Hande Çayır

26 Ocak 2018

Benim bayramım ya da Nardis Genç Caz Vokal Yarışması 14 yaşında

Kararlarımız üzerinde dişil ya da eril oluşumuz, Muş'ta, Tekirdağ'da doğuşumuz, ne giydiğimiz, nasıl baktığımız ne kadar etkiliyor performansımızı ve karar vericilerin algısını?

 

Son yıllarda bayram sevinci hissettiğim tek gün var: Nardis Genç Caz Vokal Yarışması.

On dört yaşını 22 Ocak’ta doldurdu bu buluşma.

Piyanoda Uraz Kıvaner, bas Ozan Musluoğlu ve davulda Ekin Cengizkan.

Katılımcıların heyecanını dindirmek için önce geçen senenin ışıltısı Ceren Temel sahne aldı.

Clifford Brown bestesi Sandu için yazdığı sözleri paylaştı:

I Saw you on train

İkinci caz standardı Devil May Care.

İlk katılımcı Elif Çohaz. Van doğumlu. Hukuk okumuş. Piyano, yan flüt öğrenmiş. Türk Sanat Müziği, rock söylemiş. Elif Çağlar ile çalışmış. Boğaziçi Caz Korosu’na katılmış. Çohaz’ın şapkası en çok aklımda kalan şey. Duke Ellington’dan Dont Get Around Much Anymore ile başladı. Hu-vuvv diye bitirdi. Tempo verip Throw It Away ile devam etti. Ozan Musluoğlu’nun solosu mutlu etti. Çohaz’ın müziği hissetmesi omuzlarını kıpır kıpır yaptı. Çohaz 93 doğumlu. Chorus sonunda erken girmiş olabilir mi? Acaba jüri nelere dikkat ediyor?

Zilan Küçükbalaban Urfa doğumlu. Keman, piyano çalıyor. Devlet Konservatuvarı Opera üçüncü sınıf öğrencisi. I Put a Spell on You ile başladı. Notaları hazırlarken seyircilere arkasını döndü. Ufak bir dans hareketi ile mikrofon hakimiyeti bir anlığına da olsa gidince düşüncelere daldım. (Bu iş göründüğünden çok daha ustalık gerektiriyor. Asla duş alırken söylediğim şarkılar gibi değil sahnedekiler.)

Panter gibi, tırnak çıkarır gibi yazmışım defterime. (Zihnimi ziyaret eden uyarıcılar tuhaf.) Sözlerin arasında mini scat’ler vardı. Bu benim hoşuma gitti. Beklenmedik buldum. Sürprizler güzel. I-ımmmm yaptı. (Bunu nasıl anlatsam bilmiyorum. Ella Fitzgerald, Sarah Vaughan, Carmen McRae, Nina Simone, Billie Holiday yapmıyor öyle. Her insanın bir yoğurt yiyişi var, o ayrı.) Bizim masa gülümseyerek dinledi. Bence etkilendik. Parmağını sağa sola salladı. (O an içimizden gelen hareketleri kontrol etmeye kalkarsak da put gibi olabiliriz. Ne yapmalı?) Eren Noyan kafasını sallayıp eşlik ediyordu. (Cazda bu önemseniyor. Yani, dinleyenlerin de katılması, parmak şıklatması, ayağı ile tempo tutması makbul.) Çok alkış aldı. Somethings Got a Hold on Me ile devam etti. (Bu şarkıyı bilmiyordum. Adını arkadaşıma sordum. Ona güveniyorum. Bilgiye başka kaynaktan ulaşabilirdim ama bu halimi de yazıya dahil etmeyi seçtim. Kusursuz olma çabamı bırakmaya çalışıyorum. Şimdi Etta James’ten şarkıyı açtım ve az önce niye ‘tırnak çıkarır gibi’ yazdığımı anladım.** Zenci gırtlağı yazmışım. (Siyahi mi demeliydim? Dil ile boğuşmak beni deli ediyor. Ayrımcı olan dili kullanan mıdır? Dili inşa eden mi? Yoksa hepimiz mi? Niyet mi önemlidir? Sonuç mu?)

