Füsun Sarp Nebil

07 Ocak 2021

Erdoğan'ın gençlerle imtihanı (AKP’s paradox)

Uzun dönemli çekici vaatlerin düş kırıklığı ile sonuçlanmış "gerçek"lere dönüştüğü 2023, özellikle gençler açısından bir cevap verme fırsatı olacak gözüküyor. Konsolidasyon ise artık işe yaramaz bir araç. AKP eve ekmek götüremediğini söyleyenleri anlamadığı gibi bunu da anlayabilecek durumda değil

Yeni yıla, Boğaziçi Üniversiteli olsun olmasın, gençlerin protestosu ile başladık. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın rektör ataması bu etkiyi yarattı. Polis müdahelesi, beyinlere kazınan kelepçe takılmış üniversite görüntüsü ve gözaltına alınan onlarca genç üstüne geldi.

Haziran ayında "Gençlerle Video Konferans" başlığı taşıyan videosunda çok sayıda dislike ve eleştirel yorum alan Cumhurbaşkanı Erdoğan, temmuz ayında şu meşhur sosyal medya düzenlemeleri için emir vermişti. O zaman yazdığımız yazıda, 7 milyon ilk defa oy kullanacak olan genç oy vereni hatırlatarak "AKP's paradox"a işaret etmiştik. Kısaca hatırlatalım [1];

"2023'te 7 milyon ilk defa oy verecek genç geliyor. Buna ilaveten geçmiş seçimlerde oy kullanmış olan, gençlerden+orta yaşlılardan oluşan 25 milyon kişi daha var. Yani 32 milyon internet kullanan seçmen. Toplam seçmen sayısı da 55 milyon gibi bir sayı. Bu insanlar çoğu bilgilerini AKP tarafından kontrol edilen medyadan değil, internet üzerinde kendi oluşturdukları ortamlardan alıyorlar. AKP bu ortamlardan rahatsız ama kapatsa bir sorun, kapatmasa başka bir sorun. Yani AKP Paradoxu böyle bir durum."

İki gün evvel Boğaziçi Üniversitesinde Paradox'un yeni bir versiyonunu yaşadık. AKP, yakında oyuna ihtiyaç duyacağı kesime karşı önemli bir hata yaptı. Kazanmak için uğraşacağı gençleri, kendisinden uzaklaştırıyor ve nerede yanlış yaptığını anlamış gibi de gözükmüyor. Üstelik bu gençler sadece Boğaziçililer bile değil. Aynı sorunu yaşamış üniversiteliler de değil. Olayı uzaktan seyredip, düşündüğümüzden başka noktalara dikkat eden liseliler de var.

Polis müdahelesi sırasında, gençlerin oluşturduğu internet ortamlarında, neler konuştuklarına baktım. WhatsApp gibi kapalı olan ortamlarda neler konuştuklarını bilemem ama bu açık ortamlarda bile gençler son derece tepkiliydiler. Bir çok fikir yanında gençlerin Boğaziçi Üniversitesine liyakatsız atanan rektör ve üniversitenin önündeki olaylar konusunda fikir birliği yaptıkları iki temel argüman dikkatimi çekti:

  1. Biz mezun olduğumuzda böyle değerini kaybeden bir üniversiteye mi gireceğiz? Üniversiteler gitgide değerinden kaybediyor
  2. Biz üniversiteden mezun olduğumuzda, yerleşeceğimiz işi hep böyle liyakatsız insanlara mı kaptıracağız?

Üstelik dolaştığım yerlerde AKP seçmeninin çocukları olduğunu gördüğüm kişiler de vardı. Bunlar örneğin, "babam yine AKP'ye verecek ama ben oyumu filan partiye çıkacağım" diyordu.

Gezi Parkı'ndaki gibi mi olur?

