Talat Çiftçi

01 Ocak 2023

Yapay zekâya selam, akıl tutulmasına devam mı?

Günümüzde yapay zekâ ve diğer teknolojilerin, yaşamı kolaylaştıran yepyeni uygulamalarıyla karşılaşıyoruz. Bütün bu gelişmelere rağmen, küresel sorunlara çözüm bulunamıyor. En güncel örnek de küresel ısınma ve çevre kirliliğine karşı yaşanan çaresizlik. Gelişmiş toplumlar tüketim ekonomisinden vazgeçmek istemediği için, bu gidişata durduracak küresel ortak akıl oluşamıyor

2022 sona ererken yapay zekâ (YZ), sanayiden sanata, savunmadan tıbba kadar her alanda kullanılıyor. Tıbbi tanı yazılımları başarılı teşhisler yapıyor. Dava dilekçesi yazan programlar geliştiriliyor. Sanal gözlüklerle dünyayı dolaşmak ve bilgisayar oyunları oynamak mümkün. Sohbet etmek için geliştirilen programlar, insanların dertlerini dinliyor.

Bana garip gelen YZ uygulamaları da var. Japonya'da Manga karakterlerinin hologram teknolojisi ile verdiği sanal konserlerde kalabalıkların coşması bana biraz abartılı buluyorum. Sanal dünyadaki (Metaverse) arsa satışlarını ise Orta Çağ'daki cennet tapusu (Endüljans) satışına benzetiyorum. Yeni yıla girerken kripto para gibi konularda da dikkatli olmakta ve Nasreddin Hoca'nın eşeğe ters binme meselesini hatırlamakta yarar var.

Gelişmiş ülkeler YZ teknolojileri ve uygulamaları ile uğraşırken, bizim gündemimizi rekor düzeydeki enflasyon belirliyor. Bunun yanında, kızların eğitim dışında bırakılmalarını ve çocuk yaşta evlendirilmelerini tartışıyoruz. Uyuşturucu ticaretinin artışıyla birlikte gençlerimizin erken yaşta onları denemeye başladıklarına şahit oluyoruz.

Avrupa'ya iltica başvurularında, Türkiye, Suriye ve Afganistan'dan sonra üçüncü sırada. Yurt dışına gidenler arasında yetişkin profesyoneller de önemli bir yer tutuyor. Belli ki diplomalı işsizlik beyin göçünü körüklüyor

Bu yazıda 2023'te ekonomik ve sosyal sorunlarla birlikte konuşulacak olan yapay zekâ hakkında kısa bir giriş yaptıktan sonra, tarih boyunca yaşanan ilginç akıl tutulmalarını tartışacağım. Aklı başında davranış örneklerinden bahsedeceğim.


Mekanik Türk'ten günümüze yapay zekâ

30 yıl kadar önce İngiltere'den Türkiye'ye dönen rahmetli Doç. Dr. Şakir Kocabaş, TÜBİTAK MAM'da yapay zekâ çalışmalarını başlatmış ve ilginç projelere imza atmıştı. Ondan öğrendiğim kadarı ile; makine ve yazılım programlarının sahip olduğu algılama, bilgi işlem ve eylem becerileri yapay zekâyı oluşturur. Bu alanda temel hedef, insan ve hayvan zekâsına benzer becerilere sahip aletler ve algoritmalar geliştirerek onları insanların hizmetine sunmaktır.

Aslında robot ve yapay zekâ kavramlarının antik çağlara dayandığını söyleyebiliriz. İlkin maksat, saraylara ve tapınaklara, gösterişli su saatleri ve müzik kutuları gibi aletler yerleştirerek sıradan insanları etkilemekti. Bu aletlerin kullanımında, çoğu zaman işin içine hile de giriyordu.

Bu antik aletlerin, daha sonra geliştirilen çeşitli otomatik cihazlar ve dokuma makineleri için ilham kaynağı olduklarını belirtmek gerekir. 20. yüzyılda icat edilen bilgisayarlar ve yapay zekâ sistemleri de aslında onlardan esinlenerek yapılmıştı.

Bence YZ tarihinde en ilginç olay, Avusturyalı Wolfgang von Kampelen'in 1770 yılında, sansasyon yaratan bir satranç aleti yapmasıydı. Ona "Mekanik Türk" adının verilmiş olması satrancın Doğu'dan geldiğini vurguluyordu. Bu aletin yaptığı ustaca hamlelere şaşıran insanlar, basit hatalar yaparak ona yeniliyordu. Napolyon'u bile mat eden, aslında içine saklanmış olan usta bir satranççıydı.

