Melih Şabanoğlu

23 Haziran 2024

Bir yenilgiden fazlası

Portekiz karşısında hiçbir varlık sergileyemeyen Türkiye yaşı yeten insanlara 1970’lerin milli takımından bir pasaj yaşattı. Taktikten habersiz ve fizik olarak oldukça geri olduğu için sahaya karakter koyamayan bir Türkiye vardı sahada

Bir önceki yazıda Türkiye’de her şeyde olduğu futbolun ve futbol analizinin de ifratla tefrit parantezi içinde olduğuna değinmiştim. Yaşadık ve gördük. Gürcistan galibiyeti kamuoyunda aşırı duygusal biçimde ele alındı ve insanlar gereksiz biçimde bir galibiyeti, bir galibiyetten daha fazlası gibi değerlendirdiler, Türkiye turnuva şampiyonluğu için finale çıkmış gibi.

Bu kez aynı şey oldu, ama ters kutupta. Türkiye yenilince ülke bir anda diğer kutba, sevinç ve umut ikliminden nefret ve linç iklimine sürüklendi.

Kanımca Gürcistan maçında (Gürcistan belki de Türkiye’nin doğusunda olduğu için böyle oldu) oldukça kararlı görünen Türkiye, Portekiz karşısına tam tersi bir hissiyatla (Portekiz belki de Türkiye’nin batısında olduğu için böyle oldu) çıktı. Oyuncular ilk dakikadan itibaren sanki bir saniye bile olsun Portekiz’i yenebileceklerini akıllarına bile getirmemişler gibi hareket ettiler.

Ya da şöyle diyeyim. Türkiye temelde iki ana başlıktan oluşan oyun planını rakibine kabul ettiremedi. Bu iki ana başlıktan birisi geriden uzun topla, ya da hızlı çıkarak Portekiz defansının arkasına adam kaçırmaktı. İkincisi de zaman zaman etkili ön alan baskısı yaparak önde top kazanma, bu sayede dengesi bozulmuş Portekiz defansına daha kolay hücum etmekti. Bu planlar çalışmadılar, oyun başladıktan sonra hızla çöktüler.

İlk çöken ön alanda baskı yapma stratejisiydi. Henüz birinci dakikada çöktü Türkiye’nin kararlılığı.

Şöyle; dakika 0,48. Portekiz aut atışıyla topu hareketlendiriyor. Türkiye ise ön alan baskısı yapma niyetinde. Portekiz beşinci pasta Türkiye’nin ön alanda yapmaya çalıştığı baskıyı kırarak hücuma çıkıyor. Altıncı pasta topla buluşan Bernardo Silva uzun bir top atıyor ceza sahasındaki Cristiano Ronaldo’ya. Ronaldo’nun biraz cılız şutunu direk dibinde Altay Bayındır kontrol etmeyi başarıyor. Bu hücumda iki şeyi gördük. İlk olarak Portekiz’in altı pasta baskıyı kırdığı gibi gol pozisyonuna girmiş olması. İkinci olarak da Türkiye oyuncularının Portekizlileri hep bir adım geriden takip etmesi.

Daha ilk dakikada Portekiz’in baskıyı kolayca kırması maçın ilerleyen bölümünde Türkiye’nin baskı yapma kararlılığını açık biçimde olumsuz etkiledi. Çünkü kanımca ulusal takım oyuncuları Portekiz’in fiziği, tekniği ve hızı üstün oyuncularına karşı maç boyunca hiçbir şey yapamayacaklarını hemen kabullendiler.

Arkaya adam kaçırma planı

Vincenzo Montella’nın oyun stratejisinin ikinci çöken unsuru arkaya oyuncu kaçırma girişimleri oldu. Dakika 3,43 olduğunda Türkiye öndeki hızlı oyuncularını arkaya kaçırmak için üç uzun top denemişti, ama bunların hiçbirinde başarı sağlayamamıştı.

Bunda kanımca iki faktör etkili oldu. İlki Portekiz savunmasının oyunu hızlı okuması. Bu nedenle Rúben Dias ve özellikle de 41 yaşındaki Pepe neredeyse tüm pozisyonlarda Türkiye’nin forvet oyuncularına kolaylıkla üstünlük sağladılar. İkinci faktör ise Türkiye savunmasının tandemini oluşturan iki oyuncunun Samet Akaydın ve özellikle de Abdülkerim Bardakcı’nın uzun pas isabet yüzdesinin düşük kalması. (Bardakcı kısa paslarda da kötü bir maç geçirdi.)

