Aziz Çelik*
Covid-19 istihdamda büyük bir depreme yol açmışken, gelir ve iş kaybını önlemeye yönelik sosyal politikalar yerine “Tamamlayıcı” Emeklilik Sistemi ve “İstihdam Kalkanı” adı altında kıdem tazminatını ve kazanılmış işçi haklarını budayacak ve ortadan kaldıracak hazırlıklar hükûmetin gündeminde. “Tamamlayıcı” Emeklilik Sistemi olarak ifade edilen hazırlık ile kıdem tazminatının önemli bir bölümünün bir fona devredilmesi planlanıyor. Öte yandan “İstihdam Kalkanı” adı altında ise esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri yaygınlaştırılarak başta kıdem tazminatı olmak üzere temel işçi hakları budanmak isteniyor. Gerek Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ve gerekse belirli süreli iş sözleşmelerinin yaygınlaştırılmasını hedefleyen “istihdam kalkanı” esas olarak kıdem tazminatını hedef alıyor. Her iki planın da somut sonucu kıdem tazminatının ortadan kaldırılması ve tırpanlanması. Bu yazıda arka planıyla, usulü ve esasıyla yapılmak istenen değişiklikleri ele almaya çalışacağım.
Hukuksuz ve tarafgir hazırlık süreci
Kazanılmış işçi haklarını tehdit eden ve çalışma hayatında köklü değişiklikler yapacak bu planlar konusunda rivayetler muhtelif. Çünkü gerek “Tamamlayıcı” Emeklilik Sistemi ve gerekse “İstihdam Kalkanı” konusunda sendikalara sunulmuş resmi bir taslak yok. Çalışma hayatının olağan mekanizmaları içinde yapılan toplantılar yok. Anadolu Ajansı ve “seçilmiş” bazı gazeteler aracılığıyla nabız yoklamak için servis edilen bazı bilgiler ve infografikler var. Öyle ki başta Türk-İş ve DİSK olmak üzere tarafların elinde net bilgiler yok.
Kamuoyuna kapalı ve sadece “seçilmiş” çağrılı “taraflarla” yapılan gayri resmi, bileşimi ve içeriği bilinmeyen, usule ve teamüllere aykırı toplantılar var. Bu derece yaşamsal konular çalışma hayatının yasal mekanizmalarına başvurulmadan ahbap-çavuş ilişkileri ile ele alınıyor. Taraflarla müzakere edildiği söyleniyor ancak bu müzakereler yasalarda öngörülen mekanizmalarla değil enformel olarak yapılıyor.
Türkiye’de çalışma hayatı ve sosyo-ekonomik meselelerin ele alınacağı üç önemli yasal kurum var. Biri Çalışma Meclisi, diğeri Üçlü Danışma Kurulu (ÜDK) üçüncüsü ise Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK). 1946’dan beri var olan Çalışma Meclisi geçmişte çalışma hayatı ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması sürecinde önemli rol oynadı. Sosyal taraflar, hükümet ve bilim dünyası Çalışma Meclisinde bir araya gelerek önemli sorunları ele aldılar. Şeffaf biçimde tartıştılar. Çalışma Meclisi bir süredir işletilmiyor.
2010 yılında yapılan Anayasa referandumu ile Anayasal bir statü kazanan Ekonomik ve Sosyal Konsey ise işlevi olmayan adeta metruk bir anayasal kurumdur ve 11 yıldır toplantı dahi yapmamıştır. ESK ne ekonomik kriz ne de salgın döneminde toplanmamıştır. Anayasal buyruğa rağmen ESK 10 yıldır hayata geçirilmedi ve Anayasa ihlal edildi.
Üçlü Danışma Kurulu ise 2003 yılından bu yana var olan ve nispeten düzenli toplanan bir yapıdır. Üçlü Danışma Kurulu adı üstünde üç tarafın (devlet, işçi ve işveren) bir araya geldiği bir kurumdur. Salgının ilk günlerinde toplanmıştı. Toplantıya Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve TİSK ile Bakan katılmıştı. İş Kanunu’nun 114. maddesi “Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla” üçlü temsile dayalı bir Üçlü Danışma Kurulu oluşturulmasını öngörmüştür. Kurul’un görevleri arasında “yeni mevzuat ve yasa değişiklikleri ile ilgili hususlarda görüş oluşturmak” da yer almaktadır. Tam da bugünler de gündeme gelen konular!