Barış Alp Dönmez Galatasaray Lisesi son sınıf öğrencisi. Rock müzik yapmış. Berklee Yaz Okulu’ndan %50 burs almış. Bahçeşehir Üniversitesi Caz Sertifika Programı’nda. Nature Boy ilk şarkısı. Tek küpesi, kravatı ile şıktı. Scat yaptı. (Bazı vokalistlerin ezberlemiş olduğunu düşündüm soloları. Belki de şu an başımda böyle bir iş olduğu için. İster istemez ezberlenmiş solo ile o an orada yapılanı ayırt etmeye çalışıyorum. Doo-baa ro re rey’ler ile uğraşınca dünyanın diğer sorunları susuyor. Bundan memnunum.) Ağzını düdük gibi yaptı. Belki de saksafon demeliyim. Ya da ağız olmayan bir tür üflemeli diyeyim.

Bir ara şarkının ritmi değişti. (Acaba doğru kelime groove mu?) Uraz Kıvaner’e bakakaldık. İkinci şarkı Take Five. Bizim ritim kalıplarımızdan, dedi Dönmez. Başak Yavuz tempo tuttu. Bu şarkıyı ondan da dinlemiştim galiba. Sonra Kıvaner soloda uçtu. Dönmez scat yaparken düşündüm. Acaba tadımlık bir, iki yerde mi yapmak iyidir? Uzun oldu sahnede kaldığı süre. Bu, diğer adaylara haksızlık mı diye geçti içimden. Derken o sırada Eren Noyan’ın Beetlejuice çorapları gözüme takılıyor. Dönmez’in şampuan reklamında oynayabileceğini düşünüyorum. Rock esintisi hissediyorum bir ara. Sonra “Sus” diyorum “Hande artık sus” içimden.

Dila Yavuz Mimar Sinan’da okumuş. Çello, piyano çalıyor. Şu an İstanbul Üniversitesi Caz Anasanat Dalı’nda öğrenci. Saçları üç numara ve bu çok cool. Aint Misbehavin ile başladı. Elini saksafon tuşlarına basar gibi yaptı. Seyircilere gülücük verdi. İkinci şarkıya direkt scat ile girdi: Thelonious Monk bestesi Straight No Chaser. (Bu şarkı caz bölümü giriş sınavında örnek olarak yazılı. Acaba orada da söylemiş midir? Dedektif miyim? Fakat, Monk söylemek jüriye aynı dili konuşuyoruz demek gibi. Geçen sene de Ceren Temel yine bir Monk bestesi olan Well, You Neednt söylemişti. Ceren Temel de Hacettepe Caz Anasanat Dalı’ndaydı. Repertuvar seçimi önemli. Okullar bu yüzden önemli olabilir mi?) O sırada Ekin Cengizkan ve Uraz Kıvaner notalar yardımı ile birbirleri ile iyi konuştular. (Aşık atışması gibi bir nevi bu da.) O değil de, Sibel Köse (Sibel hoca) yeah baby dedi performans sırasında. Sadece bunu yazıp geçsem de olurdu aslında. Bu arada Straight No Chaser’a Carmen McRae, Get It Straight adını vermiş, sözler ise Sally Swisher (Bknz: Carmen Sings Monk adlı albüm).

Seçil Soylu tıp okumuş. Psikiyatri bölümünde asistan. Bir yıl ud çalmış. Türk Sanat Müziği ve rock söylemiş. Dört yıl önce caz dinlemeye başlamış. Elif Çağlar ile çalışmış. Gözlerini yumup söyledi. Darn That Dream olmalı. Bu şarkıyı bana Nilgün Gencer Arıkan (Nilgün abla) söylemişti. Bu seneki programı onsuz dinlemek hiç hoşuma gitmedi. Soylu’nun dövmesi var. Topuklu ayakkabıları göz alıcı. (Ayrıca bknz: Dila Yavuz’un iz bırakan loafer seçimi) Soylu’yu Türk Sanat Müziği söylerken hayal edebildim. Defterime swing feeling istiyorum yazmışım. Yer yer Amy Winehouse uu’larından da duymuş olabilirim. Alkış geldi. No Moon At All ikinci şarkı. Spotify’a yeniden kaydettim. (Bu arada geçen sene Evrencan Gündüz yarışmaya gelmişti ve seneye ben de katılacağım demişti ve yoktu. Bizim Hikâye adlı Shameless’ın Türkiye versiyonu dizisinin müziğini Kerem Türkaydın ile yapan, yarışmanın jürilerinden Cem Tuncer’e baktım o sırada. İzleyici olmak çok zevkli ve konforlu.)

