Barış Soydan

05 Eylül 2019

Kriz biterse öfkeli seçmen AKP'ye geri döner mi?

Tek parti iktidarları hep böyle; önce çıkış sonra iniş. Hem ekonomide, hem siyasette, hem de...

Her gecenin bir sabahı, her krizin bir sonu var. Ama sabah güneşli bir güne uyanmakla fırtınalı, kapkara bir göğe uyanmak farklı şeyler... Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu hafta krizin hafiflediğini açıkladı. "Kriz hafifledi" demedi elbette ama ikinci "çeyrekte" (Nisan, Mayıs, Haziran) ekonominin ilk çeyreğe göre yüzde 1,2 büyüdüğü yönündeki açıklaması öyle yorumlandı.

TÜİK'in açıkladığı verilerde manipülasyon olduğu yönündeki kuşkular bir yana, yüzde 1,2'lik büyümeye bakarak krizde en kötünün geride kaldığını söylemek mümkün.

Ama en kötünün geride kalmış olması güneşli günlerin geri geldiği anlamına gelmiyor. En kötünün geride kaldığını, şimdi sırada biraz daha az kötünün olduğunu gösteriyor.

Konut fiyatlarının artıp artmayacağından tutun, AKP ve Erdoğan'ın gelecek seçimde ne kadar oy alacağına kadar birçok sorunun yanıtı Türkiye'nin krizden nasıl, hangi hızda çıkacağını bağlı.

Krizden sıçrayarak mı çıkacağız, sürünerek mi? İşte bütün mesele bu.

Türkiye 2001 Krizi'nde dibe vurduktan sonra basket topu gibi sıçramıştı. 2001'de yüzde 6 daraldıktan sonra 2002'de yüzde 6,3, 2003'te yüzde 5,3 ve 2004'te yüzde 9,4 büyümüştük.

Bu sefer böyle olmayacak. Bütün ciddi iktisatçılar ve uluslararası kuruluşlar Türkiye'nin önümüzdeki birkaç yıl boyunca yüzde 1-2, bilemedin 3'den fazla büyüyemeyeceği konusunda hemfikir.

Bu, krizden sürünerek çıkmak demek.

31 Mart seçimlerinde iktidar partisinin aldığı yenilginin temel sebebinin ekonomik kriz olduğu konusunda sanırım herkes hemfikir. Kriz biterse AKP'ye kızan seçmen partisine geri döner mi?

Bu soruyu ekonomi ile seçim sonuçları arasındaki ilişkiyi inceleyen ve bu konuda ekonometrik bir model geliştiren Prof. Ali Akarca'ya sordum.

TÜİK'in ekonomik büyüme oranını açıklamasından bir gün sonra ekonomideki gidişatın Erdoğan ve AKP'nin oylarını nasıl etkileyeceğini konuştuk.

Önce kısa bir hatırlatma: Prof. Akarca'nın ekonometrik modeline göre kişi başına ekonomik büyümedeki 1 puanlık artış, iktidar partisinin oyunu 1 puan artırıyor. Enflasyondaki 1 puanlık artış ise iktidar partisinin oyunu 0,15 düşürüyor.

İktidar partisinin oylarını ekonomi dışında etkileyen faktörler de var. İktidar olmanın avantajı ve "iktidar yıpranması" gibi...

Prof. Akarca'nın hesabına göre son seçimde MHP'nin oyları çıkarıldığında AKP'nin oyu yüzde 35'e inmiş durumda.

Eğer krizde en kötüsü geride kalmadıysa ve ekonomi bir dip daha yapacaksa (Örneğin iktisatçı Ümit Akçay bu görüşte, "Krizde henüz dip görünmedi") AKP'nin oyları muhtemelen yüzde 30'un da altına inecek demektir.

Ama eğer dipten dönüş başladıysa Ali Akarca'nın modeline göre AKP'nin oyları yukarıya doğru biraz kıpırdayacak.

Ne kadar kıpırdayacağı krizden sıçrayarak mı, sürünerek mi çıkacağımıza bağlı. Eğer ciddi iktisatçıların ve uluslararası kurumların tahmin ettiği gibi Türkiye önümüzdeki yıllarda yüzde 1-2'den fazla büyümezse AKP'nin oyları hepi topu 1-2 puan artar. Taş çatlasa yüzde 40'ı geçemez.

