yılında çektiği İstiklal Caddesi fotoğrafı, bir yaz gününü anlatır. O fotoğrafta başka bir İstiklal görülmektedir. Ağaçlarla bezeli caddede sere serpen gezen insanlar ve restorasyon adı altında bozulmamış binalar vardır. İnsanın içini ısıtan bu kare yerel seçimlerden sonra sosyal medyada yeniden gündeme geldi. Beyoğlu’nun eski günlerini anlatan ikonik fotoğrafı ve fazlasını Murat Germen ile konuştuk.
- Sizin imzanızı taşıyan fotoğrafın hikâyesinden başlayalım mı? O fotoğrafı ne zaman ve neden çektiniz?
Fotoğrafı 2000 yılında, henüz dijital kameraların yaygınlaşmadığı bir dönemde, diyapozitif olarak çektim. Çekim sipariş edilmiş bir “iş” değildi. Başka bir amaçla üst katlarına çıktığım bir İstiklal Caddesi binasının -hangisi olduğunu maalesef hatırlamıyorum- balkonundan çektim. Amacım bu önemli caddenin her zaman rastlanmayacak açıdan bir arşiv fotoğrafını ve kent belleğine katkı sağlayacak bir imge üretmek idi. İyi ki de çekmişim, bu fotoğraf bundan daha önce de gündeme geldi ve iki günde bir milyona yakın görüntüleme aldı, ana haber bültenlerine çıktı.
Murat Germen’in 2000 yılında çektiği bu kare, Beyoğlu Belediyesi’nin CHP’ye geçmesi üzerine umudun simgesi olarak yüzlerce kez sosyal medyada paylaşıldı
- Fotoğrafınız bir umut simgesi oldu. Bu konudaki duygularınızı öğrenebilir miyiz?
Son 20-25 senede, İstanbul’un kalbi Taksim Meydanı da dahil olmak üzere, o kadar çok sayıda kamusal alan beton havuzlarına dönüştürüldü ki insanlar yeşilin, ağacın, küçük ölçekli yarı mahrem köşe bucağın, yorulunca oturacak bir yerin, güneşten ve yağmurdan korunabilmek için bir örtünün özlemini çekiyorlar. Bu fotoğraf da onlarda bu özlemi tetikliyor.
"İstinat duvarlarının sahte yeşille donatılması kötü bir şaka gibi"
- Fotoğrafınızda yer alan ağaçların artık olmayışı yitip giden güzel günlerin kısacası kaybettiklerimizin de simgesi olarak yorumlanıyor. Buna katılır mısınız?
Ağaçlara karşı yakınlığı, sevgisi, özeni, hassasiyeti, merhameti olmayan bir idari kafa ile karşı karşıyayız uzundur. Ağaçlar İstiklal Caddesi gibi yerlerde güvenlik bahanesiyle sökülüp atılıyorlar, ama hem ağaç hem de güvenlik gözetiminin birlikte var olacağı bir tasarım şüphesiz ki olası. Diğer yandan ormanlar, korular, parklar, bostanlar, bahçeler, yol üstü ve kenarı ağaçlar, bitkilerin hepsi tehdit altında; zalimce bir saldırı söz konusu, sanki düşman gibi görülüyorlar. Tüm bu tahribatı gerçekleştirdikten sonra ise otoyol kenarlarına “çakma” yüzeysel süslemeler yapıp kendilerince yeşili önemsemiş gibi yapıyorlar, kesinlikle ikna edici değil. Fiziksel erişim olmadığı sürece yeşilin kimseye bir faydası yok, “yok-mekan” tadındaki yol kenarı istinat duvarlarının sahte bir yeşille donatılması kötü bir şaka gibi…
- O fotoğrafın aynısını zaman için tekrar tekrar çektiniz mi?
Tam aynı açıdan çekmedim henüz maalesef, kesinlikle çekmem lazım. Ama gene üst katlardan çekilen ve caddenin çoraklığını gösteren başka fotoğraflar var elimde, karşılaştırma yapabilmek adına.
- Fotoğrafın sizin olduğunu çoğu kişi bilmiyor. Bunun nedeni sizce nedir?
Ülkemizde izin almadan, isim vermeden başkalarının ürettiği metni, şiiri, resmi, fotoğrafı, grafiği, karikatürü, yaratıcı fikri kullanmak çok yaygın ne yazık ki; emeğe saygı gösteren bir toplum olduğumuz söylenemez. Özellikle fotoğraf orta malı muamelesi görüyor ve ilginçtir insanlar bunu kendilerine hak ediniyor; siz izinsiz kullanıldığını belirttiğinizde “canım ne olacak, ağlama bu kadar, herkese mâl olmuş bir fotoğraf bu!” gibi gayet pişkin ve saygısız cevaplar verebiliyorlar. Bu arada sadece bu fotoğraf değil, kent belleğine dair ürettiğim başka fotoğraflar da izinsiz ve isimsiz bir şekilde kullanılıyor sıklıkla. Rastladıklarımı uyarıyorum, ama kaçırdığım bir sürüsü oluyor. Bazen sosyal medyadaki bağlantılarımın da sağ olsunlar, beni ve izinsiz kullanımı gerçekleştirenleri uyardıkları oluyor; gerçekten müteşekkirim. Aslına bakarsanız bu kullanımların hepsi hukuki hak ihlali ve uğraşacak zamanım olsa bunların hepsinden FSEK kapsamında tazminat isteme hakkım var. O kadar yoğun bir tempo ile çalışıyorum ki maalesef zaman kalmıyor. Halbuki uğraşmak lazım, ki ödenen tazminatlar başkalarını gelecekte olası ihlallerden alıkoymalı…
Murat Germen
"Beyoğlu bir iktidar savaşı alanı"
- Geçmişinizden ve bugünden sizin Beyoğlu’nuzu dinlesek.
