Bir yandan savaş makineleri Gazze ve Ukrayna’da kudurmuşçasına saldırıp tıpkı depremler gibi harabeler yaratırken bir yandan da “hayat devam ediyor” ve bir önceki felaketin, yani pandeminin de etkisiyle ömürlerimizi gitgide daha ince dilimlere ayırıyoruz.
Pandemide yaş ayrımcılığı su yüzüne çıkınca yaşlılık kategorisiyle hiç olmadığı kadar ilgilendik. Bu alandaki çalışmalar yeni değildi aslında. Yine de bardak dolmuş olmalı ki “65 yaş üstü” terimi o kısacık matematik anlatımına (65+) kavuşturuldu, hatta 75+’nın da eklenmesiyle bir sosyal problemin öğesi haline getirildi. Ardından, RTE marka ekonomi politikaları yüzünden, bir emekliliği bile olmayanlar gibi, emeklilikten başka geliri olmayanlar da orta sınıflardan alt sınıf kategorilerine, bir tür fuzuliler statüsüne indirildi.
Bunlara paralel olarak sermaye güzellik ideolojisini kullanarak akıyla karasıyla yüksek gelir gruplarından para sızdırmanın parlak yollarından biri olan “yaşlanma karşıtı ürünler (anti aging)” sanayisini harıl harıl çalıştırdı ve “yaşını göstermemek” başlı başına bir amaç, bir marifet haline getirildi.
Ve şimdi, canım ciğerim feministler bu marifetin içyüzü dahil, yaşlılık alanında kendi deneyimleri ve deneyimsizlikleri eşliğinde uzun bir ortak çalışma yapıp konuyla ilgili düşüncelerini anlatan sözlerini bir araya getirdiler. Kitabın adı Yaşını Gösteren Kadınlar. Altbaşlık: Yaşlanmanın Feminist Deneyimi.
Kapakta “hazırlayanlar” olarak altı kadının adı var ama, katkı sayısı otuzdan fazla. İçlerinden çoğunu bileceksiniz: Zeynep Esmeray, Sebahat Tuncel, Beril Eyüboğlu, Aynur Demirdirek, Aslı Bora... Liste ters alfabetik sırayla dizilmiş: Devrimsel olmamak elde değil!
Onlar “2. dalga feministleri”. Yaşları da çeşitli, tıpkı fikirleri gibi. Feminist yaşlılık çalışmaları onlar için de yeni. Bu ortak düşünme ve eyleme için seçtikleri yöntem dahil bütün kitap gündelik dilde, elbette dil üzerine de düşünüp taşınarak oluşturulmuş. Konuyla ilgili olarak önerilebilecek bazı terimler “Giriş” bölümünde tartışılmış ve tartışmaya açılmış. Naçizane, yalnızca “yaşlı ayrımcılığı” önerisini pek benimseyemediğimi belirteyim; “yaş ayrımcılığı” daha isabetli gibi görünüyor...
Ömrümüzün ince dilimleri arasında çocuklukla ilgili olanlarda da önemli düşünsel gelişmeler, dönüşmeler var. Çocukluk dönemlerinin, hatta kavramının bilince çıkarılması ve disiplin konusu haline getirilmesi yaşlılık çalışmalarından epey önce tabii. Ama burada, tıpkı yaşlılık gibi ufku açılan alanlardan biri olan çocuk edebiyatı alanında yoğunlaşmış bir ortak çalışmaya değinmek gereğini duyuyorum: Eksi On Sekiz Edebiyat Topluluğu. Onların adlarının da gayet sayısal bir kısaltması var aslında: ”-18 Edebiyat Topluluğu!”
İzmir odaklı bir çalışma grubu bu. Çocuk edebiyatına, çocuk odaklı bir bakışla yaklaşmayı hedefliyorlar. Didaktizmi reddediyor, ancak bilimsel olmayı önemsiyorlar. Öncüleri yılların eğitimcisi Nevzat Süer Sezgin’le yapılmış video söyleşisinde geçen “öğrenme profilleri”, “çoklu zekâ kuramı” ve benzeri hayli yol açıcı kılavuz kavramlarla çalışıyorlar. Şimdiye kadar sayısız atölye ve çalıştay yapmış bir eğitbilim odağından söz ediyoruz. 41 farklı yayınevinden çıkmış 117 kitabın 44 yazarı arasında deneyimli, daha önce erişkinler için yazdıkları öykü ve romanlarıyla tanıdıklarımız da var. Çocuk edebiyatı alanının sıfır numara cahili bir okur olarak, biraz “eskiden çocuk” olmanın içgörüsü, biraz da “Eksi On Sekiz”li yazarlardan bazılarının bu alandaki kitaplarını okumuş biri olarak diyebilirim ki öykülerden bir bölümü esaslı edebiyat yapıtı sayılabilecek kalitede.
Öyle görünüyor ki edebiyatta didaktizm kokmamak gerektiğiyle ilgili bilinciniz ne kadar yüksek olursa olsun, erişkinler olarak bundan uzak kalmak, başka bir deyişle “bilimsel” olmak ile didaktik olmak arasındaki ayrımı gereğince gözetmek, işin en zor yanıdır. Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış adlı kitabın 3. baskıya ulaşmış olması da belki buna işaret.
İnsanlığın yapacak bunca güzel işi, geliştirilecek bunca beceri varken “savaş sanatları”ndan dem vuran silah tüccarları ile komisyoncuları hiçbir dünyada affedilmeyecek.
Okurlardan
Sertaç Ö. Yıldız, 23 Şubat tarihli epostasında benim “Cinsiyetçi saldırılar” başlıklı yazıma https://t24.com.tr/yazarlar/necmiye-alpay/cinsiyetci-saldirilar,43658 şu eleştirel katkıda bulundu:
’Türk Medeni Kanunu ile kadınlara hangi haklar verilmiştir?’ cümlesindeki tek –hatta asıl– sorun bence fiilde değil. Eşitsizlik ve hiyerarşi yönelme eki ile sağlanıyor. 'Türk Medeni Kanunu ile kadınlara hangi haklar tanınmıştır?’ yerine ‘kadınların hangi hakları tanınmıştır’ önerilse ‘istihkam’ yerli yerince kurulmuş olur. Bunu vurgulayan ‘Haklıyız, kazanacağız!’ sloganı da var hem.”
Benim yanıtım:
"Vermek" ya da "tanımak" fiillerinin öznesi önemli sanıyorum burada.
Özne soyut olarak "toplum" ve "hukuk" olarak düşünülünce, işaret ettiğiniz anlam doğmuyor. Ancak özneyi "patriyarka" olarak düşünürsek eleştiriniz yerini buluyor.
Sertaç Ö. Yıldız’ın yanıtı:
“Haklısınız. Edilgen kip kullanımı da özneyi muğlaklaştırıyor. Hak savunucularının bu hakları özneden ve durumdan bağımsız ‘mutlak hak’ olarak mı, yoksa bazı durumlarda ve bazı öznelerce kısıtlanabilir ‘göreli hak’ olarak mı gördükleri de önemli tabii. Teoride ‘patriyarka’ ile ‘toplum’ ve ‘hukuk’ arasında kesin bir ayrım yapılıyor mu, doğrusunu isterseniz, bilmiyorum.”
Necmiye Alpay kimdir?Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi. 2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. Kitapları - Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları) - Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları) - Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları) Çevirileri - Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay. - Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)
|