Televizyonda bu gece ne izleyeceksiniz?
Sizi bilmem ama ben başkasının seçtiği filmleri izlemeyeceğim... Belki bir Rus filmi, belki Güney Kore ya da Danimarka filmi [1] ya da İtalyan bahçelerinin arkasındaki felsefe, belki Büyük Set resifi, belki "NOTTT" diyen şiveleri ile İngilizlerin polisiyeleri de olabilir. Ne de olsa "Karın Deşen Jack"la başlayan bir uzun geçmişi var bu polislerin.
Neyi, niçin yaptığı belirsiz insanların program yarattığı ya da seçtiği TV kanallarını seyretmek bazen gerçekten azap haline geliyor. Politik kirlenmişliklerden bahsetmiyorum bile. Bunu bir süre Digitürk ile telafi ettik ama o da aynı filmleri döndüre döndüre çevirdiği için ve sonuçta da kısıtlı sayıda filmden oluştuğu için, "yerli ve milli"!!! olmasa da seçimi Netflix'ten yana kullanmaya başladık.
Gerçi, geçtiğimiz günlerde Hasan Minhaj'ın "Patriot ACT" dizisinin son bölümü Suudi Arabistan ve MBS (Muhammed Bin Selman) tarafından protesto edilince sansürlendi[2]. Bu bölümde Yemen İç Savaşı ve Cemal Kaşıkçı ile ilgili şakalar bulunuyormuş (henüz seyretmedim.)
Bu Netflix için bir ünlem oluşturdu kafalarda ama Netflix şimdilik çok çeşitli filmler için önemli bir kaynak.
İnternet'in "yıkıcı" etkisinden pek çok yazıda bahsettik. İnternet ve beraberinde gelen teknolojiler ticaretten, eğitime, sağlığa kadar her sektörü değiştiriyor. Televizyon yayıncılığı ve sinema salonları sektörü sıradakiler. Düşünün ki, farklı ülkelerden, farklı cinsler (dökümanter, dizi, film vs.) arasından ve farklı kişilerin bakış açısı ile çekilmiş video yelpazesi önünüzde.
Bugün sayıları git gide artan Online Tv’ler arasında Hulu, Netflix, Amazon Prime Video, HBO Now, Sling TV, CrunchRoll, Twitch gibi pek çok seçenek var. Türkiye’de de hemen akla gelenler BluTV, Puhu TV. Umarım zaman içinde bunlar daha da gelişirler. Sinema/TV kültürü açısından daralan dünyamıza renk katıyorlar.
Bunların içinde Netflix, bir hayli baskın tavrı ile dünya liderliğine açık ara oynuyor. Bu hafta size Netflix'ten 5+1 akıllı insanı anlatan 1 film ve davranış bilimleri ile ilgili 3 diziyi aktaracağız.
Dahiler ne yapar? The Big Short
İlk 5 akıllı insan 2015 yapımı "The Big Short" filminden[3]. Birbirinden bağımsız 5 kişi, "2008 Mortgage krizi" olarak bildiğimiz olayları herkesten önce gören, analiz eden ve anlayan dört kişi. Yani gerçek bir olaydan bahsediyoruz. Michael Lewis'in 2010 tarihli, "The Big Short: Inside the Doomsday Machine" kitabından uyarlanmış.
O dönem “mortgage krizi" neydi, çok iyi anlayamamıştık. Finansçılar, "finansal bir türev ürün patladı" dediler. Biz de inandık. Zaten başkası elimizden gelmez çünkü finansçı değiliz. Ama soru şu; "patlayan ne?" Açığa satış olmuş. Peki ne açığa satıldı?[4]
İşte film tam da bunu anlatıyor. Ryan Gosling'in "anlatıcı" rolüne soyunduğu filmin, Steve Carrell, Christian Bale ve hatta Brad Pitt gibi son derece ünlü bir kadrosu var. Yetmiyor, artist Margot Robbie, şef Anthony Bourdain, şarkıcı Selena Gomez ve ekonomist Richard Thaler de ilave anlatıcılar olarak araya giriyorlar.
Olayın temelinde, Salomon Brothers'dan Lewis Ranieri isimli bir finansmancının 1970'lerin sonunda ortaya koyduğu "İpotek Teminatlı Menkul Kıymetler (Mortgage-Backed Security - MBS)" denilen ve ev kredilerini toplu olarak satmaya yarayan bir ürünün olduğunu daha ilk anda öğreniyoruz.
