DEM Parti'nin İmralı heyetinde yer alan Pervin Buldan, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kadın cinayetlerine ilişkin olarak; "Bir insan çok sevdiği bir kadını nasıl öldürebilir. Benim aklım almıyor. Kadın ve çocuk cinayetlerinin önüne geçebilmek için bu zihniyet ile savaşmak gerek" dediğin aktardı.
Ne oldu?MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "terör eylemlerine son vererek lağvedilmesi" çağrısı yaptığı PKK'nın lideri Abdullah Öcalan, aylardır beklenen çağrıyı yaparak, PKK'nın kendini feshetmesi ve tüm grupların silahları bırakması gerektiğini açıkladı. Öcalan'ın çağrısında "Sayın Devlet Bahçeli'nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihî sorumluluğunu üstleniyorum" ifadeleri yer aldı. Öcalan, "Devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın" dedi. Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısına ek olarak gönderdiği "Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz, pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" notu da okundu. Öcalan'ın, PKK'nın kendini feshetmesi ve tüm grupların silahları bırakması yönündeki açıklamasından sonra, PKK Yürütme Komitesi, Öcalan’ın çağrısına katıldıklarını ve gereklerini yerine getireceklerini belirtti. Komite, Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasını da istedi. PKK Yürütme Komitesi, 1 Mart'tan itibaren geçerli olmak üzere ateşkes ilan ettiklerini belirterek, saldırı olmadıkça hiçbir silahlı gücün eylem yapmayacağını vurguladı. |
Pervin Buldan, Jinnews'ten Rozerin Gültekin ve Elfazi Toral'ın sorularını yanıtladı.
-İmralı Adası’na gideceğinizin bilgisini aldığınızda başlangıçta ne düşündünüz? Neler hissettiniz?
İmralı’ya gitmek benim için yeni bir deneyim değil. Ben daha önce de Sayın Öcalan ile 33 kez görüşen ve 2011-2015 yılları arasındaki süreçte de heyet içerisinde değişmeyen tek kadın üyeyim. Barışın belki bu kadar yakın olduğu bir dönemde heyet içerisinde yer almak benim açımdan sevindiriciydi. Görüşmelere 10 yıl ara vermiştik. 10 yıldan sonra heyette olmam elbette ki benim için büyük bir onur. Bizim için kutsal bir görev. Türkiye'nin barışına katkı sunacak isek bu bizim için önemli ve kıymetli. Benim açımdan da yeniden bu heyette olmak, adaya gitmek, barışa katkı sunmak ve Sayın Öcalan ile yeniden görüşmelere başlamak oldukça onur verici.
Öcalan, kadınlar mektup aldığını aktarmış
-10 yıl sonra İmralı Adası’na tekrar gittiniz. O tarihten bugüne adada ne değişmişti? Abdullah Öcalan kaldığı koşullardan bahsetti mi? Örneğin televizyon izleyebiliyor mu? Gönderilen mektuplar veriliyor mu? Bir gününü nasıl geçiriyor?
Daha önce yaptığımız ziyaretlerde kendisine iletişim kanallarının olup olmadığını sorduğumuz zaman bir televizyonun olduğunu ve bu televizyonda da 22 kanalın olduğunu söylerdi. Kendisi ile özel şeyleri çok fazla konuşamıyoruz, çünkü kendisi bu konuları konuşmak istemiyor. Gündemleri var hazırlıklı geliyor toplantılara. Oradaki yetkililerden öğrenebildiğimiz kadarıyla cezaevi koşullarında çok farklı bir değişiklik yok. Yine 22 kanalı olan bir televizyon var. Değişen tek şey Sayın Öcalan’ın fiziki olarak yaşlanmış olması.
