Katarsis:
Psikoterapistlerin kullandığı, önceden yaşanmış travma yaratan olayların tekrar hatırlanarak heyecan boşalımıyla rahatlama yöntemine verilen bir isimdir.
Söz konusu ruh sağlığı olduğunda, doktorlarımızın ‘katarsis’ sözcüğüne ilişkin tanımı bu.
‘Travma’ gibi bıçak sırtı bir kelimeyi hatırlatarak rahatlama yöntemi olarak bilinen bu kelimenin
-muhtemel- Türkiye’de biliniyor olması -yolu psikolog odasından geçenler dışında- ‘Katarsis’ isimli bir YouTube programı. Bir de bunun ‘Katarsis X-tra’ olanı var.
YouTube’daki ‘Katarsis X-tra’ programının açıklama kısmında yazan detay şöyle:
“Katarsis X-Tra, Uzman Psikolog Gökhan Çınar'ın sunduğu ve izleyenlere farkındalık kazandırmayı amaçlayan bir program! Zorlu yaşantıları, travmaları, sert dönüm noktaları olan konuklar bu programda bir psikoloğa içini açıyor ve dönüşüm hikâyelerini anlatıyor. Kazalar, kayıplar, yas süreçleri, hastalıklar, travmalar, çocukluk yaraları, sancılı büyüme süreçleri, var olma savaşları bu programda konuşuluyor. Ama en çok "umut" konuşuluyor."
Dedikodu soslu Türkiye gündemini takip edenler, popüler kültürün o sırada bize altın tepsi içinde sunduğu hangi isim varsa, o isimleri en az bir kere YouTube’da aratmıştır sanırım.
Merak ettiğiniz medya karakteri kimse, ya da o dönem hangi isim konuşuluyorsa, her nasılsa Gökhan Çınar’ın programında görme olasılığınız yüksek.
En azından benim 'Katarsis’i ve Gökhan Çınar’ı keşfetmem böyle oldu.
“Bu programın gerçek bir psikoterapi seansı ile ilgisi yoktur”
Söyleşilerin başında şöyle bir uyarı ile karşılaşıyorsunuz:
“Bu programın gerçek bir psikoterapi seansı ile ilgisi yoktur”
Peki, izlemeye devam ediyoruz…
Çınar’ı ilk izlediğimde -kendisini gerçek hayatta tanımamakla birlikte- gördüğüm en yapay ‘program sunucusu’ olduğunu düşündüm. Öyle ki, gerçekten bir psikolog olduğunu öğrendiğimde, çoğu zaman karikatürize ettiğimiz psikologlardan biri olarak mıhlandı zihnime. Konuşurken kullandığı ses tonundan tutun da sürekli nemli gözlerle bakmasına kadar...
Ancak yine Türkiye gündeminin dedikodusunu yaparken, YouTube’da aradığım her popüler isimle birer röportaj koparmış olduğunu gördüğümde de mesleki bir kıskançlık duymadım değil. Öyle ki 14 Şubat Sevgililer Günü için Dilek-Ekrem İmamoğlu çifti ile bile bir program yapmış.
Ekrem - Dilek İmamoğlu’nun çıkmayı kabul ettiği bir program demek ki gerçekten ciddiye alınıyor bu toplumda.
Öyle ya, önümüz seçim! Kimsenin izlemediği bir programa çıkmayı, vakit ayırmayı, bu çılgın seçim ortamında durduk yere kabul etmiş olamazlar!
Bir psikoloğun mesleki becerisi mi yoksa Dilek ve Ekrem İmamoğlu’nun samimiyeti ve sevimliliği mi bilemiyorum ama izlettiren bir söyleşi olmuş.
Ancak bu yazının konusu İmamoğlu çifti değil.
Adnan Oktar dosyası ile ilgili belgesel serisi yapan 140journos, yaklaşık üç hafta önce yeni bir bölüm yayınladı. Ve bu bölümde bir örgüt üyesine, 2006 yılında Adli Tıp Uzmanı Prof. Şebnem Korur Fincancı tarafından işkence raporu verildiği ve bu raporun da sahte olduğu iddia edildi.
Bu vesileyle Adnan belgeseli bir kez daha konuşuldu.
1999'daki operasyonda yakalanan Halil Hilmi Müftüoğlu ile ilgili rapora açıklık getiren Fincancı'nın T24’te yayınlanan Soru/Cevap'ta Candan Yıldız'ın sorularına verdiği yanıtı aşağıdan okuyabilir ya da izleyebilirsiniz:
TIKLAYIN | TTB Başkanı Fincancı: Çatlı işkence görse onun için de rapor düzenlerdim
Ama bu yazının konusu Şebnem Korur Fincancı da değil.
Bu yazının konusu, 140journos belgeseli ile bir kez daha gündeme gelen Adnan Oktar mağduru bir babanın; Elvan Koçak’ın 'Katarsis' YouTube programında yaşadıkları.
Programın açılış konuşmasında Gökhan Çınar şöyle diyor: "Siz yurt dışından geldiniz, anlatmak için geldiniz. Biz size ulaştığımızda ikinci defa teklif etmemize bile gerek kalmadı. |
Gökhan Çınar’ın “Biliyorum” dediği tarihle, Elvan Koçak’ın ilk sesini duyurduğu tarih arasında altı yıl fark var!