Bu dediğimi desteklemek amacıyla iki istatistik vermek istiyorum. İlki Türkiye’nin savunma oyuncularının uzun top başarısı. İkincisi ise Portekiz stoperlerinin ikili mücadele kazanma oranı.

Türkiye’nin savunma hattında oynayan futbolcuların uzun pas başarı oranları şöyle:

Altay Bayındır Yüzde 50
Samet Akaydın Yüzde 20
Abdülkerim Bardakcı Yüzde 25
Ferdi Kadıoğlu Yüzde 50

Görüldüğü gibi Türkiye’nin ileri uçtaki takım arkadaşlarını kaçırmak için uzun top deneyen savunma oyuncularının toplam başarısı yüzde 38’de (21 denemede sekiz başarı) kaldı.1 Burada özellikle pozisyonları gereği uzun vurarak oynayan Akaydın-Bardakcı tandem hattının başarı yüzdesinin yüzde 25’in altında kalmış olması dikkat çekiyor.

Portekiz’in tandem hattının ikili mücadele kazanma oranlarına gelince; Pepe ikili mücadelelerde yüzde 57’sinde başarılı oldu, Rúben Dias’ın başarı oranı ise yüzde 50’de kaldı.2 Fizik olarak yaşını göstermeyen Pepe’nin ikili mücadelelerdeki başarı oranının yüksek olmasının temel nedeni oyunu okuyarak oynamasıydı. Kanımca Pepe tecrübesiyle oyunu kolayca okuduğu gibi eksilmeyen fizik kalitesi sayesinde de hızlı hamleler gerçekleştirebiliyor.

İkinci santrfor Aktürkoğlu

Montella’nın bir diğer stratejisi Kerem Aktürkoğlu’nun ön alan hareketliliğinden yararlanmaktı. Bu açıdan Aktürkoğlu’nun Türkiye’nin ikinci santrforu olduğunu söyleyebiliriz. Aktürkoğlu dakika 4,36’da Yunus Akgün’ün sağdan verdiği pasa santrfor koşusu attı, ancak bu pozisyonda ne şut çıkarabildi, ne de topu kontrol edebildi.

Benzer senaryo bir dakika sonra daha organize biçimde yenilendi.

Dakika 5,23. Geride hazırlık pasları yapan Türkiye Altay Bayındır’ın çizgideki Ferdi Kadıoğlu’na attığı uzun pasla Portekiz’in baskısını kırıyor ve hücuma çıkıyor. Kadıoğlu Portekiz yarı sahasına geçtikten sonra topa basıp gerideki Hakan Çalhanoğlu’na oynuyor, o da merkezdeki Kaan Ayhan’a. Ayhan topu sağına çektikten sonra bindiren Zeki Çelik’e blok kıran uzun bir top atıyor. Top Çelik’e gelirken Kerem Aktürkoğlu elini kaldırarak arka direğe santrfor koşusu atıyor. Çelik de topu tam oraya gönderiyor.

Kanımca iki yıl önce olsa Aktürkoğlu kimseye yakalanmadan bu pası gole çevirirdi. Ancak son dönemde atletizmi ve hızı biraz gerileyen Aktürkoğlu bu pozisyonda kendisini marke eden Dias’a takılarak kale önünde etkili bir vuruş gerçekleştiremiyor (aşağıdaki fotoğraf).

Türkiye’nin maç boyunca yakaladığı en önemli fırsata bakıyoruz. Sağdan Zeki’nin yaptığı ortayı, Dias tarafından kontrol edilen Kerem Aktürkoğlu uygun durumda olmasına rağmen gole çeviremiyor. (Kaynak)

Maçın kırılma noktası

Kanımca maçın kırılma noktası Aktürkoğlu’nun kaçırdığı bu pozisyondu. Bu pozisyondan sonra oyunun momentumunu Portekiz eline geçirdi. Ve Portekizli futbolcular fizik, teknik ve taktik kalitelerini sahaya dökerek hiç zorlanmadan Türkiye’yi sindirdiler.