Mekanik Türk'ten yaklaşık iki yüzyıl sonra, IBM tarafından, Deep Blue adı verilen bir satranç programı geliştirildi. O ise hilesiz bir şekilde dünya şampiyonu Garry Kasparov'u yenerek YZ'nin rüştünü ispatlamış oldu.

Günümüzde, sanayide ve evlerde kullanılan milyonlarca robotun, örüntü tanıma, iletişim kurma ve öğrenme becerileri her geçen gün geliştiriliyor. Artık fabrikalarda riskli ve ağır işleri yüksek hassasiyetle yapan sayısız robot var. Sürücüsüz araçlar yollarda deneniyor.

Görsel sanatlar dünyasında da YZ uygulamaları yaygınlaşıyor. Örneğin, Aaron isimli bir program tarafından yapılan tablolar koleksiyonlara girdi ve Londra'daki Tate Gallery'de sergilendi. YZ resim programları, kadın fotoğraflarından birer model görüntüsü oluşturuyor. Erkek fotoğrafları da güçlü birer savaşçı portresine dönüşüyor.

Tercüme programları, metinleri ve konuşmaları istenilen dile çeviriyor. Telefonları ve saatleri akıllı yapan da YZ teknolojisi. Bilerek veya bilmeyerek hepimiz günlük hayatta bu teknolojileri kullanıyoruz. Önemli bir örnek olarak, taşıtlarda kullanılan navigasyon cihazlarını verebiliriz. Onlar, İstanbul'un yoğun trafiğinde yaşadığımız akıl tutulmasından bizi kurtarıyor. Evimize giden en hızlı yolu seçmek ve bilmediğimiz adresleri bulmak için yardımcı oluyor.

Bu gelişmelerin bir de arka planı olduğunu unutmayalım. George Orwell'in "1984" isimli kitabında bahsedilen "Büyük Birader" de nihayet ete kemiğe bürünüp ortaya çıkmış oldu. Yerel tanımla "Üst Akıl", gökyüzünde uyduları kullanarak bizi gözetliyor. YZ içeren aletlerin bilgi alışverişi yapmasını engellemek de artık mümkün değil. Dolayısıyla, şahsi bilgilerimize pek çok kişinin kolayca ulaşıyor olmasına şaşırmamak gerek.

Ben bilinçli bir insanın verebileceği kararları ve oluşturabileceği stratejileri, yakın gelecekte YZ programlarına havale edebileceğini düşünmüyorum. Buna karşılık aklını kullanan herkes zihinsel becerilerini geliştirmek için bu teknolojiden yararlanmaya çalışmalıdır.

Akıl tutulmaları ile yaşamak

Tarih boyunca felsefe, bilim ve teknolojide ilerlemeler devam ederken, toplumlarda pek çok akıl dışı uygulamaların yanında özellikle kadına şiddet ve ırkçılık hiç eksik olmadı. Albert Einstein; evrenin sonlu olabileceğini ama insan salaklığının sonsuz olduğunu söylemişti. İnsanların bu eğilimi, bilim dünyasını ilgilendirdiği kadar eğlence dünyasına da ilham kaynağı oldu. Nasreddin Hoca gibi mizah ustaları da aklını kullanmayanların gülünç hallerini anlatarak bizi uyardılar.

Akıl dışı davranışlarda ne kadar yaratıcı olabildiğimizi çoğumuz kendi özgün deneyimlerimizden biliyoruz. Nedense, zaman içinde vahim hatalarımız bile bize komik geliyor. Gülerek "O zaman ne kadar da salakmışım!" diyerek geçiştiriyoruz.

Savaşlar ve iklim krizi gibi küresel gelişmelerden de nasibimizi alıyoruz. İlkin küresel paniğe neden olan pandemi aslında, beklenmedik bir şekilde bizleri akıllandırmıştı. Böylece temel ihtiyaç maddelerinin ve özellikle de gıdanın önemini anlamıştık. Gereksiz iş seyahatleri ve abartılı ofis binaları olmadan da çalışabileceğimizi deneyerek öğrenmiştik. Çevre kirliliği de azalmaya başlamıştı. Küresel ortak akıl ortaya çıkar gibi olmuştu.

Ne yazık ki Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi, yeni bir akıl tutulmasına neden oldu. Rus doğalgazını temin edemeyen ülkeler, kömür tüketimine yöneldi. Öte yandan Avrupa'da da ciddi boyutta bir silahlanma projesi başlatıldı. Belli ki artık, uzun bir süre iklim krizi umursanmayacak.