Oradaki üç kişi ile bir gün sohbet bir gün spor olmak üzere haftanın 5 günü bir araya geldiklerini biliyoruz. Sayın Öcalan günlük yaşamını daha çok yazarak ve okuyarak geçiriyor. Akşamları da televizyondaki tartışma programlarına, haberlere yoğunlaştığını ve erken saatte uyuduğunu diye söylüyor yetkililer. Daha önce gittiğimiz zamanlarda gözünden yaş akardı. 28 Aralık tarihinde gittiğimizde gözündeki sıkıntının hala devam ettiğini gördük. İkinci defa gittiğimizde Sayın Öcalan katarakt ameliyatı olmuştu ve oldukça başarılı bir ameliyat olduğunu gözünün çok iyi gördüğünü söyledi. 3’üncü olarak gittiğimizde gözünde yaş olduğunu ve mendil kullandığını gözlemledim. Gözünden yaş gelmesi zaten katarakt ile alakalı değil gözyaşı kanallarında bir tıkanıklık olduğu ifade ediliyor. Bununla ilgili bir ameliyat kararı verilmemiş. Sayın Öcalan’da koşullarının değiştiğine dair bir şey söylemedi.
Her iki görüşmede özellikle cezaevlerindeki kadınlardan mektup geldiğini söyledi. Birçok kadın cezaevine gidip kendilerine ‘özel selamlarımı iletin’ dedi. Her iki görüşme sonrasında birçok cezaevine gittim ve kadın tutuklularla görüştüm, Sayın Öcalan’ın özel selamlarını söyledim. Sayın Öcalan, ‘cezaevlerinde bulunan tüm kadınlara selam söylüyorum’ diyordu. Cezaevlerinden gelen mektupları aldığını ifade ediyordu. Gönderilen kitaplarda sınırlı sayıda da olsa kendisine veriliyor.
-Abdullah Öcalan sizi nasıl karşıladı? İlk söylemi ne oldu?
28 Aralık tarihi bu dönem için ilk gidişimizdi. Sayın Öcalan toplantı yapacağımız odanın kapısında karşıladı bizi. Oldukça heyecanlı, neşeli ve moralliydi. Toplantı yapacağımız odanın içerisinde büyük bir masa var. ‘Bu masa yıkılmadı. Bu masa olduğu gibi burada duruyor’ dedi. Biz 2015’te özellikle son 4-5 toplantımızı aynı odada yapmıştık. Sayın Öcalan’ın bunu söylemesi bu sürece ne kadar kararlı yaklaştığını ve sürecin ilerleyebilmesi için çok motive olduğunu ifade ediyor. Sayın Öcalan, ‘Bu masa yıkılmadı’ dedi ve toplantıya öyle başladık.
Sayın Öcalan, ‘Bu son bir şans. Bu fırsatı hepimizin iyi değerlendirmesi gerekiyor’ diyor. Sayın Öcalan, çatışma yerine demokrasinin, Türkiye’nin geleceğinin ve Kürt halkın geleceğinin yeniden inşa etmenin zamanı geldiğini ifade etti.
"Yeni bir aşama, yeni bir dönem"
-Abdullah Öcalan ile belli aralıklarla üç görüşme yaptınız. Bu görüşmelerde en çok hangi konular üzerinde durdu?
En fazla üzerinde durduğu şey Türkiye’nin geleceği ve Kürt halkının yaşadığı acılar, ödediği bedeller ama bunun sonunda varılacak olan noktanın barış olmasıydı. Sayın Öcalan, Kürt ve Türk halkın kardeşliğine çok özel vurgu yapıyor. Kendini tekrar etmekten başka bir yol almayan savaşın hiç kimseye faydası olmadığını ifade etti. Artık demokratikleşme, demokratik toplum dönemi olduğunu ve bu dönem içerisinde Kürt ve Türk ittifakının önemli olduğunu örnekleriyle ifade etti. Cumhuriyet tarihi ile birlikte Atatürk ve İsmet İnönü’nün ittifakını bir Türk-Kürt ittifakı olarak değerlendiriyor. O günden bugüne kadar ‘Kürt ve Türk ittifakı korunmadığı, heba edildiği ama yeniden bu ittifakın yaşam bulması gerekiyor’ dedi. Geçmiş dönemde ülkeyi yönetenlerin Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümüne dair çabalarının olduğunu ama bunların başarıya ulaşmadığını söylüyor ve özellikle rahmetli Özal’dan, Demirel’den çok bahsediyordu.