Diyeceksiniz ki, Erdoğan buna alışık. Gezi Parkı'nda da böyle yaptı, gerçi istediği alışveriş merkezini yaptıramadı ama gençleri oradan uzaklaştırdı ve bir daha da benzer bir olay meydana gelmedi. Ancak bu kez durum farklı. Çünkü daha önce söz konusu olan ağaçlardı. Burada ise "gençlerin hayatı". Üstelik genç işsizliği ve ekonomik kriz bu kadar yüksek iken.

Gezi Parkı olayları sırasında, bazı grupların provokasyona yönelik yaklaşımları gözükmeye başlamıştı. O nedenle dağıtılmasına bu açıdan da çok ses çıkarılmadı (ortamı meşgul eden ne kadar çok yalan bilgi vardı). Bir de o dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ümitli olanlar hâlâ vardı. Bugünkü ortam, gizlenen rakamlara rağmen yüksek enflasyon, kasadan boşa harcanan rezervler ve yedek akçeler, yüksek genç işsizliği ve özel YİD ve KÖİ projelerine aktarılan paralarla artık o ümit başka yerlerde (mesela İmamoğlu, Yavaş) aranmaya başlandı.

AKP, kurduğu düzende belli bir zümreyi alıp yukarı çıkarırken, geri kalan kişilere aldırmıyor. Ancak gençler bundan rahatsız. Anketlerde sonuçlar hâlâ Cumhur İttifakı'nı gösterse de ya da pazardaki kadın "1500 TL alıyorum geçinemiyorum ama oyum yine AKP'ye" dese de acaba gerçek bu mu? Bradley Effect'i unutmayın [2]. Yani acaba uzatılan mikrofona, bu insanlar söylemeleri gerektiğini düşündükleri şeyleri mi söylüyor?

Erdoğan bu atamayı mahsus mu yaptı? Konsolidasyon hesabı mı yapıyor?

Boğaziçi protestoları için "Cumhurbaşkanı Erdoğan bilerek bu atamayı yaptı. Protesto edileceğini biliyordu. Kendi oylarında kopmalara karşı konsolidasyon yapıyor" diyenler var. Ancak hatırlatalım; Cumhurbaşkanının konsolide etmeye uğraştığı oyların büyük bir kısmı, yaş itibariyle vefat etti ya da vefat etmeye doğru gidiyor. Oy verenlerin çoğu artık başka bir nesil gençler olacak.

"Dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz" dediği o gençlerin ve ailelerinin, bir zamanlar çok popüler olan ve neredeyse tüm okulların çevrildiği imam hatip okullarına neden artık gitmek istemediklerini ve neden artık Deist (dini akıl yoluyla öğrenmek) kavramının konuşulur olduğunu incelemek lazım.

Çelik'in ifadesindeki hata

Olaylar sırasında AKP sözcüsü Ömer Çelik'in aşağıdaki tweet'ini gördük. Bu da tarihe geçecek bir tweet. Ömer Çelik aslında tam da durumu özetledi. "Boğaziçi Üniversitesi, şu veya bu grubun değil" yani atamayı AKP adına yapamazsınız. "Milletimizin hepsinindir" yani en önce iş bulma, hayatını kurma derdinde olan gençlerindir. Onları dinlemeniz lazımdır.

Bunu anlamadıkları için kaybediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 26 Haziran'da başlattığı (ama devamını getirmediği) "Gençlerle Video Konferans" serisinin ilk buluşmasında atılan dislike sayısı ve -şimdi kapatılmış olan- yorumlarla gençleri kaybettiği daha net görüldü. Bütün trol hesaplara rağmen, aldığı dislike sayısı, like sayısının 4 katı oldu.

O kadar üniversite içinde neden Boğaziçi ayağa kalktı?

Günümüzün gençleri bizden farklılar. Farklarını özetle vurgulayayım: Biz işe girerken, "bizden ne bekliyorsunuz?" diye sorardık, bu yüzyılın gençliği işe girerken, benden ne bekliyorsunuzun yanında "siz bana ne tür olanaklar sağlıyorsunuz" diye soruyor. İnsan Kaynakları araştırmalarına bakın, bu gençlerin nasıl farklı noktalarda olduklarını anlayacaksınız.