Ayça Kaya’nın özgeçmişini kaçırdım. Yerime birazcık geç oturdum. Aradan sonraki ilk vokalist. The Man I Love söyledi. Her harfin hakkını vermenin ne demek olduğunu düşündüm, eüvv demeden. Omzu açık kıyafeti vardı. Sanki kısık sesle söyledi ve iniş-çıkış yapmadı. Böyle olunca ikinci seçtiği şarkı, Blue Skies da The Man I Love’a benzedi. Scat’i ustalardan birinin solosu muydu? Alkış geldi. Beklemediğim an geldi.

Cansu Nihal Akarsu Avrupa’da, Özbekistan’da, Türkiye’de Caz Festival’lerinde yer almış, klarnet çalan bir müzisyen. Çiçekli uzun elbisesi ve gözlükleriyle Ella Fitzgerald’ı hatırlıyorum. I Fall in Love Too Easily geliyor sonra. Kayıt mı alsam, dinlesem mi, dedim. Yavaş scat yapmak sanki çok daha zor ve Akarsu yapıyor. Müzisyenlerin solosunda eli ile tempo tutuyor. Uraz Kıvaner solosunda uçuyor. Akarsu çok organik duruyor. Nardis’in logosu, duvarlar, perde, enstrümanlar arasında cuk oturmuş bir resimin parçası gibi, yani orası bir bütün, ayrılmaz bir bütün. Tüylerim diken diken olduğu için alkışlayamıyorum. Çok güçlü bitirdi ve hani o şey, ağzın enstrüman olması, o oldu. Sonunda yükseldi. Kreşendo olup bizi oracıkta bıraktı. Sesi pürüzsüzdü, volume kocamandı. Şarkıya gümbür gümbür başlamadığı için bu kontrast kararındaydı. Cole Porter’dan Love for Sale ile devam etti. Ben de omuzlarımı oynattım ve bir kadeh daha kırmızı şarap söylemek istedim. Sonra, ilk ve tek video kaydı hakkımı bu şarkıdan yana kullandım. İçimden ileriki zamanların Sibel hocası mı yoksa, diye de geçmedi değil.

Gizem Nur Dal Özdemir Boğaziçi Caz Korosu’nda solist ve korist olmuş. Çin’de bir yarışmada ilk üçe girmiş. Soul-jazz grubu var, orada söylüyor. O sırada Ekin Cengizkan sesi yukarıya bakarak indirmeye çalışıyor. Yanımdaki arkadaşım, belki ışıktır, diyor. Nardis çok kalabalık. İyi ki günler önce yer ayırttık. O sırada Gizem Nur ile niyeyse asansörde kalmak isteyebileceğimi düşünüyorum. Anlatacaklarını merak ediyorum. İfadesini sahici buluyorum. Bunun az bulunur şey olduğunu düşünüyorum. Fular gibi, kurdele gibi bir şey var üstünde. Defterime pure yazıyorum. Misty söylüyor. How High The Moon’u Charlie Parker’ın Ornithology’si ile birleştiriyor.

Sibel Demir opera okumuş. 12. Nardis Caz Genç Vokal Yarışması’ndan aldığı ödül ile Puławy’deki caz workshop’a katılmıştı. Arkası çizgili çoraplar giymiş. Cole Porter’dan So in Love ile başladı. Sanki girişte bir şey oldu ve o tüm performansa yansıdı. Fade-out bitirdi. Charlie Parker’dan Yardbird Suite. Jüri bazen dalıp gidiyor ya da ne düşündüklerini anlamak mümkün değil. Demir, davulla trade alıyor. Bu çok güzel. “Şimdi size bir hikâye anlatacağım” içerikli vücut dili seziyorum.

Çağla Erdoğan Robert Kolej’den. Okulda caz çalmışlar. Chanson, blues, pop da söylemiş. Klasik piyano eğitimi var. Seyirci desteği diyebileceğim arkadaşları yalnız bırakmamış. Lullaby of Birdland seçtiği ilk caz standardı. Özgün buldum. Mikrofonu uçurarak söyledi. Saçları yüzüne düştü. Doğaldı, tatlıydı. Come Rain or Come Shine ikinci şarkı. Kedi gibiydi bazen. Kilitlenip izledim. Eve dönünce de aklımdan çıkaramadım. Notaları müzisyenlere verdiği hali ile sahnedeki hali birbirinden farklı. İçinde yaşayan başka birileri olmalı. Onlar dışarı çıkmak istiyor.

