Hakan Aksay

20 Temmuz 2023

Erdoğan ile Putin'in arası bozulur mu?

Türkiye'nin öneminin artması, Rusya'nın ona her alanda teslim olması anlamına gelmiyor. Örneğin, Suriye’de Rusların konumunun daha güçlü olduğu ortada

Hayat bu, herkesin arasında anlaşmazlık, geçimsizlik çıkabilir. 40 yıllık çiftler bile boşanabiliyor sonuçta.

Kaldı ki, Türkiye ve Rusya liderleri Erdoğan ve Putin arasında yaşanan "şiddetli anlaşmazlığı" hemen hepimiz hatırlıyoruz. Üzerinden çok da fazla zaman geçmedi. 24 Kasım 2015'te Türkiye bir Rus jetini düşürünce Rusya Devlet Başkanı küplere binmişti.

Geçenlerde eski dostu ve günümüzün isyancısı Prigojin hakkında söylediği "sırtımızdan bıçakladı" sözünü, o zamanlar Erdoğan için sarf etmişti. Devamında "bu iş öyle domates ithalatı yasağıyla falan bitmez" demiş, başta turizm olmak üzere bir dizi konuda Türkiye'ye ciddi yaptırımlar uygulamıştı.

Dahası o zamanlar (ve sadece o zamanlar) Türkiye'nin iç politikası, Kürtlere yönelik baskılar vs. de Moskova'da yüksek sesle eleştirilmişti. IŞİD'le birlikte yürütülen yasadışı petrol ihracatı iddiasıyla koca dosyalar hazırlanmış, ancak sonradan rafa kaldırılmıştı.

Birkaç ay önce Rusya'nın ana TV kanallarından birine çıktığımda düşürülen uçak konusunda sadece kısa bir hatırlatma yapmam bile mini sansüre uğramama yetmişti. E öyle ya, geçmişin tatsızlıklarını hatırlatmaya ne gerek vardı…

* * * 

Rusya'nın ünlü bloggerlerinden Puçkov, dün Komsomolskaya Pravda radyosundaki söyleşisinde Türkiye'nin düşürdüğü Su-24 uçağını hatırlatmış (ve sansüre takılmamış!), Erdoğan'ın Batı'ya yöneldiğini ve Azak komutanlarını Moskova'ya sormadan Ukrayna lideri Zelenski'ye teslim ettiğini de eklemiş ve tavsiyelerini sıralamış:

"Türkiye'ye gitmeyin, orada para harcamayın, Türk malı ürünleri almayın!"

Bu tür söylemlere Rusya'da çoktandır rastlanmıyordu. Çünkü malum, "ilişkilerde bahar havası" vardı. Şimdi "Erdoğan Batı'ya doğru çark ediyor, bizi sattı, oysa seçimlerde biz onu desteklemiştik" diyerek eleştirenler gırla gidiyor. Geçen hafta Rusya parlamentosunun üst kanadı yönetiminden senatör Bondarev de "Türkiye giderek ‘Rusya'ya dost olmayan ülkeler' listesine doğru ilerliyor" diyerek sert çıkmıştı.

Kremlin adına açıklamalar yapan Peskov, baştan Ankara'yı eleştirse de sonradan yumuşamıştı. Ama "Rus yandaş medyası" hâlâ böyle eleştirilere yer veriyorsa, demek ki bu konudaki "üst musluklar" bilinçli olarak kapatılmıyor diyebiliriz. Bu arada Rusya Dış İstihbarat Servisi'nin şefi Narışkin de bugünlerde "Türk yetkililerle Azak komutanları konusunu görüşeceğiz" diyerek meselenin henüz kapanmadığını vurgulamış oldu.

Putin'in birkaç kez her ne kadar şikâyet etse de son anda Erdoğan'ı kırmamak için uzattığı Tahıl Koridoru Anlaşması, bu kez Rusya tarafından kesin olarak iptal edildi. Beştepe bu durumdan pek memnun görünmüyor.

Buna elbette tarihi bir türlü netleşmeyen Erdoğan-Putin görüşmesini de eklememiz gerek. Erdoğan çoktan beri Rus mevkidaşını Türkiye'ye davet ediyor. Karşı taraftan net bir cevap yok. Peskov "hayır, olmaz" demiyor. Ama "evet" de demiyor. "Yakın tarihlerde planlarımızda yok" diyor. Oysa bizimkiler "Ağustos" diyerek görüşmenin ayını da saptadılar. Bakalım…

* * * 

Bundan bir hafta önce Zaman her şeyi değiştiriyor, Erdoğan-Putin ilişkisi de buna dahil başlıklı yazımda, ikili ilişkilerde değişen dengeleri ve Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlamasından sonra Türkiye'nin Rusya açısından öneminin arttığını belirtmiştim.

Peskov'un ve genel olarak Kremlin'in Türkiye'ye kızmasına rağmen ölçülü davranmaya çalışmasının arkasında bu gerçek var. Bununla birlikte bazı Rus siyasilerin ve medyanın yansıttığı tepkilerde de, olabildiğince "Erdoğan'a ayar verme" gayreti hissediliyor. Çünkü Türkiye'nin öneminin artması, Moskova'nın Ankara'ya her alanda teslim olması anlamına gelmiyor. Örneğin, Suriye'deki iş birliğinde Rusların konumunun Türklerden daha güçlü olduğu ortada.

Sonuç olarak ben Erdoğan'ın seçimler sonrasında Batı'yla yakınlaşma, geçmiş dönemlerdeki sorunları mümkün olduğunca giderme, bunun ekonomik getirilerinden de yararlanma çizgisinin süreceğini düşünüyorum. Ama bu arada "Putin'i defterden silme" ve "Rusya'ya sırtını dönme" gibi radikal bir tavır değişikliği gerçekleşeceğini sanmıyorum. Önceliklerde bazı değişiklikler yapılsa da "iki tarafı da idare etme" çizgisi devam edecektir. (Tabii ki bu, görünür gelecekle ilgili tahminim. Rusya'nın ve özel olarak da Putin'in güç kaybetmesi süreci hızlanırsa, Erdoğan da diğer liderler de, kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz.)

Doğrusu iktidarın inişli çıkışlı ve ilkesiz hamleleri bir yana, ülkemizin ulusal çıkarları da hem ABD ve AB ile hem de Rusya, Çin ve diğer devletlerle dengeli ilişkilerden geçiyor. Ve günün birinde Rusya ile Ukrayna yöneticilerinin masaya oturup barış şartlarını görüşmesi mümkün olursa, arabuluculuk rolü için en önemli aday Türkiye'dir. Bu da az buz bir şey değil.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.