Neden farklılar? Çünkü onların ellerinden altından bilgiler akıp gidiyor. Dünyayı bizden daha erken yaşlarda görüyor ve biliyorlar. Seyahatleri kastetmiyorum. Mesela TikTok'u kastediyorum. Ayakları daha çok yere basıyor ve daha talepkarlar. Yani dünya gerçekten değişiyor. Korona'nın katkısıyla da durdurulamaz bir döngü var. Bu döngünün içinde olduğumuz yıllardaki kriterleri şunlar:

Dijitalleşme, dünyayı 20. yüzyılda doğanların anlayamadığı biçimde şekillendiriyor. Geçen hafta bana bir ekonomist "ben araba alınmayacak bir dünya düşünemiyorum" dedi. Ama gidişat bu yönde. Konumuz değil burada açıklamayacağım.

Boğaziçi Üniversitesi, karalanmaya çalışılsa da -elitler ya da başka ne biçimde- etkisi ters olur. Çünkü Boğaziçi Üniversitesi bir simge. Gençler için bir gelecek ümidi. Rektör olarak liyakatı olmayan birisini atamak sadece kendine yakın kişiyi atamak değil, gençlerin bu yaşam ümidini yok etmek anlamına geliyor. Bugün 209 üniversite var ama kaç tanesinden çıkan anında iş buluyor? Ya da bulduğu düşünülüyor?

"Şu kadar üniversiteye de benzer atama oldu, neden Boğaziçi ayağa kalktı?"nın cevabı budur

Yani AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Melih Bulu ataması ve iki gün evvel Üniversitenin önündeki polis gösterisi ile ne yapmaya çalıştı bilemiyorum ama benim gördüğüm, bu olaylar kendilerine olumsuz yazar.

Polis müdahelesini izleyen bir grup liseli şöyle diyordu; "Türk Polisi neden üniversite gençlerine vuruyor, tam tersine koruması gerekmez mi?" Çünkü o liseliler, üniversiteli gençlerin yerine kendilerini koyuyorlar. Üstelik Boğaziçili protestocular da gayet akıllı uslu gençlerdi. Protestolarını temizce yaptılar. Olaylar sırasında kaldırıma zarar veren bir eylemciyi engelledikleri bile görüldü.

AKP iktidarınca dün gözaltına alınan ya da alınmaya çalışılan o çocuklardan ya da onları gören çocuklardan geleceğin siyasetçileri yaratılıyor olması çok olası. Bu çocuklar sadece eğitimle uğraşacakken, şimdi eğitimlerinin liyakatsızlıkla geriye gideceğini, üniversite anlamında kıymetli bir yer kalamayabileceğini gördüler. Buna karşı nasıl tepki verecekler sizce? AKP'yi mi destekleyecekler? Ya da aynen başörtülülerin kendilerine kapatılan kapıları, bugün AKP üzerinden seçimle elde etmeleri gibi, onlar da siyasete mi girecekler?

80 yıllık Cumhuriyet'e rağmen siyasette emekliyorduk

Türkiye'de 80 yıllık Cumhuriyet'e ve 56 yıllık çok partili hayata rağmen, siyaset hâlâ masumdu. Karşı partinin milletvekillerini ayartmak benzeri işe yaramaz (Ecevit'in 11 milletvekili olayını kastediyorum) stratejiler dışında çok fazla siyasi manevra ya da yetkilerini bu kadar ileriye kullanmanın olduğunu görmüş değildik.

Özal dönemindeki "Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz" ile başladık, "Benim memurum işini bilir" ile devam ettik. Bugün ne kadar bilinçsiz olduğumuzu, olabilecekleri hayal edemeyecek düzeyde masum olduğumuzu, nelerin nasıl kullanılabileceğini, siyasetimizin dış müdahelelere ne kadar açık olduğunu, askerin darbelerle ülkeyi ne hale getirdiğini, azınlıkların haklarının hepimizce korunması gerektiğini çünkü aynı gemide olduğumuzu iyice anladık. AKP'nin bir yararı bunları gözümüze sokması oldu. Ama anlayıp, analiz etmekte ve reaksiyon geliştirmekte çok başarısısız.

