Füsun Sarp Nebil

19 Nisan 2020

Ercüment Ovalı ne açıkladı?

Birileri bir şeyler yapmak için uğraşıyorsa, ona destek olmayı öğrenelim. Yoksa bugün içinde olduğumuz, şikayet ettiğimiz durum hiç değişmeyecek. Biz de suçu, onda, bunda, şunda bulacağız!

Dün birden bire Koronavirüs'ü tartışmayı bıraktık ve "Ercüment Ovalı ne kadar hatalı"yı tartışmaya başladık. Açıkladığı şey neymiş, "Roche'un zaten ürettiği ilaçmış".

Peki, düşünelim bakalım... Bunu söyleyenlerin büyük bir kısmı eğitimli insanlar, önemli bir kısmı da "doktor". Diğer yandan Ovalı denilen kişi de bir doktor ve daha da ilerisi bir profesör. Bu nedenle mantık yürütüyorum. Yani bu kadar doktorun ve ilaç uzmanının olduğu bir ortamda sizce Roche'un çok bilinen bir ilacını, kendi bulmuş gibi sunar mı?

Ben Ercüment Ovalı'yı hiç tanımam. Fiziksel hayatta karşılaşmışlığım da yok. Adını da doğrusu ancak "Koronavirüs" gündeme geldiğinde duydum. Ülkemizin 2006 yılında ilk kök hücre ve gen laboratuvarını açan kişi olduğunu okuyorum[1]. 59'u yurtdışı makale olmak üzere 370'den fazla yayına sahip olduğu belirtiliyor. Tabii ABD'de aldığı kıymetli ödül de diğer bir konu.

Galiba toptan düşünmeyi, felsefe yapmayı, en basit insan hareketlerini analiz etmeyi unutuverdik. Hatta bilimin gücünü de.

Araştırma yapanı karalamak ne işe yarar?

Şimdi bu kadar çalışmayı yapmış hocayı, TV'ye çıkan doktorlar ve sosyal medyaya yazanlar suçluyor. Ovalı'nın tepki aldığı tweet şu:

Bu tweete baktığımda, ben de ilk etapta hoca ve ekibinin daha önceki bir tweetinde yazdığı ilacı bulduğu izlenimine kapıldım. Sonra yağmur gibi (hem WhatsApp'dan hem de Twitter'dan) "bu ilaç Roche'un Dornaz Alfa" ilacı mesajları gelmeye başladı. Ben düşündüm, hocanın bu kadar kişinin içinde "Roche ilacı benim" diyemeyeceğini fark ettim, daha önce 5 konuda araştırma yaptıklarını okuduğum için de durumu, "Haaaa hoca izole ettiği virüsün üzerinde etkili olan bir ilacı söylüyor" diye yorumladım.

Çünkü kafam çalışıyor ve sorgulamayı beceriyorum. Yani; "bu kadar doktor ve ilaç uzmanının olduğu bir alanda, hoca Roche'un Dornaz Alfa ilacının adını mı değiştirdi?" diye sormayı düşünebiliyorum.

Ovalı bunu yapmadı. Kendi araştırmaları içinde buldukları sonuçlardan birini, yani mevcut bir ilacın işe yaradığını söyledi ve vakit geçirilmeden klinik testlerin yapılması uyarısında bulundu.

Şimdi etrafta "23 Nisan'da bekliyoruz bakalım" lafları görüyorum. Dünyanın umutsuzca aradığı bir ilaç ve aşı, tek denemede, 3 denemede, 5 denemede ya da 2 günde mi bulunacak? Herkes bangır bangır yazıyor çiziyor 18 aydan önce aşı bulunamaz diye. Bulmak için araştırılıyorsa, biz yolun başında ya da yarısında "hah bak bulamadın işte" filan mı diyeceğiz?

Hocanın tweetinde dediğini biliyor olacağız ama 5 konuda araştırma yaptığını atlayacağız. Anlaşılan Türk aydınlar arasında "Tecahül-i Arif" sanatı yaygın.

Sağlık Bakanı Koca'nın, ülkenin ilk kök hücre laboratuvarını kuran Ovalı ile daha yakın işbirliği içinde olması gerekmez mi?