Yeni bir aşama yeni bir dönem. Özellikle farklı bir düşünceye sahip olan ve elinde iple Sayın Öcalan’ın idamını isteyen Devlet Bahçeli’nin çok farklı bir yerden meseleye yaklaşmasını çok kıymetli buluyor. Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrıyı, sürece vermiş olduğu desteği çok kıymetli buluyor. Bizim yaptığımız görüşmeleri de kendisine aktardığımız zaman ‘Eğer Sayın Bahçeli değiştiyse Türkiye’de herkes değişebilir, dönüşebilir’ diyor.
Genel anlamıyla her üç görüşmede de çok yoğunca üzerinde durduğu şey artık savaşın bitmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye toplumun demokratikleşmeye olan inancı ve Sayın Öcalan’ın bu konuda bir kararlılık sahibi olduğunu göstermesiydi bizim edindiğimiz izlenim buydu. Kayyum meselesi başta olmak üzere, İstanbul Barosu’na yapılan operasyonun, tutuklamaların süreci sabote etmeye yönelik girişimler olduğunu ve bunların önüne geçilmesi gerektiğini, iktidarın, devletin bu tür müdahalelere izin vermemesi gerektiğini söylüyor. Sayın Öcalan, ‘Bu son bir şans. Bu fırsatı hepimizin iyi değerlendirmesi gerekiyor’ diyor. Sayın Öcalan, çatışma yerine demokrasinin, Türkiye’nin geleceğinin ve Kürt halkın geleceğinin yeniden inşa etmenin zamanı geldiğini ifade etti. Ağırlıklı olarak söylediği konular bunlar.
"Televizyondan öğrendi"
-MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısından haberi var mıydı? Abdullah Öcalan bu çağrıyı ilk duyduğunda nasıl değerlendirmiş?
Çağrının yapılacağından haberi yoktu. Biz ilk gittiğimizde zaten bunu ifade etti. ‘Sayın Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrı beni de şaşırttı ben böyle bir şey beklemiyordum’ dedi. Bu çağrının kıymetli olduğunu özellikle vurguladı ve teşekkür etti. ‘Parlamentoda grubu bulunan siyasi partileri tek tek ziyaret edin ve çokça katkılarını isteyin’ dedi. ‘Sadece katkılarını değil aynı zamanda eleştirilerini, önerilerini bana geri getirmeniz benim için çok önemli olacak çünkü ben bunlara bakarak bir metin hazırlayacağım’ demişti. Bütün siyasi partilerin genel başkanları ile görüşmeler yaptık. Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrıyı kendisi de ilk defa televizyondan öğrenmişti.
Sayın Öcalan ‘bir insan çok sevdiği bir kadını nasıl öldürebilir. Benim aklım almıyor’ dedi. Kadın ve çocuk cinayetlerinin önüne geçebilmek için bu zihniyet ile savaşmak gerektiğini söyledi.
Öcalan'dan 8 Mart mesajı
-Abdullah Öcalan’ın kadınların özgürlük mücadelesine önem verdiği tüm kamuoyu tarafından biliniyor. Görüşmelerde kadınlara ilişkin neler söyledi? Kadınlara mesajı özel olarak var mıydı? Bu süreçte kadınlardan beklentisi nedir?
Bütün toplantıların sonuna doğru kadın meselesine önemli şekilde vurgu yapıyor. İlk görüşme Narin cinayetinin davasının sonuçlanmasına yakın olduğu bir zamandı. Çok çok üzüldüğünü ifade etti. Çok yoğun kadın cinayetlerinin işlendiğini ve bu kadın cinayetlerinden çok büyük üzüntü duyduğunu söyledi. Kadınlarla ilgili vermiş olduğu mesajları bu son görüşmede 8 Mart mesajı olarak ifade etti. Bu mesajları not aldık, onun hazırlığını yapıyoruz ve 8 Mart’ta bütün meydanlarda kadınlara yönelik bu mesaj okunacak. Sayın Öcalan ‘bir insan çok sevdiği bir kadını nasıl öldürebilir. Benim aklım almıyor’ dedi. Kadın ve çocuk cinayetlerinin önüne geçebilmek için bu zihniyet ile savaşmak gerektiğini söyledi. Sayın Öcalan kadınlar için bir milat, rönesans olacak olan 8 Mart mesajını meydanlarda kadınlarla paylaşmamız gerektiğini ifade etti.
