Tolga Şardan

06 Aralık 2022

Hablemitoğlu dosyasındaki "bakan" kim?

Hablemitoğlu cinayeti çerçevesinde gözaltına alınan ancak hakkında takipsizlik kararı verilen ÖKK emeklisi Altan Bora'nın iddiasının ciddi biçimde araştırılması gerekecek

Akademisyen Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesiyle ilgili iddianamenin ek klasörlerinde önemli bir ifade yer alıyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan 364 sayfalık iddianamenin içinde yer alan ifade Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın eski personeli Emekli Albay Altan Bora'ya ait.

Hakkında savcılıkça verilen gözaltı kararı doğrultusunda yakalanarak ifadesine başvurulan Bora, ifadesinde kıymetli bilgiler verdi. T24 muhabiri Asuman Aranca, Bora'nın ifadesinin dikkat çeken bölümlerini geçtiğimiz günlerde kaleme aldı.

Meraklısı için linkini bıraktım.

Şöyle dedi Bora:

"(...)Ukrayna'ya gelme sebebim Göktaş'ın Emniyet ve Jandarma'dan aldığı ihaleye ilişkin, ihale konusunu karşılayamadığından cezai şartı yememek için Ukrayna'daki silah şirketlerinden mücbir sebep belgesi alıp Türkiye'ye getirmekti. Burada şirketlerle görüşmeler yaptım, sonra tekrar Türkiye'ye döndüm. Belgeyi alamamıştım.

Bir kez daha Ukrayna'ya gitmemi istedi, ben Bozkır ile görüşmek istemediğimi söyledim. Bana ‘ben Bakan'la görüştüm, Nuri Gökhan'ın kırmızı bülteni kalkacak' diyerek beni ikna ederek tekrar Ukrayna'ya gönderdi. Ukrayna'daki silah şirketlerinden imzalı mücbir sebep belgelerini alıp, konsoloslukta tercüme ettirdim, aynı işlemi Belarus ve Bulgaristan'da yaptım, oradan da benzer yazılar alarak tercüme ederek Türkiye'ye geldim.

Bu belgeleri ben Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Jandarma Genel Komutanlığına verdim. Sonrasında Levent Göktaş ne yaptıysa ihale süreçlerini uzattı ve cezai şart ödemedi. Hatırladığım kadarıyla bir ihalede cezai şart ödedi. (...)"

* * *

Savcılık; Eski ÖKK'cı Bora'nın ifadesini, Hablemitoğlu cinayetinin kilit ismi eski ÖKK'cı Gökhan Nuri Bozkır'ın verdiği bilgiler sebebiyle aldı.

Soruşturmayı yürüten savcılık, Bora'ya yönelik takipsizlik kararı verdi. Yani cinayetle bir bağının olmadığını tespit etti.

Bora'nın yaşadığı süreci özetleyen ve yukarıda yer verdiğim anlatımları dikkat çekici ve üzerinde durulmasını gerektiren bir durum.

Bora'nın anlatımlarına göre, dosyanın firarisi ve halen Bulgaristan'da tutuklu bulunan Levent Göktaş, ‘Ben Bakan'la görüştüm, Nuri Bozkır'ın kırmızı bülteni kalkacak' garantisini verdi.

Türkiye'de yürürlükteki hukuk sistemine göre, bir kişi hakkındaki Interpol'ün kırmızı bülteninin kaldırılması için devreye girecek iki makam var: Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı.

Adalet Bakanlığı, hakkında kırmızı bülten bulunan kişiye yönelik mahkeme kararları üzerinde aracı konumunda. Bu noktada asıl muhatap mahkemeler ve savcılıklar. Mahkemeler ve savcılıklar, bir kişiye yönelik kırmızı bülten çıkartılması ya da kaldırılması konusunda karar vermekte tek yetkili.

İçişleri Bakanlığı ise, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Türk Interpolü ile olan kurumsal bağı nedeniyle Adalet Bakanlığı'ndan gelen talepleri Interpol Genel Sekreterliği'ne iletilmesinde bağlantı rolüne sahip.

Bu aşamada emekli TSK mensubu Bora'nın anlatımlarında geçtiği üzere, her iki bakanlığın Interpol bülteninin kaldırılmasında doğrudan bir yetkisi yok aslında. Yerel mahkemenin yetki alanı içinde.

Fakat yakın zamanda benzer konularda kabine üyeleri hakkında ortaya atılan kimi iddiaların sonuçlarına bakıldığında kırmızı bültenin kaldırılması durumu için "olmaz" demek – en azından şu an ki tabloda – iyimserlik olabilir.

Bora'nın anlatımında bir kritik tarih daha var. Göktaş hakkında kırmızı bülten çıkarılmasının takvimi.

Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı, 27 Ağustos 2021'de belgeleri Fransa'ya gönderdi. Buna göre, Göktaş'ın Bora'ya "Bozkır hakkındaki kırmızı bültenin çıkarılması konusunda Bakan'la görüştüğü güvencesini vermesi" Ağustos – 2021 ile Göktaş hakkında gözaltı kararı verildiği Haziran 2022 arasında yaşanmış olması muhtemel!

Bu bağlamda Bora'nın isim vermeden sadece makam tanımlamasında bulunduğu Interpol üzerinde adli ve idari girişimde bulunabilecek bakanlık koltuğunda oturan isimler belli.

* * *

Bora'nın açıklamalarının ihale bölümü var bir de, unutulmaması gereken.

İfadeye göre; Levent Göktaş, firması üzerinden İçişleri Bakanlığı'nın çatısı altındaki Emniyet teşkilatı ile Jandarma teşkilatına ait ihale aldı. Ve bu ihalenin şartlarını yerine getiremediği için ceza yememek amacıyla Bora'yı Ukrayna'ya gönderip "gecikme belgesi"ni temine çalıştı.