Bir de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın yaklaşımını yakıştıramadığımı söyleyeyim. Sonuçta Koca günlerdir karşımızda, bıkmadan her soruya cevap veren ve ilk başlarda çok rahatsız olduğumuz bilgi eksikliğini, zaman içindeki grafikler ve bilgilerle temin etti. Bundan ötürü kendisinden ben şahsen memnuniyet duyuyorum.

Ancak Ovalı'ya yani bir bilim adamına karşı yaklaşımı biraz eksik gibi. Sağlık Bakanı dünkü tartışmalar konusunda şunları söyledi;

"Bu topraklara aidiyet içinde olan, insanlığa faydalı çalışma yapan herkes bizim için kıymetlidir. Yayın, araştırma ve çalışmanın nasıl yapıldığı da çok iyi bilinir. Klinik araştırma için bu çağrımıza cevap verilebilirdi. İlaç ve aşı işi hem milli, hem stratejik bir iştir, sosyal medya üzerinden yapılmaz. Uluslararası firmanın ilacı umutlar tüketilerek ifade edilemez."

Şimdi bu ifadeye baktığımda eksik bir şey görüyorum. O da Sağlık Bakanı ile Ovalı arasındaki işbirliği. Bence Sağlık Bakanı ülkeye hizmet eden biliminsanlarını en yakınında tutmalı. Ama 2 Nisan'da Mustafa Varank'ın sanal toplantısında bakın Ovalı neler demiş (Varank, bu konuda Sağlık Bakanı'ndan daha iyi bir iş yapmış gerçekten, kendisini tebrik ediyorum):

"Önce bir önerim olacak, bu önerim hem Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) hem TÜBİTAK hem de bakanlıklarda olacak. Çalışmalarımızı bir kere iki gruba ayırmak zorundayız. Bir tanesi çok acil olacak çalışmalar, yani önümüzdeki birkaç ay içinde sonuçları hastalara dokunacak olan çalışmalar ve uzun vadeli çalışmaların ikiye bölünerek dizayn edilmesi gerekiyor."

Ovalı'nın o günkü toplantıda söyledikleri çok daha fazla, en üstteki tweetine tepkiler üzerine yazdığı yeni tweeti ve araştırmasının 5 parçası orada da var. En alta merak edenler için bu söylediklerini koydum[2].

Şimdi yukarıdaki paragrafa bakalım. Ne diyor; bakanlıklara ve kurumlara bir işbirliği-koordinasyon önerisi yapıyor. Bu durumda, bakanlığın yapması gereken nedir?

"Ben bakanım ayağıma gelsin, benden istesin, lütfedip vereyim" midir? Şahsen ben bakanın konuşmasına baktığımda bu izlenimi aldım. Ama keşke böyle olmayıp, bu kıymetli bilim adamını davet edip, keşke neler öneriyor yakından dinleseydi.

Hatta Bilim Kurulu'nda bu ülkenin ilk kök hücre laboratuvarını kuran Prof.Dr. Ercüment Ovalı neden yok? Bilim Kurulu kurulmasını çok memnuniyetle karşıladım. Bakanı bir de bu nedenle ciddiye alıyorum.  Ama bazı konularda daha çok işbirliği yapılmalı.

Halkla ilişkiler hatası

Haa bunları söylerken, Ercüment hocaya da tavsiyem var; halkla ilişkiler enteresan bir konudur. Yani sosyal medyada yazıyorsanız, dikkatli olmak lazım. Çünkü karşınızdaki insanlar;

  1. Sizin kadar bu işleri bilmiyor (Araştırma nasıl yapılır, siz neyi araştırıyorsunuz vs. vs. Dolayısıyla ne demek istediğinizi tüm ayrıntısı ile vermezseniz yanlış yorumlanır.
  2. Bilenler içinde de --bu olayda görüldüğü kadarıyla--  hata yapmasını bekleyenler var.

Bu arada ben başkalarının aksine Twitter üzerinden mesaj yazmasını hiç de yadırgamıyorum. Sonuçta dünyanın en önemli ülkelerinden birinin en tepesindeki adam, yani Trump bile -hem de devlet yönetimi ile ilgili konularda bile- iletişim için Twitter'ı kullanmıyor mu?

