Erdoğan Sağlam

21 Ekim 2024

Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nu düzenleyen torba yasa teklifi ertelendi; bütçe görüşmelerinden sonra tekrar gündeme gelecek!

Getirilmek istenen yükümlülükler “vergi” niteliğinde değil, kamuoyunda bunlara “vergi” denilmesi yanlış

Değerli okurlar, 3238 sayılı Savunma Sanayii İle İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’a göre kurulmuş olan Savunma Sanayii Destekleme Fonu (Fon)’un gelirlerini/kaynaklarını artırmak için TBMM Başkanlığına 11 Ekim 2024 tarihinde sunulan teklifin yoğun tepkiler üzerine geri çekildiği açıklandı.

“Ertelendi” de diyebiliriz. Çünkü teklif, tepki çeken düzenlemelerin kaldırılarak veya revize edilerek Bütçe Kanununun görüşülmesinden sonra yeniden gündeme getirilecek.

Bu sonucu, teklif görüşmelerinin sonlandırıldığını açıklayan AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler’in, "Teklifi daha detaylı ele almak üzere görüşmeleri sonlandırdık. Detaylı inceleme yapacağız. İhtiyaç duyulacak diğer kalemleri de daha detaylı inceleyerek varsa bu konuda değiştirilecek ya da geri çekilecek hususları bütçeden sonraki dönemde tekrar değerlendireceğiz” ifadelerini kullanmasından çıkarıyorum.

Teklifle ne getirilmek isteniyordu?

Teklif, 3238 sayılı Kanunun Fon’un gelirlerini düzenleyen 12 nci maddesinde yapılması öngörülen değişikliklerle bazı işlemlerden “tutar”, “pay” veya “katılma payı” adı altında sabit tutarlarda yükümlülükler alınmasını öngörmekteydi.

Bu yükümlülükler şunlardı:

*488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun "IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar" başlıklı bölümünün "2. Beyannameler" başlıklı fıkrasının (b), (c), (e) ve (f) bentlerinde yer alan beyannamelerden alınan damga vergisi tutarı kadar alınan pay (Yıllık gelir vergisi beyannamesinde, bu beyannameden alınan damga vergisinin yarısı kadar pay alınacaktı.)

Teklifle pay alınması öngörülen beyannameler üzerinden halen aşağıdaki tutarlarda damga vergisi tahsil ediliyor:

b) Vergi beyannameleri: (f) bendi dâhil olmak üzere, beyanname verme süresi içerisinde düzeltme amacıyla verilen beyannameler hariç)  
ba)  Yıllık gelir vergisi beyannameleri
(467,20 TL.)
bb)  Kurumlar vergisi beyannameleri
(624,10 TL.)
bc)  Katma değer vergisi beyannameleri
(308,30 TL.)
bd)  Muhtasar beyannameler
(308,30 TL.)
be) Diğer vergi beyannameleri (damga vergisi beyannameleri hariç)
(308,30 TL.)
c) Gümrük idarelerine verilen beyannameler
(624,10 TL.)
e) Sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri
(228,80 TL.)
f) 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesi ile muhtasar beyannamenin birleştirilerek verilmesiyle oluşturulan beyannameler
(365,50 TL)
 

* Tapu ve kadastro işlemlerinden; taşınmaz satışlarında alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı 750 TL (Bir taşınmaza ilişkin aynı anda aynı kişiler arasında birden fazla yapılan alış ve satışlarda alım satım sayısı ile ilişkilendirilmeksizin alıcı ve satıcının her birinden bir kez alınır.), diğer işlemlerde adına işlem yapılandan 375 TL olarak alınan pay

*23/2/2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu kapsamında çıkarılan kredi kartlarından aynı Kanunun 9 uncu maddesine göre belirlenen limiti 100 bin Türk lirası ve üzerinde olan kartların hamillerinden her bir kart başına yıllık alınan 750 TL pay

* Noterlerde yapılan işlemlerden aşağıda belirtilen tutarlarda alınan pay;

- Taşınmaz satışlarının noterler tarafından yapılması halinde (d) bendinde belirtilen tutar

- İlk defa tescili yapılacak olan araçların tescil işlemlerinde 3.000 TL

- Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinde 1.500 TL

- Noterlik ücreti alınan diğer işlemlerde işlem başına 75 TL

Yukarıdaki işlemlerden alınması öngörülen maktu (sabit) tutarların, her yıl yeniden değerleme oranında artırılması öngörülmekteydi.

Bu yükümlülükler vergi niteliğinde mi?

Hayır, getirilmek istenen yükümlülükler “vergi” niteliğinde değil. Kamuoyunda bunlara “vergi” denilmesi yanlış.

Bunları Anayasamızda kullanılan ifadesiyle “vergi benzeri mali yükümlülük” olarak nitelendirmek daha doğru.

Vergiye benziyor, çünkü yasa ile düzenleniyor, zorla alınıyor, ödenmezse cezai ve icrai işleme konu edilebiliyor.