Bu filmin ve mortgage krizinin en önemli yıldızı bu filmdeki ilk akıllı. Ranieri'nin yarattığı finansman aracını 30 yıl sonra kafaya takıp, ilk detaylı inceleyen kişi bir tıp doktoru. Michael Burry mesleğini yapmak yerine küçük bir fon yönetiyor. Günün birinde de konut piyasasındaki kredilerin detayına dikkat ediyor. Bugün de nasıl hesapladığı anlaşılamamış bir şekilde ama piyasanın 2007’de patlayacağını öngörüyor ve bu öngörü ile büyük bankalara karşı üç haneli milyon dolarlık “ipoteklerinin ödenememesi üzerine bahisler” oynuyor (benim anlayamadığım bankaların bu bahse giriyor olmaları). Filmin sonunda da 1,6 milyar dolar yatırım yapıp, iki sene içinde kendisine ve yatırımcılarına iki katını kazandırıyor.
Bankalar o dönemde bahsin anlamını kavrayamıyorlar. Zahmet edip kredilerin detayına bakmadıkları için ipoteklerin ödenememe ihtimali kafalarında yok. Ama ilk akıllının bahis oynadığı bankaların birinden 2’inci akıllı yani olayın ne olduğunu kavrayan birisi çıkıyor (Ryan Gosling filmdeki anlatıcı Jared Venett) ve kendisi bahis koyamayacağı için başka bir fon yöneticisi olan Mark Baum’a (asıl ismi Steve Eisman, filmde değiştirilmiş) gidiyor ve olayı anlatıyor ama bu anlaşılması zor bir olay. Baum da akıllı bir adam ve anladığı olayı kontrol etmek için kredi verilen evleri görmeye gidiyor.
Gördüğü Burry'nin analizinin doğru olduğu (bu arada Burry ile Baum arasında bir ilişki yok) şeklinde yani kredi almasına imkân olmayan insanlar bile kredilerle ev hatta birden fazla ev almışlar. Bankaların bu kredilerin ödenmesi, ödenmemesi ile derdi yok. Çünkü bu krediler toplu olarak bir kaç kere satmışlar. Dolayısıyla Baum da pazarın çökeceğini düşünüyor ve o da oyuna giriyor.
Oyuna bütün bu kişilerden tamamen bağımsız olarak, iki çaylak giriyor. Onlar da filmdeki diğer 2 akıllı adam. Olayı onlar da erkenden farkına varıyorlar.
Film, 2007’ye kadar bankaların nasıl olayı fark edemediklerini ve pazarın bozulduğu anda bile hala anlayamadıklarını gösteriyor.
Olayı ilk tespit eden ve tuhaf bir adam olan Burry kazandığı paralarla finans sektöründen çıkmış durumda. Bugün çiftçilik yapıyor [5].
Bu filmin konusundan daha ilginç olan yönü şu; başka bir bölümde anlatacağımız Sherlock Holmes uyarlamalarından "Elemantary" isimli dizinin bir bölümünde, hayatı boyunca cinayet olduğu anlaşılmamış cinayetler işleyen kiralık katil, son cinayetinde Holmes tarafından keşfedildikten sonra, karakolda sadece son cinayeti değil, önceki —cinayet olduğu anlaşılamamış olanları da— anlatır. Dr.Watson, Holmes’a sorar; “onları neden anlatıyor ki, zaten anlaşılmamış” Holmes der ki; “adam hayatı boyunca öldürme işini dahiyane bir şekilde yapmış —mesela öldüreceği adam yoldan geçerken üstüne klima düşürmüş— ve kimse anlamamış, o da kimseye anlatamamış. Şimdi aslında anlatmıyor, övünüyor.
Bu filmin bir sahnesinde de benzer bir bölüm var. Karşılığı olmayan kredilerle çok sayıda ev satan iki genç adama, Baum ve ekibi nasıl yaptıklarını sorarlar. Onlar da takır takır anlatırlar. Baum ekibine sorar; “neden itiraf ediyorlar ki?” ekibinden biri cevaplar “onlar aslında şu anda övünüyorlar.”
Böyle bir sahne içeren filmin kendisi aslında bir ÖVÜNME. Yani “The Big Short”, 4-5 tane çok zeki adamın, pazarın boşluğundan ve bankacı/finansmancı toplumunun ne yaptığını pek de bilmemesinden yararlanarak nasıl milyar dolar kazandıkları ile ilgili olayı anlatıyor.