Bu sabah TV'de destek veren bir doktor meslektaşı söylüyordu; bilim yaparken heyecanla insanlar birtakım şeyleri çevrelerine aktarmak istiyor olabilirler. Bunu makul karşılamak, anlamsız yorumlarla işin rengini bozmamak lazım.

Salgın bitti mi? Salgını bırakıp saldırıya geçtik...

Biz salgının ortasındayız. Tepeye ulaştık mı? Düzleşme başladı mı? Acaba artış sürecek mi? Doğru tedavi nedir? Bunları tartışmamız lazım ama neyi tartışıyoruz; "Vayyyyy Ovalı Roche'un ilacını söyledi."

Harika, şu "Okumuşları görünce afakanlar basıyor" diyen rektör vardı ya [3], tuhaf karşılamıştım ama adam haklı mı ne!!!

Hatta şu fıkrada cehennemdeki Türk kazanı yanında bekleyen zebanilerin sözlerini de hatırlamamak mümkün değil; "Türkler içlerinden birisi yükseldi mi, hemen paçasından alaşağı ediverirler."

Buradan baktığımda, neden aydın insanların bir araya gelemediğini de gösteren bir örnek gibi geldi bana. Hele her gün TV/TV gezenlerin, Ovalı hocayı şovmen olarak tanımlaması, "Sosyal medyadan yazacağına bilim yapsın" demeleri daha da komik oldu.

Ben lafa bakmam; "Ayinesi iştir kişinin" cümlesine katılırım. Bu nedenle de, "Türkiye'de olmayan kök hücre laboratuvarını düşünüp kuran" ve "şu kadar sayıda yayın yapan" ve şimdi ekibi ile birlikte laboratuvara kapanan bu hocaya saygı duyuyorum. Aşıyı ya da ilacı bulur ya da bulamaz. Bundan daha önemli olan bence motivasyonu.

Unutmayalım marifet iltifata tabidir... Beyaz ordumuzda, bir yandan salgınla ön cephede savaşan kahramanlar, diğer tarafta Ercüment Ovalı ve diğerleri (isimlerini herkesin bilemiyoruz ama öğreneceğiz)  gibi kurmaylar var.

Ercüment Ovalı Hocamızı ve kahramanlar diye andıkları ile onun gibi çalışan diğer isimsiz kahramanların motivasyonunu bozmaya kimsenin hakkı yok. Biz onların araştırmalarını devam ettirmelerini ve geceler boyunca yorulmalarının karşılığını bulmalarını ve bizi bu salgından kurtarma konusunda 3-5 adım bile olsa atmalarını istiyoruz.

Başta da dediğim gibi ben Ercüment Ovalı'yı hiç tanımam. 2020 Şubat ayında bir yerlerde ismini duyana kadar kendisini farketmemiştim bile. Bu yazıyı da Ercüment Ovalı için değil, genel tavır üzerine yazdım. Yani biz artık bu saçma sapan davranışları bırakalım ve değerli insanlarımızı kırmayalım. Onları boşuna saçmalıklarla yormayalım. Tam tersine onları koruyalım. Birileri bir şeyler yapmak için uğraşıyorsa, ona destek olmayı öğrenelim. Yoksa bugün içinde olduğumuz, şikâyet ettiğimiz durum hiç değişmeyecek. Biz de suçu, onda, bunda, şunda bulacağız!!!


[1] Türkiye'nin ilk kök hücre laboratuvarı

[2] Covid-19 Türkiye Platformunun düzenlediği Sanal Konferansta Ercüment Ovalı şunları söyledi; :

"Konvelsan plazma dediğimiz şey, bağışık insanların kanının diğer insanların tedavisi için kullanılması. Bu metot, EBOLA verisine baktığımız zaman etkili oldu ve emniyetli olduğunu görüyoruz. İnfluenza çalışmalarında aynı sonuçları görüyoruz. H1N1 verileri de aynı şekilde emniyetli ve etkili olduğunu gösteriyor. SARS ve MERS verisi özellikle erken kullanımda etkili ve emniyetli olduğunu gösteriyor. Ve son olarak da COVİD-19'da yapılan çalışmalar ileri seviyedeki hastalarda dahi etkin ve  emniyetli olduğunu gösteriyor.

