Candan Yıldız

15 Şubat 2021

Teyit.org ve yeni sansür yolları ihtimali: Bir sen eksiktin Facebook!

Gazeteciliğin gazetecilerin mesleği olduğunu aklımızdan çıkarmadan bu konuyu tartışmalı, mazimiz medyada özdenetim açısından iftihar edilemeyecek durumdayken bugünü ve geleceği başka çürüme ihtimallerinden esirgemeliyiz

Körfez Savaşı'nın (1991) üzerinden çok vakit geçti. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgaline karşı ABD öncülüğündeki koalisyon harekâtının "meşruluğu" için üretilen "petrole bulanmış karabatak" yalanına sarılan savaş taraftarları ve yancısı medya o vakitlerde henüz "doğrulama" mecralarıyla tanışmamış, fact-checking radarına takılmamıştı.

Post-truth dünyanın yeni yeni belirdiği yıllarda, dijital dünya ürünü sosyal medya uygulamaları daha hayatımıza girmemiş, bu mecralardaki rıza ve gerçeklik üretiminin gelecekte açacağı sorunlar bilim-kurgu filmlerinin konusu olmuştu.

Oysa teknolojik dönüşümün toplumsal yaşamın bütün katmanlarını; medya, siyaset, ekonomi, hukuk, bilim ve sanatı nasıl etkileyeceğini kâh sevinerek, kâh kaygılanarak, kâh da toslayarak öğreneceğimiz zamanlar çok da uzak değildi. Yakın gelecekte "fact-checking"leri, "yankı odaları"nı öğrenecektik.

Ve öğrendik…

Sosyal medyanın bütün mecralarında dolaşıma sokulan, dolaşımı tekrarlanan yalan, doğru olmayan, maniple edilmiş her türlü bilgi, belge ve görüntüyü "kamu" adına denetlediği iddiasıyla yola çıkan "doğrulama" mecralarının varlığı "savaşları" önlemese bile post-truth dünyanın ipliğini pazara çıkarması için önemliydi.

Teyit, doğrulama gibi mecraların gazeteciliğin icrasına ilişkin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği tartışması, özellikle bu alanlarda gazeteciliğin evrensel dünyasına taşmasının örnekleriyle karşılaşılınca, hem meşru hem de şart oldu.

Acaba post-truth dünyada gerçek ve yalan arasındaki uçurumdan düşen haberleri gazeteciliğin evrensel değerleri mi tutacak, yoksa çeşitli motivasyon ve taahhütlerle hareket eden fact-checking mecraları mı? Ve bu alan gerçeğe sadakat yolunda uzlaşmanın mı zemini olacak yoksa çatışmanın mı?

Bu yazının derdi, gazeteciliğin sulh ceza hâkimlikleri tarafından her gün dara çekildiği Türkiye'de mesleğimizin yeni "sansür" mecralarıyla, belki daha doğru bir ifadeyle yeni sansür sonuçlarıyla karşılaşma riskini ortaya koymak. Bu bağlamda ele alacağım örnekler, üç yıla yakındır mutfağında ve yönetiminde olduğum T24'ün teyit.org tarafından rapor edilen haberlerinden verilecek.

2016 yılında kurulan Teyit.org, Facebook'tan önemli miktarda mali kaynak alan bir organizasyon. Teyit.org'da paylaşılan bilgiye göre, Facebook 2020 yılının ilk dokuz ayında teyit.org'a 294 bin 400 ABD Doları (2 milyon 72 bin 500 TL, eski TL birimiyle 2 trilyon 72 milyar 500 milyon TL) para verdi. Teyit.org, sağladığı bu kaynak karşılığında Türkiye'de medya ve sosyal medyaya yansıyan bazı haberleri/iddiaları inceliyor. İnceleme sonucunda hazırladığı raporu Facebook'la paylaşıyor. Teyit'in raporu, söz konusu haberde yanlış / yalan bilgi paylaşıldığı iddiasını içeriyorsa, ilgili haber sitelerinin Facebook'ta bütün haber, yazı, video içerikleri ve tanıtım yapmaları kısıtlanıyor veya engelleniyor. Bir başka deyişle Facebook, teyit.org'un iddiaları üzerine, haber sitelerini "yalan haber üreten mecralar" ifadesiyle kategorize ederek haberlerinin yayılmasını engelliyor.

Teyit.org, benzer bir anlaşmayı yeni sosyal medya devi TikTok'la da yaptığını aralık ayında açıkladı. Ancak TikTok'tan ne kadar bir mali kaynak sağlandığı henüz duyurulmadığı için bilmiyoruz. Velhasıl, "doğru haber, doğru bilgi" iddiasıyla çıkılan bir yolda haber erişiminin kısıtlanması / engellenmesi sonucunu üreten bir sapmaya, başka türlü bir RTÜK icraatına evrilmekte olan bir yolculuktan söz ediyorum.