Tarih boyunca, büyük ölçekte akıl tutulmaları sıklıkla yaşandı. Bazı toplumlar bu kısır döngülerden uzun yıllar kurtulamadı. Bu davranışların, sadece ilkel toplumlarla sınırlı olmadığını belirtmekte fayda var. Şimdi bazı önemli örnekleri hatırlayalım.

Tarihte akıl tutulmaları

Homeros'un İlyada destanında bahsedilen Truva atı hikâyesi bence tipik bir akıl tutulmasıdır. Kaleyi kuşatan Akhalar, on yıl kadar süren kanlı bir mücadeleden sonra aniden geri çekiliyor. Bir TIR büyüklüğünde bedeni olan ahşap bir at inşa ediyor ve bırakıp gidiyorlar. Truvalılar ise, hediyeyi yoldan geçenler alıp gitmesin diye, hemen kale içine taşıyor. Zafer sarhoşluğu ile eğlenip uyudukları zaman, tahta atın içine saklanmış Akha askerleri ortaya çıkıyor. Kale kapılarını açıp arkadaşlarını içeri davet ediyorlar. Gerisi malum.

İbretlik örneklerden biri de Pasifik Okyanusu'ndaki Paskalya Adası'nda yaşanmıştı. Yerli kabileler arasında gösterişli heykel yapma yarışı başlamıştı. Yüzlerce tona ulaşan bu heykelleri taşımak için adadaki ağaçlar kesilerek yok edilmişti. Sonunda ne ev yapacak tahta ne de yakacak odun kalmamıştı. Çaresiz bir şekilde, mağaralarda barınmak zorunda kalan yerliler, korsanlar tarafından yakalanıp köle olarak satıldılar.

Eski Mısır'daki kibirli firavunlar, kendilerine devasa piramit mezar yaptırma yarışına girmişti. Öteki dünyaya geçişi kolaylaştırmak için yaptıkları hazırlıkları iyice abartmışlardı. Bu yapılar, binlerce insanın senelerce çalışmasını gerektirdi. Onları tamamlamak için ülkenin mali ve insani kaynakları heba edildi. Bu gösterişli dönemin sonunda yaşayan Kleopatra'nın hikayesini herkes biliyor.

İlginç tarihi örnekler arasında, Çin'de kadınların ayaklarını küçültme ve Güney Asya'da, kadınların boyunlarını uzatmak için takılan halkalar aklıma geliyor. Avrupa'dan da engizisyon, cadı avı ve ırk temizleme (öjeni) uygulamalarını unutmayalım. Naziler bu geleneklerin mirasçısı olarak ortaya çıkmıştı.

20. yüzyılda iki dünya savaşı başlatan Avrupalılar, kıta ölçeğinde bir akıl tutulması yaşamıştı. Bu nedenle ortaya çıkan yıkım bütün Avrupa'nın fakirleşmesine yol açmıştı. Bunu fırsat bilen Amerika küresel güce dönüşmüştü.

Geleneksel akıl tutulmaları her fırsatta yeniden baş gösteriyor. Günümüzde, ırkçılık ve uyuşturucu kullanımı tehlikeli boyutlara çıkmasına rağmen onlara karşı direnecek küresel ortak akıl oluşmuyor.

Aslında pek çok toplum, kısır döngülerden ortak akıl geliştirerek çıkmayı bilmiştir. Jared Diamond'un "Yükseliş" isimli kitabında bu konuda pek çok örnek var. Bence bizim için en iyi örnek, Atatürk'ün önderliğinde bir asır önce Anadolu'da başlayan akıllanma seferberliğidir. Bu hareket, yurdun işgalden kurtarılmasından sonra eğitim ve ekonomideki atılımlarla devam etmişti. 

Gelin şimdi, bireylerden başlayarak toplumsal akıl tutulmalarını irdeleyelim.

Bireysel akıl tutulmaları

Son günlerde kolay yoldan zenginleşme hevesine kapılan insanların, kripto para ve Çiftlik Bank gibi tuzaklara düştüklerini görüyoruz. Bunun yanında, alkol ve uyuşturucu etkisi altında işlenen suçlar nedeniyle hapse düşen gençlerin sayısı da ciddi boyutlara ulaşıyor.