Önce bir önerim olacak, bu önerim hem Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) hem TÜBİTAK hem de bakanlıklara olacak. Çalışmalarımızı bir kere iki gruba ayırmak zorundayız. Bir tanesi çok acil olacak çalışmalar, yani önümüzdeki birkaç ay içinde sonuçları hastalara dokunacak olan çalışmalar ve uzun vadeli çalışmaların ikiye bölünerek dizayn edilmesi gerekiyor.

Bir de benim tüm bu çalışmalar esnasında gördüğüm çok önemli bir şey daha var. Temel bilimciler, ayrı çalışıyor klinisyenler ayrı çalışıyor ve aslında klinisyenlere son derece önemli bazı noktalarda ihtiyaç var. Bir örnek vermek istiyorum,  hastalarımız virüsün meydana getirdiği reaskiyon nedeni ile nefes alamadıkları için kaybediliyor. İçeriye çok güçlü bir şekilde oksijen verip, akciğerin zarı içerisinde meydana gelmiş ince, jelimsi tabakayı aşmaya çalışıyorlar.

Öncelikle klinisyenlerin bu jelimsi tabakanın ortadan kaldırılması konusunda çok önemli desteğe ihtiyaçları var. Virüsü durdurmak çok önemli ama önce oksijeni daha iyi içeriye nasıl alabiliriz, bunun hızla çalışılması lazım. Çünkü entübasyonu olan hastalarımızın en acil buna ihtiyacı var. Bu oksijen içeriye daha iyi nasıl verilebilir? Jel nasıl dağıtılabilir? Bunun şimdi hiç konuşulduğunu görmüyorum, mutlaka tartışılması gereken ya da çalışmalarda klinisyenler ile temel bilimcilerin tartışabilecekleri modellerin geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bir başka önemli nokta ise, bu süreçte yapılan mevcut tedavilerinin hiçbiri ölüm hızını değiştirmiyor. Yani bugün için uygulanan tedavilerin, Aralık ayında başlayan bu enfeksiyonda bu kadar tedavi değişikliğine rağmen, bugün geldiğimiz noktada dünyada ölüm hızlarının değişmediğini görüyoruz. Bu da mevcut tedavilerin işe yaramadığını, daha acil bir şeye gereksinim olduğunu gösteriyor.

Bir başka nokta, bir ülke bir virüs ile savaşmak istiyorsa, öncelikli olarak bu virüsü izole edebilmeli ve çoğaltabilmeli. Türkiye'de BSL 3 ve BSL 4 laboratuvarımız maalesef yok. En kısa sürede organize edilmeli ve kurulmalı. BSL 3 laboratuvarı ise bizde var, bir TÜBİTAK'ta var bir de sanıyorum Ankara'da vardı diye biliyorum. Bu laboratuvarların sayısı hızla artırılmalı. Bu çok önemli bir nokta".

Bundan sonra da biz ne yapacağız bunlardan bahsetmek istiyorum. Bizim 5 ayrı konuda çalışmamız var ama bundan bir tanesi son derece önemli.

Biri aşı geliştirmesi, ekibim Türkiye'deki tek canlı virüsü izole edip üretmeye çalışan bir grup.  Bildiğim kadarıyla başka virüs üretimine çalışan bir grup yok ki virüsün üretilmesi bu virüse antikor geliştirilmesi. Ve bu virüs üzerinde yapılacak çalışmaların, bilgisayar modellemesinin ötesinde faydası olacağını düşünüyorum.

