Hafta, ülkenin dört bir yanından Ankara'ya gelen ve Millî Eğitim Bakanlığı'nın önünde basın açıklaması yapmak isteyen Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası üyelerine polis müdahalesiyle açıldı. Gruba önce biber gazı sıkıldı, ardından da darp edilerek altısı öğretmen üçü avukat, dokuz kişi gözaltına alındı. Öğretmenler, 2014 yılında kaldırılan taban maaş hakkının geri getirilmesini talep ettiklerini söylemeye gelmişlerdi. Olaylara ilk tepki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan geldi. Kılıçdaroğlu'nun Twitter üzerinden, "Öğretmenlere gaz mı sıktınız, öyle mi? Öğretmenlere şiddet uyguladınız, öyle mi? Öğretmenlere… ‘Al bunu diyen' o kişi, beni beklesin. Öğretmene yapılan bu efeliği affetmeyeceğiz!" açıklamasına İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan anında cevap geldi: "Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adayı olmak için ergenleşmeni anlıyorum. Seni ‘troll' yapmalarını da anlıyorum. Anlamadığım; 1-FETÖ'nün ayak izinden yürümen, 2-HDPKK'ya sevgin, 3-CHP'yi her türlü suç örgütüne alet etmen, 4-Kutuplaştırma ve kaos için her türlü tahrike oynaman..." Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer sessiz kalıp aradan sıyrılmaya çalışsa da gazetecilerin sorusu üzerine, "Bakanlık olarak devletteki öğretmenlerimizle özel eğitim kurumlarındaki öğretmenlerimizi ayırt etmiyoruz. (…) İki güzide meslek grubu yani öğretmen ve polisleri karşı karşıya getirmeyle ilgili her türlü manipülasyona şiddetle karşıyız," açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
Sonunda devreye birkaç gün gecikmeli de olsa tabii ki, MHP Genel başkanı ve iktidar ortağı Devlet Bahçeli girdi. Bahçeli, partisinin disiplin ve yönetim kurulları ortak toplantısında, "Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir sokak eyleminde görevinin gereğini yapan cesur bir polisimiz hakkında Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla suç duyurusu yapılması namertliktir. CHP işte budur. Sözde 'Öğretmene yapılan efeliği affetmeyeceğiz' diyen Kılıçdaroğlu'na diyorum ki, sen affetsen ne yazar affetmesen ne çıkar. Asıl Türk milleti seni affetmeyecek, bu yaptıklarını yanına bırakmayacaktır," dedi.
Okulların açılmasına bir hafta kalmış, aman ağzımızın tadı bozulmasın derken bu kez de Eğitim-Sen, Öğretmenlik Meslek Kanun Teklifi'nin kabul edilmemesi talebiyle Meclis önüne gelerek eylem yaptı, daha doğrusu yapmak istedi. Çevik kuvvet tarafından Meclis önünden uzaklaştırılmak istenen eğitimcilerle polis arasında arbede yaşandı ama iki gün önceki eylemin yankıları nedeniyle olsa gerek bu kez gaz sıkılmadı, gözaltına alınan da olmadı. Aynı saatlerde AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde 20.000 Öğretmen Atama Töreni'nde öğretmenlere, "Bırakın artık bu boykotu falan nedir bunlar? Siz eğitim öğretim mimarı mısınız, yoksa sokaklarda, caddelerde çapulcu olarak dolaşanlar mısınız? Bize yavrularıyla, yavrularımızla haşır neşir olacak öğretmenler lazım, öyle caddelerde, sokaklarda dolaşanlar değil," diyordu.
İşin içine "çapulculuk" girince çağrışımların da ardı arkası kesilmiyor tabiatıyla. Acaba doktorlardan sonra şimdi de sıra öğretmenlere mi geldi diye geçiyor insanın aklından.
"Öğretmen yalvarmaz.
|
Yok, bu kadar değildi!