Örneğin DYP ile ANAP'ın birleştik-birleşiyoruz ayağı ile yok edilmesi olayının arkasında kim vardı? Erkan Mumcu bugün pirüpak gibisinden röportaj da veriyor ama olayı bilenler, bilmeyenlere anlatmaya devam ediyor. Deniz Baykal Cumhurbaşkanı olma sözü karşılığında ne yaptı?

Kürtaj şöyle, kadınlar açıkta gülmemeli, okuyanı görünce hafakanlar basıyor cümlelerinin cevabı sadece sosyal medyada hayhuy etmek midir? Sadece "muhalefet çalışmıyor ki" diye şikayet mi etmektir?

AKP 18 yılda ne yaptı? Bugün ne TÜİK rakamlarına, ne de Fahrettin Koca'nın ilk günlerde saygın sandığımız rakamlarına inanıyoruz. Sağlık sistemi müthiş düzelttik dediler ama bugün aşı programını duyanınız var mı? Bu kadar basit bir şeyi Umman her gün yayınlıyor. Biz Umman'dan küçük bir ülke miyiz?

AKP bıkkınlık çağında geldi, kendi bıkkınlıklarını yarattı

AK Parti, ülkenin askeri darbelerden bıkmış, ekonomik krizlerden ve enflasyondan sıkılmış, dünyada her alanda yenilmekten ya da geriye düşmekten yorulmuş (spor karşılaşmaları gibi), ülkenin gittiği yeri anlayamayan ya da anlasa da işine gelmeyen, birbiriyle didişen liderlerinden fena halde yılmış olan halka "toplumu kucaklayacakmış" benzeri pembe tablolar çizerek geldi.

Ama 18 yılda büyük bir bıkkınlık yarattı. Hepimizde ama en çok genç nesilde. Konuşursanız etrafınızda görürsünüz. Ama ben konuşulanları anlatayım:

Anlayacağınız uzun dönemli çekici vaatlerin düş kırıklığı ile sonuçlanmış "gerçek"lere dönüştüğü 2023, özellikle gençler açısından bir cevap verme fırsatı olacak gözüküyor. Konsolidasyon ise artık işe yaramaz bir araç. AKP eve ekmek götüremediğini söyleyenleri anlamadığı gibi bunu da anlayabilecek durumda değil.

Boğaziçi Üniversitesi polis müdahelesi ve gözaltıların da gösterdiği gibi, AKP önümüzdeki dönem gençleri susturmaya yönelik her şeyi deneyecek gibi gözüküyor. Muhtemelen sosyal medya üzerinde baskıyı arttıracak, gözaltı gibi baskı unsurlarını daha fazla kullanarak, korkutma deneyecek. Ancak bunlar çözüm olmayacak.

Boğaziçi Üniversitesi'nin gençler için ne demek olduğunu anlamadığı için de, "ama gözaltına alınanların sadece ikisi Boğaziçili" demeye devam edecek. Yani "hata yaptık, bu atama hatalıydı, geri alıyoruz, bundan sonra liyakatsız rektör ataması yapmayacağız" diyemeyecek ve sözcü Çelik'in anlamadığı gibi, milletin kendilerinden beklentisini çözümleyemeyecek.

AKP gençlere bir şey vermediği gibi, maalesef gençlerin ellerindekiler de alınıyor. Peki tersine bu gençlerden oy bekleyebilir mi? AKP'nin kendisini içine kilitlediği AKP's Paradox'u böyle bir şey.

Bunu bir espri ile sonlandıralım:



[1] AKP's Paradox işliyor: Sosyal medya neden şimdi düzenleniyor?

[2] Deizm