Ara verildi. Ben ve arkadaşlarım sahnede olmamanın rahatlığından şımardık. Gergin değildik. Ne de olsa sahne hem yapıcı hem yıkıcı bir alan.

Zuhal Focan gecenin sonuna geldiğimizi hatırlatıyor. Ve işte ödüller:

Cansu Nihal Akarsu - Riga Jazz State 2018’de Türkiye’yi temsil edecek.

Halil Çağlar Serin - Riga Jazz Stage’deki “Genç Basçı” Yarışması’na katılacak.

Dila Yavuz - Polonya-Puławy’deki Caz Wokshop’a katılacak. (Bu sene kırk sekizincisi düzenleniyor olmalı)

Sibel Demir - İstanbul Caz Festival’inde sahne alacak.

Çağla Erdoğan - The Badau İstanbul’da konser verecek ve Ece Göksu’dan özen eğitim bursuna sahip oldu.

Çağla Erdoğan ve Seçil Soylu - Nardis Jazz Club’ta konser verecekler.

Çağla Erdoğan ve Barış Alp Dönmez - Hakan Tüfekçi’nin NTV Radyo’daki Cazın Büyüsü programına konuk olacak.

Dila Yavuz - Açık Radyo’da Başak Yavuz’un bir programına (Bir Şarkım Var; Dünyanın Cazı) katılacak.

Kapanış Centerpiece ile yapıldı. En hoşuma giden şeylerden biri sonuçlar açıklanırken uzun aralar verilmemesi. Pıt pıt pıt diye duymak çok zevkli.

Yapı Kredi Play yarışmanın sponsoru. İyi ki böyle bir işe girmişler.

Yurt dışından bir arkadaşım özgeçmişlerde fotoğraf, cinsiyet, memleket hatta isim gibi bilgilerin çıkarıldığından bahsetmişti. Karara etkisini engellemek için. Kimin işi iyi yaptığının önüne yargılar geçmesin diye. Yarışma bunu düşündürttü bana. Kararlarımız üzerinde dişil ya da eril oluşumuz, Eskişehir’de, Muş’ta, Tekirdağ’da doğuşumuz, ne giydiğimiz, nasıl baktığımız, kendimizle kurduğumuz ilişkinin yansımaları, mesela dövmemiz, küpemiz, hangi okullara gittiğimiz, o sırada orada bulunan arkadaş-aile desteğimiz ne kadar etkiliyor performansımızı ve karar vericilerin algısını?

Sonra, kadın bedeni uzun yıllardır ‘bakılan’, yani arzu nesnesi olarak konumlandırılıyor. Bana da o öğretildi. Bazı teknikleri var, onu öne çıkarmanın. Hal böyle olunca caz gider mi? Yoksa hepsi bir bütün mü? Islıklar müzikal birikimimize mi çalınır? Ruhumuza mı? Yoksa bir tutam bacağımıza, biraz da alımlı oluşumuza ya da şanımıza mı? Hepsine mi? Bazılarına mı? Hiçbirine mi? X ödüle yaşımız tutmuyorsa ama hak ettiysek alabilir miyiz? Aura mıdır belirleyici olan teknik bilgiden sonra? Öne geçtiği olur mu onun da? Ben kendimi yiyip bitirmeye devam edeceğim biraz daha. Zaten olanda değil, bakan gözde saklı sanki her şey.

Geceye emeği geçen herkese teşekkür ederim.

Jüri üyeleri:

Aydın Kahya - Müzisyen

Başak Yavuz - Müzisyen

Cem Tuncer – Müzisyen

Ece Göksu – Müzisyen

Engin Gençer – Tonmaister, Danışman

Eren Noyan – Müzisyen

Hakan Tüfekçi – NTV Radyo Yapımcısı

Harun İzer – İKSV Caz Festivali Direktör Yardımcısı

Önder Focan – Müzisyen

Sibel Köse – Müzisyen

House Band: Uraz Kıvaner (p), Ozan Musluoğlu (b), Ekin Cengizkan (d)