Tolga Şardan

03 Haziran 2022

Sokak güvenliğinin kalmadığı İstanbul'da yaşamanın bedeli…

Beyazıt esnafının kendi arasında yaşanan olayla ilgili ulaştığım bilgiyi paylaşayım. Esnaftan bazı isimler olaydan bir gün önce polise giderek ertesi gün yaşanması muhtemel olayla ilgili bilgi verdi. Bu bilgiye karşın olay görüntülerinde müdahale eden polis sayısı ortada. Gerek ilçe emniyetin, gerekse il emniyetin olayın önlenmesi konusunda etkin olmadığı görülüyor

Ülkede uzunca bir süredir gerilim iklimi hüküm sürüyor. 

İkliminin yarattığı bunaltıcı atmosfer, nefes almayı her geçen gün daha da zorlaştırıyor. 

Çoğunluğu büyük kentlerde bir süredir birbirinden ilginç olaylar yaşanıyor, toplumun sinir uçlarına dokunan.

Tuhaf olayların başında İstanbul geliyor kuşkusuz. Kamuya açık yerlerde cinsel ilişkiye girilmesinin görüntüleri, yabancı uyrukluların karıştığı tecavüz, taciz, istismar, soygun ve daha niceleri. 

Kamu güvenliği ve düzeninin günden güne zayıfladığı izlenimi doğuran olaylar.

Siyaset ve seçim odaklı çalışan iktidar ise, yaşananlara karşı pek oralı olmuyor. Kulak tıkama hali iktidarın bir siyasi taktiği mi? Yoksa artık fazlaca yapılacak bir müdahale kalmadığı için "saldım çayıra Mevlâm kayıra" hâli mi? Belli değil. 

Mesela daha geçenlerde İstanbul Beyazıt'ta iki taraf arasındaki silahlı sokak çatışması ve olaya müdahale eden polisin görüntülerini hatırlayın.

Tiyatro sanatçısı Kamran Dadaşzade'nin kim vurduya gittiği olayda taraflardan birisi polisin belindeki silahı alarak karşı tarafa kurşunları birbiri ardına saydırdı. Eskilerin benzetmesiyle Teksas'a dönen İstanbul görüntüleri.

Beyazıt esnafının kendi arasında yaşanan olayla ilgili ulaştığım bilgiyi paylaşayım yeri gelmişken. 

Edindiğim bilgiye göre, esnaftan bazı isimler olaydan bir gün önce polise giderek ertesi gün yaşanması muhtemel olayla ilgili bilgi verdi. 

Bu bilgiye karşın olay görüntülerinde müdahale eden polis sayısı ortada. Gerek ilçe emniyetin, gerekse il emniyetin olayın önlenmesi konusunda etkin olmadığı görülüyor. 

İşin içinde bir vurdumduymazlık hâli var. Olayın savcılık soruşturması devam ediyor. 

Ancak ne İçişleri Bakanlığı, ne İstanbul Valiliği, ne de Emniyet Genel Müdürlüğü, yaşananlarda herhangi bir ihmal olup olmadığının anlaşılmasını sağlamak amacıyla müfettiş incelemesi başlatıldığı yönünde bir açıklama yaptı. 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, zaman zaman ekibiyle birlikte İstanbul'un tespit edilen ilçelerinde güvenlik toplantıları yapıyor. Ankara'dan gelen polis ve jandarma görevlileri, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, ilçenin kaymakamı, İstanbul'daki polis müdürleri, kentin güvenliği konusunda kafa patlatıyorlar, toplantı masası etrafında. 

Ancak devlet idaresi, kent için yeni bir güvenlik modeli geliştirmek yerine kenti kontrol ettiklerini zannettikleri mevcut sistemi uygulamayı tercih ediyor. 

Maalesef, İstanbul'la ilgili hesap kitap başka olunca kent, yaşanılası bir halden her geçen gün uzaklaşıyor. 

Zırhlı araçları, etraflarında korumaları ve korunaklı yaşam alanları olmayan milyonlarca İstanbullu, nefes aldıkları her saniyeden mutlu olmaya çalışıyor bu ortamda.

MİT – Emniyet krizi mi?

Yaşananların sosyal medya üzerinden yayılmasıyla birlikte oluşan negatif durumun pozitife döndürülmesi ihtiyacının belirmesiyle birlikte hemen ertesinde bu kez yeni bir bilgi medya üzerinden kamuoyu ile paylaşıldı: 

"IŞİD'in üst düzey bir ismi İstanbul'da yakalanmıştı." 

Söz konusu ismin Ebu İbrahim el Haşimi el Kureyşi olduğu iddiası, İstanbul Emniyeti kaynaklarına dayandırılıyordu. 