Ama bu sefer daha önce olmayan bir faktör var. Veya iki faktör: Babacan ve Davutoğlu.

Krizin etkisi + AKP içi muhalefetin partileşmesi, AKP için 'The End' demek.

İyi ama 2001 Krizi'nde yaşanan şey neden yeniden yaşanmasın? Türkiye krizden neden bir kez daha sıçrayarak çıkmasın?

Geçen yazımda 2001 Krizi'nde evimi satış hikayemi anlatmıştım. Evin fiyatı ben sattıktan birkaç yıl sonra iki-üç katına yükselmişti.

TIKLAYIN - Barış Soydan yazdı: Konut fiyatlarında dibi gördük mü? Yoksa düşüş sürer mi?

Bu, Türkiye ekonomisinin 2001 Krizinden basket topu gibi sıçrayarak çıkması sayesinde mümkün olmuştu. Yüzde 9,4 büyüyen bir ülkede konut fiyatlarının katlanarak artmasından daha doğal ne olabilir?

O dönemde sadece konut fiyatları değil AKP'nin oyları da katlanmış, 2002 seçimlerinde yüzde 34,4'ten 2007'de yüzde 46,5'e çıkmıştı.

Türkiye siyasi tarihinin "örüntüleri" 2001'den çıkışın tekrarlanmasına imkan tanımıyor. Tek parti iktidarlarının hiçbiri, ilk dönemlerinde ulaştıkları ekonomik büyümeyi bir daha tekrarlayamadı. Bunun istisnası yok. (Sebeplerine birazdan geleceğiz.)

DP'nin ilk döneminde kişi başına gelirdeki büyüme oranı yüzde 6,9, ikinci döneminde yüzde 2,2, üçüncü döneminde sadece yüzde 1,3'tü.

Demirel liderliğindeki AP'nin tek başına iktidara geldiği ilk dönemde kişi başına gelir yüzde 4,4 büyümüştü. AP'nin ikinci döneminde büyüme oranı yüzde 1,3'e düştü.

ANAP'ın ilk döneminde kişi başına ortalama gelirdeki büyüme yüzde 4,4, ikinci döneminde yüzde 0,9 idi...

AKP'nin ilk döneminde kişi başına gelirdeki ortalama artış oranı yüzde 5,9 oldu. Ama ikinci dönemde yüzde 1,5'e düştü. Üçüncü ve dördüncü dönemlerde yüzde 2,2 ile sınırlı kaldı. İçinde bulunduğumuz dönemin ortalaması, kuvvetle muhtemel bunun da altında olacak.

Prof. Ali Akarca'nın hesabına göre Türkiye eğer 1950-2015 arasında, tek parti iktidarlarının ilk dönem ortalaması olan yüzde 5,4'le büyümüş olsaydı, kişi başına gelir şimdikinden 5,5 kat fazla olacaktı.

Neden böyle oluyor? Neden büyük umutlarla iktidara gelen partiler her seferinde ekonomiyi ellerine yüzlerine bulaştırıyor?

Prof. Ali Akarca, bu soruya siyaset bilimciler Hall ve Nishikawa'nın çeşitli ülkelerin ekonomilerini inceleyerek geliştirdiği bir tezden yola çıkarak cevap veriyor.

Hall ve Nishikawa'ya göre iktidar partisi içinde farklı güç odaklarının bulunduğu (Onlar bu odaklara "Veto oyuncuları" adını veriyor), istişare mekanizmasının iyi kötü işlediği dönemlerde ekonomi başarılı performans gösteriyor. İstişare zayıfladıkça, yani söz ve karar az sayıdaki odağın veya tek kişinin elinde toplandıkça, ekonomide yanlış yapmaya ve  yapılan yanlışlarda ısrar etmeye başlıyorlar.

Şu anda iktidar partisinde ekonomide yapılan yanlışlardan geri dönülmesi için Erdoğan'la didişmeyi göze alabilecek biri var mı?

Kim, faizler düşünce enflasyonun da düşeceği tezinin hiçbir iktisat kitabında yer almadığını, bu tezde ısrarın ekonomiyi uçuruma sürüklediğini Erdoğan'a söyleyebilir?

Kimse.

Tek parti iktidarları hep böyle. Önce çıkış sonra iniş. Hem ekonomide hem siyasette.

Hem de sandıkta.