Ancak “Tamamlayıcı” Emeklilik Sistemi ve “İstihdam Kalkanı” adıyla gündeme gelen ve içeriği tam olarak bilinmeyen hazırlıklarla ilgili olarak Üçlü Danışma Kurulu toplantıya çağrılmıyor. ÜDK üyelerine resmi bir bilgi verilmiyor. İstişare, müzakere, görüş alışverişi ve mutabakatı hiçe sayan bir yaklaşımla hazırlanan bazı taslaklar sızdırılıyor ve “seçilmiş” taraflarla müzakere ediliyormuş gibi yapılıyor. Hatta seçilmiş taraflarının bazılarının bu toplantılara zoraki gittiği de biliniyor. Dolayısıyla taraflarla görüşülmüyor. Bir zamanlar pek parlatılan sosyal diyaloğun esamisi okunmuyor. Siyasal diyalog uzun zamandır rafa kalmıştı şimdi de sosyal diyalog kalktı.
Yasal, meşru zeminler varken, işçi ve işveren örgütleri orada temsil edilirken örtülü, gayri resmi görüşmelere ve pazarlık girişimlere ihtiyaç duyuluyor. Bazı işçi konfederasyonları ve sermaye örgütleri ile gayri resmi müzakereler yapılırken tarihen ülkenin en eski ikinci ve nicel olarak 3. büyük konfederasyonu olan DİSK’e karşı ayrımcı ve tarafgir bir tutum izleniyor. Olan biten DİSK’ten saklanıyor.
DİSK’in yapılan hazırlıklarla ilgili görüşü biliniyor. Bu planlar üzerinde pazarlık etmeyeceğini kestirmek zor değil. Ancak DİSK’in meşru mekanizmalardan dışlanması, Anayasa ve yasalar yanında çalışma hayatında 70 yılı aşkın kökleşmiş teamüllere de aykırıdır. Türk-İş ve Hak-İş’in üyeleri kıymetli ve birinci sınıf vatandaş, DİSK’in üyeleri ikinci sınıf vatandaş mı? Onlar eşit yurttaş değil mi? O halde yasal hakkı olduğu halde DİSK neden süreçten dışlanıyor? Sorunun cevabı aslında tahmin ediliyor, ancak bu cevap meşru ve hukuki değil elbette.
Üçlü Danışma Kurulu’nun toplanmaması İş Kanunu’nun ihlalidir. Konfederasyonlar arasında ayrım yapılması da hukuksuzluktur. Kendilerine gayri resmi müzakere daveti gelen sendikacılar ilgililere doğru adres olarak Üçlü Danışma Kurulunu göstermelidir. Teke tek yapılan pazarlıklar herkesin elini zayıflatır, dahası yaşanacak hak kayıplarının sorumluluğu bunu yapanların üzerinde kalır. Konu şeffaf olarak Üçlü Danışma Kurulu’na getirilmeli ve herkesin tutumu açıkça görülmelidir. On milyonlarca işçinin ve ailelerinin kaderi kapalı kapılar ardında saptanamaz.
Hazırlıkların perde arkası ne?
Kıdem tazminatının odakta olduğu ve esnek-güvencesiz çalışmayı yoğunlaştıracak girişimler birden bire ortaya çıkmadı. Gerek “Tamamlayıcı” Emeklilik Sistemi (TES) ve gerekse esnek çalışma biçimleri (özellikle belirli süreli sözleşmelerinin yaygınlaştırılması) uzun süredir gündemde ve bir bölümü işveren örgütleri tarafından ısrarla savunulan bu politikalar hükûmet tarafından hazırlanan çeşitli resmî belgelerde yer alıyor.
