Tolga Şardan

03 Ocak 2023

Çukurambar cinayeti ve Mersin'deki "ülkücü çatışması"ndan yansıyanlar

Kulislerde konuşulan iki iddia: İlki, soruşturma çerçevesinde MHP'nin bir isminin evinden yapılan gözaltı işlemi. Bu ismin evinden bir kişinin gözaltına alınması Ankara Emniyeti'nde kriz yarattı. Yapılan gözaltı işleminden Emniyet Müdürü Yılmaz'ın bilgi dışında olduğu ve sonrasında söz konusu kişinin serbest bırakıldığı emniyette dilden dile konuşuluyor dünden bu yana. İkincisi ise, olayın ardından bir Suriyeli'nin gözaltına alınması

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, yeni yıla iki gün kala başkentte muhafazakâr kesimin adresi olarak bilinen Çukurambar'da öldürüldü.

Suikast, son dönemde sıkça tercih edilen motosikletli eylem ekibince gerçekleştirildi.

Ülkücü camia içinde sevilen ve epeyce taraftara sahip olan Ateş'in öldürülmesi, suikastın yaşandığı günden itibaren soru işaretlerine neden oldu.

Aradan geçen sürede; cinayet soruşturması hakkında ortaya atılan sorulara yanıt bulunamadığı gibi, üstüne üstlük kulislerde çok farklı değerlendirmeler yapılmaya başlandı.

Yazının ikinci bölümünde bu konuya geçeceğim. Ancak öncelikle geçen martta Mersin'de ülkü ocakları merkezinde yaşanan bir olayın detaylarını aktarmak, Çukurambar cinayetini okumak için faydalı olacak.

Mersin olayı iddianamesinden yansıyanlar

Mersin'de 15 Mart günü Eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ünel'e yönelik saldırı gerçekleşti, anımsarsanız.

Ünel, kendisini darp etmeye yani yumruklu saldırıyı yapanlara karşı kendisini korumak amacıyla taşıdığı ruhsatsız tabancayı ateşledi ve Emrullah Kaplan'ı öldürdü.

Mersin Ülkü Ocakları Eski Başkanı Ünel'in önemli konumu var. Zira kendisi, öldürülen Sinan Ateş'in ekibinde.

Saldırıdan sonra Büyüteç'te 18 Mart'ta kaleme aldığım yazıda olayın perde arkasını anlatmaya çalıştım.

Yazıya bu linkten ulaşmanız mümkün.

Olayın ardından Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı ilginç bir iddianame hazırladı.

"İlginç" dedim; çünkü, iddianamenin hiçbir yerine olaya karışanların siyasi kimlikleri yer almıyor. Ne Ülkü Ocakları var, ne de MHP.

Olayı bilmeyen bir kişi, iddianameyi okuduğunda yaşananları "sıradan bir sokak kavgası" olarak niteleyebilir. Oysa, 15 Mart'ta Mersin'de yaşanan Ülkü Ocakları içindeki "eski" ve "yeni" ekip çatışmasında dökülen kan, Çukurambar suikastının ana gerekçelerinden birisi olarak tarihe geçti.

Soruşturma savcılığınca hazırlanan ve mahkemece kabul edilen iddianameden kısa özetleri, sürecin daha net anlatılması amacıyla alıntılıyorum.

Önce savcılık değerlendirmesine bakalım:

"(...) Şüpheli Çağrı Ünel'in sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımları nedeniyle Özgür Adar arasında internet üzerinden tartışma yaşandığı, yaşanan tartışma nedeniyle taraflar arasında husumet oluştuğu, 14.03.2022 tarihinde Hüseyin Coşkun Akgöllü'nün, Nurullah Saraç ve maktül Emrullah Kaplan'la birlikte Selim Anlı'nın yanına geldiği, o sırada Adana ilinde Alperen İbicioğlu'nun da kendilerini yanına geldiği, Adana ilindeki buluşmaya Salih Kaplan, Tuğcan Sönmezler, Ahmet Atan İlyas Çiftçioğlu, Cenk Gece ve Özgür Adar'ın da katıldığı,

Tarafların, şüpheli Çağrı Ünel'in paylaşımlarından rahatsızlık duymaları nedeniyle Ünel'e yönelik kasten yaralamak ve bu sırada eylemi görüntü altına almaya karar vererek 14 Mart 2022 tarihinde Adana ilinden Mersin iline üç ayrı araçla gelerek Mersinli Ahmet Caddesi üzerinde faaliyet gösteren Dilara Otel isimli işyerinde konakladıkları,