Sendikanın yanıltıcı açıklaması üzerinden haberciliği Facebook'a raporlama

Evet, yalan ağlarına takılmak yer yer gazeteciler ve medya kuruluşları için bir gerçek. Kamunun doğru haber alma hakkının tartışmasız bir mesleki ilke olduğu karşısında "gazeteciliğin" berbat, çirkin, kötü örnekleri de başka gerçek. Buna rağmen gazeteciliğin yine evrensel gazetecilik ilkeleriyle teyit edilmesinin, yargılanmasının neden önemli olduğunu örneklerle anlatalım.

T24 pandemi döneminde Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık Emekçileri Sendikası'nın (SES) sık sık gündeme getirdiği "Covid-19'un meslek hastalığı sayılması" talebini, SES'in Aralık 2020'deki yazılı açıklamasına dayandırarak "TBMM Sağlık Komisyonu'ndaki tüm partilerin Covid-19'un sağlık emekçileri için meslek hastalığı sayılması kabul ettiği" haberini yaptı. Haberin kaynağı SES'ti. Yani sağlık çalışanlarının örgütlü olduğu sendika.

Teyit.org, "22 Kasım itibariyle komisyonda kabul edilmiş bir kanun teklifi yok" bulgusuyla, T24'ün sadece sendikanın yazılı açıklamasını yansıtan haberi rapor etti. Söz konusu açıklamayı T24 dışındaki bazı mecralar da; Birgün, KRT TV, Gerçek Gündem, Koronapatt, OdaTV, İleri Haber, SES, Sözcü, Onedio benzer başlıklarla paylaştı. teyit.org "bu adresler paylaştı" diyerek bu haber mecralarını bayrakladı, yani yanlış / yalan haber raporlaması yaptı. Aynı haberi yapan ve benzer manşeti atan Sputnik'e listesinde yer verilmemesini de not olarak düşeyim.

Oysa söz konusu haber gazeteciliğin evrensel kriterlerinde yalan değil, yanlış haberdi. Ve yanlış bir haberin ideolojik bagaj olmaksızın veya herhangi bir mazeret üretilmeksizin düzeltilmesi de gazeteciliğin doğal parçası. Haberin düzeltilen haliyle, gerektiğinde açıklama ile birlikte kamunun bilgisine sunulması da… Kaldı ki "düzeltme ve cevap hakkı"nın hukukta da medya etiğinde de yeri var.

Ancak teyit.org, sadece bir sendikanın açıklamasına itibar ettikleri için yanıltılan haber mecralarının, söz konusu haberdeki yanlışı düzeltmelerini beklemek yerine Facebook'a yaptığı raporlamayla, yukarıda işaret ettiğim "haber sitelerinin bütün içeriklerinin erişiminin kısıtlanması / engellenmesi" sonucunu üreten bir yol takip ediyor. Teyit.org, aldığı para karşılığında Facebook'a karşı böyle bir taahhüdü olduğu için mi bu yolda ilerliyor, şu anda bilemiyoruz.

SES'in kurumsal açıklamasında, kendisine itibar eden haber mecralarını yanıltarak "hayalini' "gerçek' olarak sunması, en iyi ihtimalle Platon'un ancak hakikati desteklediği ve insanları başka yanılgılardan koruduğu koşuluyla söylenebilecek "soylu yalan' tanımına girebilir. Kaldı ki bu durumun, toplumu doğrudan zehirleyen, insanların hayatını mahveden mesela Demirtaş, mesela Kavala hakkındaki yalan rüzgârlarının teyit süreçlerinden geçirilmediği bir düzende, medyada denetim imkânlarının gerçekten kısıtlı olanakları içinde tali bir mesele olarak kaldığı açıktır.

T24 haberinde olmayan iddia için raporlama

Gelelim ikinci örneğimize.

10 Şubat'ta T24, sosyal medyada dolaşımda olan bir videoyu "tepki çektiği" olgusuyla haberleştirdi. Tiktok'ta tepki çeken nezarethane videosu: Boğaziçi misafirhanemiz sizi bekliyor" başlığı ile yapılan haberde, "görüntünün Mülkiye Dayanışması adlı Twitter hesabından paylaşıldığı ve videonun İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde çekildiğinin iddia edildiği" bilgisine yer verildi.

Bu haberi incelemeye alan teyit.org, T24'ün kullanmadığı bir ifadeyi metinde yer verilmiş gibi değerlendirdi ve T24 haberinin de doğru olmadığını öne sürerek rapor etti.