Bugüne kadar sendikal eylemlerde tek bir seferde en fazla katılımcı hakkında dava açılan eylem, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve İlkokul Öğretmenleri Sendikası'nın (İLKSEN) düzenlediği 15 Mart 1969 Büyük Öğretmen Boykotu. 15-18 Mart tarihleri arasında yapılan eylem, Türkiye'nin de ilk genel grevi olma özelliğine de sahip. 1969'da 170 bin öğretmenden 109 bininin greve katılmış olmasına rağmen taleplerin hemen hemen hiçbirinin gerçekleşmemesi ise işin tuhaf tarafı ya da Adalet Partisi (AP) hükümetinin bir başarısı! Boykot nedeniyle 50 bin 300 öğretmen hakkında kovuşturma açıldı. Kovuşturma sonunda 19 bin 250 takipsizlik kararı verilirken 2 bin 118 öğretmen açığa, 65 öğretmen bakanlık emrine alındı, 45 bin 520 öğretmene maaş kesimi, 3 bin 900 öğretmene kıdem indirimi cezası verildi. 590 öğretmen başka bir ile sürgün edildi, 6 bin 600 öğretmen ise il içinde görev yeri değiştirildi. 400 müdür görevden alındı. 1200 öğretmene derece indirme cezası verildi ve 11 öğretmen de meslekten ihraç edildi.
Son bir haftada öğretmenlerin yaşadıkları ile ilgili olarak yazar ve eğitimci Pakize Türkoğlu'nu aradım. 15 Mart 1969 Büyük Öğretmen Boykotu dönemiyle kıyaslamasını istedim bugünü. "O dönemdeki kıyım farklıydı. Bugünkü kadar küçültücü davranılmadı," dedi. Oysa biliyordum ki, boykot döneminde binlerce öğretmen gibi onu da İstanbul'daki görevinden alıp Kütahya'nın bir köyünde görevlendirmişlerdi. TÖS'ün yöneticilerindendir o sırada Türkoğlu. Evde iki küçük çocuğu vardır. Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Orhan Oğuz'la görüşerek kararın geri alınmasını istemeye karar verir. TÖS yöneticileri arasında bu isteği doğal olarak hiç hoş karşılanmaz, bunun taviz olacağı kanısındadırlar. Uzun tartışmalardan sonra bir şartla bakanla görüşmesine izin verilir, TÖS hakkında konuşmayacaktır.
Türkoğlu, Oğuz'dan randevu ister ve talebi kabul edilir. Bakanın odasına gittiğinde kapıda bekleyen çok sayıda AP'li milletvekiliyle karşılaşır. Hepsi de boykot nedeniyle kızgındır ve eylemci öğretmenlerin cezalandırılmasını istemektedir. Türkoğlu beklemediği bir biçimde milletvekillerinden önce içeri alınır. Odada Oğuz ve müsteşarı vardır. Türkoğlu durumu anlattıktan sonra hakkındaki sürgün kararının geri alınmasını ister. Oğuz, müsteşara dönüp, "Vur deyince öldürüyorsunuz," der. Müsteşar, TÖS yönetim kurulunda olan Türkoğlu'na bir teklifte bulunur: "TÖS'ten ayrıl, seni müfettiş yapalım!" Türkoğlu teklifi kabul edemeyeceğini, tek istediğinin görev yerinin değiştirilmemesi olduğunu söyler. Bir süre sonra Oğuz, müsteşarı odadan gönderir ve Türkoğlu ile TÖS meselesini konuşmak ister ama bu konuda tembihli olduğundan, "Sayın bakan, TÖS adına konuşmaya izinli değilim ama bakın benimle ne kadar güzel konuşuyorsunuz, neden TÖS'le konuşmuyorsunuz?" diye sorar. Oğuz, "Çünkü ben Adalet Partisi'nin bir bakanıyım," cevabını verir. Ancak sonuçta Türkoğlu'nun sürgün kararı kaldırılır.
