Anayasa Mahkemesi'nin, Enis Berberoğlu
hakkında verdiği "hak ihlali" ve
"yargılamanın yenilenmesi" kararını
tanımayan yerel mahkemenin tutumunu,
dün "LANET OLSUN!" başlıklı yazımda eleştirdim.
Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin verdiği "ihlal" kararlarının
yok sayılmasının yeni olmadığına da değindiğim
dünkü yazımda verdiğim örneklerden biri,
Mehmet Altan'ın çiğnenen hukukuydu.
Mehmet, yazım üzerine gönderdiği mektupta,
kendi durumuyla başlayan süreci özetlerken
"Anayasayı yok sayacak kadar ağır bir suç işleme
pervasızlığının arkasındaki gücün ne olduğunu" sorguluyor.
Mehmet Altan'ın mektubunu köşeme aynen alıyorum.
* * *
Sevgili Hasan Cemal,
Her zamanki gibi, dünkü "Lanet Olsun" başlıklı
yazını dikkatle okudum.
Şöyle yazıyordun:"
En korkuncu: Anayasa Mahkemesi'nin
kararları yok sayılıyor.
Daha dün yüksek mahkemenin
Enis Berberoğlu kararı hiçe sayıldı, çöpe atıldı."
Tabii "Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını yok saymak"
doğrudan "anayasayı" yok saymak
anlamına geliyor.
Düpedüz anayasayı "tağyir tebdil ve ilga" etmek
anlamına geliyor.
Kısacası anayasal suç işleniyor.
Çünkü Anayasa’nın 153. maddesi
Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi
bağladığını hüküm altına alıyor.
Senin de dünkü yazında anımsattığın gibi
yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararını
yok sayması ilk kez bu dönemde
benimle yaşandı.
O zaman devletin ve toplumun meşruiyetini
yok eden bu karara topluca itiraz edilseydi,
bu skandal yeniden yaşanmazdı.
Haftalarca avukatımıza asla söz hakkı vermeden
sürdürülen acınası televizyon programlarını
Silivri'deki hücreden izledim. '
'Böcekleşmek'' maalesef
bu coğrafyada yeni değil.
Yaşadıklarımı dünkü yazın vesileyle biraz daha
detaylandırmak, o dönemin suskunluğunda
görmezden gelinenleri kısaca hatırlatmak istedim.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu
11 Ocak 2018 tarihinde
Anayasa’nın 19/3, 26 ve 28 maddelerinin
yok sayılarak tutuklandığımı,
kısacası devletin suç işlediği için
zarara uğratıldığımı karar altına aldı.
Anayasa’nın 153. maddesini yok sayan
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Başkanı
Kemal Selçuk Yalçın ve Mehmet Akif Ayaz ile
27. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Başkanı
Abdurrrahman Orkun Dağ ile Seval Alaçam
isimli dört hâkim karara direndi,
o yüzden beş buçuk ay daha fazladan hapis yattım.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’ne
ikinci bir dava daha açtım.
Anayasa Mahkemesi de
bir ikinci ihlal kararı verdi.
İlk üç ihlal kararına rağmen beni anayasal
suç işleyerek hapishanede zorla tutan
hâkimlerin suç işlediğini
Anayasa Mahkemesi kararı haline getirdi.
Ancak Hâkim ve Savcılar Kurulu
Anayasa Mahkemesi kararına rağmen,
bu hâkimler için soruşturma açmadığı gibi,
Abdurrahmen Orkun Dağ’ı Yargıtay'a atadı.
Anayasayı yok sayacak kadar ağır bir
suç işleme pervasızlığının arkasındaki güç nedir?
Müsaade edersen, kendi sorumu da kendi
örneğim üzerinden cevaplayayım.
Hüküm öncesi dosyanın son halini
inceleyerek karar verdikleri belirtilmiş
olmasına rağmen AYM’nin bu kararını
dönemin Başbakanı Binali Yıldırım
fazla pişkince ve yüzü kızarmadan "
AYM hâkimlerinin dosyaya hâkim olmadıklarını" söyledi...
Dönemin Başbakan Yardımcısı
ve eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
sabah saat 7.30’da twit attı,
"AYM’nin beraat kararı veremeyeceğini" söyledi.
Halbuki AYM beraate değil anayasanın
üç maddesinin çiğnendiğine hükmetti.
Yönettikleri devletin hukuksuzluk yaptığının
anlaşılmasından mahcup olup özür dilemek yerine,
suçsuz insanlarla uğraşmaya kalkan bir Adalet Bakanı...
Bitmedi.
Cumhurbaşkanı'nın baş hukuk danışmanı
Mehmet Uçum, koşa koşa CNN’de Şirin Payzın’ın
programına gidip mahkemenin beni
tahliye etmemesi gerektiğini söyledi.
"Anayasayı çiğneyin" diyen "hukuk" baş danışmanı.
İsteyen kayıtlara girer bu programı izler.
Kepazeliği somut olarak görür...
Ve olayları sessiz sessiz izleyen,
anayasayı savunmak yerine
"ne şiş yansın ne kebap"
türü açıklamalar yapan
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül...
Bu saydıklarım mahkemenin de
dört üyesine güç verdi.
Rahatça anayasayı yok sayabildiler.
Tabii esas sorulması gereken soru şu:
HSK ne yapıyor?
Anayasayı yok sayan tavırları bırak
cezalandırmayı, ödüllendiriyor.
Kurulun başkanı da Adalet Bakanı.
Kısacası, benim yaşadıklarımla
Anayasası paspas gibi çiğnenen ülke
olma konumumuz
biraz daha hızlandı.
O zaman fazlaca itiraz gereği duyulmayınca da,
anayasayı çiğnemek sıradanlaştı.
Bugünlere geldik.
Çok sağolasın...