Oysa teyit.org, T24'ün haberinden iki gün sonra paylaştığı inceleme metnine göre, "görüntülerin bir polis tarafından çekilip çekilmediği" iddiasını araştırmıştı. T24'ün teyit.org'un radarına girmesinin nedeni bu olamazdı. Zira T24'ün haberinde görüntünün kim tarafından çekilip çekilmediği ile ilgili herhangi bir ifade yoktu. Ama her nasılsa T24 haberi de incelemeye alınmıştı.

Kaldı ki İstanbul Valiliği sosyal medya kamuoyunu dikkate almış olmalı ki bir açıklama yayınladı, görüntülerin polis tarafından çekilmediğini söyledi. Ancak açıklamada görüntülerin nerede çekildiği ile ilgili bilgi de verilmedi. Bu açıklama da T24'te ayrıca haber yapıldı. Sonuçta teyit.org'un inceleme raporunda, yanlış haber veren mecralar arasında T24 de telaffuz edildi ve henüz bir düzeltme açıklamasına gerek görülmedi.

Doğruluk denetimini kim, nasıl yapabilir?

Doğrulama mecralarının; neyin haber olup olmadığı veya olayların hangi noktadan itibaren haber/yayın değeri kazandığı ile ilgili olarak haber mutfaklarının editoryal süreçlerine bir katman olarak eklemlenmesi gerçekçi olmadığına göre, medyada özdenetimin temel koşulu olan "meşruiyeti kabul edilmiş, üzerinde uzlaşılmış' yapıların geliştirilmesi kritik bir önem taşıyor.

Bu tür mecraların "alternatif" haber mecrası olmaya aday olup olmadığı ya da buna evrilip evrilmeyeceği ayrı bir tartışma konusu olsa da "bağımsız" medya sorunu, tartışmalı bir yalan / yanlış değerlendirme süreçlerine, mesleki değerlendirme zaaflarına indirgenemeyecek kadar yapısal.

Haber etiğini yeşertecek / yaşatacak deneyim ve birikimin cari medya düzeninde aşındırılması bağımsız gazetecilik birikimi gerçeğini değiştirmez. Medyanın yeni yeni "cıs'lara değil, kendi canını acıtacak kadar özeleştiriye ve üzerinde mutabakata varılmış özdenetim yapılarına ihtiyacı var.

Bu denetimi kimlerin, hangi örgütlerin yapacağı ise, medyada özdenetimin kabullenebilirliği, meşruiyeti ve dolayısıyla sürdürülebilir olması açısından kritik bir önem taşıyor. Elbette herhangi bir organizasyonun yanlış / yalan haber incelemesi yaparak sonuçlarını paylaşması, örneğin T24 mutfağında yararlanılan bir üretim olur. Ancak ABD seçimlerinde seçmen bilgilerini sızdırmak, kişisel verileri kullanmak gibi suçlamalara muhatap olan ve uzun süredir etik tartışmalarının odağında bulunan Facebook'un, mali kaynak sağlayarak motive ettiği organizasyonlar üzerinden ve Facebook'ta erişim kısıtlaması tehdidiyle bir uzlaşma ummak gerçekçi olmaz.

Facebook'tan ciddi bir bütçe alarak, zaman zaman maddi hata ve / veya profesyonel değerlendirme yanlışlarının yansıdığı raporlara imza atan teyit.org ve / ya benzeri mecraların, haber sitelerinin Facebook'ta "yalan haber üreten mecralar" olarak kategorize edilmesiyle de sonuçlanan bir icraat içinde olmaları, gecikmiş ama yapılması gereken bir tartışmaya vesile oldu. Bu tartışması gecikmiş süreçte, sonuç olarak, haber siteleri için Facebook'ta erişim ve tanıtım kısıtlaması sonucu da üreten bir kuruluşun, bu imkânla haber mecralarına bir "denetim" dayatması ve üstelik bunu tartışmalı raporlar ve haber seçimleriyle yapması gibi bir sorunla karşı karşıyayız. Bu elbette "medyada özdenetim", "medya etiği" ve profesyonel standartlar açısından kabul edilemez.

İhtiyacımız olan şey, medyada yasaklarla / sosyal medyada erişim kısıtlamalarıyla yeni sansür odaları inşa etmek değil. Gazeteciliğin gazetecilerin mesleği olduğunu aklımızdan çıkarmadan bu konuyu tartışmayı sürdürmeli, mazimiz medyada özdenetim açısından iftihar edilemeyecek durumdayken bugünü ve geleceği başka çürüme ihtimallerinden esirgemeliyiz.

Konfüçyüs der ki… En zor şey, karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır, özellikle odada kedi yoksa!