2019-2023 dönemimi kapsayan 11. Kalkınma Planında kıdem tazminatının Bireysel Emeklilik Sistemine entegre edilmesi hedefi açık biçimde yazılıdır. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi de bir tüt Bireysel Emeklilik Sistemidir. 11. Kalkınma Planı’nda kıdem tazminatı, esnek çalışma ve tamamlayıcı emeklilik sistemi ile ilgili konular net biçimde yer alıyor:
“223.3. Bireysel emeklilikteki otomatik katılım sistemi sistemde kalış̧ süresi ve fon tutarını artıracak şekilde yeniden düzenlenecek ve bireysel hesaplara dayalı kurulacak kıdem tazminatı fonu ile entegre edilecektir.
568. Kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecektir. 568.1. Kıdem tazminatı reformu sosyal tarafların mutabakatıyla gerçekleştirilecektir.
567.3. Esnek çalışma biçimleri konusunda tüm sosyal taraflara yönelik farkındalık faaliyetleri artırılacaktır.
271.1. Tamamlayıcı emeklilik kurumlarının kapsamı genişletilerek sektör, iş kolu veya meslek esaslı tamamlayıcı emeklilik kurumlarının güçlendirilmesi sağlanacaktır.
567.İşgücü piyasasının ihtiyaçlarına yönelik esnek çalışma biçimleri etkinleştirilecek ve konuya ilişkin denetimler artırılacaktır.”
2020-2022 dönemini kapsayan ve Yeni Ekonomi Programı (YEP) olarak nitelenen Orta Vadeli Programda Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi şöyle yer alıyor:
“Ekonomimizin uluslararası sermaye hareketlerindeki oynaklığa dayalı kırılganlığını azaltacak, reel sektöre Türk lirası cinsinden ucuz ve uzun vadeli kaynak sağlayacak bir Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) sosyal tarafların mutabakatı ile kurulacak ve sermaye piyasalarını derinleştirecek kapsamlı bir reform paketi devreye sokulacaktır. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) sosyal tarafların mutabakatı ile hayata geçirilecektir.”
Öte yandan YEP’te işgücü piyasasında esnekleştirme adımlarının sosyal tarafların mutabakatıyla hayata geçirilmesi hedefi de yer alıyor. YEP’e göre “İşgücü piyasasında yasal düzenlemesi bulunan ancak yeterli uygulama alanı olmayan esnek çalışma biçimlerinin uygulanabilirliği artırılacaktır.” “Yasal düzenlemesi bulunan ancak yeterli uygulama alanı olmayan” ifadesi ile kast edilenin belirli süreli iş sözleşmesi ile (geçici) çalışma olduğu biliniyor.
Kalkınma Planı ile YEP’te yer alan bu hedefler Türkiye’nin en büyük işveren örgütü olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından güdeme getirildi ve 16 Mayıs 2019’da toplanan Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulu (YOİKK) Yönlendirme Komitesi toplantısında kabul edilerek hızla hazırlıklara başlandı.
Bunlar arasında belirli süreli (geçici) iş sözleşmelerinin yaygınlaştırılması, deneme süresinin 2 aydan 6 aya çıkarılması, telafi çalışmasında sürenin 2 aydan 6 aya çıkarılması ve denkleştirme süresinin 2 aydan 4 aya çıkarılması gibi öneriler yer alıyordu. Bu kararların ayrıntısı “işçi hakları için büyük tehlike” başlıklı yazımda yer alıyor. Nitekim salgın döneminde 25/3/2020 tarih 7226 saylı kanunla telafi çalışmasında süre 4 aya çıkarıldı ve cumhurbaşkanına bu süreyi iki katına çıkarma yetkisi verildi.
Kıdem Tazminatı IMF’nin hedefinde. Kıdem Tazminatının sınırlanmasına dönük ısrarlı bir talep Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF)den gelmektedir.
IMF’nin Turkey: Staff Concluding Statement of the 2018 Article IV Mission (February 16, 2018) başlıklı değerlendirmesinde kıdem tazminatında reform yapılması istenmektedir. Yine IMF’nin 2019 Article IV Consultation—Press Release; Staff Report; And Statement by the Executive Director for Turkey (September 2019) başlıklı değerlendirmesinde ise “İşgücü hareketliliğini cesaretlendirmek için kıdem tazminatında reform yapılmalı” denmektedir. Görüldüğü gibi IMF ile hükümet kıdem tazminatı konusunda benzer yaklaşımlara sahiptir.
