4 Ocak 2020 tarihli yazımda sermaye kaybı ve borca batıklıkla ilgili Ticaret Bakanlığı (Bakanlık) tebliğinin yayımladığını duyurmuş ve yapılan düzenlemeleri kısaca açıklamıştım.
Yeni tebliğ ile iki önemli değişiklik ve şirketler için bazı kolaylıklar getirildi.
Birinci değişiklik; ekonomik kriz, TL'nin yabancı paralara karşı değer kaybı ve pandeminin şirket özvarlıklarında yarattığı erimenin bir sonucu olarak sermaye kaybı ve borca batıklık durumuna girişi önleyecek veya çıkışı kolaylaştıracak geçici nitelikteki düzenlemeler.
2018'de çıkarılan tebliğ ile henüz ödenmemiş yabancı para cinsinden borçlardan doğan kur farkı zararlarının tamamının, 1 Ocak 2023 tarihine kadar Türk Ticaret Kanunu (TTK) 376 kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma hesaplamalarında dikkate alınmayabileceği düzenlenmişti. Bu olanak devam ediyor, buna 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve personel giderlerinin toplamının yarısı da eklendi.
Yapılan değişiklikle, 1 Ocak 2023 tarihine kadar, 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve personel giderlerinin toplamının yarısı da TTK 376 kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma hesaplamalarında dikkate alınmayabilecek.
Bu geçici düzenleme çok önemli, çünkü yapılmamış olsaydı, bu yıl ve gelecek yıl çok sayıda şirketin TTK 376 kapsamında iflasına tanık olabilirdik. Düzenlemenin sadece 2020 ve 2021 yılı giderleri ile sınırlı kalması 2022 yılında kuvvetli bir toparlanma beklentisini işaret ediyor. Eğer beklenen toparlanma gerçekleşmezse süre uzatımı gündeme gelebilir.
Yapılan ikinci değişiklik ise tebliğdeki tanımların kanunla uyumlaştırılması ile sermaye ve kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin kaybedilmesi halinde, şirkete daha az kaynak enjekte ederek bu durumdan çıkış imkânının sağlanmasıdır.
"Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının karşılıksız kalması durumu", "zararın, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısına eşit veya bu tutardan çok ve üçte ikisinden az olması" şeklinde tanımlandı.
"Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması" da, "zararın, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisine eşit veya bu tutardan çok olması" şeklinde ifade edildi.
Bu tanımlarda dikkat çeken husus, kanuna uygun olarak "zarar" ibaresine yer verilmiş olması. Uygulamada sermaye ve kanuni yedek akçeler toplamının yarısı veya üçte ikisi özvarlık tutarı ile karşılaştırılıp, özvarlık içinde varlığını koruyup korumadığına bakılıyor.
Yapılan tanımlarla bu yaklaşımın değişip değişmediği, analizde zarar kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda tereddütler oluştu. Ben de önceki yazımda, "zarar" kavramının acilen açıklığa kavuşturulması gerektiğini ifade etmiştim.
Bu tereddütleri gören TÜSİAD Vergi Çalışma Grubu, hızla aksiyon alarak, 26 Aralık 2020 tarihinde yayımlanan tebliğ ile değişen uygulama hakkında 15 Ocak 2021 tarihinde Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü ile bir istişare toplantısı gerçekleştirdi.
TÜSİAD Vergi Çalışma Grubu Başkanı Sayın Şerafettin Karakış'ın moderatörlüğünü yaptığı webinarda Ticaret Bakanlığı Şirketler Dairesi Başkanı Sayın Ahmet Can Balak ve Uzman Sayın Serdal Yeğen, tebliğe ilişkin soruları yanıtladılar.
Bakanlık yetkilileri, hesaplamanın esas itibariyle değiştirilmediğini, değerlendirmede esas alınacak zarar tutarının tüm pozitif özvarlık unsurları dikkate alınarak belirleneceğini, hatta bazı negatif özvarlık unsurlarının gerçek nitelikte bir zarar olmayabileceğini (yabancı para çevrim farkından kaynaklanan tutarlar gibi), bu açıdan değerlendirilmesi gerektiğini ifade ettiler.
Yani tebliğ ile olumsuz yönde yapılmış bir değişiklik söz konusu değil, özvarlık yöntemi geçerliğini koruyor, hatta negatif özvarlık unsurları ile ilgili olumlu yönde bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz.
Bu toplantıda aldığım notları kısaca paylaşmak isterim:
- 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve personel giderleri kümülatif olarak dikkate alınacak. Örneğin 2021 yılına ilişkin hesaplamalarda, hem 2020 hem de 2021 yılında tahakkuk eden bu giderlerin toplamının yarısı dikkate alınmayabilecek.
- Geçici madde 1 Ocak 2023 tarihine kadar uygulanacağı için 2022 yılına ilişkin hesaplamalarda da bu iki yılda (2020 ve 2021) tahakkuk eden söz konusu giderlerin yarısı dikkat alınmayabilecek.
- Geçici madde uyarınca sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin hesaplamalarda dikkat alınmayan gider unsurları finansal tablolarda yine yer almak zorunda. Yani finansal tablolar bu giderler de dikkate alınarak düzenlenmeli. Geçici madde kapsamında yapılacak muhasebe ve/veya finansal tablo dışındaki hesaplamalara ilişkin olarak finansal tablolarda herhangi bir kayda yer verilmeyerek, bu durum bilgi mahiyetinde dipnotlarda gösterilecek. Dipnotlardaki açıklamaların, finansal tablo kullanıcılarının değerlendirmeleri için yeterli bilgi içermesi gerektiği söylendi. Anladığım kadarıyla hesaplama detaylarını vermeye gerek yok, kalemler itibariyle toplamların verilmesi yeterli olacak.