Bir diğer yaptığımız şey, kök hücrelerin bu anlamda kullanılması ve molekülünün klinikteki ekinliğinin test edilmesini içeren çalışmalar ama en çok önem verdiğimiz ve bugün anlatmak istediğim konu ile ilgili yani ‘Konvelsan plazma' dediğimiz insanların çok kısa sürede hayatına dokunabilecek bir tedavi metodundan bahsetmek istiyorum. Şimdi öncelikle neden konvelsan plazma? Hayatımız için neden önemli biraz ondan bahsetmek istiyorum. Bir kere konvelsan plazma dediğimiz bağışık insanların kanının diğer insanların tedavisi için kullanılması 18. Yüzyılın sonlarına dayanmakta. EBOLA verisine baktığımız zaman etkili oldu ve emniyetli olduğunu görüyoruz. İnfluenza çalışmalarında aynı sonuçları görüyoruz. H1N1 verileri aynı şekilde emniyetli ve etkili olduğunu gösteriyor. SARS ve MERS verisi özellikle erken kullanımda etkili ve emniyetli olduğunu gösteriyor ve son olarak da COVİD-19'da yapılan çalışmalar ileri seviyedeki hastalarda dahi etkin ve  emniyetli olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bugün baktığımızda, şu anki profil açısından baktığımızda, mevcut tedavilere göre daha az yan etkiye ve muhtemelen test edilmediği için, karşılaştırılan bir çalışma olmadığı için onlardan daha etkili olduğunu söyleyebiliriz  Bu tedavinin de bazı yan etkileri  var ama bu etkilerin çözümleri de mevcut. En önemli yan etkilerden biri SARS ve MERS'de yapılan çalışmalarda, bu plazmayı insanlara infuze ettikten sonra enfeksiyonun aktive olabilmesi gibi bir yan etki. İkincisi bir başka insanın plazmasını tedavi için kullandığınızda işlerin immün yanıtı gecikebiliyor. İnfuze edilen plazmanın içindeki antikorların hastanın akciğerlerinde yeni lezyonlara sebep olabilmesi söz konusu ve yeterli miktarda antikor verebilmek için yüksek miktarda plazma infuze ettiğinizde ise akciğerde bizim TACO adını verdiğimiz transfüzyon ile ilişkili kalpte yüklenmeye neden olması ile birlikte, kalp yetmezliğini artırabiliyor, enfeksiyon bulaştırabiliyorsunuz. Ve son olarak alerji. Peki bu yan etkileri kontrol edebilir miyiz? Evet tabii ki edebiliriz. Bunun birinci yolu, infuze ettiğimiz plazmanın içindeki antikor çeşitliliğinin fazla ve yüksek olması. İkinci problem, Gecikmiş ümmin yanıt. Sözünü ettiğimiz plazmanın içindeki antikorlar akciğerde yeni hasarlar yaratabilir ama bunu önlemek de son derece kolay. Eğer bu plazmalar erkeden ya da hiç doğum yapmamış kadınlardan hazırlandığı takdirde bu sorun da aşılabiliyor. Bir diğer problem aşırı miktarda antikoru vermek istiyorsanız yüksek seviye vermek zorundasınız ve entübe durumdaki kalp yetmezliği gelişmiş hastalarda bu kadar yüksek plazma sorun yaratabiliyor. Bu durumda verdiğimiz plazma mutlaka konsantre, düşük seviyeli olmalı. Enfeksiyon bulaşı ağır durumda zaten bir grup enfeksiyon ile savaşıyor, yeni bir enfeksiyon bulaştırma şanssızlığını vermemelisiniz. Bu durumda da plazmaların verilmeden önce patojen olarak tüm viral ya da bakteriyel yük açısından inaktive edilmesi son derece önemli. Hemoliz (Hemoliz, hemolitik anemidir. Hemolitik anemi, dış veya iç olabilir. Kırmızı kan hücreleri, tüm vücuda kalbinizden akciğere kadar oksijen taşıma gibi önemli bir misyona sahiptir. Kırmızı kan hücrelerini, kemik iliği yapar. Kemik iliği, kırmızı kan hücrelerini yapmayı bıraktığında hemolitik anemi ortaya çıkar. Yani kırmızı kan hücreleri olması gereken ömürlerini tamamlamadan hasara uğrayıp yıkılırsa Hemoliz denilen Hemolitin Anemi meydana gelir) de önemli olabilir çünkü zaten anemisi meydana gelmiş bir hastada yeni bir hemoliz anemiyi derinleştirecek. Bu durumda  infuze ettiğimiz plazmaların içindeki kan gruplarına karşı olan antikorların da kontrol edilmiş, belli bir miktarın altında olması gerekiyor. Alerji ise Allah'tan çok sorun değil.