Ancak, Büyüteç'in kaleme alındığı dün öğle saatlerine kadar ne İstanbul Valiliği'nden, ne İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan, ne İçişleri Bakanlığı'ndan, ne de Cumhurbaşkanlığı'ndan bir açıklama yapıldı. 

Bu konuda ulaştığım bir bilgiyi paylaşayım. Adı henüz belli olmayan üst düzey IŞİD yöneticisi MİT tarafından tespit edilip yakalandı. Kaynaklar, MİT'in bu konuda yabancı bir ülke gizli servisi ile ortak çalışma yürüttüğünü ifade ediyor. İstanbul Emniyeti'nin süreçte yerel adli kolluk birimi olmasından dolayı yer aldığını ve sınırlı bilgi paylaşıldığını aktarayım. 

Ayrıca MİT'in, İstanbul Emniyeti'ne dayandırılan erken bilgi açıklamasından dolayı tepkili olduğu kaydediliyor. İlave edeyim yakalana kişi şu an itibarıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bilgisi dahilinde halen MİT'te sorgulanıyor. Polise teslim edilmiş değil. 

Tabi burada "Nasıl olmuş ki, el Kureyşi ya da başka bir IŞİD üyesi gizlice İstanbul'a kadar gelebilmiş?" sorusunun yanıtı önemli. 

Zira, "uçan kuştan haberinin olduğunu" ifade eden İçişleri Bakanı Soylu'ya Emniyet ve Jandarma İstihbaratı bağlı. Bir de MİT Başkanlığı var. O da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a doğrudan bağlı. 

Yakalanan kişinin savcılığa teslim edilmesiyle beraber gerçek durumu anlayabileceğiz.

Bu arada süreci "sadece bir operasyon" olarak görmemek gerek. İçişleri Bakanlığı ile MİT Başkanlığı'nın yönetimi arasında son dönemde yaşanan kimi gerginlikleri de hesap etmek lazım.

Gaziantep'teki canlı bomba eylemi

Beyazıt olayının yarattığı olumsuz tablonun ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla Gaziantep'te yaşanan canlı bomba eylemini es geçmek olmaz. 

Yine görüntülerden hatırlayın; kendisinin canlı bomba olduğunu bağırarak Gaziantep Emniyet Müdürlüğü binasının önüne gelen bir şüpheli nöbetçi polislerin ateşiyle yaralanarak etkisiz hale getirildi. 

Sonrasında anlaşıldı ki, canlı bomba olduğu iddia edilen kişi, aslında zihinsel engelli yurttaştı. Kendisine intihar eylemcisi süsü vermişti!

Ayrıca Gaziantep'ten görüştüğüm bir kaynağım, olayı gerçekleştiren yurttaşın daha önce de yine emniyet binasının önüne gelerek benzer bir harekette bulunduğunu belirtti. 

Türkiye'de şimdiye kadar gerçek canlı bomba eylemlerinin hiçbirinde son olaydaki gibi bağıran bir eylemci görülmedi! Eylemciler, sessiz sedasız eylem yeri olarak belirledikleri noktaya gelip, üzerlerindeki düzenekleri patlatarak katliamlara neden oldu. 

Kaldı ki, gerçek bir eylemci olması halinde devletin istihbarat birimlerinin bilgiye nasıl ulaşamadıklarını değerlendirmek gerekecekti. 

Ortaya çıkanlara baktığımda, uzun yıllardır benzer olayları yakından takip eden bir gazeteci olarak, yaşananların büyük bölümünü "kamuoyunun pozitif algısını sağlamak amaçlı olduğunu" söylemek gerekiyor. 

Elektrik krizinden dolayı merkeze çekilen vali, bakanlık genel sekreteri oldu!

İçişleri Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde yayımladığı kararnameyle bazı kentlerin valilerini merkeze çekmek zorunda kaldı. 

Bu valiler arasında geçen şubatta büyük elektrik krizinin yaşandığı Isparta'nın valisi Ömer Seymenoğlu da vardı. 

Büyüteç'te geçen şubatta yazdığım yazıda () Soylu'nun hem yakın çalışma ekibinde, hem de hemşehrisi olan Seymenoğlu'na sahip çıkacağını belirtmiştim. 

Yanılmadım, öyle de oldu!

Isparta'daki krizi yönetemediği gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı'nca merkeze çekilen Seymenoğlu'na bu kez bakanlık yönetimi teslim edildi. 

Bakan Soylu, merkezde göreve başlar başlamaz Seymenoğlu'nu İçişleri Bakanlığı Genel Sekreteri yaptı. 

Daha önce Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanı olarak Soylu'yla görev yapan Seymenoğlu, yeni görevlendirmeyle Soylu'nun sağ kolu oldu. 

Artık, bakanlığın tüm birimlerinin idaresi Seymenoğlu'nda olacak.