15 Mart 2022 tarihinde daha önceden kararlaştırdıkları şekilde, Ünel'e yönelik kasten yaralama eylemi gerçekleştirmek üzere konakladıkları otelden ayrıldıkları, şüpheli Ünel'in para yatırmak için Tozkoparan Mahallesi Kuvayi Milliye Caddesi üzerinde bulunan Ziraat Bankası'nda saat 12:30 sıralarında gittiği, kasten yaralama eylemi gerçekleştirecek şüphelilerin soruşturma kapsamında elde edilen delillere göre Ünel'in Ziraat Bankası'na gideceğini ne şekilde öğrendiklerini tespit edilemediği,

Ancak bu durumu bile şüphelilerin, Ünel'in Ziraat Bankası'ndan çıkmasını bekledikleri, bu sırada şüphelilerin bir kısmının araç içerisinde, bir kısmının sokak başında, bir kısmının ise bankadan çıkacak olan Ünel'in arkasında bulundukları, şüpheli Ünel'in Ziraat Bankası'ndan çıkarak aracı da doğru yürüdüğü sırada daha önceden sosyal paylaşım sitesi üzerinden tartışma yaşadığı Özgür Adar'ın şüpheli Çağır Ünel'in arkasından gelerek yumruk attığı,

Ardından köşe başında bekleyen şüpheli Tuğcan Sönmezler ve Ahmet Atan'ın kavgaya dahil oldukları, kamera açısına göre banka istikametinden gelen Selim Anlı'nın cep telefonu ile yaşanan kavga olayını kayıt altına aldığı, ardından Alperen İbicioğlu'nun da Selim Anlı'nın ardından gelerek kavgaya dahil olduğu, sokağın başından banka istikametinin ters yönünden maktül Emrullah Kaplan ile Nurullah Saraç'ın koşarak kavganın bulunduğu yere gelerek, Çağrı Ünel'e vurmaya başladıkları,

Park halinde bulunan beyaz renkli Toros marka aracın arkasında arbedenin devam ettiği, bu sırada Ünel'in üzerinde bulunan ruhsatsız tabancayı çıkardığı, tabancayla ateş ederek Selim Anlı'yı ayağından kasten yaraladığı, Selim Anlı'nın sekerek olay yerinden uzaklaştığı, bu sırada Ünel'in silahını yeniden ateşleyerek maktül Emrullah Kaplan'ı göğsünden bir ateşli silah yarası ile yaraladığı,

Maktül Emrullah Kaplan'ın yaralanmasının ardından olay yerinden uzaklaştığı, Ünel'i kasten yaralayan tüm şüphelilerin, ateş edilmesi üzerine kaçıştıkları yalnızca Nurullah Saraç'ın olay yerinde Çağrı Ünel ile kaldığı, Ünel'in elinde bulunan tabanca ile Nurullah Saraç'ın ayağına doğru birden fazla kez ateş ettiği, ancak isabet olmaması sebebiyle Nurullah Saraç'ın da koşarak olay yerinden kaçtığı,

Ardından Ünel'in sokağın başında bulunan park halindeki aracına bilerek olay yerinden ayrıldığı, 112 acil numarasını arayarak kendisine Toroslar Ziraat Bankası önünde saldırıldığını, üzerindeki silahla iki üç kişiyi vurduğunu, ne yapması gerektiğini, ölen olup olmadığını bilmediğini, üzerine çullandıklarını beyan etmesi üzerine kolluk görevlileri olay yeri yakınında teslim olduğu, teslim olurken de üzerinde taşıdığı ruhsatsız metalik gri renk tabancayı kendi rızasıyla teslim ettiği, (...)"

Eylem için özel organizasyon

Savcılık değerlendirmesinden de anlaşılacağı üzere, Eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Ünel'i dövmek amacıyla Osmaniye – Adana – Mersin güzergahında on kişilik organizasyon yapıldığı, eylem ekibinin üç ayrı özel araçla Mersin'e gelip otelde kaldıkları ve ertesi gün planlı şekilde saldırıyı gerçekleştirdikleri görülüyor.

İddianamenin geneline bakıldığında, hazırlık soruşturması sırasında eksiklikler göze çarpıyor hemen. Az önce üst bölümde okuduğunuz üzere, olaya katılanları siyasi kimlikleri yok. Ayrıca, bilakis saldırı ekibinin bağlantılarının ortaya çıkarılması için gereken cep telefonlarının sinyalleri üzerinden geriye dönük verilerden hazırlanan HTS raporu mevcut değil. Dosyada varsa bile iddianamede bir atıf yapılmamış.

Saldırı ekibinin, Ülkü Ocakları veya MHP içinde kimin tarafında olduğu iddianamede yer almayan diğer unsur.

Ünel'i öldüresiye döven saldırganların Mersin'de kaldıkları otel parasının kim tarafından ödendiğini araştırılmadığı iddianameden anlaşılıyor.

Şimdi yargılama başlayacak, bakalım hangi yeni bilgiler ortaya dökülecek?

Çukurambar cinayeti ve yaşananlar

Gelelim, Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesine.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; Ateş'in öldürülmesi, faili kim olursa olsun Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı'nın konumu nedeniyle "siyasi bir cinayettir", sıradan bir silahlı saldırı değildir.

Cinayeti sıradanlaştırmak, hele ki mafya organizasyonuna dönüştürmenin ülkücü camia içindeki karşılığı çok farklı olur.

Soruşturmayı yürüten polis ve savcılık bu durumun farkındadır umarım. Bu nedenle soruşturmayı sıradan cinayetleri soruşturma görevi bulunan Asayiş Şubesi yerine, siyasi olayları kovuşturan Terörle Mücadele Şubesi'nce yürütülmesi daha sağlıklı sonuç verebilirdi.

Ancak; Ankara Adliyesi ile Ankara Emniyeti olması gerekeni değil, olmaması gerekeni tercih etti.

Bu süreçte; soruşturmayı yürüten polis biriminin asıl sorumlusu Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz'ın konumu çok dikkat çekici.

Şöyle ki; Yılmaz, MHP Genel Merkezi ile "çok yakın" diyalog halinde olan bir AKP dönemi bürokratı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun MHP yönetimi ile olan yakınlığını sağlayan isim demek yanlış olmaz. Fakat aynı Yılmaz, öldürülen Sinan Ateş'le de yakın. Bir dönem sıkça teması vardı. Hatta Ateş'le "sabah yürüyüşleri" yapacak kadar yakın olduğu bizzat Ateş'in yakın çevresince ifade ediliyor.

Tam bir "aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" vaziyeti. İki arada, bir derede kaldı Yılmaz.

Hafta sonu itibarıyla – MHP Genel Merkezi, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, AKP yönetimi, Emniyet kaynaklarının sessizliği dikkat çekse de - ortaya çıkan bilgilerde MHP'yi işaret eden iddialar mevcut.

Gazeteci Alican Uludağ, MHP İstanbul İl Başkanlığı yöneticisi ve Eski Ülkü Ocakları Maltepe Şube yöneticisi Ufuk Köktürk'ün gözaltına alındığını hafta sonu duyurdu. Böylelikle suikast soruşturmasında ilk kez MHP gölgesi belirdi.

Kaldı ki, söz konusu bilgilendirmeye karşın, soruşturmacı birimlerden aksi bir açıklama gelmemesi dikkat çekici.

Yeri gelmişken, kulislerde konuşulan iki iddiayı aktarayım.

İlki, soruşturma çerçevesinde MHP'nin bir isminin evinden yapılan gözaltı işlemi. Bu ismin evinden bir kişinin gözaltına alınması Ankara Emniyeti'nde kriz yarattı. Yapılan gözaltı işleminden Emniyet Müdürü Yılmaz'ın bilgi dışında olduğu ve sonrasında söz konusu kişinin serbest bırakıldığı emniyette dilden dile konuşuluyor dünden bu yana.

İkincisi ise, olayın ardından bir Suriyeli'nin gözaltına alınması. Altındağ'dan yaşayan ve "515 çetesi" adıyla bilinen grubun elemanı olduğu belirtilen Suriyeli'nin neden gözaltına alındığı ve sonrasında hangi gerekçeyle serbest bırakıldığı muammaya dönüştü.

Olayla ilgili gözaltında olduğu ifade edilen şüpheliler, Büyüteç'i yazdığım dün akşam saatlerine kadar Ankara Adliyesi'ne çıkarılmamıştı. Gözaltı süreci tamamlandığında nasıl bir tablo karşımıza çıkacak acaba?

Ateş, nasıl takip edildi?

Ateş'in öldürülmesiyle ilgili küçük bir not daha verip yazıyı bitireyim.

Motosikletli eylem grubunun İstanbul'dan geldiği iddiası var. Bu iddiayla ilgili de yetkili makamlardan bir açıklama yok.

Ankara dışından bir eylem ekibi gelip saldırı yaptıysa başkentte destek aldıkları bir yapı mutlak vardır.

Ayrıca, camiden çıktıktan sonra saldırıya uğradığı bilinen Ateş'in yerinin kim / kimler tarafından nasıl tespit edildiği ve eylem ekibine verildiği sorusunun yanıtı önemli.

Fiziki takip mi vardı? Yoksa teknolojik olanaklardan mı faydalanıldı?

Bu nedenle Ateş'in HTS kayıtlarına bakılıp bakılmadığının belirlenmesi gerekir. Acaba hangi meraklılar, Ateş'in GSM cell (hücre) kayıtlarına nasıl ulaştı?

Mersin'deki olayın iddianamesinde savcının, "kasten yaralama eylemi gerçekleştirecek şüphelilerin, soruşturma kapsamında elde edilen delillere göre; Ünel'in Ziraat Bankası'na gideceğini ne şekilde öğrendiklerini tespit edilemediği" değerlendirmesine bir de bu açıdan bakmanızı öneririm.

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. 

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.