Zeki ve eğitimli bir insan olmak da akıl tutulması için engel teşkil etmiyor. Devlet yetkilileri tarafından arandığına inanan akademisyenlerin bile kolayca dolandırıldığını görüyoruz. Geçmişte bir başbakanımız bile bir dolandırıcıya para kaptırmıştı.

David Robson bu duruma "zekâ tuzağı" adını veriyor. Nobel ödüllü Daniel Kahneman da "Hızlı ve Yavaş Düşünme" isimli kitabında özellikle ivedilikle verilen kararları incelemişti. Sebep olarak, profesyonellerin, bir sorunu irdelemek için yeterli zamanı ayırmadığını göstermişti. Bu durumlarda, eskilerin dediği gibi, acele işe şeytan karışıyor.

Profesyonellerin hatalı adımlar atarak kariyerlerinde başarısız olmalarını, Donald W. Cole "meslek intiharı" olarak adlandırıyor. Aslında bu sorunun temelinde, gençlerin kendi yeteneklerine uygun meslekleri edinememeleri var. Eğitimin kalitesizliği de onları başarısızlığa mahkûm ediyor.

Bireyleri akıl tutulmasından kurtarmanın en etkin yolu eğitimdir. Finlandiya'nın ulusal ölçekte eğitim seferberliği, Gregoriy Petrov tarafından "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" kitabında anlatılmıştır. Bu konuda, hepimize ve özellikle de öğretmenlere ve ailelere görevler düşüyor. Aslında, YZ'dan bireyselleştirilmiş eğitim için etkin bir şekilde yararlanılabilir.

Ülkemizde yaşanan diplomalı işsizlik, eğitim ile istihdamın koordinasyonunda ciddi sorunumuz olduğunu gösteriyor. John T. Gatto, gençlerin yeteneklerine uygun olmayan eğitimi "kitle imha silahı" olarak isimlendiriyor. Profesyonellerin mesleki başarısı için eğitim kurumları ile şirketlerin yakın iş birliği yaparak mesleki eğitim için YZ'den yararlanabilir.

Toplumsal akıl tutulmaları

Toplumsal akıl tutulmaları, Nazi Almanya'sında olduğu gibi insanlık tarihinde ciddi izler bırakır. Hatta bu davranışların bir kısmı yaygınlaşır ve gelenekselleşir. Clive Ponting ve Jared Diamond gibi yazarların tarih kitaplarında toplumları yıkımına götüren akıl tutulmalarının pek çok örneği var. İskender Öksüz onları "alt akıl" olarak tanımlıyor.

Toplumların zeki davranmasını engelleyen başlıca nedenler arasında cehalet ve bencillik geliyor. Eğitimsiz insanlar, medeniyetlerin bilgi ve beceri birikiminden yararlanmanın yollarını bulamıyorlar. Oysa artık, YZ ile geniş kitlelere ekonomik bir şekilde eğitim verilebilir. İnternet üzerinden dünyanın en uzak noktalarında eğitilen insanlar, bulundukları yerlerde uzaktan çalışma fırsatından da yararlanabilirler.

Az gelişmiş topluluklar kaynaklarını, sorunlarını çözmek için kullanamıyorlar. Onları "Hasta Toplumlar" olarak tanımlayan Robert Edgerton, bu toplulukların, bireylerini fakirlik ve sefalete mahkûm ettiklerini anlatır. Ben bu toplumların ortak akıl oluşturma becerilerine sahip olmadıklarını düşünüyorum. Başka bir tabirle, kolektif zeki davranış yerine iç çatışmalar öne çıkıyor.

Cahil toplumlarda en önemli sorunlardan biri de üretmeden tüketmektir. Tüketimin artışının gelişmişliğin ölçüsü olduğu inancı ile kaynaklar israf edilir. Örneğin, bu toplumlar toplu taşıma veya bisiklet kullanmak yerine, lüks araçlara sahip olmaya çalışıyorlar. Cahiller için YZ bir bilgisayar oyunundan öteye geçmiyor.

Az gelişmiş toplumların önemli bir sorunu da iyi yetişmiş gençlerin, gelişmiş ülkelere göç etmesidir. Bu ülkelerin geri kalmışlık tuzağından kurtulması için beyin göçünün engellenmesi gerekiyor. Bu toplumlarda, uzaktan eğitimin ve çalışmanın yaygınlaşması çözüm olabilir.

