Memetcan Demiray

17 Şubat 2019

Boş statta bir garip izdivaç: Başakşehir ve Serdar Ortaç!..

Bir toplu konut projesinden iktidarın futboldaki gölgesine evrilen Başakşehir, para ve siyasetin futbola kolayca girse de taraftarın gönlüne nüfuz edemeyeceğini gösteriyor

Futbolun sadece "Bir topun peşinde koşan 22 adam" olmadığını en güzel derbiler anlatır. Çünkü hemen hepsinin, insana dair bir hikâyesi vardır. Arjantin'deki Boca Juniors - River Plate derbisinde sınıf mücadelelerini, Barcelona - Real Madrid arasındaki "El Clasico"da milliyetçiliğin tonlarını görür, İskoçya'daki Celtic - Glasgow Rangers rekabetinin kökeninde mezhep savaşlarını buluruz.

Daha duygusal kalmakla birlikte, İstanbul kökenli AEK ile PAOK'un derbilerinde; Türkiye'den kimi Atina'ya, kimi Selanik'e "göçmüş" mübadillerin dramı yeniden canlanır anılarda... 

"Uydu kent"ten Süper Lig'e... Bizde de Adanaspor - Adana Demirspor gibi bazı ezeli rekabetlerin böylesi toplumsal bir zemini olsa da, futbolumuzda asıl ayrışmanın semt üzerinden gittiğini görebiliriz. Taraftar kitlesi son derece heterojen olan "üç büyükler" bile, adlarını aldıkları semtlerle temellenirler. Galatasaray "Mekteb-i Sultani", Fenerbahçe Kadıköy, Beşiktaş ise her daim "Çarşı-içi"dir.

Daha lokal bakıldığında Beykoz - Beylerbeyi ya da İzmir'de Göztepe - Karşıyaka derbileri, kazanılan şampiyonluk sayısının değil; yaşanılan yere duyulan tutku ve aidiyetin, kitleleri nasıl fanatiklik düzeyine tırmandırdığını gösterir.

Ve söz konusu "bir semte gönülden bağlılık" ise, 1995'te bir "uydu kent" olarak temeli atılan Başakşehir'in neden bugün boş tribünlere oynadığı anlaşılabilir!

Siyasetin bağrında doğdu ve gelişti

“1. Etap” yapımına Refah Partisi (RP) iktidarında, Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı olduğu dönem başlanan Başakşehir projesi, adıyla bile siyasiydi. Zira "başak", RP'nin ambleminde hilalle birlikte yer alan simgeydi.

Nitekim belediye hizmetlerinde gördüğü teveccüh ve şehrin kuzeye doğru gelişmesiyle "rant" değeri kazanan Başakşehir, 2008'de Bahçeşehir'i de içeren, kozmopolit bir ilçeye dönüşecekti. Başakşehir Futbol Kulübü de tıpkı ilçe gibi, tepeden inme bir anlayışla, İBB Spor'un adı değiştirilerek, 2014'te tesis edilecekti.

"Yeni Türkiye"nin yeni (!) kulübü, kendisine renk olarak turuncu-laciverdi seçecek, sahada

İktidar partisinin naylon seçim flamaları gibi gezmekten hiç çekinmeyecekti.

Mesele gönüllere girmekse...

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da "Başakşehir'i ben kurdum!" diyerek malumu ilam edecekti. Ama bu en üst düzey desteğe rağmen dolmuyordu Başakşehir tribünleri...

Zira kadrosunda her devrin olay adamı Emre Belözoğlu'ndan gazeteci döven Volkan Babacan'a, çok sayıda vukuatlı isim vardı Başakşehir'in… Üstelik Arda Turan ve Robinho gibi yüksek bütçeli transferleri İBB'nin desteklediği, yani halkın cebinden finanse ettiği söyleniyordu.

Futbolseverler, teknik direktör Abdullah Avcı'nın istikrarına saygı duysalar da böyle bir "proje kulübü"nün şampiyonluğa oynamasını kabul edemiyordu bir türlü. Para ve siyaset, günümüzde futbola kolayca nüfuz etse de kitlelerin kalbine giremiyor; taraftar kimliği, siyasi tercihe üstün geliyordu Başakşehir deneyinde.

Ceceli ve Ortaç'lı "kültür inşası"

Tribün grubu "1453 Başakşehirliler"i Twitter'da sadece 2800 kişinin takip ettiği Başakşehir'in, toplama kadrosuyla şampiyonluk kovalaması mümkün belki. Ama kendine taraftar kazandıracak bir kültürel temel inşa etmesi hiç kolay görünmüyor.

Kulübün şöhretli popçulara marşlar sipariş etmesi de (!) bir "kültür inşasından" çok, mevcut popüler kültürden kendine hızlıca pay devşirmek istediğini gösteriyor. Tıpkı "uydu kent"lerin orijinal hayat tarzları vaat etmemesi, kurgusal bir "kent ideası"nı evirip çevirip yeniden üretmesi gibi...

Geçen sezon Mustafa Ceceli'nin bestelediği "Başakşehir Marşı", beğenilmek bir yana tepki çekmişti! Bu kez şansını yazlık diskoların vazgeçilmez ismi Serdar Ortaç'la deneyecekti Başakşehir... Ortaç da meşhur "çıstak" ritimleri üstüne fantezi ezgilerden oluşan "Gıybet" şarkısını, son dizesini değiştirmeye gerek bile görmeden Başakşehir'e uyarlayacak, ortaya çıkan "kop kop"lu marş Fatih Terim Stadı'nın boş tribünlerinde yankılanırken sosyal medyada güftesiyle şöyle bir "ti"ye alınıp unutulacaktı. 

"İstanbul United" hep akıllarda!

Daha önce Galatasaray için de benzer bir çalışma yayınlayan Ortaç, yeni marşı Başakşehir aşkından, en kalbî duygularla mı yazmıştı; yoksa işin içinde akçeli işler, mesela İSPARK ve Halk Ekmek gibi sponsorluklar mı vardı? Orası belli değildi!..

Zaten Futbol Federasyonu Başkanı'nın aynı zamanda ana akım medya patronu olduğu ve "ulusal bahis ihalesi"ni de almaya çalıştığı bir ortamda, bu soruların ne zamanı ne de yeriydi!..

Ama kesin olan şuydu ki, kendisine bir taraftar topluluğu üretmeye çalışan Başakşehir'in asıl işlevi, tıpkı Gezi'deki "İstanbul United" gibi, hiçbir konuda anlaşamayan üç büyükleri birleştirmekti. Ne vakit Başakşehir şampiyonluğa oynasa en koyu Fenerbahçeli'nin bile Galatasaray'ı, fanatik Galatasaraylı'nın Beşiktaş'ı desteklediği bir birlik ortamı doğacaktı. Artık vefat eden efsane sanatçısını bile "ortak değer" kabul edemeyen, arkasından kıyasıya tartışan toplumumuz için az şey değildi doğrusu…

Sırf bunun için bile, Başakşehir'e teşekkür edilebilirdi!..