Yok Edici Emeklilik Sistemi
Henüz resmi ve sahiplenilen bir taslak olmasa da basına yansıyanlardan ve görüşmeye çağrılanlara söylenenlerden anlaşıldığı kadarıyla kıdem tazminatı çifte kıskaç altında. İlk kıskaç Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES). Bu sistemle Kıdem tazminatının bir bölümü emeklilik sistemine entegre ediliyor ve kıdem tazminatı olmaktan çıkıyor.
Bilindiği gibi mevcut kıdem tazminatı sisteminde işçiler her çalışma yılları için son ücretleri üzerinden otuz günlük brüt ücretleri tutarında kıdem tazminatı almaktadır. Kıdem tazminatı bir işveren yükümlülüğü olup, işçinin iş sözleşmesi kıdem tazminatını hak edecek şekilde sonlandığında ödeme doğrudan işveren tarafından işçiye yapılmaktadır. Böylece kıdem tazminatı bir yandan işyerinde harcanan emeğin karşılığı, bir yandan iş güvencesi, bir yandan önemli bir mali güvence işlevi görmektedir. Kıdem tazminatı çalışılan her yıl için, brüt ücretin yıllık tutarının (1/12 sine) yüzde 8,33’e karşılık gelmektedir. Bir diğer ifadeyle işçinin yıllık kazancının yüzde 8,33’ü birikmekte ve son ücret üzerinden işveren tarafından işçiye ödenmektedir. Kamuoyunda iki TES modeli dolaşıyor. İkisi de birbirinden vahim olan modellerin özeti şöyle:
Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi 1. model: Tazminatın yüzde 37’si yok oluyor!
Basın ve çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre göre bu model yasalaşırsa yüzde 8,33’e karşılık gelen 30 günlük kıdem tazminatının yüzde 5,33’ü (19 gün) üzerinden mevcut uygulamaya devam ediliyor. Kıdem tazminatının 19 günü eskisi gibi işveren yükümlülüğü olmaya devam diyor. Kıdem tazminatı 30 günden 19 güne iniyor. Geri kalan yüzde 3 (11 gün) ise işveren tarafından tamamlayıcı emeklilik sistemi adı altında bir fona her ay ödeniyor. İşçiler 60 yaşına kadar bu sistemden yararlanamıyor ve 75 yaşını doldurmadan da toplu ödeme alamıyor. İşçi 60 yaşını doldurduğunda Fonda biriken paranın yüzde 25’ini alabiliyor, kalan kısmının getirisi ise işçinin emekliliği halinde yaşlılık aylığına ilave ediliyor. Bu sistemle kıdem tazminatının yüzde 37’si ortadan kalkıyor ve bir fona devrediliyor. Bu kısım artık işveren tarafından ödenmiyor, son ücretle bağı kalmıyor.
Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi 2. model: İşçi cepten prim ödüyor!
Basına yansıyan ve çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre bu model yasalaşırsa kıdem tazminatı tamamen fona devrediliyor. Bu modelde tamamlayıcı emeklilik sistemine işveren yüzde 4, işçi yüzde 2,5’a kadar (asgari ücretli ise brüt ücretinin 0,5, iki asgari ücrete kadar yüzde 1,5, iki asgari ücret üzeri yüzde 2,5) devlet ise yüzde 1 prim ödeyecek. Bu durumda ödenen tutar en az yüzde 5,5 en fazla toplam yüzde 7,5 oluyor. Birinci modeldeki sorunlar burada da ağırlaşarak devam ediyor. Yararlanma koşulları ve sınırları aynı şekilde vahametini koruyor. Kıdem tazminatı bir işveren yükümlülüğü olmaktan çıkmakta ve Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi adı altında bir fona devredilmektedir. Üstelik bu modelde işverenlerin kıdem tazminatı yükü yüzde 52 azalmaktadır. İşverenin yükümlülüğü yüzde 8,33’ten yüzde 4’e düşmektedir. Daha acayip olanı işçiye alacağı kıdem tazminatı için ayrıca cebinden prim ödeme yükümlülüğü getirilmesidir.