Bu tedavi yönteminin uygulanması için hızla donör çağrısı yapılması gerekiyor.  Bu durumda biz eğer doğru bir konvelsan plazma tedavisi yapacak isek havuzlanmış, içindeki antikorun 1/300'den daha yüksek olan, içinde elektrositlere karşı antikor miktarının düşük olduğu, patojen free ve konsantre bir plazmaya ihtiyacımız var. Hepimiz biliyoruz dün itibarıyla Sağlık Bakanlığımız hızla bu tedaviyi onayladı. Biz bu açıdan son derece mutluyuz ve bir de genelgenin arkasında dikkat edilmesi gereken noktaları yazdı. Şimdi, bakanlığımızın bu şartları oluştururken şunu göz önüne aldığını çok iyi anlıyorum.  Hızla plazma tedavisi her yerde devreye girebilir. Yalnız benim bu noktada kuşkularım var, standart plazma beraberinde istenmeyen sorunları getirebilir.

İşte bu yüzden grubumuz 4 haftadır çalışıyor ve şu anda üretime hazır olan FDA'in (Amerika Birleşik Devletleri'nin Sağlık Bakanlığı'na bağlı; gıda, diyet eklentileri, ilaç, biyolojik medikal ürünler, kan ürünleri, medikal araçlar, radyasyon yayan aletler, veteriner aletleri ve kozmetiklerden sorumlu bürosu) belirttiği standartta ürünü hazırlamış durumda.  Bir kere donör seçim kriterlerimiz var. Bu noktada, bir şeyin altını çizmek istiyorum.

Ülkemizde özellikle konvelsan plazmayı ana kaynağı olan bağışık donörlere ulaşabilmek mümkün ve burada alınan standartlar da çok ağır değil. Şu anda bizim sadece kendi hastalarımızdan saptadığımız, özellikle kendi hastalarımıza bulaştırmış olan hastalarımızın çocuklarının immün olduğunu görüyoruz ve bizim elimizde yaklaşık 20 civarında donör var. Bir kere donör çağrısı hızla yapılmalı, davet edilmeli. Bu noktada tarama testleri çok önemli. tarama testleri sadece  hastalara yapıldığı sürece, bizim immün insanları bulabilme şansımız kısıtlanıyor. O yüzden bir organizasyonun alınan karar hızla eklenmesi gerekiyor

Şu anda uygun donör seçiliyor, önce patojen inaktive ediliyor, içerisindeki proteazlar (Proteinlerin parçalanmasından sorumlu enzim grubu) ki bu viral enfeksiyonlarda bunları çok istemiyoruz, azaltılarak konsantre ediliyor. Sonra içindeki antibody titresi (Bir antikor titresi, belirli bir epitopu tanıyan ve hala pozitif bir sonuç veren en büyük seyreltmenin tersi olarak ifade edilen bir organizmanın ne kadar antikor ürettiğinin bir ölçümüdür.) gösteriliyor ve 100 ml'lik kryobagler halinde hazır.

Yapılan kalite kontrol testlerinden bir tanesine dikkatiniz çekmek istiyorum. Bu teste özellikle canlı Covid-19 virüsü üzerinde değişik ilüzyonlarla koyduğunuzda elinizdeki plazmanın etkinliğini gösteriyor. Sonuç olarak plazma tedavisi elimizdeki en güçlü tedavi ve bunun biran önce uygulamaya yüksek standartta girmesi gerekiyor. Bunun için de bir organizasyon hazırladık, yakında bakanlığımıza sunacağız.

Bu organizasyonda donör seçimi ve gelişmeleri takip edecek ve verilen plazmanın etkinliğini takip edecek bir bilim kurulu, bir üretim merkezi, bir donör organizasyon alt yapısının hızla oluşması gerekiyor. Ben bakanlığımızın bunları çok kısa sürede organize edeceğine inanıyorum. Ve bilimsel verilere göre şu an elimizdeki en etkili tedavi ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Covid-19 Türkiye Platformunun düzenlediği Sanal Konferansa şu linkten ulaşabilirsiniz.

[3] "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor" diyen profesör YÖK'e atandı!