Nafaka, ödenmediği zaman gerçekten de hapis cezası gerektiren bir borç. Fakat mesela 15'inde ödenmesi gereken nafaka 20'sinde hâlâ ödenmemişse 21'inde polisi kapınızda bulmuyorsunuz. Önce size icra dairesinden icra emri geliyor. Bundan itibaren 30 gün içinde yine ödemezseniz eski eşiniz sizi mahkemeye şikayet edebiliyor. Mahkeme bu şikayetten birkaç ay sonrasına duruşma günü veriyor. İtiraz etmediğinizi ve duruşmanın ertelenmediğini varsayarsak, karar duruşmada veriliyor. Gerekçeli kararın yazılmasını ve size resmi yolla tebliğ edilmesini de ekleyelim, yine itiraz etmediğinizi varsayalım, nafakayı ödemediğiniz o günden itibaren en az 6 (hatta büyükşehirlerde belki 12) ay geçti. İtiraz eder veya süreci uzatırsanız artık ne kadar sürerse… Bütün bu aylar içinde ödemeyi yaparsanız hapis falan olmayacak ama ödemiyorsunuz.
O kadar süreden sonra sonra, artık hakkınızda kesinleşmiş bir mahkeme kararı da bulunmasına rağmen, kapınızda bulduğunuz bir polis veya sizi alıp götüren bir mekanizma hâlâ yok. Fakat aylardır halen tek kuruş ödemediğiniz nafakadan bir şekilde mağdur olmayı yine siz başarıyorsunuz. Vallahi bravo.
Peki bu sorumsuzluğun hikmeti nedir, bu derece bir pişkinlik nereden besleniyor?
Ülkemizin "varsayılan ayarı" olan eril kültürden tekrar uzun uzun bahsetmemize şimdilik gerek yok. Evlilik ve çocuk Türk erkeğinin ancak bir "meşgalesi" olduğu için, erkeğin artık bunlarla meşgul olmak istememesini anlayışla karşılamak; karşılamayacaksak da bunun sonuçlarına katlanmak üzere yetiştirilen kadınlarız.
Pişkinliği besleyen başka bir kaynak, kendine muhalif diyenler de maalesef dahil olmak üzere, basın. Sırf daha çok "tık" almak için, zenginin nafakasının züğürdün çenesini yormasına bile isteye sebep olan bir basın davranışı var. Bunu biraz açmamız gerek:
Çalışan eşe yoksulluk nafakası bağlanmadığını artık sağır sultan bile biliyor. Mahkemelerin bağladığı nafakaların ortalamasıyla ilgili ise Konda'nın Mart 2020 tarihli raporuna bakalım:
"Nafaka meblağları asgari ücret, açlık ve yoksulluk sınırı gibi genel ekonomik veriler çerçevesinde ele alındığında sanıldığından çok daha düşüktür. Öyle ki yüzde 66,4'ü 0-500 TL arasında olup ortalaması yalnızca 262 TLdir, yüzde 10'u 500-1000 TL arasında, yüzde 2,1'i 1000- 2000 TL arasında yine yüzde 2,2'si 2000 TL'den yukarıdadır. Dosyaların yüzde 0,7'sinde ise toplu nafakaya hükmedilmiştir."[1]
"Ünlü boşanmalarında" ise bundan çok farklı miktarlar görüyoruz. Asgari ücretli Mehmet'le zorunlu ev hanımı Ayşe Abla'nın boşanmasının bir haber değeri yok, Ayşe Abla'nın her ay Mehmet'ten "alamadığı" 400 TL'ye ne kadar ihtiyacı olduğu basını ilgilendirmiyor. Fakat ne zaman ki ünlülerin arasında milyonların konuşulduğu bir boşanma protokolü var, orada bütün basını görüyorsunuz. Herkes kadının alacağı nafakayı ve tazminatı konuşuyor, her defasında kadın paragöz oluyor ama çekişmeli boşansa çok daha azını ödeyebilecek olan erkeğin neden bunu yapmadığını kimse sormuyor. Ne de olsa erkektir yapar, sırf "erkeklik yaptığı" için bu kadar ödeme de neyin nesiymiş, değil mi?