Beyoğlu çok eski zamanlardan beri hep sermayenin, hakim idari anlayışın konuşlandığı bir mahalle olmuş; çünkü çok merkezi bir konumda ve bir iktidar savaşı alanı. Bu yüzden de bölgenin şekillenmesinde siyasi erkin ve sermayenin etkisi diğer yerlerden daha fazla olmuş. Kadıköy ve Beşiktaş’ta pek öyle değildir mesela. Pera’nın son zamanlardaki kimlik değişimi buna örnek gösterilebilir. Beyoğlu’nun yerel idari kadrosunun değişmesi ile aksi yönde bazı değişimler olacaktır, ama her şeyin kontrolünün yerel idarelerde olmadığını da unutmamak gerekir.
- Muhafazakârlaşma olarak tanımlanan dönemin getirdiği değişimleri bir mimar ve fotoğraf sanatçısı olarak ilk nerelerde gördünüz?
Arazi fiyatlarının en yüksek olduğu yerlerde… Bu yüzden söz konusu “muhafazakâr”lığın “muhafaza”dan çok “kâr” ile ilgilendiğini düşünüyorum. Örnek vermem gerekirse, Kadıköy’ün Bağdat Caddesi civarındaki mahallelerde lüzumundan çok daha fazla sayıda yapının dönüştürülmesine izin verildi. Halbuki bu mahalleler varsıl olduklarından yapı kalitesi birçok yere göre daha yüksekti ve depreme dayanıklılık konusunda öncelik verilmesi gereken diğer mahallelerde dönüşüm çok çok daha yavaş ilerledi. Bunun nedeni Bağdat Caddesi civarındaki mahallelerde arsa ve konut fiyatlarının dünyadaki önemli kent fiyatları ile yarışıyor, hatta bazen öne geçiyor olması. Diğer uçta bir örnek ise Fikirtepe. Yerlerine gökdelenlerden oluşan surları inşa etmek için yıkılan eski evler sahiplerinden o kadar ucuz bedellerle, vaatlerle alındı ki; ortaya çok ciddi bir kâr oranı çıktı. Sırf bu yüzden inşaattan çok anlamayanlar da hırslanıp topa girdiler; ama bazıları “topu attı” ve tapu sahiplerine evlerini teslim edemeyerek onları mülksüzleştirdiler.
"Çok kültürlülüğü öne çıkaran yürüyüş rotaları olmalı"
- Bir mimar ve fotoğraf sanatçısı olarak sizce hem Beyoğlu’nda hem İstiklal Caddesi’nde neler olması gerek?
Bolca küçük ölçekli park, çok daha fazla kullanılmaya teşvik edilmesi gereken Gezi Parkı, yağmurdan ve güneşten korunmak üzere sığınak noktaları, Taksim Meydanı’nın İstanbul’un kalbi olduğu olgusuna yakışan bir şekilde tasarlanması (İBB’nin düzenlediği Taksim Meydanı yarışmasında çok güzel öneriler geldi, bunlar yürürlüğe konulmalı), bir kent müzesi, çok kültürlülüğü öne çıkaran yürüyüş rotaları aklıma gelenler.
"90’lar çoğulculuk"
- 90’lı yıllar özlemi için neler söylersiniz?
Kutuplaştırılmamış toplum, kentleşme ve inşaat hızının daha makul hızda ilerlemesi, manevi duygu istismarının olmaması, daha renkli ve çeşitli bir basın (artık gazete okumuyorum), otokratik anlayışın hakim olmaması, çoğulculuk…
- Beyoğlu’nun tarihi rolü sorsak size? Neyi simgeler Beyoğlu ve özellikle İstiklal Caddesi?
Beyoğlu İstanbul’un en kadim semtlerinden birisi, İstanbul çoğunlukla buradan yönetilmiş; şüphesiz ki bolca konut var ama Beyoğlu aslında iş ve güç odaklı bir semt. Bankalar Caddesi’nin veya konsoloslukların bazılarının Beyoğlu’nda olması boşuna değil. Beyoğlu kadimliğine, çok kültürlülüğüne, merkeziliğine yakışır bir kapsayıcılıkla ele alınmalı. Burası kitlesel turizme kurban edilecek bir yer değil…
- Bundan sonrası için nelerin yapıldığını görmek istersiniz?
Kısa bir şekilde özetlemek gerekirse Beyoğlu birleştirici, kucaklayıcı, dayanışmacı bir yere dönüşmeli; ayrıştırıcı, erke boyun eğen, dayatmacı bir kent parçası olmamalı…
Yarın: Su Yücel anlatıyor...