Söyleyenin maksadını apaçık yansıtan deyimlerin başında "krizi fırsata çevirmek" geliyor. Bu irkiltici sözü ilk duyduğumda, ABD Irak'ı işgal etmişti. Hürriyet gazetesinde ekonomi muhabiriydim. Taahhüt sektörünü (de) izliyordum. Bazı sektör temsilcileri, bombalanmış yanmış yıkılmış kentlere götürülecek altyapı, konut projelerini tarif etmek için bu sözü kullandığı için haber olarak da yazdım.
Artık eskisi kadar kullanılmıyor. (Belki ayıp olur diye düşünülüyordur ama söylemeden yapılıyor.) Şu günlerde tanık olduğumuz bazı durumlar ise şimdi de korkunç deprem afetinin fırsata çevrilmek istendiğini düşündürüyor.
* * *
Enkaz altından hâlâ yaşayan insanların çıkarıldığı günlerde başlatılan seçim tartışması böyle bir siyasi fırsatçılığın ürünü. Eski TBMM başkanı Bülent Arınç yedi gün süreli resmi yas biter bitmez Anayasa'daki apaçık hükme rağmen, seçimleri ertelemenin nasıl mümkün olacağının (!) zoraki formülünü kamuoyuna duyurdu. Anayasalar kutsal metinler değilmiş. Seçim ertelemesini sadece ve sadece savaş halinde geçit veren hüküm Meclis tarafından ilga edilebilirmiş, o maddeye (78) ertelemeyi mümkün kılan fıkralar eklenebilirmiş.
(Formülün kendisi kadar, senelerce dert yandıkları darbe külliyatının bir kavramı olan ilga kavramının bu kadar rahat kullanılabilmesi de dikkate değer.)
Anayasa'ya aykırı bir işlem güya meşrulaştırılmaya çalışılırken; vatandaşı üç gün üç gece çaresiz bırakmamış, acı dolu çığlıklarını hemen duymuş, gözümüzün içine baka baka "her yere ulaştık" yalanı söylenmemi, ilk saatlerden itibaren zamana karşı yarışan, bütün devlet imkanlarını oraya yığan bir iktidar varmış izlenimi yaratılıyor.
Distopik bir film platosuna dönmüş yıkık, karanlık kentlerde hayatta kalmış vatandaşlarını üşütmüyor, hepsine çadır göndermiş, kimseyi çorbasız bırakmamış, tuvalet ihtiyacını giderememe rezilliğine mahkûm etmemiş, hizmetlerinden herkesin memnun kaldığı için gitmesini hiç istemediği bir iktidar yönetiyormuş, tam da bu nedenle Anayasa'yı arkadan dolaşacak formülleri hak ediyormuşuz gibi bir durum…
Kimse kimseyi kandıramaz
Bilinse iyi olur: 6 Şubat'tan bu yana kimsenin kimseyi kandıramayacağı bir gerçeklik düzlemindeyiz. Deprem büyüktü ama iktidarın iş yapma kapasitesinin küçüklüğünü iliklerine kadar hissetti insanlar. Kurtarılabilecek binlerce insan, örgütlü liyakatsizlik, beceriksizlik, örgütlü atalet, örgütlü kibir yüzünden enkaz altında yaşamını kaybetti. Yıkılmayabilecek binlerce bina unufak oldu. Bir suç mahalli haline gelen afet bölgesinde devletin teorik olarak üzerine en çok titremesi gereken Yapı Denetim binası iş makinalarıyla yıkılmaya kalkıldı. Ciddi, özverili avukatlar sayesinde tutanak tutuldu savcılık kararı alındı. Şimdi müteahhitlerle, ruhsat süreçlerindeki kamu görevlileriyle, yerel yöneticilerle merkezi yönetim bürokratları ve siyasetçileriyle geniş bir suç ağı oluşturan bu düzen biraz daha hesap vermesin, rant düzeni sürsün, koltuklar makamlar maaşlar kaybedilmesin diye bütün çabalar.
Enkaz moloz değildir
Afeti başka bir çok açıdan daha fırsat olarak görenler olacaktır. İzlediğimiz haberlerde yapılan açıklamalarda enkazların kaldırılması konusunda telaşlı aceleci bir tutum görüyoruz. Deprem enkazı molozlardan ibaret değildir. Yıkılan yapıların içinde kalan değerli değersiz maddi eşyaların hatıraların sahibi o yıkılan evde oturanlardır. Onların rızasını almadan sormadan yıkmak, iş makinelerini sahaya sürmek hak ihlali olduğu gibi çıkacak beton, demir, kablo vs gibi hurdaların ekonomik karşılığının ne olacağının açıklanması gerekir. Bu konuda ihale yapılacak mı, kim yapacak, nasıl yapacak? Bu konuyu Pazar akşamı Fox TV'de yorumcusu olduğum Orta Sayfa programında dile getirdim. TOKİ Başkanı Ömer Bulut önce mesaj gönderdi sonra da telefonla aradı. Sorularımı yanıtladı. Aşağıda özetlediğim bilgileri, deprem alanındaki yurttaşlara yararı olabilir diye paylaşıyorum.
TOKİ Başkanı Bulut aradı
TOKİ olarak bir çok yüklenici firmayla çalışmaları nedeniyle, firmaların iş makinelerinin yıkılmış binaların arama ve kurtarma çalışmalarında kullanıldığını ancak bu çalışmaları AFAD'ın koordine ettiğini söyledi. Kendilerinin enkaz kaldırma konusunda ihale makamı olmadıklarını, sorum üzerine belirten TOKİ Başkanı, ağır hasarlı ya da acil yıkılması gereken binaların beton dayanım testi yapıldıktan sonra kaldırılacağını, bunu da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya yerel yönetimlerin yaptığını belirtti.
Peki enkaz söküm alanında değerli eşyalar konusunda nasıl bir yol izlenecek diye sorduğumda da şu yanıtı verdi:
"Söküm alanında problemler yaşlanabilme ihtimaline göre değerli eşya aranma işlemlerine enkaz sahipleri ve muhtar ya da görevlendirilecek kişi gözetiminde yapılması kararlaştırıldı."
Cumhurbaşkanlığı ne istedi?
Bu arada her konunun Cumhurbaşkanı'na sorularak yapıldığı bu düzende OHAL ilanından sonra ortaya çıkan ilginç bir gelişmeyi aktararak yazıyı bitireyim. Aldığım habere göre Cumhurbaşkanlığı bazı bakanlıklara yazılı talimat göndererek, ihtiyaç duyulan konularda Cumhurbaşkanı kararnamesi taslağı önerisi talep etti. Cumhurbaşkanlığı'ndan Bakanlıklara giden yazıda 8 Şubat'ta ilan edilen OHAL'in ardından OHAL Kanunu'ndaki hükümlerin uygulama alanı bulduğu hatırlatıldı. Ancak bununla birlikte kanunun dışında kalan önlemler ve düzenlemelerin de Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmesinin mümkün hale geldiği belirtildi. Özetle Cumhurbaşkanlığı Bakanlıklara mealen şunu demiş oluyor:
"Ey bakanlık, senin görev alanına giren bir konuda, düzenlenmesi gerektiğini düşündüğün bir saha bir tedbir varsa, bunu bana kararname taslağı şeklinde hazırla gönder. Gerekirse biz onu kararnameye dönüştürürüz."
Böyle bir talimatın sonuçlarını da OHAL altında yaşadıkça göreceğiz.
Çiğdem Toker kimdir? Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı. Ödülleri |