Sonuç olarak Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) olarak sunulan iki model de kıdem tazminatını budamakta ve yok etmektedir. Bu iki modelde de kıdem tazminatı kurumu büyük oranda ortadan kalkmakta ve bir bireysel emeklilik fonuna entegre edilmektedir.
İstihdam Kalkanı mı kıdem tazminatı balyozu mu?
Kıdem tazminatına yönelik ikinci kıskaç içeriği tam olarak netleşmeyen ve “İstihdam Kalkanı” olarak adlandırılan pakettir. Bu paketin çalışma mevzuatında bir dizi esnek ve güvencesiz çalışmayı gündeme getireceği anlaşılmaktadır. Resmi olarak sunulmayan ancak Anadolu Ajansına sızdırılan bu plan da kıdem tazminatı için büyük risk oluşturuyor.
Yansıyan bilgilere göre paketle 25 yaşını doldurmayan veya 50 yaşın üstünde olan çalışanların daha kolay istihdam edilmelerini sağlanacak. Bu “kolaylığın” ne olduğu açıklanmadı. Ancak bu çalışanların belirli süreli iş sözleşmeleri ile (geçici) olarak çalıştırılmalarının önünün açılması kuvvetle muhtemel. Ayrıca 25-50 yaş arasında çalışanlarla belirli süreli iş sözleşmeleri iki yılı geçmemek üzere objektif koşul aranmadan ve işin niteliğine bakılmaksızın zincirleme yapılabilecek.
Böylece paket kıdem tazminatı için tam bir balyoz haline gelecek. Fon sisteminden (TES) ayrı olarak belirli süreli sözleşmeler bu şekilde yaygınlaşırsa kıdem tazminatı ortadan kalkmış olacak. Çünkü belirli süreli (geçici) çalışan işçilerin kıdem tazminatı hakkı yok. Dahası iş sözleşmesi belirli süreli olduğu için ihbar öneli (veya ihbar tazminatı) da söz konusu olmayacak. Bunlara ek olarak belirli süreli çalışanlar için iş güvencesi hükümleri de geçerli olmayacak. Tam kuralsız çalışma!
Anadolu Ajansı’nın servis ettiği bilgiye göre belirli süreli sözleşmeleri sadece 50 üstü ve 25 altı yaş grupları için değil 25-50 yaş aralıkları için de söz konusu olacak. Sadece 50 üstü ve 25 altı yaş grupları için geçerli olsa bile bu yaş gruplarındaki sigortalı işçiler 3,7 milyon civarında (bütün sigortalıların yüzde 26’sı). Öte yandan yol açılınca arkası gelecek ve kötü paranın iyi parayı kovması gibi kötü kural iyi kuralı kovacak.
Dolayısıyla kıdem tazminatı ikili bir tuzakla karşı karşıya birinden birinin yasalaşması ciddi tehlike oluşturuyor. Zaman zaman ileri sürüldüğü gibi Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi bir şaşırtmaca değil. Tamamlayıcı emeklilik sistemi hükûmetin yeni ekonomik kaynak ihtiyacından kaynaklanıyor. Belirli süreli iş sözleşmesi ise işverenlerin öncelikli talebi. İkisinin sonuçları da işçiler için benzer ancak hareket noktaları farklı. İşveren fon sistemine uzak dururken, belirli süreli (geçici) çalışmanın yaygınlaşmasını savunuyor.
Kıdem Tazminatı sendikaların kırmızı çizgisi
Kıdem tazminatı konusunda sendikal hareketin ana gövdesinin tutumu nettir. Türk-İş’in genel kurullarında her defasında yenileyerek aldığı karar hiçbir tartışmaya yer vermeyecek kadar açıktır. 5-7 Aralık 2019’da Ankara’da toplanan Türk-İş 23. Genel Kurulu şu kararı aldı:
“Konfederasyonumuzun 21 ve 22. genel kurullarında kıdem tazminatı ile ilgili olarak oybirliği ile alınan aşağıdaki karar sahiplenerek ve tekrar ederek bu genel kurulda da karara bağlanmasını arz ve teklif ediyoruz.
Kıdem tazminatına dokunmak genel grev nedenidir.