Vergiye benzemediği yanı ise belirli bir karşılığa dayanması. Vergi benzeri mali yükümler karşılığında bu ödemenin yapıldığı kurum tarafından sağlanan bir yarar, verilen bir izin, bir lisans ya da bir hizmet söz konusu olabiliyor.

Vergiler, bütçede yer alırlar ve “adem-i tahsis ilkesi” gereğince, belli bir amacın gerçekleşmesi için kullanılamazlar. Yani belli bir amaca tahsis edilemezler. Oysa vergi benzeri mali yükümlülükler çoğunlukla belli bir amaca yönelik tahsil edilirler. Yani karşılıksız değil bir karşılıkları vardır.

Bütçe dışında “pay”, “katılma payı”, “aidat”, “fon” gibi adlar altında tahsil edilen vergi benzeri mali yükümlülüklerin artması bize geçmişte örneklerini gördüğümüz bütçe disiplininden kopuş ve denetim dışı yükümlülük tahsili gibi kötü uygulamaları hatırlatıyor. Bu nedenle ciddi eleştiriler yapılıyor.

Bu konuda Değerli Meslektaşım Emrah Akın’ın T24’te yayımlanan “Bütçede fon uygulamalarına yeniden mi dönüyoruz?” başlıklı yazısını okumanızı öneriyorum.

Mali güce göre ödeme ilkesi vergi benzeri mali yükümlülüklere uygulanabilir mi?

Anayasamızın 73’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” hükmü ile vergilemede mali güç/ödeme gücü ilkesi anayasal bir ilke olarak belirlenmiş bulunuyor.

Vergi benzeri mali yükümlülük ibaresine ise Anayasa'nın 73'üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer veriliyor. Bu fıkralarda mali güce bir referans yapılmıyor. Buradan hareketle mali güç ilkesinin vergi benzeri mali yükümlüklere uygulanmayacağı yolunda görüşler var. Anayasa Mahkemesi kararları da var. Ancak bu lafzi yorumun günümüzde ve son yıllardaki Anayasa Mahkemesi kararları dikkate alındığında geçerli olmadığını düşünüyorum.

Günümüzde vergi benzeri mali yükümlülüklerin milyonlarca kişiyi ilgilendirdiğini ve eşitlik, verginin adil dağılımı ve sosyal devlet ilkesini dikkate aldığımızda, mali güç ilkesini göz ardı edemeyeceğimizi düşünüyorum. 

Bu nedenle vergi benzeri mali yükümlülüklerin yasallık ilkesine uygunluğu ve bu uygunluğun yargısal denetimi kadar mali güce göre ödeme ilkesine uygunluğu da denetlenebilmelidir.

İşte bu nedenle bazı hukukçular, teklif gündeme geldiğinde Anayasaya aykırı olduğu hususunu ciddi bir şekilde gündeme getirmişlerdir.

Teklifin yeniden gündeme getirilmesi hazırlıkları yapılırken veya Mecliste görülmesi esnasında umarım bu açıdan da değerlendirmeler yapılır!

Teklifin enflasyon düzeltmesi ile ilgili maddelerini ise başka bir yazıda değerlendireceğim.

Erdoğan Sağlam kimdir?

Erdoğan Sağlam Ankara'da doğdu, ancak nüfusta doğum yeri olarak Çorum görünüyor.

Liseyi İstanbul Maliye Okulu'nda yatılı okudu. Böylece mesleğe çok erken bir giriş yaptı. Ardından Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü'nü bitirdi. Üzerinde lise ve fakülteyi ikincilikle bitirmek gibi bir lanet vardır. En birinci ikincidir.

Üniversiteyi bitirmesinin ardından Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanlığı Kurulu sınavını kazandı. Yedi yıl Hesap Uzmanı olarak çalıştıktan sonra 1994 yılında ayrılarak özel sektöre geçti. Bir yıl süreyle bir şirketler grubunun mali işler direktörlüğünü yaptı.

İzleyen dönemde uluslararası danışmanlık ve denetim şirketlerinden BDO Türkiye'ye (Denet) katıldı. Halen ortak ve yönetim kurulu üyesi olarak faaliyetine devam ediyor. Eşini ve işini çok seviyor.

Başta Vergi Konseyi ve TÜSİAD olmak üzere pek çok mesleki sivil toplum kuruluşunun vergi çalışmalarına katkıda bulunuyor.

2003 -2010 yılları arasında ve 2020 yılında Milliyet gazetesinde, çalışma hayatı boyunca mesleki dergilerde vergisel konularda çok sayıda makalesi yayımlandı. Mayıs 2020'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Teknik bir kitap yazmak istemediği için henüz bir kitabı yok. İleride en azından bir şiir kitabı, bir de polisiye roman yazmak istiyor. Yeminli mali müşavirlik ve bağımsız denetçilik lisanslarına sahiptir.