Mehmet, basının da beslediği bu "dünyaları ödemekle yükümlü erkek" rolünü öyle sahipleniyor ki, nafakanın iliğini kemiğini sömürdüğünü, Ayşe Abla'nın bu nafakaya güvenip de çalışmadığını, hatta belki başka bir erkekle yaşadığını ama sırf nafaka kesilmesin diye evlenmediğini dahi iddia etmekten çekinmiyor. Oysa Mehmet'in boşanma kararında "ayda 50.000 TL nafaka ödeyecektir" falan yazdığı yok, onun ödemesi gereken nafaka ayda 400 TL ki onu da zaten ödemiyor. Fakat sosyal medyada sesi çıkan ve bu sesine kulak verilen nedense hep bu Mehmetler oluyor.
Mehmet'in bu edepsizliğini son besleyen ise maalesef Adalet Bakanlığı.
Nafakanın evlilik yılına göre belli bir süreyle sınırlandırılması daha önce de konuşulmuştu. Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı olarak yeniden atanmasından çok kısa bir süre sonra süreli nafaka işini tekrar Bakanlık gündemine aldı.[2] Buna göre, "2 yılın altındaki evliliklerde 5 yıl, 5 ila 10 yıl arasındaki evliliklerde 12 yıl nafaka verilmesi planlanıyor. Süre sonunda nafaka alan eşin maddi olumsuzlukları devam ediyorsa ‘ara süre' uygulanacak ve 2-3 yıl daha nafaka alabilecek. Ara sürenin dolmasının ardından ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın devreye girmesi, kadının nafaka alma ihtiyacının devam etmesi durumunda belirli bir maaş ödenmesi hususu değerlendiriliyor."
Mevcut nafaka düzenlemesiyle ilgili bildiklerimizi sıralarsak:
- Nafakayı boşanmada daha kusurlu olan taraf öder.
- Nafaka mutlaka kadına veya erkeğe değil, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek (ve boşanmaya sebebiyet vermemiş) olan tarafa ödenir.
- Boşanmaya sebebiyet vermemiş dahi olsa, çalışmakta olan eşe yoksulluk nafakası verilmez.
- Yoksulluk nafakası alan eş sonradan çalışmaya başlar veya evlenirse bu nafaka kendiliğinden kesilir.
- Nafakanın kesilmesi gerektiğini düşünen borçlu, bu konuda her zaman dava açabilir. İddiasını ispatlaması halinde nafaka da kesilecektir.
- Çocuğa ödenen nafaka yani "iştirak nafakası" ise eski eşin çalışıp çalışmamasından ve evlenip evlenmemesinden bağımsızdır. Çocuk 18 yaşına gelene kadar onun bakımına hem anne hem de baba katılmakla yükümlüdür.
- Çocuk 18. yaşını doldurduğunda iştirak nafakası kendiliğinden sona erer.
Öncelikle, Bakanlığın iştirak nafakası için ne düşündüğünü henüz bilmiyoruz. Bu konuda söyleyeceklerimiz şimdilik saklı kalsın.
Yoksulluk nafakasına dönersek, Kanundaki düzenleme bu kadar cinsiyetsizken, nafakanın neden hep bir "kadın meselesi" olarak görüldüğünü Bakanlık hiç sorgulamıyor mu? "Boşanmayla yoksulluğa düşen taraf neden hep kadın, biz ne yaparsak bu kadınlar yoksulluktan kurtulur, boşanan kadına nasıl imkanlar sağlayalım ki mağdur olmasın?" diye hiç mi bir çalışma yok?
Nafaka yükümlüsünün yani somut gerçekliğimizde çoğunlukla erkeğin, boşanmaya sebebiyet veren taraf olduğu açık. Diyelim ki şiddet uyguladı, aldattı, madde bağımlılığı var, belki fiilen başkasıyla yaşıyor, belki çocuklarını istismar ediyor, belki belki belki… Peki nafakayı neden bu kişi değil de devlet ödüyor? Evliyken kendine paralel bir hayat kurmuş olan erkeğin bu hayatının sponsoru neden ben oluyorum? Ben bu ülkede ekmek alırken bile vergi ödüyorum, bu vergi neden eşini hastanelik etmiş olan erkeğin sorumlu olduğu nafakaya gidiyor?
Mevcut iktidarın kadına olan tavrını daha önce defalarca gördük. Eril kültürün devamı olduğunu zaten biliyorduk, bu bir sürpriz değil. Fakat kadını mağdur etmiş olan erkeğin üzerindeki sorumluluğu devlet olarak üstlenip bunu da vatandaşa yüklemek? İşte bu bambaşka bir seviye.
[1] Konda Yoksulluk Nafakası Araştırması, s. 22
[2] Adalet Bakanı Bozdağ'ın masasındaki taslak: Evlilik yılına göre nafaka süresi planlandı