Maçtaki hücum momentumunu hangi takımın hangi zaman diliminde elinde tuttuğunu gösteren görseli aşağıya bırakıyorum. Bu görselde Portekiz’in Aktürkoğlu’nun kaçırdığı gol sonrasında hücum momentumu eline geçirerek iki farklı öne geçtiği ana kadar oyununu Türkiye’ye kabul ettirdiği açık biçimde görülüyor.

Maçın röntgeni

Uzun uzun yazmak niyetinde değilim. Sadece maçta iki takım arasındaki taktik anlayışı ortaya koyan röntgen niteliğinde tek bir örnek (Portekiz’in ilk golü) vermekle yetineceğim. Önce bu golü görelim.

Dakika 19,32. Son derece sorunlu geçen hazırlık paslarından itibaren (Samet Akaydın’la paslaştıktan sonra Altay Bayındır Abdülkerim Bardakcı’ya riskli bir pas atıyor. Bardakçı son anda ayağını koyarak bu topu Ferdi Kadıoğlu’na oynuyor, Kadıoğlu da son anda topun taca çıkmasını önlüyor) Türkiye Portekiz’in baskısını kırarak hücuma çıkıyor.

Topu oyun alanında tutan Kadıoğlu sol çizgi üzerindeki Kerem Aktürkoğlu’na dikine bir pas veriyor. Aktürkoğlu hemen merkezdeki Kaan Ayhan’a dönüyor. Kaan Ayhan da öne koşu gösteren Orkun Kökçü’ye derin bir top atıyor. Ancak Pepe Kökçü’den daha hızlı. Topu kazanıyor. Portekiz hücumu tazeliyor.

Üst üste yapılan dokuz pastan sonra Portekiz hücumu Nuno Mendes’in çizgi üzerindeki Leão’ya verdiği topla sol çizgiden gelişiyor. Mendes, takım arkadaşına pas verdikten sonra hızla ileriye doğru koşmaya başlıyor ve ceza sahasına girerken yeniden topla buluşuyor. Hemen merkeze oynuyor. Burada Kökçü topa dokunuyor, ama müdahalesi yetersiz. Top Bernardo Silva’nın önünde kalıyor. O da soluyla Portekiz’in ilk golünü kaydediyor.

Şimdi bu golü görseller eşliğinde daha detaylı analiz etmeye çalışacağım.

Mendes Leão’ya topu verdiği anda Yunus Akgün Altay Bayındır’ın koruduğu Türkiye kalesine daha yakın (aşağıdaki fotoğraf). Bu şundan önemli; maçta Mendes’i bindirmelerde marke etmesi gereken isim Yunus Akgün’dü.

Portekiz’in attığı ilk golün altı saniye öncesine bakıyoruz. Mendes sol çizgideki Leão’ya pasını vermiş durumda. Mendes’i Türkiye’de Yunus marke ediyor. Leão’yu ise Zeki karşılayacak. (Kaynak)

Mendes Leão’ya pasını verdikten sonra koşmaya başlıyor ve hemen Yunus Akgün’le aynı mesafeye geliyor (aşağıdaki fotoğraf).

Bir saniye sonrası. Leão’ya pasını veren Mendes Yunus’la aynı mesafed. (Kaynak)

Daha da hızlanan Mendes Yunus Akgün’ü gerisinde bırakıyor. Bunun üzerine Samet Akaydın Mendes’i karşılamak için sağa yöneliyor. Tam bu sırada Vitinha Türkiye ceza sahasına doğru hareketleniyor, arkasından da onu marke eden Orkun Kökçü. Vitinha ön direğe koşarken Ronaldo arka direğe hareketleniyor ve Bardakcı’yla Kadıoğlu’nu üzerine çekiyor. Bernardo Silva ise boş durumda (aşağıdaki fotoğraf).

İki saniye sonrası. Solda Mendes topla buluşmak üzere, onu marke eden Yunus ise geride kalmış durumda. Samet topu kazanacak olan Mendes’e doğru hareketleniyor. Arkada Ferdi ve Bardakcı Ronaldo’yu marke ediyorlar. Kadıoğlu’nun tutması gerektiği oyuncu olan Bernardo Silva ise boş durumda. (Kaynak).

Mendes beklendiği gibi ceza sahası girişinde topla buluşuyor ve hemen merkeze doğru oynuyor (aşağıdaki fotoğraf).

Bir saniye sonrası. Mendes topu merkeze göndermek üzere. Vitinha ceza sahasında, onu tutan Kökçü ise biraz geç kalmış durumda. En arkada ise Ferdi ve Bardakcı Ronaldo’yu marke ediyorlar. Kimse tarafından marke edilmeyen Bernardo Silva koşusunu sürdürüyor. Kerem ise durmuş durumda. (Kaynak).

Mendes’in merkeze çevirdiği topa Kökçü dokunuyor, ama uzaklaştıramıyor. Ronaldo topa doğru hareketlenerek kendisini önlemeye çalışan Bardakcı ve Kadıoğlu’ndan uzaklaşıyor. Kerem Aktürkoğlu en başından beri olduğu gibi atıl durumda gelişmeleri izliyor (aşağıdaki fotoğraf).

Bir saniye sonrası. Merkeze gelen topa Kökçü dokunuyor, ama çabası yetersiz. Boşta kalan topa Ronaldo hareketleniyor, ama o da dokunamıyor. Silva ise ayakta ve topa doğru koşusunu sürdürüyor. (Kaynak)

Boşta kalan top kimsenin marke etmediği Silva’ya geliyor. O da kaleye vuruyor (aşağıdaki fotoğraf).

Bir saniye sonrası. Boşta kalan topa Bernardo Silva soluyla vurmuş durumda. Top Altay Bayındır’ın solundan Portekiz golü olarak kaleye girmek üzere. (Kaynak).

Burada gördüklerim şunlar:

Türkiye’nin kanat savunması oldukça kötü ve yetersizdi. Özellikle Yunus Akgün hız ve pozisyon takibi itibariyle karşısında oynadığı Mendes’e yenik düştü.

Portekiz’in sol koridorunda pişirdiği bu hücumda sağ kanat oyuncusu Bernardo Silva’yı kimse marke etmedi. Bu sayede de Silva kolayca gol attı. (Eğer bu pozisyonda top Cancelo’ya gelmiş olsa, o da kolayca bu pozisyonu gole çevirebilirdi. Çünkü o da marke edilmiyordu.)

Türkiye’nin sol kanadını savunan Kadıoğlu-Aktürkoğlu ikilisi burada pozisyonu okumakta yetersiz kaldılar. Özellikle de Aktürkoğlu.

Zira burada Kadıoğlu’nun önemli bir özrü var, Bardakcı’yla beraber Ronaldo’yu marke ediyor. Ancak bu süreç içinde hiç çevre kontrolü yapmadığı için Silva’nın nerede olduğundan habersizdi. Aktürkoğlu ise tüm gelişmeleri ve golü en güzel yerden izlemekle yetindi.

Burada Kerem Aktürkoğlu’nun ataletine özellikle dikkat çekmek istedim. Çünkü maçtan önceki gün düzenlenen basın toplantısında Aktürkoğlu takım savunmasına çok yardım ettiğini ileri sürmüştü. Eğer Aktürkoğlu burada Ferdi Kadıoğlu’nun Bardakcı’yla beraber Ronaldo’yu marke ettiğini değerlendirebilmiş olsa takım savunması gereği Bernardo Silva’yı marke etmeye çalışır ve muhtemel bir golü de önlemiş olurdu.

Gol anında Barış Alper Yılmaz hariç Türkiye’nin 10 oyuncusu da ceza sahasındaydı. Ancak pozisyonu yanlış okuma, adamını takip etmeme veya edememe gibi nedenlerden ötürü Türkiye kendi ceza sahasındaki sayısal üstünlüğe rağmen kolay bir gol yemiş oldu.

İki tartışma

Kanımca Montella maça sağ kanatta iki atlet oyuncuya yer vererek başlamalıydı. Bunlar da Mert Müldür ve Barış Alper Yılmaz olabilirdi. Ya da bek pozisyonunda Zeki Çelik, kanat forvet pozisyonunda ise Mert Müldür. Ancak Montella böyle bir seçim yapmadı. Türkiye’nin en atlet oyuncusu Barış Alper Yılmaz’ı santrfor pozisyonunda kullanırken sağ bekte de atlet olmayan Zeki Çetin’e görev verdi.

