Gün geçmiyor ki Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin yeniden normalleşiyor olmasıyla ilgili yeni bir haber ve analiz ile karşılaşmayalım. Medyanın her kesiminde de genel bir destek görüyor bu normalleşme. Oysa Ankara tarafından enerji konusu dışında, İsrail'e yönelik bu politika değişikliği hakkında fazla bir sebep öne çıkarılmıyor. Uzun yıllardır antisemitizme varan bir İsrail karşıtlığı ile zehirlenmiş Türk halkı için ise durum politikacılar için olduğu kadar net olmayabilir.
Türkiye'nin 2021'de başlayan dış politikasındaki değişimi herkesin malumu. Dış politikadaki bu değişimin bir adı da var. Komşularla 'sıfır sorun'dan sadece sorunlarla dolu bir dış politikaya evrilen Ankara, şimdilerde çevresinde 'sorunsuz çember' yaratmayı amaçlıyor. Buna göre çevresindeki birçok ülke ile ilişkilerini geliştirmeyi hedefliyor. Bu ülkeler arasında farklı dönemlerde, farklı sebeplerle kanlı bıçaklı olduğu Ermenistan, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, Libya bulunurken, AB ve ABD ile ilişkiler henüz bu öncelik listesinde yer almıyor.
Türkiye, dış politikasındaki bu son makas değişimi ile geçmişte bozduğu ikili ilişkilerini düzelmeye çalışıyor. Bunun gerçekleşmesi için Ankara'nın karşılaması gereken bedelleri, çıkabilecek zorlukları göze almış olduğunu varsayabiliriz. Ankara'nın avantajı ise, birçok ülkenin bu tür bir açılıma hazır ve istekli olması. Bölgede birçok ülke olabildiğince çok aktör ile ilişkisini geliştirmekten yana. Bu durum da Ankara'nın açılım çabalarının karşılıksız kalmamasına yarıyor. Ancak talepler var, kuşkular ise halen mevcut.
Mesela İsrail. Liderler arasındaki telefon trafiği, olumlu sinyaller, geçmiş olsun mesajları, dışişlerinin önemli isimlerinin karşılıklı ziyaretlerinin başlamış olması, haberlere de yansıyan istihbarat konusundaki işbirlikleri ve İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog'un mart ayında beklenen Türkiye ziyareti, iki ülke arasında devam eden olumlu sürecin göstergeleri. Ancak her ne kadar İsrail için Türkiye'nin tarihsel olarak önemli ve farklı bir yeri olsa dahi, bölgenin en önemli ittifakını kurdukları günlerin –en azından kısa vadede- geri gelmeyeceğinin farkındalar. İsrail, Ankara'nın son dönemdeki ikili ilişkileri iyileştirme çabasının kısa vadeli çıkarlarıyla örtüştüğü için sürdüğünü, tıpkı 2018'deki gibi, Filistin, Gazze veya bambaşka bir konu nedeniyle bir anda bozulabileceğinin bilincindeler. Bu durum birçok ülke ile sorun yaşayan Türkiye'ye İsrail'in temkinli yaklaşmasına sebep olsa dahi, hiçbir zaman taleplerine kapısını kapatmıyor.
İlişkilerin iyileşmesinde liderlerin de önemli payları var. İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye olur diyen Erdoğan'ın muhatabı İsrail'in yeni Devlet Başkanı Isaac Herzog. Yedi yıl görevde kalacak olan Herzog çok farklı bir lider. 1999 yılında Ehud Barak'ın kabinesinde siyasete atılan Herzog solcu bir politikacı. Birçok hükümette bakanlık pozisyonu, İşçi Partisi liderliği, muhalefet liderliği yaptı ve başbakanlık yarışına katıldı. 2018'de parti liderliğinden ayrılarak, İsrail ile dünya Yahudileri arasındaki bağı güçlendirmeyi amaçlayan Yahudi Ajansı'nın başkanlığına seçildi.
İsrail'in 11. Devlet Başkanı olan Herzog'un ailesi ise İsrail tarihinin önemli isimlerini barındırıyor. Babası Haim Herzog aynı göreve 38 yıl önce seçilmişti. Türkiye-İsrail ilişkileri de Baba Herzog'un devlet başkanlığında (1983-1993) 'altın dönemine' yükselmişti. Büyükbabası Rabbi Yitzhak Halevi Herzog, önce İrlanda'nın ardından sırasıyla Filistin Mandası ve İsrail'in hahambaşısı (1936-1959) olarak görev aldı. Dayısı Abba Eban ise İsrail'in en tanınan diplomatı olabilir. İsrail'in dışişleri bakanı, BM ve ABD büyükelçisi olarak görev aldı.