Filmin anlattığı "ürün", "üzerine oynanan bahis" ve "boşluk olan konu" anlaşılması o kadar zor konular ki; övünmeyi mümkün kılmak için, filmin akışından çıkıp, olayı ders formatında seyirciye tane tane anlatıyorlar. Mesela "bahis" olayını şarkıcı Selena Gomez ve ekonomist Richard Thaler bir kumarhanede göstererek anlatıyor. Buradan da anlıyorsunuz ki, sizin anlamanızı çok istiyorlar. Yani övünüyorlar.
Ama yine de not edelim; "Çok övündük, ayıp olmasın bari" diye düşünmüşler olsa gerek. Filmin son sahnelerinde hem Burry bu kadar para kazanmaktan mutlu değildir, hem de Baum (aslına Eisman) elindekini paraya çevirmek için kararsızdır. Bir hayli bekler. Orada bize “zavallı evini kaybeden insanları düşündükleri” mesajı verilir. Ne de olsa kazandıkları para, birilerinin kaybettikleri anlamına geliyor.
Manhunt: Unambomber
Zeki adamlar derken, başka bir zeki (film dahi diyor) ama bir o kadar da tuhaf adamın filmine de bakalım. Zaten bu zeki adamlar kısmen "tuhaf" da oluyorlar. Yukarıdaki filmde mesela hem Burry, hem Baum çeşitli düzeyde tuhaflıkları olan adamlar ama ikisi de "Unabomber"ın yakınından bile geçemezler. Unambomber da yaşanmış bir olaydan alınma.
2017 tarihli “Manhunt: Unabomber” adını taşıyan 8 bölümlük Netflix Orjinal dizisi, 1978 - 1995 arasında 16 ayrı bombalamada 3 kişiyi öldüren, 23 kişinin yaralanmasına neden olan Theodore Kaczynski’nin yakalanma sürecini anlatıyor. Kaczynski'yi İngiliz Paul Bettany oynamış ve kendisini değiştirme tarzı başarılı olarak yorumlanıyor. FBI, 1970'lerin sonundaki ilk hedefleri üniversiteler ve havayolu şirketleri olduğu için bombacıyı, “UNiversity and Airline BOMber”ın kısaltması olarak “Unabomber” ismiyle tanımlamış.
1996 yılında yayınlanmazsa, bir uçakta bomba patlatacağı tehdidi yapan Unabomber, “Endüstriyel Toplum ve Geleceği” başlıklı 56 sayfa ve 35.000 kelimelik bildirgesinin gazetede tüm halka açık basılmasını istiyor.
1996 yılında yakalanana kadar geçen sürede tek hatası, 1987’de bombayı yerleştirirken farkedilmiş ve robot resminin çizilmiş olması. O hata sonrasında 6 yıl ortaya çıkmamış. Ama sonra yeniden başlamış. 18 yıl boyunca robot resim dışında hiçbir ipucu bulunamadığı için bombayı posta dağıtım merkezinde engelleme dışında bir yol bulamamışlar. Peki 18 yıl sonra nasıl yakalanıyor?
FBI ajanı olan Jim 'Fitz' Fitzgerald (Avatar'ın yıldızı Sam Worthington) 1996 yılında “davranış bilimini” kullanıyor ve o zamana kadar "Lise mezunu bir teknisyen" arayan FBI'a ilk olarak Fitz, Unambomber'ın gönderdiği notlar ve mektuplardaki dil üzerinden yaptığı profil çalışması ile yüksek eğitimli, itibarına düşkün birisi olduğunu söylüyor.
Fitz "Unabomber" soruşturmasında kendi ekibince epeyce iteklenip, zorlanıyor ama sonunda FBI literatürüne, dilbilim çalışmalarını sokuyor. Manifesto ve çeşitli mektuplar satır satır taranıyor. (Filmdeki en komik sahnelerden birisi manifesto konusunda fikir yürütmeleri için çağrılan profesörlerin, manifestoyu analiz etmek yerine birbirlerine ukalalık taslamaları). Kullandığı dil ile Unabomber'ın kimliği tespit olunuyor.