İş dünyasında kurumsal akıl tutulmaları, şirketlerde başarısızlığa hatta iflasa neden oluyor. Şirketler mezarlığı, yaratıcı hataların sayısız örnekleriyle doludur. En sık rastlanan tablo, liyakatsiz yöneticilerin, fizibilite ve iş planı hazırlamadan yaptığı yatırımlardır. Ortakların ve yöneticilerin aralarındaki mücadeleler de şirket batırmak için başarılı örnekler sunar. Bu kuruluşların tepe yönetimlerinde, ortak akıl oluşamadığına şahit oluyoruz.

Şirketlerde, YZ kullanılarak çalışanların yetkinlikleri geliştirilebilir. Örneğin, kurumsal sorun çözme yöntemleri ekonomik bir şekilde öğretilebilir. Zaman idaresi, takım oluşturma ve strateji geliştirme gibi eğitimler de etkin bir şekilde verilebilir. Sanal ortamda, gelecek senaryoları ve yol haritaları irdelenerek olası sorunlar öngörülebilir.

Nasreddin Hoca'nın eşeğe ters binme hikayesi, bizim için liyakatsiz insanların götürdüğü yere gitmek konusunda bir uyarıydı. Şimdi bize düşen, 2023'de ortak akıl oluşturmak ve gelecek yüzyıl için ulusal vizyonumuzu belirlemektir.

Akıl tutulmasından çıkış

Sanayi devrimini takip eden yaklaşık iki yüzyıllık dönemde, özellikle gelişmiş ülkelerin yarattığı çevre kirliliği ve küresel ısınmanın, nasıl ciddi bir krize neden olduğunu gördük. Ne yazık ki, bu konudaki bilimsel çalışmaları umursamayan ülkeler üretim, tüketim ve silahlanma yarışına devam ediyorlar. Oysa mevcut küresel düzen, doğada yıkım yaparak, milyonlarca insanın göç etmesine neden oluyor.

Küresel iklim krizini dizginlemek için alınması gereken önlemler, pek çok ülke tarafından erteleniyordu. Rusya'dan doğalgaz temini zorlaşınca bu ülkelerin yenilenebilir enerji üretimini ihmal ettikleri ortaya çıktı. Onlar şimdi kömür tüketimini artırmaya yöneliyorlar. Anlaşılan, küresel iklim krizinin önüne geçilemeyecek.

2022'de Türkiye yüksek enflasyon ve göç dalgalarının yarattığı sorunlarla karşılaştı. Orta öğrenim kuruluşlarımızın küresel sıralamalardaki (PISA) düşüşüyle birlikte üniversitelerimiz de konum kaybediyor. Ekonomideki sorunlar da en büyük 20 ülkenin dışına çıkmamıza neden oluyor. Kalitesiz eğitim ve işsizlik el ele gidiyor. Küresel ve yerel gelişmeler, torunlarımızı oldukça tehlikeli bir geleceğin beklediğini gösteriyor.

Bu akıl tutulmasından çıkış için stratejik yol haritası oluşturmak gerekiyor. Yukarıda bahsedildiği şekilde, yüzyıl kadar önce Atatürk'ün önderliğinde başlatılan seferberlik ders almamız gerekiyor. Umarım 2023'te YZ'den de yararlanarak eğitim ve ekonomiden başlayarak bir yenilenme sürecine gireriz.  

Özet: Aklını kullanmayana yapay zekâ yol gösteremez

Günümüzde yapay zekâ ve diğer teknolojilerin, yaşamı kolaylaştıran yepyeni uygulamalarıyla karşılaşıyoruz. Bütün bu gelişmelere rağmen, küresel sorunlara çözüm bulunamıyor. En güncel örnek de küresel ısınma ve çevre kirliliğine karşı yaşanan çaresizlik. Gelişmiş toplumlar tüketim ekonomisinden vazgeçmek istemediği için, bu gidişata durduracak küresel ortak akıl oluşamıyor.

Yerel olarak, 2023'te de enflasyon, eğitim ve işsizlik sorunlarının devam edeceği anlaşılıyor. Bu sorunları çözmeden küresel ölçekte rekabet etmek ve halkın refah seviyesini yükseltmek mümkün olmayacak. Şimdi kendimize sormamız gereken sorular var. Ulusal ölçekte ortak akıl oluşturmak için Atatürk'ün önderliğinde yüzyıl önce Anadolu'da başlayan seferberliği örnek alabilecek miyiz? Hep birlikte cumhuriyetin ikinci yüzyılı için gerekli stratejileri oluşturulabilecek miyiz?

Son söz olarak, 2023'ün ülkemize sağduyu, huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum.