Talat Kırış

04 Şubat 2021

Melih Bulu'ya açık mektup: Hadi Melih Bey, aşağı bakın...

Tchaikovsky'nin müziği sizi kendinize getirsin, basın istifayı. Yazık germeyin artık ne öğrencileri, ne hocaları, ne de toplumu. Herkesin yapacak işi gücü var. İnanın ülkeye hayatınız boyunca yapabileceğiniz en büyük hizmeti yapmış olursunuz. Türk üniversite tarihinde hayırla anılırsınız. Hadi Melih Bey, aşağı bakın...

Melih Bey ülkenin içinde bulunduğu pandemi koşullarında, ekonomi baş aşağı gitmekteyken, insanlar geçim sıkıntısı içinde inim inim inlerken sayenizde nur topu gibi bir gerginlik konumuz oldu. Daha önceden sizi bir ilçe belediyesinin başkanlığına layık görmeyen, milletvekili aday listesinde yirminci sırada bile yer vermeyen siyasi irade, ülkenin en güzide üniversitesinin rektörlüğüne uygun buldu. Tabii yoğun bir itirazla karşılandı atamanız. Üniversitenin tüm bileşenleri, öğrenciler, öğretim üyeleri ve mezunlar sizin Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olmanızı içine sindiremedi. Yalnız onlar mı, toplumun büyük kesimi bu atamaya tepki gösterdi.

Bu kadar rektör varken benim atanmama neden itiraz ediliyor diye naif bir soru sorabilirsiniz. Aslında bu soru haklı bir soru. Şöyle ki Akdeniz Üniversitesinden Prof. Dr. Engin Karadağ'ın, Uluslararası Higher Education dergisinde yayımlanan araştırmasına göre 197 rektör arasında uluslararası yayını olmayan rektör sayısı 68, yayınlarına hiç atıf yapılmayan rektör sayısı ise 71. Araştırmanın detaylarına bakarsanız üniversitelerimizin emanet edildiği rektörlerin durumundaki vehamet daha iyi anlaşılıyor. Örneğin son yıllarda ilahiyatçı rektör sayısındaki artış dikkat çekici, her 37 ilahiyat profesöründen biri rektör yapılmış. Siz de Melih Bey diyebilirsiniz ki; yahu rektörlerin büyük çoğunluğu bilimsel açıdan felaket onlara sesiniz çıkmadı da bana neden çıkıyor? Aslında onlara da sesimiz çıktı, ben dahil bir çok yazar bu durumun yanlışlığını ifade ettik. Cumhurbaşkanının bilimsel açıdan en zayıf öğretim üyelerini neden üniversitelerin başına atayıp durduğunu sorguladık.

Bu anlamda siz hem bardağı taşıran damla oldunuz, hem de o üniversitenin karatında bir hoca olmadığınız halde Boğaziçi gibi bir üniversiteye rektör olarak atanmayı kabul edebildiniz. Tıpkı Yargıtayda bir çay içmeden Anayasa Mahkemesine seçilen İrfan Bey gibi, siz de bir ders vermeden Boğaziçi Üniversitesinin rektörü oldunuz. En aktif bilimsel faaliyet göstermeniz gereken yaşlarınızda siz enerjinizi, AKP ilçe teşkilatı kurmaya, AKP'den belediye başkanı, milletvekili olma gibi faaliyetlere harcamışsınız. Sizi o zaman bu mevkilere layık görmeyenler, sonradan bizim çocuk liyakatli olmasa da pek sadakatli çıktı diye düşünüp, İstinye, Haliç gibi üniversitelere rektör olarak atamış. Eh kimse de çıkıp buna itiraz etmemiş. Mevcut rektör profilleri arasında siz de pek sırıtmamışsınız.

Ancak Boğaziçi Üniversitesine rektör olabilmek için bilimsel açıdan yeterli değilsiniz. O üniversitenin öğretim üyesi değilsiniz, o üniversitenin demokratik geleneğinden uzaksınız, o üniversitenin bilimsel düzeyinin çok altındasınız, bir de hakkınızda intihal iddaları var. Haliyle bu ülkenin en parlak öğrencileri, milyonların girdiği sınavda en başarılı olan öğrenciler bu güzide üniversitenin başında sizi görmek istemiyorlar. Üniversitede ders verebileceğiniz bir bölüm yok. Boğaziçi Üniversitesindeki herhangi bir fakültenin herhangi bir anabilim dalının akademik kurulu sizi kabul etmeyecektir, ders vermeye kalksanız, dersinizi alacak öğrenci bulamazsınız. Öğretim üyeleri sizinle çalışmayacaklarını beyan ediyorlar, size arkalarını dönerek protesto ediyorlar. 

İktidar çevreleri her ne kadar, demokratik hakları çerçevesinde durumu protesto eden öğrencileri kriminalize etmeye çalışsalar da, "dini hassasiyetlere hakaret var" gibi aslı astarı olmayan bahaneler uydursalar da, yolda yürüyen öğrencilere saldırıp gözaltına alsalar, her muhalif sese filanca, feşmekanca terör örgütünün üyesi deseler de gerçek, Boğaziçi Üniversitesinin semalarında parlayan güneşi örten bir kara bulut gibi orada duruyor. Mesele, sizin bilimsel düzeyinizin, Boğaziçi Üniversitesinde rektörlük yapmaya uygun olmadığıdır. Hiç evirip çevirmeye, lafı dolandırmaya, "Öğrencilere rektörlüğü işgal ettirmeyiz" falan gibi gerçek dışı laflar etmeye gerek yok. Çocuklar sizden de, iktidar kadrolarının kahir ekseriyetinden de daha zeki. Eylemlerinde şiddet olmamasına baştan beri azami özen gösteriyorlar.

Yasaya uygun, ancak vicdanlara, aklı selime uygun olmayan şekilde bulunduğunuz rektörlük makamı yüzünden üniversitenizin öğrencilerine orantısız güç kullanılıyor, ters kelepçeyle saatlerce otobüste bekletiliyorlar, dayak yiyorlar, tutuklanıyorlar. Bir bilim insanı hiç utanmadan bu durumu nasıl sineye çeker gerçekten anlamak zor. 

Melih Bey size bir öneride bulunacağım. Masanızın üzerine küçük bir hoparlör koyun, cep telefonunuzla eşleştirin. Tchaikovsky'nin 6. Senfosini bulun internetten ve dinleyin. Tchaikovsky eseri depresif bir döneminde, üretkenliğinin ve yaratıcılığının azaldığını düşündüğü bir zamanda yazmış. Senfoninin adı Pathetique. Sizin durumunuza fena halde denk düşüyor. Pathetique acıklı demek. Senfoniyi dinlerken rektörlük makamının penceresinden aşağı bakın. Evet evet siz aşağı bakacaksınız, çocuklar değil, siz. Aşağı bakın ve orada istenmediğinizi görün. An itibariyle tarihe geçmiş durumdasınız. Ancak tarihin kara sayfalarında yer alıyorsunuz. Tchaikovsky'nin müziği sizi kendinize getirsin, basın istifayı. Twitter'den, Instagram'dan da olabilir. Ya da -cumhurbaşkanı öylesini daha çok seviyor- görevden affınızı isteyin. Yazık germeyin artık ne öğrencileri, ne hocaları, ne de toplumu. Herkesin yapacak işi gücü var. İnanın ülkeye hayatınız boyunca yapabileceğiniz en büyük hizmeti yapmış olursunuz. Türk üniversite tarihinde hayırla anılırsınız. Hadi Melih Bey, aşağı bakın...