Montella’nın Barış Alper Yılmaz’ı deplasmanda kazanılan Hırvatistan maçında olduğu gibi defans arkasına atabileceği koşular nedeniyle santrfor pozisyonunda oynatmayı tercih ettiğini anlayabiliyoruz. Ancak bunu anlamamız, Türkiye’nin, sağ önde atlet bir oyuncunun eksikliği nedeniyle gol yediği gerçeğini değiştirmiyor. Yunus Akgün tercihi, Mendes’in Portekiz hücumlarında oynadığı kritik rolü Montella’nın yeterince değerlendirmemiş olduğunu düşündürtüyor bana. (Kanımca sağ önde Yunus Akgün yerine Arda Güler olsaydı da sonuç yine değişmezdi. Çünkü Arda Güler’in de Mendes’in bindirmesine yanıt verecek kadar hızlı olmadığını biliyoruz.)

Bu gol vesilesiyle tartışmamız gereken ikinci konuyu sol koridordaki görevlendirmeler oluşturuyor. Kanımca burada Kerem Aktürkoğlu yerine Kenan Yıldız oynamış olsa pozisyon takibi anlamında bazı şeyler değişebilirdi. Zira Kenan Yıldız pozisyonu (tutması gereken adamı takip etmek anlamında) doğru oynamaya çalışan bir isim.

Ancak oynamış olsaydı Kenan Yıldız’ın bu pozisyonda Cancelo’yu bırakarak Silva’yı marke etmeye çalışacağından çok emin değilim. Zira altyapı eğitimini Almanya’da alan Yıldız öğrendiğini katı biçimde uygulayan bir yapıya sahip. Bu nedenle muhtemelen o da Silva’yı izlemekle yetinecekti. (Tabii okurlara buradaki fikirlerimin varsayıma dayandığı için bir spekülasyondan ibaret olduğunu hatırlatmak isterim.)

Sonuç

Türkiye’de kamuoyu aşırı politize, bu nedenle de aşırı bir kamplaşma ve kutuplaştırma var. Bunun futboldaki karşılığı kulüp taraftarlığının futbol analizinin önüne geçmiş olması.

Bu nedenle Türkiye’nin Portekiz’e karşı neredeyse hiçbir varlık göstermeden yenilmiş olmasını çoğu futbolsever kulüp kimliği üzerinden açıklıyor. Bu da elde edilen yenilgiyi bir yenilginin ötesine taşıyor.

Naçizane ben şöyle düşünüyorum. Türkiye ulusal takımını oluşturan futbolcuların büyük bir çoğunluğu için başta Cristiano Ronaldo olmak üzere Bernardo Silva, João Cancelo, Bruno Fernandes, Rúben Dias gibi isimler, beraber fotoğraf çektirmek isteyecekleri, mümkünse imzalı formasını almak isteyecekleri uluslararası şöhrete sahip futbolcular. Kanımca Türkiye takımının oyuncuları zihinsel olarak maça iyi hazırlanılmadığı için Portekizli futbolcuların uluslararası şöhreti ve kalitesinin ağırlığı altında ezildiler. (Türkiye’nin kendi kalesine attığı ve maçı bitiren gol bu zihinsel baskıyı yansıtıyor fikrimce.)

Eğer bir analoji yapmam gerekirse Türkiye Gürcistan maçında bir tür Çanakkale ruhunu sahaya yansıtırken Portekiz karşısında Balkan savaşı sırasında görülen panik ve bozgunun bir benzerini yaşadı. O nedenle Gürcistan galibiyeti bir galibiyetten daha fazlasıydı, Portekiz yenilgisi de bir yenilgiden fazlası.

Gerçek şu ki üst tura çıkmak için Çekya maçında Türkiye’ye bir puan yetiyor. Ancak burada önemli bir sorun var; Portekiz yenilgisinin ifrat tefrit parantezi içinde cereyan eden tartışmaları, Türkiye’nin Çekya karşılaşmasına yeterince iyi hazırlanamaması sonucunu doğurabilir. Bu da Türkiye’nin 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası macerasının sonu olabilir.

Montella’nın ve yöneticilerin bu krizi nasıl yönettiğini Çekya maçında göreceğiz.