Sanırım 2006'da, Prof. Dr. Orhan Oğuz'un biyografisini hazırlamak üzere çalışırken Büyük Öğretmen Boykotu'nu uzun uzun konuşmuştuk. Ben de benzer bir soruyu sormuştum. Oğuz, boykotun bakanlığa atanmasından birkaç hafta sonra olduğunu, o sırada daha müsteşarlarını bile atayamadığını söylemişti. Bir de TÖS Eskişehir temsilcisiyle görüştüğünü ancak görüşmeler bitmeden o gece gazetelerde sendikanın bildirisinin yayınlandığını ve yapacak bir şey kalmadığını.
Boykota TRT sansürü
Boykotun ertesi günü TBMM'de kızılca kıyamet kopar. Durum hakkında bilgi vermek üzere gündem dışı söz alan Bakan Oğuz, öncelikle boykota katılımın çok düşük olduğunu söyleyerek başlar konuşmasına:
"Bütün illerden almış olduğumuz telefon ve telgraf haberlerine göre bugün yurt içindeki ortalama iştirak nispeti dün akşamki toplanan rakamları veriyorum, ortalama iştirak nispeti yüzde 19 olmuştur. Bugün bu nispetin süratle düştüğünü memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz…" Oysa, iki gün daha devam edecek olan boykota katılım her gün daha da artmaktadır. Özel görüşüm ayrı, resmi görüşüm ayrı diyen Bakan Oğuz, boykotçu TÖS ve İLKSEN'i anarşistlikle de -bir nevi çapulculuk- suçlar: "Biz, öğretmenin karşısında değiliz. Biz, masum öğretmenin yanındayız. Biz anarşinin karşısındayız. Biz, kanunsuzluğun karşısındayız. Biz, nizamsızlığın karşısındayız..."
Başbakan Süleyman Demirel'in TRT'ye gönderdiği, "Öğretmenlerin memuriyet görevlerini terk etmelerine matuf bulunması itibariyle aslında gayrimeşru grev mahiyetinde olan öğretmenler boykotu açıkça kanunlara aykırıdır. Boykot hareketini öğretmen kütlesine mal etmeye çalışan tahrikçiler tarafından bu hâdisenin birtakım haber ve yorumlar yolu ile büyümesine, yayılmasına ve bu suretle millî güvenliğe zararlı neticelerin meydana gelmesine sebebiyet verilmesi tabiîdir. Bu durum karşısında, öğretmenler boykotu ile ilgili her türlü haber ve yorumların, radyo ve televizyonda yayınlanmasının 359 sayılı Kanunun 17'nci maddesi gereğince menedilmesi uygun görülmüştür. Gereğinin hassasiyetle yerine getirilmesini önemle rica ederim" sansür emri de da boykotun yayılmasına engel olamamıştır.
Cumhuriyet tarihinin ilk genel grevine imza atan öğretmenler yaklaşık yarım yüzyıl sonrasında hâlâ özlük hakları ve daha iyi bir eğitim için sokaklardalar, fonda ise kayyım felaketiyle boğuşan Boğaziçi Üniversitesi'nin Caz Korosu'ndan Çapulcu musun vay vay…
Şengün Kılıç kimdir? Şengün Kılıç, Gazi Üniversitesi, Maliye Fakültesi’nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat Dalı’na devam etti. 1986 yılında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. Biz ve Onlar/Türkiye’de Etnik Ayrımcılık (1992, Metis Yayınları), Beyaz Bir Düş (2004, Epsilon Yayınları), Sinemada Ulusal Tavır/Halit Refiğ Kitabı (2006, İş Kültür Yayınları), Erozyon Dede, Hayrettin Karaca Kitabı (2008, İş Kültür Yayınları), CHP’li Yıllar 1946-1992 (2010, İş Kültür Yayınları), Hayatım Mücadeleyle Geçti/Kemal Kurdaş Kitabı (2010, İş Kültür Yayınları), Çayın 90 Yılı (2014, Kesişim Yayınları), Haberde Yargı/Yargı Haberciliği Elkitabı (2019, bianet), Kadehlerdeki Dudak İzleri (2002, Overteam,) adlı kitapları yayımlandı. |