Gerekçe: Sermaye yanlısı politikalarının sahibi ve sürdürücü olan siyasi iktidar, iktidarda bulunduğu süre içerisinde birçok işçi hakkını ya budadı veya ortadan kaldırdı. Hükûmet tarafından hazırlanan birçok program ve eylem planından anlaşıldığı üzere bugün kıdem tazminatı tekrar gündeme taşınmak istenmektedir. Kıdem tazminatı işçi sınıfının 83 yıllık kazanımı ve kullandığı bir haktır. Kıdem tazminatı iş güvencesine olumlu etki yapan bir düzenlemedir. Kıdem tazminatı işçinin emeğinin yıpranma bedeli, emekli ikramiyesi ücretin ödenmeyen kısmı gibi özellikler taşımaktadır. Kıdem tazminatı iş ve gelecek güvencesidir. Milyonlarca çalışanı ilgilendiren kıdem tazminatı hakkından hiçbir şekilde vazgeçilemez.”
DİSK de 16. Genel Kurulunda “İşçi sınıfının en önemli kazanımı olan kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılması ve sermayeye ve iktidara yeni kaynak yaratma amacını taşıyan fon sistemine şiddetle karşı çıkarken, kıdem tazminatı kapsamının ve yararlanma koşullarının genişletilmesi” kararını aldı. DİSK “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi” ile ilgili tartışmalar üzerine bir açıklama daha yaparak kıdem tazminatının korunması konusunda tutumunu bir kez daha net biçimde ortaya koydu.
Öte yandan Haziran 2017’de CHP’nin düzenlediği Kıdem Tazminatı Çalıştayı’nda biraraya gelen Türk-İş, Hak-İş ve DİSK genel başkanları yayınladıkları ortak bildirgede Kıdem tazminatı fonu konusunda taraflar arasında mutabakat olmadığını, mutabakat sağlanmadan kıdem tazminatı fonunun kurulmaması gerektiğini ifade edilerek, kıdem tazminatı ödemelerinde 30 gün hakkından vazgeçilmemesini, hak kayıplarını önlemek için kıdem tazminatının her türlü fesihte ve istifada süre aranmadan ödenmesini istendi. Bildirgede “Kıdem tazminatına tüm çalışanların erişimi sağlanmalı, bu erişim önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Kıdem tazminatında kanun hakimiyeti ve herkesin bu hakka saygı göstermesi sağlanmalıdır” dendi. Sendikaların kırmızı çizgisinin sadece Fon sistemi ile sınırlı kalmaması lazım çünkü belirli süreli sözleşmeler de kıdem tazminatını yok edici nitelikte.
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan çeşitli defalar kıdem tazminatı ile ilgili olarak yaptığı açıklamalarda “Bu konuda mutabakat esastır” dedi. Dahası yukarıda yer verildiği gibi hem 11. Kalkınma Planı ve hem de Yeni Ekonomik Programda çalışma hayatında yapılacak değişikliklerde (kıdem tazminatı ve diğer yasal düzenlemeler) mutabakatın esas olacağı belirtiliyor. Mutabakat esas olduğuna göre, mutabakat yoksa konuyu gündemden çıkarmak lazım. Türk-İş ve DİSK net bir biçimde Hak-İş ise örtük biçimde kıdem tazminatının fona devrini ve geriye gidişi reddediyor. Sendikaların kıdem tazminatı konusunda mutabakatı olmadığı son derece açık. O halde kıdem tazminatı tartışmasını gündemden çıkarıp istihdam ve gelirin korunması için köklü sosyal politikalara yönelmek lazım. İstihdam paketi bu haliyle bir kalkandan daha çok kıdem tazminatı ve işçi hakları ürerine inecek bir balyoz gibi. Bu çıkmaz yoldan geri dönülür umuyoruz.
Meraklısı için not: Kıdem tazminatına ilişkin daha fazla detay için “Dünyada ve Türkiye’de Kıdem Tazminatı Uygulamaları” başlıklı makalemi öneririm.
2012’de T24’te yayımlanan Neden Kıdem Tazminatı Fonu Değil ve Kıdem Tazminatında Ali Cengiz Oyunları başlıklı yazılarım da okunabilir. Yazılar güncelliğini koruyor.
*Çalışma hayatı uzmanı akademisyen