"AKP'nin papatyaları" yazısında 'fahişe' ifadesini kullanan Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, "Fahişe derken ki kastım bırakın AK Parti’yi veya sözleşmeyi destekleyenleri, hiçbir kadın grubu değil! LGBT yerine söylediğim bir ikame kelimedir 'fahişe ve türevleri'. 'Papatyalar veya Ak Parti içindeki AKP’liler' derken ise, Ak Partililerin tamamını kastetmediğim ortadadır. Böyle bir iddiadan Allah’a sığınırım." görüşünü savundu.
Dilipak, "O yazımdaki 'bu fahişe ve türevleri' tanımı yerine LGBT+’yı koyup okuyun bakalım. O zaman sesiniz çıkmayacak. Bu tanımı yaparken, belli bir sermaye grubunun sponsor olduğu, AK Parti içindeki AKP’liler diye tanımlamaya çalıştığım bu grubun nasıl olup da bu LGBT’lilere sahip çıktığı ve bunlara sponsorluk yaptığını anlatmaya çalışıyorum. "düşüncesini dile getirdi.
Dilipak, "Allah’ın 'sizi kadın ve erkek olarak yarattım' hükmünü reddederek, 'Toplumsal cinsiyet' bayrağı açanları, beni 'Cinsel Yönelim' ve 'Cinsiyet Kimliği' çerçevesinde 'Gender' diye tanımlayıp, nüfus cüzdanına bunu böyle yazanlara karşı ne yaptınız? Benim, Mahmut Topbaş hocaefendinin, Diyanet İşleri Başkanının cinsiyetini nüfus cüzdanına “hissettiği cinsel kimlik” diye kim yazdırdı? Kimsenin sesi çıktı mı? Bütün bir toplumu “Gender” diye kim tanımlattı! Buna kim karşı çıktı, kim!" ifadesini kullandı.
Dilipak yazısında şunları kaydetti:
Topbaş hocaefendi ile birlikte LGBT olarak değil, bunlara eleştirimizi din üzerinden, dini kavramlarla açıklamanın daha doğru olacağı yönünde istişare ettim ve bir gün sonraki yazımda ben de LGBT yerine o ifadeyi kullandım.
LGBTİ+ diye kendilerini tanımlamayıp sokağa dökülenleri kasdettiğim bir ifade ile beni suçlayanlara, bir çift sözüm var: Allah’tan korkun, Allah’tan utanın! Sizin iffet, şeref, namus ve haysiyetiniz için sokaklarda sabahlayan birine karşı nasıl böyle bir iftiraya imza atarsınız!
Yazının devamı için tıklayın
Dilipak "AK Parti'nin papatyaları" yazısında ne demişti?
Dilipak, 27 Temmuz'da yayımlanan yazısında şunları kaydetmişti:
"ANAP’ı o “Papatyalar”, o “Lale Devri çocukları” bitirdi. AK Partiyi de, bu Erguvani AKP’nin “Papatyaları”(!?) bitirecek bu gidişle. AK Parti içindeki AKP’liler konuşuyor, AK Partililer susuyor. AKP’liler terfi etti zenginleşti, itibar sahibi oldular. Kaymağı onlar yiyor, parayı onlar veriyor. Camiye, okula, yurda parayı veren de onlar. Eee, parayı veren düdüğü çalıyor. Kem alat ile kemalat olmuyor. Haram para ile hayır olmayacağı gibi.
Bunlardan maddi yardım almayan cemaat ve vakıf kaldı mı? Ha, işte böyle, veren al alan elden üstündür. Daha önce siz konuşuyordunuz onlar dinliyordu, şimdi onlar konuşuyor, siz dinliyorsunuz..
AB fonları ile semirenlerin sesleri nasıl inceldi, eskiden ter kokuyorlardı, şimdi parfüm kokuyorlar. Bodrum katlarında rutubet kokan derneklerden çıkıp plazalara taşındılar.
AK Parti içindeki AKP’liler, FETÖ’nün zihniyet ikizi gibi davranıyorlar. Hem uluslararası fonlarla destekleniyorlar hem de kamu fonlarını kullanıyorlar. Malum “Yeşil Sermaye” de bunlara sponsor olabiliyor. Koç kadar, Sabancı kadar, Eczacıbaşı kadar bizim “Yeşil sermaye” davasına sadakat gösterip, bu fahişelere ve onların türevlerine karşı seslerini yükseltebilecekler mi? Konfeksiyoncu, gıda zinciri, finans kuruluşu, ses ver Türkiye! Ne bekliyorsunuz!