- Geçici maddede "kiralamalardan kaynaklanan giderler" şeklinde ifade yer aldığı için TFRS'ye göre finansal tablo hazırlayan şirketler açısından sadece kira giderleri değil, TFRS 16 Kiralamalar Standardı kapsamında gider olarak dikkate alınan amortismanlar ve faiz tutarlarının yarısının da hesaplamalarda dikkate alınmaması mümkün.
- Personel giderlerinden de sadece ücret ödemeleri kastedilmiyor. Çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen tüm menfaatler kapsama dâhil. Hatta kıdem ve izin karşılıklarının da personel giderleri kapsamında değerlendirildiği ifade edildi.
- Geçici madde sadece TTK 376 kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda geçerli olduğundan, yeniden yapılanma projelerinde (birleşme, bölünme vs.) uygulanmayacak. TTK 139 gereğince, sermaye kaybı veya borca batık durumda olan bir şirket, kaybolan sermayeyi karşılayabilecek tutarda serbestçe tasarruf edilebilen özvarlığa sahip bulunan bir şirket ile birleşebiliyor. Birleşmeye taraf olan bir şirketin, sermayesiyle kanuni yedek akçeleri kaybolmuş veya borca batık durumda olması halinde; birleşmeye taraf olan diğer şirketin kaybolan sermayeyi veya borca batıklık durumunu karşılayacak miktarda serbestçe tasarruf edebileceği özvarlığa sahip bulunduğu ve buna ilişkin tutarların, hesap şekli de gösterilerek doğrulandığı veya belirtilen durumların mevcut olmadığının doğrulandığı yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir raporu ile ortaya konuluyor. Bu özvarlık hesabında geçici madde uygulanamayacak demektir. Bakanlığın bu görüşünü gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.
- Sermaye ile kanuni yedek akçeleri toplamının en az üçte ikisi zarar sebebiyle karşılıksız kalan şirketin genel kurulu, kalan sermayeyle yetinmeye karar verdiği takdirde, sermaye ve kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içerisinde korunması şartıyla, sermayeyi asgari sermaye tutarına kadar azaltabilir. Burada görev Hazine ve Maliye Bakanlığına düşüyor. Bu durumdaki pek çok şirket sermayesini azaltarak üçte ikiden fazla kayıp durumundan kurtulabilecekken, zarar sebebiyle yapılan bu azaltım işleminde dahi vergileme yapılacağı yönündeki görüş şirketleri çıkmaza sokuyor. Yani ya vergi riski alınarak azaltım yapılacak ve şirketin iflası önlenecek, ya da şirket iflasa sürüklenecek! Hazine ve Maliye Bakanlığının çok acil bir şekilde özellikle zarar sebebiyle yapılan ve nakit çıkışı gerektirmeyen sermaye azaltımında vergileme yapılmayacağı hususunu açıklığa kavuşturması gerekiyor.
- Sermayenin zarar sonucu ortaya çıkan kayıp kadar azaltılması ile birlikte eş zamanlı olarak istenilen tutarda artırımına karar verilebilir. Eşzamanlı azaltım ve artırım işleminde azaltım, sermayeyi asgari miktarın altına düşürecek şekilde gerçekleştirilemez (eşzamanlı artırımla bu seviyenin üzerine çıkılacak olsa bile).
- Sermayenin zarar sonucu ortaya çıkan kayıp kadar azaltılması yoluna gidilmeden sermaye artırımına da karar verilebilir. Bu şekilde yapılacak sermaye artırımında, tescil edilecek sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içerisinde korunmasını sağlayacak tutarın sermaye artırımının tescilinden önce ödenmesi (Tebliğ 10/b)
Aynı genel kurul toplantısında, bedelleri tamamen ödenmek suretiyle, sermayenin istenilen düzeyde artırılmasına ve daha sonra azaltılmasına karar verilebilir. Bu şekilde gerçekleştirilecek işlemler sonucunda, tescil edilecek sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içinde korunması zorunludur. (Tebliğ 10/c) Bu yöntem, zararın tescilli sermayeden çok yüksek olduğu şirketler açısından büyük kolaylık sağlayacak.
Bu iki durumda da geçici maddenin uygulanamayacağı Bakanlık yetkililerince ifade edildi. Buna göre, şirketlerin sermaye kaybı ve borca batıklık hesaplamalarında geçici madde uygulanarak bazı giderler dikkate alınmayabilir iken, sermaye ve kanuni yedek akçeleri toplamının üçte ikisinden fazlasını kaybeden bir şirket bu durumdan çıkabilmek için sermaye artırımı veya eşzamanlı sermaye artırımı ve azaltımı yapmak istediğinde özvarlık hesaplanırken bu geçici madde uygulanamayacak demektir.
Bu yaklaşım şirketlerin söz konusu tedbirleri uygulayabilmeleri için daha fazla nakde ihtiyaç doğuruyor. Doğal olarak bu yaklaşım toplantıda eleştirildi. Çünkü içinde bulunduğumuz ortamda bu kolay değil. Şirketlerin üçte iki kayıp durumundan daha az kaynakla kurtulabilmelerini sağlamak için Bakanlığın bu katı yaklaşımını gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. Neticede TTK 376 kapsamında bir değerlendirme yapılıyor. Geçici maddenin bu değerlendirmede de dikkate alınması bence düzenlemeye aykırılık teşkil etmez. Hatta zorunludur. Bu durumdan kurtulmak için nakit koymanın gerekli olmadığı durumlar için geçici madde uygulanırken, şirkete nakit konulması durumunda maddenin uygulanmamasının izahı yoktur.