Her ne kadar İsrail'de devlet başkanlığı makamı sembolik bir role sahip olsa da, Herzog bunu değiştirmeye kararlı. Çok farklı partilerden oluşan hassas bir koalisyon ile yürütülen İsrail'de Herzog istikrarı sağlayabilecek, her tarafa eşit yaklaşan bir devlet başkanı portresi çiziyor. Ayrıca Netanyahu sonrası İsrail'de demokratik kurumların güçlenmesi ve de özellikle Amerikan Yahudileri ile bozulan ilişkilerin tamirini sağlayabileceği düşünülüyor. Dış politikada ise, ülke liderleri normal şartlarda İsrail başbakanı veya dışişleri bakanı ile konuşacakları konuları Herzog ile görüşüyorlar. Netanyahu'nun tek adam siyasetinden uzak bir anlayışa sahip Başbakan Bennett de Herzog'a diplomatik açılımlarında tam destek veriyor. Herzog, bu sayede sembolik bir rolü olan Devlet Başkanlığı görevini diplomatik bir güce dönüştürmüş durumda. Biraz Şimon Peres'i hatırlatıyor bu açıdan. Herkes ile konuşmaya, ilişkileri yumuşatmaya çalışıyor ve barışın diliyle konuşuyor. Peres deyince Türkiye'de bir kısım Davos ve "one minute" olayını hatırlıyor olabilir. Ancak asıl Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas ile Ankara'da buluşan, TBMM'de konuşan, iki devletli çözümü destekleyen Peres akıllara gelmeli.
İsrail Başbakanı Naftali Bennett'in de belirttiği gibi Herzog'un "olağanüstü bir diplomatik değeri" var. Buna birçok örnek mevcut. Mesela, Herzog'un çabaları ile casusluk suçlamasıyla Türkiye'de göz altına alınan Oknin çifti İsrail'deki evlerine döndükleri hafta, Herzog bu sefer Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile uzun bir telefon konuşması gerçekleştirdi. İki ülkenin devlet başkanları arasındaki bu ilk telefon konuşması, tarafların birbirlerini ülkelerine davet etmesi ve Çin-İsrail ilişkilerinin 30. yılını kutlama kararı almalarıyla sonuçlandı. Herzog'un Joe Biden ile eskiye dayanan yakınlığı, Ürdün Kralı Abdullah ve Mısır Devlet Başkanı Sissi ile samimiyeti de bir çok kapıyı açıyor. Herzog'u kutlayan ilk liderlerden bir Kral Abdullah olurken, Herzog da ilk yurtdışı ziyaretlerinden birini Amman'a yaptı. Bir çok analist, Herzog'un Arap liderleriyle dostluğunun sebeplerinin başında ketum karakteri olduğunu vurguluyor.
Türkiye ile İsrail arasındaki son dönemdeki yakınlaşmanın ana mimarı Erdoğan ve Ankara'nın dış politikadaki değişim kararı. Herzog ise Erdoğan'ın muhatap kabul ettiği İsrail dış politikasının önemli bir karar vericisi durumunda. Bu durum da bu normalleşmenin 2016'daki denemeden daha uzun soluklu olacağını ve daha sağlam temellere yaslanacağını gösteriyor. Bu nedenle Herzog'un Türkiye ziyareti ikili ilişkilerin yeniden hız kazanması için oldukça önemli.
Ancak yine de not etmekte fayda var. İsrailli liderler birçok defa Türkiye ile ilişkilerinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile ilişkileri pahasına normalleşmeyeceğini belirttiler. Bu açıklamalara rağmen, İsrail'in bu iki müttefikinin artan endişeleri gidermek için Herzog Türkiye ziyaretinden önce Atina ve Lefkoşa'ya gidecek. Ankara'nın da ilişkilerini planlarken İsrail'in bu iki müttefikinden vazgeçmeyeceğini unutmaması gerekiyor. Ne de olsa Herzog'un kendisi bu üçlünün ilişkilerini Akdeniz'in 'İstikrar İttifakı' olarak adlandırdı ve bu ittifakta henüz Türkiye yer almıyor.