Ben hep “Lazaranta” diye yazıyorum da, aslı “Lanzarote Sözleşmesi” Şeytan Üçgeninin bir diğer ayağı olan “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması” sözleşmesi 6084 sayılı kanun ile onaylanmış ve 25.10.2010 tarihinde kanunlaşmış. (İlk ilanı 25 Ekim 2007) Yani sözleşme Mecliste beklemiyor, o iş bitmiş. Bekleyen sözleşme hükümlerinin yasaya dönüştürülmesi. Yani şu anda Türkiye’nin en kolay şekilde çekileceği sözleşme bu Lanzarote sözleşmesi. Kronolojik sırayla gidersek, sonra İstanbul Sözleşmesi ve daha sonra CEDAW. Sonra da CEDAW ve İstanbul Sözleşmesine dayalı yasa ve yönetmeliklerin, genelgelerin değiştirilmesi gerek.
Bu felaketin sorumluları arasında en önemli isim olarak karşımıza hep Fatma Şahin çıkıyor. Şahin hâlâ bu yönde genelgeler yayınlıyor. Toplumdaki öfke konusunda sanırım bilgi sahibi değil. KADEM bir, Fatma Şahin iki. KADEM aile ile yakın ilişkisi sebebi ile daha öncelikli olarak akla geliyor.
Geçen süreçte, bu fitne hareketi, milletvekilleri, bakanlar, valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, merkez ve taşradaki hemen hemen kamu bürokrasisi ve işadamlarının hemen hepsinin aile ve çocuklarını kendi içine çekti ve bu çevrelerin kafaları bu cehennemde formatlandı.
Ben hep “Lazaranta” diye yazıyorum da, aslı “Lanzarote Sözleşmesi” Şeytan Üçgeninin bir diğer ayağı olan “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması” sözleşmesi 6084 sayılı kanun ile onaylanmış ve 25.10.2010 tarihinde kanunlaşmış. (İlk ilanı 25 Ekim 2007) Yani sözleşme Mecliste beklemiyor, o iş bitmiş. Bekleyen sözleşme hükümlerinin yasaya dönüştürülmesi. Yani şu anda Türkiye’nin en kolay şekilde çekileceği sözleşme bu Lanzarote sözleşmesi. Kronolojik sırayla gidersek, sonra İstanbul Sözleşmesi ve daha sonra CEDAW. Sonra da CEDAW ve İstanbul Sözleşmesine dayalı yasa ve yönetmeliklerin, genelgelerin değiştirilmesi gerek.
Bu felaketin sorumluları arasında en önemli isim olarak karşımıza hep Fatma Şahin çıkıyor. Şahin hâlâ bu yönde genelgeler yayınlıyor. Toplumdaki öfke konusunda sanırım bilgi sahibi değil. KADEM bir, Fatma Şahin iki. KADEM aile ile yakın ilişkisi sebebi ile daha öncelikli olarak akla geliyor.
Geçen süreçte, bu fitne hareketi, milletvekilleri, bakanlar, valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, merkez ve taşradaki hemen hemen kamu bürokrasisi ve işadamlarının hemen hepsinin aile ve çocuklarını kendi içine çekti ve bu çevrelerin kafaları bu cehennemde formatlandı.
STK’ların karşısına geçip, pahalı arabalar ve korumaları ile gelen ve yakasında bayrak rozetli birileri gazetecisine, STK yöneticisine talimat verip parmak sallıyordu: “Yurdunuzu biz yaptık, okulunuzu da, cami de yaptık. Cemaati de siz bulsaydınız. Şimdi geldiniz konuşuyorsunuz. Siz partimiz için ne yaptınız!” Mahallenin abisi, acar politikacılar karşısında onurları kırılmış, boyunları bükük susuyorlardı. Aslında biz hepimiz suçluyduk. Kimse üzerine düşen görevi yapmadı. Hep iktidar olmayı bekledik. CEDAW darbeciler tarafından imzalandı. REFAHYOL döneminde olamazdı, çünkü tek başına iktidar değildik. Ve AK Parti. Büyük hayaller ve umutlarla çıkıldı yola. Bugün gelinen noktada neleri konuşuyoruz. Bakın, değil Ayasofya’yı açmak, Kıbrıs’ın tamamını da alsanız, Ege adalarını da alsanız, bu fitneyi durdurmadığınız takdirde büyüyen öfke ufkunuzu karartacaktır. Aile kaybedildikten sonra onun yerine koyabileceğiniz bir şey yok. Bakın Mescid-i Aksa’yı açsanız da bir şey değişmez. Açık iyi edersiniz de, helak kapılarını çaldığında Lut kavminin başında bir peygamber vardı ve mabed açıktı. Bugünkü başımızın belası aile ve aileyi tehdit eden fahşa! Bu sözleşmeler de bununla ilgili."
TIKLAYIN - AKP Kadın Kolları Başkanı'ndan Dilipak'a: Ahlaksız sözleri ile kaybettiği itibarı geri kazanamaz