Pazartesi (6 Şubat) sabaha karşı saat 04.17'de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli 7,7 büyüklüğünde, saat 13.24'te de Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Depremler; Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay illerinde büyük yıkıma neden oldu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, uluslararası yardımı da içeren dördüncü seviye alarm verdiklerini açıkladı. Daha önce 7 gün milli yas ilan edildiğini duyuran Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, depremden etkilenen bu 10 il için 3 ay süreyle OHAL ilan etti. Depremin yaşanmasından bu yana üç gün geride kaldı, dördüncü günde de arama-kurtarma çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. Şimdiye kadar açıklanan can kaybı sayısı 14 bin 14 olurken, yaralı sayısı da 63 bin 794 olarak kayıtlara geçti.
7,7 büyüklüğündeki depremin derinliği 7 kilometre olarak ölçüldü, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, yaklaşık 180 km’lik bir kırık meydana geldiği bilgisini paylaştı.
Denetime tabi kamu binaları depremde yerle bir oldu. İskenderun ve Antakya’daki devlet hastaneleri, Hatay’daki polis evi, havalimanları ve otoyollar, kullanılamaz hale geldi. Arama-kurtarma ekiplerinin çalışmaları, aralıksız sürüyor.
T24 yazarları, 10 ilde yıkıma neden olan depremi farklı boyutlarıyla değerlendirdi.
Oya Baydar, "Yaşadığımız deprem felaketi, hiçbir ülkede, hiçbir iktidarın altından kolay kolay kalkamayacağı kadar büyük. Ancak devletin bütün kurumları, bütün hizmet birimleri bu hale getirilmemiş olsaydı insanî facia bu çapta olmazdı. Bilim insanlarının, ilgili kuruluşların yıllardır dillendirdiklerine kulak kabartılsa, bir deprem planlanması yapılsaydı; yandaş müteahhitlere akıtılan kaynaklar, 1999’dan beri deprem vergisi diye halktan toplanan milyarlar o planlar doğrultusunda kullanılsaydı; 'beka' yalanıyla savaşlara, bombalara, silaha, yabancı asker beslemeye harcanan yüzlerce milyar gerçek beka sorunu olan deprem için harcansaydı felaketi bu kadar ağır yaşamazdık" sözleri ile depremin hasarının bu kadar ağır yaşanmasının sebeplerine dikkat çekti.
TIKLAYIN | Oya Baydar yazdı: Afet, devlet, siyaset, insâniyet
Mehmet Y. Yılmaz, "Erdoğan'ın tek adam rejimi, Türkiye'nin kurumlarını çökerttiğini" ifade ederek, bunun sonuçlarına şöyle değindi:
"Önce 'aynı menzili maksuda yürüdüğü' Fetullahçılar'la birlikte, onlardan kazık yiyince de kendi başına Türkiye'nin kurumlarını birer birer işlevsiz hale getirdi.
Kamu görevlerine girişten başlayarak, terfi işlemlerine kadar her aşamada bakılan tek şey, "bizden mi değil mi" oldu.
Liyakatin yerini partizanlık, akraba kayırmacılığı alınca da kurumların birer birer çözülmesi kaçınılmaz oldu.
Hepimiz son depremin çok geniş bir coğrafyada çok ağır bir yıkıma neden olduğunu biliyoruz.
Depremin bu şekilde ardı ardına ortaya çıkmasını, yüzeye yakınlığı nedeniyle de ağır yıkıma yol açmasını önleyebilmek elbette mümkün değildi.
Ama depremden üç yıl önce, "il afet risk azaltma projesi" için pilot bölge seçilen Kahramanmaraş'ın yıkılmasını önleyemeyen AFAD, yıkımın ardından da bir şey yapamadı.
Her şeyi bir üst makamdan bekleyen, yeteneksiz ve inisiyatif kullanabilmekten uzak kadroların elinde kalan kurumlar, depremden sonraki en hayati ilk saatlerde gözlerine far tutulmuş tavşanlar gibi donup kaldılar."
TIKLAYIN | Mehmet Y. Yılmaz yazdı: Alarm zilleri devletin çöküşü için çalıyor
Hakan Aksay, "Böyle felaketler karşısında yerlisi yabancısı olmaz, insan vardır. Ya da… Yoktur. Deprem gibi trajediler, bir yanıyla da insan olma sınavlarıdır. Kimisi geçer bu sınavı, kimisi 'çakar'..." diye yazdı.
TIKLAYIN | Hakan Aksay yazdı: Depremde bazen kardeşin duymaz eloğlu duyar
Barçın Yinanç, "Batı'nın deprem desteği Erdoğan'ın seçim stratejisini bozar mı?" başlıklı yazısında "Sadece AB değil, AB üyesi olmayan pek çok batılı ülkeden de Türkiye'ye yardım önerisi yapılıyor. Erdoğan'ın pek haz etmediği Fransa Meclisi bile 1 dakikalık saygı duruşunda bulundu. Tüm bunlara karşın, seçimler yaklaşırken bakalım Erdoğan, gündem değiştirmek için yine bir yolunu bulup batıya çatacak mı?" diye sordu.
TIKLAYIN | Barçın Yinanç yazdı: Batı'nın deprem desteği Erdoğan'ın seçim stratejisini bozar mı?"
Erdoğan İşcan, OHAL ve derogasyon uygulamasına dikkati çekti:
"Gündemin önceliği, depremin yol açtığı insani trajediye müdahale için dayanışma. Bununla birlikte, deprem bölgesinde ilan edilen OHAL uygulamasına ilişkin uluslararası hukuk yükümlülüklerinin doğru anlaşılması da önemli…
...
Uluslararası insan hakları hukukunu oluşturan sözleşmelerde, olağanüstü durumlarda temel hak ve özgürlüklere ilişkin bazı yükümlülüklerin belirli koşullara bağlı olarak geçici süreyle askıya alınması (derogasyon) yetkisi tanınmıştır. Böyle bir durumda, ilgili sözleşmenin hangi hükümleri için derogasyon bildirimi yapıldığı, OHAL’in başlangıcı ve süresinin ilgili uluslararası kuruluş aracılığıyla taraf devletlere bildirilmesi gerekir.
Bu sınırsız ve kalıcı bir yetki değildir.
Yaşam hakkı ve işkence yasağı gibi bazı temel hak ve özgürlükler hiçbir koşulda, savaşta bile, askıya alınamaz.
Derogasyon geçicidir, kalıcı bir durum değildir. Öngörülen süre ve gerektiğinde uzatılan süreler için bildirim gereklidir.
Alınacak önlemler olağanüstü durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve orantılı olmalıdır.
Özetle; OHAL’e bağlı derogasyon, bazı temel hak ve özgürlüklerin belirli ölçüler içinde geçici süreyle askıya alınması olarak anlaşılmalıdır. Koşulsuz ve kalıcı bir askıya alma değildir. Derogasyon döneminde alınan önlemler, ilgili sözleşmenin denetim organı tarafından izlenmekte, insan hakları hukukuna aykırılık görüldüğünde, durumun düzeltilmesine yönelik olarak alınan karar devlete bildirilmektedir."
TIKLAYIN | Erdoğan İşcan yazdı: OHAL ve uluslararası hukuk