Barış Soydan

01 Kasım 2018

Diktatör özentisini iktidara getiren ekonomik koşullar

Bolsonaro sandıktan çıkan tek diktatör özentisi değil

Hasan Cemal, dün T24’te şöyle soruyordu: "Demokrasiler ölüyor mu?.. Ölüyorlarsa neden?”

Cemal’e bu soruyu sorduran, Brezilya’nın yeni Devlet Başkanı Bolsonaro. Bütün dünyada “Brezilya bir diktatör seçti” yorumları yapılıyor. Çünkü Bolsonaro’nun sözleri ortada:

-Ben diktatörlükten yanayım.

-Ben işkenceden yanayım.

-Bu memlekette hiçbir şey seçim yoluyla çözülemez.

-Pinochet (Eski Şili Diktatörü) daha çok insan öldürmeliydi.

Daha ne inciler…

Aslında garip olan Bolsonaro’nun incileri değil. Aşırı sağcılar her devirde, dünyanın her ülkesinde vardılar, varlar, var olacaklar.

Garip olan, çok garip olan, Brezilya gibi uzun yıllar boyunca sosyal demokrat Devlet Başkanları tarafından yönetilmiş, Lula gibi bir sendika liderini iki kere arka arkaya Cumhurbaşkanı seçmiş bir ülkenin kalkıp mührü bir diktatör özentisine teslim etmesi.

Bu nasıl oldu?

“Zen Ekonomisi” adlı kitabıyla tanınan Amerikalı iktisatçı Rob Urie’ye göre bir zamanlar Almanya’da nasıl olduysa öyle oldu.

1928 ile 1932 arasında Almanya’nın sanayi üretimi yüzde 58 azalmıştı. 1933’te 6 milyon işsiz sokaklarda dileniyordu. Dönemin Sosyal Demokrat Partisi'nin vaadi, istikrardı. Ama istikrar, çöplerden beslenen milyonlarca işsiz için bir anlam ifade etmiyordu. Onların umudu, yoksullar ve işsizlere devletin kanatlarını vadeden Hitler’di.

Brezilya’da 2000’li yıllara eski sendika lideri Devlet Başkanı Lula da Silva’nın sosyal devlet programı damga vurdu. Lula, “Bolsa Famila” programıyla, çocuğunu okula gönderen yoksul ailelere para yardımı yaptı. Sağlık ve sosyal yardım programları başlattı. Onun döneminde yaklaşık 20 milyon Brezilyalı yoksulluktan kurtuldu.

Lula bir yandan da, Brezilya sanayisini geliştirmek için yerli şirketleri devlet bankası BNDES’in düşük faizli kredieriyle destekledi.

Lula’dan sonra aynı partinin adayı Dilma Rouseff Devlet Başkanı seçildi. Rouseff’in şanssızlığı, 2008’de dünyayı sarsan Amerika merkezli finansal krize denk gelmesiydi. Brezilya ekonomisi duvara çarptı. Çünkü ekonomi, kahve gibi emtia ürünlerine dayanıyordu. Küresel kriz nedeniyle emtia fiyatları çakılmıştı.

Rouseff, kurtuluşu kemer sıkma tedbirler uygulamakta buldu. Brezilya resesyona girdi. 2015 ve 2016 yıllarında ağır bir durgunluk yaşandı. 2016’da Rouseff, yolsuzluk iddialarıyla görevden alındı. Arkasından çok fazla ağlayan olmadı.

“Derin” Brezilya, seçimler yenilenene kadar Devlet Başkanlığını, sağcı Temer’e verdi. Temer, IMF’nin istediklerini yaptı, kemerleri sıktıkça sıktı. Sonuç: 1920’lerde ağır savaş borçları İtalya’yı durgunluğa sürüklemiş, İtalyan halkı kurtuluşu faşist lider Mussolini’de bulmuştu. Brezilya halkı da kurtuluşu bir diktatörü Devlet Başkanı seçmekte buldu.

Bolsonaro neo-liberal liderlere pek benzemiyor. Meclis’teki 27 yıllık siyasi yaşamı boyunca korumacılığı ve devletin ekonomideki güçlü rolünü savundu. Ama aday olduktan sonra büyük patronların beğenisini kazanabilmek için, Amerika eğitimli (Meşhur Chicago Üniversitesi) ve piyasa yanlısı Paulo Guedes’i ekonomi kurmayı olarak seçti. Bu makyaj işe yaradı: Brezilya’nın TÜSİAD’ı FIESP, Bolsonaro’yu desteklediğini açıkladı...

Latin Amerika üzerine çok sayıda kitabı olan politik ekonomi Profesörü Alfredo Saad Filho da, Rob Urie ile benzer şeyler söylüyor. Resesyon, yani Türkçesiyle ekonomik durgunluk, Brezilya orta sınıfında işsiz kalma korkusu yarattı. İnsanlar bu dönemde demokratik siyasete olan inançlarını yitirdiler. Çünkü nasıl olsa solcu lider gelse de kemer sıkıyorlardı (Brezilya örneğinde Rouseff), sağcı lider gelse de (Temer.) Bolsonaro, güçlü devlet söylemiyle halkın yeni umudu oldu.

Bolsonaro sandıktan çıkan tek diktatör özentisi değil. Dünyanın pek çok ülkesinde kitleler bir süredir diktatör özentilerinin ya da sağ popülistlerin peşinden sürükleniyor. Sol, şapkasını önüne koyup nerede yanlış yaptığını, halka neden umut olamadığını bulmak zorunda. Yoksa 1930'ları hatırlatan bu gidiş iyi gidiş değil...


Bu yazıda söz ettiğim kaynaklar:

-"Brazil, Fascism and the Left Wing of Neoliberalism", Rob Urie, Counter Punch

-"Privilege Versus Democracy in Brazil", Alfredo Saad Filho, Jacobin