Her iki kuruma ait ihalelerin "silah satışı" olduğu Bora'nın anlatımlarında yer alıyor. Bu satışın ne olduğu, parasal değerinin ne olduğu, ihale şartının ne olduğu henüz bilinmiyor maalesef.

Bilinen – iddia aşamasında olmakla birlikte – Göktaş'ın devlete silah satması.

Daha önce de kaleme aldığım üzere; Göktaş, gerek TSK'daki görevi sırasında, gerekse emekli döneminde güvenlik bürokrasisinde olduğu kadar siyasetle özellikle iktidar kesimlerinde geniş çevre sahibi.

Bu durumu da göz önünde bulundurmak gerekir.

Sonuç olarak; Hablemitoğlu cinayeti çerçevesinde gözaltına alınan ancak hakkında takipsizlik kararı verilen ÖKK emeklisi Altan Bora'nın iddiasının ciddi biçimde araştırılması gerekecek.

Doğru olup olmadığı henüz ortaya konamayan iddia konusunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın nasıl bir yol haritası izleyeceği merak konusu.

Yirmi yıl sonra Hablemitoğlu'nun öldürülmesinde -tartışılsa dahi- bir iddianame ortaya çıkaran savcılığın bu konuda şimdi iki görevi daha var:

  1. Dosyanın asıl sanıklarından Levent Göktaş'ın nasıl firar ettiğinin ortaya çıkarılması.
  2. Emekli TSK Mensubu Altan Bora'nın ifadesindeki "Bakan" merkezli iddianın aydınlatılması.

Basit görünmekle birlikte her iki araştırma konusunu, Hablemitoğlu dosyasının bütünleyicisi olarak görülmeli.

Kaldı ki yapılacak araştırma veya soruşturmayla ortaya atılan isim / isimler üzerindeki gölge de kalkmış olacak.

İki konu başlığında ayrıca TBMM'de çatısı altında da bir inceleme başlatmak yerinde girişimdir.

Zira ortada Susurlukvari bir süreç var yine ülkenin başında.

Tabii Cumhur İttifakı üyelerinin elleri genel kurula getirilecek önergede "evet"e kalkarsa...

FETÖ soruşturması yürüten bir savcı daha kızağa çekildi

Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun (HSK) hafta sonu yayımladığı adli yargı kararnamesiyle ülke genelinde bazı savcı ve hakimlerin görev yerleri değiştirildi.

Yer değişikliği adı altında kızağa çekilen savcılardan birisi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Terör Suçlarını Soruşturma Bürosu'nda görevli savcılardan Ramazan Aydoğan oldu.

Aydoğan uzun süredir FETÖ'nün mülki idare ayağındaki soruşturmaları tek başına yürüten isimdi. Büyüteç'in takipçileri geriye dönük yazılarda 15 Temmuz'dan sonra Tokat'ta başlatılan Fetö'nün mülki idare yapılanması çerçevesinde başlatılan soruşturmalarla ilgili yaşananları anımsayacaklardır.

Aydoğan, Tokat'ta başlatılan soruşturmaların Ankara'ya devredilmesi sonrasında dosya üzerinde çalıştı.

Mülki idare personeliyle irtibatlı mahrem imamların ortaya çıkarılmasını sağladı. Fetö'yle bağlantısı tespit edilen kimi İçişleri Bakanlığı personeli hakkında yürüttüğü soruşturmalarda zaman zaman bakanlığın direnciyle karşılaştı.

Valiler, vali yardımcıları ve kaymakamlardan oluşan mülki idare yapılanması içinde İçişleri Bakanlığı'nın gerçekleştirdiği atama ve görevlendirmelerin bazılarının Fetö ile mücadele kriterleri çerçevesinde hatalı olduğunu ortaya çıkardı.

İçişleri Bakanlığı'nca "güvenilir" olduklarından hareketle belediyelere atanan kayyumlardan Fetö'yle bağı olanları teker teker tespit etti. Gözaltına aldırdı. Haklarında davalar açtı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kendi memleketi Of'a atadığı kaymakamın Fetö'yle bağlantılı olduğunu gün ışığına çıkardı.

Sadece İçişleri Bakanlığı mı? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile bağlı kurumlarına yönelik FETÖ soruşturmaları yönetti.

Soruşturmalar sırasında önemli isimlerin bürokratik tepkileriyle yüz yüze geldi.

Son olarak mülki idare mahrem imamlarını kapsayan dosyayı yürütürken görevden alınıp kızağa çekildi.

Aydoğan, HSK kararnamesiyle soluğu Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Savcılığı'nda aldı.

HSK ve Adalet Bakanlığı atamayla ilgili "kendi talebi" açıklamasını yapacaktır büyük olasılıkla. Fakat unutulmaması gereken bir durum var ki; suçla, hele ki Fetö bağlantılı dosyalar üzerinde çalışan bir savcının yaşadığı bürokratik zorluklar, idarenin gösterdiği direnç, haklıyla haksızın ayrılmasındaki vicdani sorumluluk, suçluya ‘suçsuz' suçsuza ‘suçlu' şeklinde "yukarıdan" gelen yönlendirmeler ve müdahaleler görevli savcıyı elbette yoracaktır. Ve görevden ayrılma talebine yol açacaktır.

İşte Savcı Aydoğan'ın karşılaştığı tablo budur!

Böylesi durumlarda kullandığım tanımlamayı yinelemekte fayda var:

"Soran olursa FETÖ'yle mücadele ediyoruz."

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. 

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.