Elvan Koçak kendi hikâyesini anlatmaya başlıyor…
Ancak yolu birkaç kez psikolog odalarından geçmiş biri olarak, kendi deneyimimde, anlattığım hiçbir olaya Çınar’ın verdiği gibi bir tepki veren psikolog/psikiyatr görmediğimi söylemek zorundayım.
Elvan Koçak yaşadığı travmaları -programın şu anda izlenme sayısı şimdilik 741 bin kişi- anlatırken, Gökhan Çınar’ın gözleri doluyor, başını öne eğiyor, gözlerini Elvan Koçak'tan kaçırıyor, deyim yerindeyse kaşlarıyla Yeşilçam’da Küçük Emrah filmlerini tekrar baştan çekiyor.
Program açılışında Gökhan Çınar’ın ‘duygularınızı da koruyarak…’ demesinin yöntemi bu mu?
Elvan Koçak, adalet arayan ve çocuklarına kavuşmak isteyen bir baba olarak elbette ona gelen tüm davetleri değerlendiriyordur. Sesini daha fazla insana ulaştırabilmek ve çocuklarını geri kazanmak umudu ile her kucak açana öfkesini dillendiriyordur. Hakkıdır. Umarım daha fazla insana sesini duyurmaya devam eder.
Ancak burada aklıma kocaman bir soru düşüyor; bu ve benzeri programları yapan kişiler, ‘mağdurları’ birer popüler kültür karakterine dönüştürüp onlar üzerinden prim yapmaya çalışıyor olabilir mi?
Zira, Elvan Koçak’a tekrar tekrar bütün bu olanları anlattırıp, üstelik bir uzman psikolog olarak yüzbinlerce kişinin önünde duygularını sadece bir programlık vakitte tekrar tekrar kazımak ne kadar etik?
Öyle ya, bir insana travmalarını hatırlatıp karanlık bir kuyuya atmak kolay. Ama tekrar onu oradan çıkarabilecek misin, yoksa orada boğulmasına müsaade edip arkanı dönüp gidecek misin?
Bir psikolog sorduğu -aşağıda göreceğiniz- can yakıcı bir sorudan sonra, babanın verdiği cevapla kafasını öne eğip, ağlamaklı bir surat ifadesiyle program formatına uygun olarak mı hareket etmeli yoksa o noktada mesleki etiğine uygun olarak başka türlü mü davranmalı?
Gökhan Çınar: “Adnan Oktar’ın benim 17 yaşındaki çocuğuma ne yaptığı mahkemede anlatıldı” demişsiniz… İfade vermeye gittiğimde, o gün benden önce benim kızlarımla aynı evde kalan başka bir bayan; tabiri caizse itirafçı nasıl kaçırıldıklarını anlattı. Bir de Adnan Oktar, Büşra’ya cinsel istismarda bulunmuş onu söyledi… Ben burada söyleyemem onu… |
Hepimizin içi cayır cayır yanıyor bu cevaptan sonra. Ama aklıma yeniden şu soru düşüyor; bir babaya tekrar tekrar bu soru neden sorulur, bu sorunun cevabı zaten bilinmiyor mu?
Bir çocuğun cinsel istismara uğramasını pornografik bir soruya dönüştürmekle hangi ‘Katarsis’ sağlanıyor?
Bu sorunun cevabını bile bile sormak, ne kadar bir reyting umuduyla soruluyor?
Bir babaya; neden travması, programın ismi de olan 'Katarsis'i tekrar tekrar yaşatılıyor? Sözüm sadece bu programa değil, bunu yapan herkese…
Eğer programın başında yazdığı gibi bu ‘gerçek bir psikoterapi seansı değilse’ neden bu programı bir gazeteci değil de bir uzaman psikolog yapıyor? Ya da bir psikoterapi seansı havası verilmeye çalışılıyorsa da neden dram satmaya çalışıyoruz? Çünkü dram her zaman tutar!
Benim Elvan Koçak’ta gördüğüm; karşısında nemli gözlerle durarak acısını daha da büyük drama dönüştürmek yerine, yanında hepimizin dimdik durması gerektiği.
Elvan Koçak, kitapçılarda best seller olan beş para etmez kişisel gelişim kitaplarından size daha fazla kuvvet verecek bir güce sahip.
Elvan Koçak’ın zaten midesine saplanmış o tarikat bıçağını içeride bir de bizim çevirmemiz değil; onun anestezisi olarak, yara bandı olarak o bıçağı yavaşça çekerek iyileşmesine yardımcı olmak ve sesine ses olmamız gerekiyor.
Bir izleyici olarak soruyorum; YouTube programcılığı başkalarının mutsuzluğu üzerinden para kazanmak ve reyting toplayarak mutlu olmaya doğru mu evriliyor?
Bunu düşünedururken, sözü Elvan Koçak’ın program kapanışında söylediği son cümleye verelim.
“Beni misafir ettiğiniz çok teşekkür ederim, Allah sizden razı olsun!”