Unabomber bir dahi ve bugün hepimizin fazlasıyla şikâyetçi olduğumuz “sanayi”nin dünyayı kirletmesinden rahatsızlık duymaya 40 yıl öncesinden başlayan bir adam. Teknolojinin yükselmesine karşı mücadele ediyor. Sanayi devriminden beri gelişen teknolojilerin zamanla insan hayatını kolaylaştırdığı kadar, belli kalıplara da soktuğuna ve hatta modern insanın teknoloji ve sanayi tarafından esir alındığına inanıyor. Bunu anlatmaya, sesini duyurmaya ve yazdığı manifestoyu yayınlatmaya çalışıyor. 167 IQ ile "Dahi Çocuk” denilen düzeyde zeki ve entelektüel ama garip bir ruhsal durumu da var. Bu da Harvard’dan matematik doktorası aldığı dönemde CIA'in öğrencileri kobay olarak kullanarak yürüttüğü bir çalışmaya bağlanılıyor.
Dil bilim sayesinde yakalanan Unabomber Kaczynski bugün hâlâ hapishanede. Sekiz kere ömür boyu hapse mahkâm olduğu için de çıkması zor. Ama günümüzde kendisi gibi düşünen çok sayıda insan ve hayranları var [7].
CSI’lar, profilleme
Unabomber'ı yakalatan "davranış bilimleri" ve "dil bilim" FBI'ın literatürüne 1970'lerde girmiş. Bunun yansımalarını da son 10-15 yılın en popüler Amerikan dizi temalarından birisi olan “CSI” türevlerinde görebiliyoruz. Miami’si, Las Vegas’ı, New York’u, CSI ismi taşımasa da, Criminal Minds’ı filan var. İsme İngilizce “Crime Scene Investigation” kelimelerinin baş harflerinden gelen ve “acaip” olarak tanımlayabileceğimiz cinsten cinayetleri, kıldan, tüyden bilmem neden çözmeye yarayan bu dizilerde “profil” çıkaranlar vardır (nedense o profilciler de hep garip insanlar). Yani katilin filan şekilde davranışından çocuklukta terkedilmiş olduğu, falan davranışından bilmem ne kompleksi olabileceği filan anlaşılır.
Doğrusu uzunca bir süre, Amerikan film/dizilerinin böylesine “fantastik” katillerin peşinde neden koştuklarını anlayamadım. Çünkü anlatılan katiller, adeta sanat yapar gibi cinayet işliyorlar. Bu tür fantastik katiller gerçek hayatta pek sık karşılaşılmıyor. Üstün zekalı, entelektüel insanlar. Mesela Kuzuların Sessizliğindeki Hanibal Lecter —ki yakın zamanda bu isimde film de, dizi de yapıldı—. Ya da Brad Pitt’li "7" filminde İncil’de anlatılan 7 günahı (kibir, tembellik vs gibi özellikler) gösteren cinayetler işleyen katil. Ya da Denzel Washington, Angelina Jolie’li Bone Collector filminde, cinayetleri ile bir şeyler anlatmaya çalışan entelektüel katil. True Detective dizisinin ilk serisinde de katil semboller kullanır.
Peki Bunlar nereden geliyor?
“Mind Hunter” ve poliste davranış bilimlerine gidiş
Böylesine fantastik katiller anlatan senaryoların nereden geldiği sorusunun cevabını Netflix’teki 2017 tarihli ve 10 bölümlük “Mind Hunter” dizisi veriyor. Yakında 2. sezonu yayınlanacak olan dizi gerçek hayattan bir hikâyeyi anlatıyor ve aynı isimli kitaptan uyarlanmış.
1977 yılından göreve başlayan genç ve heyecanlı FBI ajanı Holden Ford (Jonathan Groff), o yıllarda birden Amerikan toplumun dikkatini çeken seri katillerin (birisi geçen yıl ölen Charles Manson) arkasındaki motivasyonu anlamayı planlıyor. Bunun için bu tür katillerin kendi sözlerinden bilgi edinmeye çalışıyor.
Gerçi Ford’dan önce daha yaşlı bir ajan olan Bill Tench (Holt McCallany) de aynı şeyi düşünmüş ama profilleme Ford’un gelişi ve Amerika’nın çeşitli hapishanelerindeki benzer suçlularla görüşmeler yapması ile başlıyor. Böyle Davranış Bilimleri Bölümü kurulmuş ve FBI literatürüne “Profil Çıkarma” diye bir kavram girmiş oluyor. İşte CSI’lara kadar giden yolun başlangıcı bu.
