İpsos’un nisan ayında, yani bütün ülkede Covid - 19 hassasiyetinin en yüksek olduğu dönemde yaptığı bir araştırmaya göre halkımızın yüzde 95’i salgına karşı kendisinin yeterli önlemi aldığını düşünüyordu.
Halkımızın yüzde 93’ü, kendi yakın çevresinin ve ailesinin de yeterli hassasiyet içinde olduğu kanısındaydı.
Ancak kendisini önlemler konusunda "dikkatli ve yeterli" gören halkımızın yüzde 65’i, kendisi dışındaki vatandaşlarımızın yeterli önlem almadığına inanıyordu.
Bu araştırmanın sonuçları mayıs ayının ortalarında yayımlandı.
Aynı araştırma şimdi yapılsa nasıl bir sonuç verir, kendi çevremden ve kendimden gayet iyi biliyorum: Ben yeterli önlemleri alıyorum ama başkalarının umurunda değil!
Ben de dahil olmak üzere tanıdığım herkes kendisinin çok dikkatli olduğuna inanıyor.
Biz elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ama ah o umursamazlar yok mu?
İşin ilginci devletimiz de aynen böyle düşünüyor.
Yetkililerin açıklamalarına bakılırsa vatandaş üzerine düşeni yerine getirmiyor.
Maske takmıyor, mesafeye dikkat etmiyor. Şimdilik "ellerini yıkamıyorlar" diyenine rastlamadım ama yakında yetkililerden bu minvalde açıklamalar duyarsanız şaşırmayın.
Maske takma zorunluluğunu getirenin, maske takılıp takılmadığını denetlemek gibi bir görevi yok mu?
Yasakları gevşetir, ekonomiyi açarken ilan ettiğiniz "mesafe kurallarına" uyulup uyulmadığını denetlemek vatandaşların işi mi?
Mayıs ayının sonunda, yasaklar hızla kaldırılmaya başlandığında uyarmıştık.
Erdoğan yönetimi, bilgiye ve bilimsel çalışmaya değer vermediği için erken açılma ile kontrollü açılmanın ekonomik sonuçlarının farklı olmadığını bile öngöremedi. (16 Haziran 2020 tarihli Bilgiye Önem Vermemenin Bedeli başlıklı yazımda bunu anlatmıştım.)
Şimdi de hasta istatistikleri ile oynayarak, salgını ört bas edebileceğini zannediyor.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın açıkladığına göre Ankara’da Covid – 19 hasta sayısı, salgının ilk günlerindeki düzeye gelmiş bulunuyor.
Ankara Tabip Odası’nın (ATO) dün açıklanan raporunda pandemi hastanelerinde yoğun bakım ünitelerinin tamamen dolduğu, şehirdeki diğer hastanelerde de benzer sorunlar yaşandığını belirtilmişti.
ATO, Ankara’da günlük Koronavirüs pozitif vaka sayısının bine yaklaştığını açıklarken, Sağlık Bakanı’nın tüm ülke için verdiği rakam buna yakındı.
Sağlık Bakanlığı rakamlarının son günlerde bazı valilerin açıklamalarıyla da çeliştiğini hatırlatmak isterim.
Covid - 19 salgınının en hızlı günlerinde İsveç’ten özel uçakla hasta getirmeyi başaran Sağlık Bakanlığı, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde evde tedavi sürecinin öne çıkarılması kararını alması da güveni sarsıyor.
Ankara İl Sağlık Müdürlüğü’ne göre, bunun nedeni "ileriye dönük yürütülen hazırlık çalışmaları" imiş.
Gerçek olan şu: Erdoğan yönetimi, salgının en başında özel hastanelere yaptığı pandemi ödemelerini kesti, özel hastaneler artık parasını ödemeyen Covid - 19 hastası almıyor.
Bu nedenle de kamu hastanelerinde yığılmalar başladı.
Türkiye, sahip olduğu sağlık potansiyelini tam olarak kullanamaz durumda.
Yönetim, havalar ısınacak, virüs etkisini kaybedecek diye bir kumar oynadı ve tutturamadı.
Kontrollü sürü bağışıklığı politikası uygulamaya çalışıyordu, onun da altından kalkamadı.
Okulların açılacağı gün gelmeden, salgını yeniden kontrol altına alacak önlemleri sıkıca uygulayacak çapta bir yönetim iradesi gösterilmez ise işimiz daha da zorlaşacak.
* * *
Kanal’a destek için desteksiz sallamayalım
Sanayi Bakanı Mustafa Varank’ın iddiasına göre Beyrut’ta patlayan 2 bin 750 ton amonyum nitrat, 6 sene önce İstanbul Boğazı’ndan geçmiş.
Altı sene önce, bu çapta bir "patlayıcı kimyasal" Boğaz’dan geçerken nasıl önlem almışlar da İstanbul’u yanmaktan kurtarmışlar, bununla ilgili bir bilgiye ulaşamadım.
Bakan keşke bunu da açıklasaydı.
Eğer Varank Bey, Kanal İstanbul’a destek için desteksiz sallamadıysa, bu yükü taşıyan gemi, trafiğe kapatılan Boğaz’dan romörkör eşliğinde ve kılavuz kaptanlı olarak, radar destekli Türk Boğazları Gemi Trafik Hizmetleri Sistemi sayesinde kolayca geçip gitmiş olmalı.
Yani İstanbul büyük bir tehlike atlatmış filan değil.
Varank Bey, bununla ilgili elindeki bilgileri paylaşırsa, daha doğru bir iletişim stratejisi izlemiş olur.
Böylece açıklamalarının inandırıcılığı da kendi şahsi inandırıcılığı da artar.
Öte yandan madem Beyrut’taki bu patlamayı Kanal İstanbul’a destek için kullanmak istiyor, kendisine bazı sorularım var:
1 – Montrö Türk Boğazları Sözleşmesi iptal edilmeyecek ise bu tür yükleri taşıyan gemilerin, Boğaz’ı değil, Kanalı kullanmaları nasıl sağlanacak?
2 – Bu tür yük taşıyan tankerlerin Boğaz geçişinde vatandaşlarımızın hayatı risk altına giriyorsa, Kanal İstanbul kenarına kurulacak dev mahallelere kimler yerleştirilecek?
3 – Kanal’ın Türk kamuoyuna açıklanan fiziksel yapısının, büyük tankerlerin geçişine uygun hale getirilmesi için revize edilmesi düşünülüyor mu?