Dizi, bize bu bölümü oluştururken Ford’un vizyonunu, ama bu vizyonu oluştururken çektiği sıkıntıları, yaptığı işin ne olduğunu anlayamayan üstlerini de gösteriyor.
Filmde, katillerin bir kısmının gerçekten ne yaptığını bilmeyen şuursuz kişiler olduğu gözüküyor ama esas profilleme Ed Kemper ile başlıyor. IQ 145 olarak verilen Kemper, 15 yaşındayken babaannesi ve dedesini öldürüyor. Bir süre ıslahevinde kalıyor ve çıktıktan sonra annesi ve annesinin bir arkadaşı dahil en az 8 kişiyi daha öldürüyor. O zamandan beri hâlâ cezaevinde.
Jeffrey Dahmer ve Dark Tourist
Kemper'in anlattıkları, seri katil olayını anlama yolundaki ilk adım olmuş. Kendisinin “Kuzuların Sessizliği” fiimine de bazı yönlerden ilham olmuş ama o filmin esas kahramanı Kemper değil, kurbanlarını öldürüp buzluğa attıktan sonra yiyen Jeffrey Dahmer. Aşağıda kendisiyle 1993 yılında yapılmış bir söyleşi var.
Dahmer dediğimizde, bir başka dizi aklımıza geliyor. "Dark Tourist" adını taşıyan 2018 tarihli 8 bölümlük dizide, herkesin gidemeyeceği yerlere giden bir Avustralyalı gazeteci olan David Farrier var. Japonya’da son tsunami ile ağır radyasyona maruz kalmış bölgeye, Escobar’ın yaşadığı yerlere, Meksika’da şeytan çıkarma ayinine, Kazakistan’da nükleer bomba patlatıldığı için oluşan kraterin içine dolmuş sularda yüzmeye vs. giden ve orada yaşadıklarını filmleştiren Farrie'in ABD turunda 2 nokta var; birisi JFK'nın suikastının canlandırıldığı tur, ikincisi ise Dahmer'in yaşadığı yerleri gezen tur.
Kaç tane genç kızı öldürdüğü (ve yediği) kesin bilinmeyen Dahmer’in yaşadığı ortamlara yapılan tura en çok katılanlar ise yine genç kızlar.
Bu arada Dark Tourist'in bir bölümünde --illa yasak ya-- Kıbrıs/Maraş’a girmeye çalışıyor. Ama bunu hem Rum tarafından anlatmış (aniden evimi bıraktım bir daha da dönemedim diyen bir Rum kadına karşılık bir Türk kadını almamış mesela), hem de sanki ölüm tehdidinde filan gibi gizli sahnelerle veriyor. Biraz da heyecan katmaya çalışıyor sanırız.
Davranış bilimleri ve Facebook/Google
Tekrar “davranış bilimleri”ne dönersek; “Peki, 1977’de FBI içinde davranış bilimleri bölümü kurulmuş da, ne olmuş? diye sorabilirsiniz. Yukarıda anlattık, Unabomber belki de hiç bulunamayacaktı ama davranış bilimi ile tespit olunmuş.
Bugün davranış bilimleri başka şeyleri bulmak için kullanılıyor. Mesela 1960larda geliştirilmeye başlayan OCEAN yani "Büyük 5" insanoğlunun ne yapacağını tespit eden 5 kişisel özellik olarak bugün Facebook, Twitter, Google vs. de kullanıyor ve biz öznesi oluyoruz [8]. Yine bu araçların üzerinde kullanılan davranış bilimleri ile Cambridge Analytica Trump'ın seçilmesine katkıda bulundu. Yani davranış bilimlerini daha çok duyacağız.
[1] Netflix'ten, Rus, İskoç, Güney Kore, İngiliz, Avustralya ve Türk dizi örnekleri
[2] Netflix Patriot Act’in Cemal Kaşıkçı ve Yemen Konularının Yer Aldığı Bölümü Suudi Arabistan’da Sansürledi
[3] The Big Short
[4] Yine de anlamak isteyen varsa; FİNANSAL TÜREV ÜRÜNLERİN 2008 KÜRESEL FİNANSAL KRİZİNE ETKİSİ
[5] Michael Burry Is Buying Gold And Agricultural Land
[6] Text of Unabomber Manifesto
[7] Inside the Unabomber's odd and furious online revival
[8] Big Five Personality Traits & The 5-Factor Model Explained [+PDF]