"Tarihe tanıklık etmesi önemliydi"
-İmralı’ya en son 7 kişi gittiniz, heyete ilişkin bir şeyler söyledi mi? Heyette eskiden adaya gidenler ve ilk defa gidenler vardı. Heyet bileşenine ilişkin bir değerlendirmesi oldu mu?
Üçüncü toplantı çağrı toplantısı olduğu için heyetin kalabalık olması önemliydi. Kurumsal olarak DEM Parti’nin Eş Genel Başkanları, heyet üyeleri olarak biz ve geçmişte Sayın Öcalan’ın avukatlığını yapan iki avukat arkadaş ve Ahmet Türk vardı görüşmede. İkinci görüşmede Sayın Öcalan, ‘Çağrı bölümünde kalabalık bir heyetle burada olmanız gerekiyor’ diyerek, ‘Burada olmanız gerekiyor’ diye söylemişti. Ahmet Türk’e Sayın Öcalan çok büyük bir ilgi gösterdi. Ahmet Türk’ün sağlığı ile uzunca sohbet ettiler. Ahmet Türk’ün elini sıkı sıkı tutması, geçmişe dair sorular sorması hiçbirimizin gözünden kaçmadı. Çağrı bölümünde kalabalık heyetin olması ve tarihe tanıklık etmesi önemliydi. Sayın Öcalan da buna önem veriyordu.
Çağrı yapıldı ve PKK’ye ‘silahları bırakın kendinizi feshedin’ denildi, ama bunun senkronik olarak atılacak adımlarla, çıkarılacak olan reformlarla, yasal ve hukuki çerçevelerin çizilmesiyle anlam bulacağını söylüyoruz. Zaten Sayın Öcalan da bunun ‘olmazsa olmaz’ olduğunu söylüyor.
-27 Şubat’ta PKK liderinin tarihi çağrısını paylaştınız, bu çağrı çok büyük bir yankı uyandırdı. Üç görüşmeyi de birlikte ele aldığınızda Abdullah Öcalan, bu aşamaya gelişi nasıl değerlendiriyor, biraz açsanız kamuoyunun biraz daha bilgi edinmesi açısından?
Sayın Öcalan çağrıya dair daha önce bir hazırlık yapmıştı. Son gittiğimizde çağrı metni zaten önündeydi. Devletle mutabakat halinde olunan ama yetişmediği için çağrı metninde olmayan ve Sırrı Süreyya Önder’in de okumuş olduğu kısa bir paragraf var. Sayın Öcalan son görüşmede o çağrı metnini okudu. Sırrı beyin okuduğu bölümü kendisi de şifahen okudu. Bu çağrı metnini hazırlarken birçok tartışma yapılmış belli. Devlet yetkilileriyle yapılan tartışmalar sonucunda bu metin hazırlanmış. Metinde insanlar istediği ya da isteyip de göremediği şeylere tanıklık etmiş olabilir ama Sayın Öcalan’ın özellikle o son paragrafta ifade ettiği gibi yasal çerçeve meselesi çok önemli.
Yasal ve hukuki boyutunun hayata geçmesi uyarısı oldukça önemlidir. Bizim üzerinde durduğumuz asıl şey de bu. Çağrı yapıldı ve PKK’ye ‘silahları bırakın kendinizi feshedin’ denildi, ama bunun senkronik olarak atılacak adımlarla, çıkarılacak olan reformlarla, yasal ve hukuki çerçevelerin çizilmesiyle anlam bulacağını söylüyoruz. Zaten Sayın Öcalan da bunun ‘olmazsa olmaz’ olduğunu söylüyor. Yasal çerçevenin, hukuki zeminin olmadığı bir yerde bu çağrı hiçbir anlam ifade etmez. Şimdi hepimizin üzerinde durması gereken tek nokta bu.
Son görüşmede de söyledi, ‘3 kişiyle bir araya geliyorum ama bu yeterli değil. Benim çalışma koşullarımın düzeltilmesi gerekiyor’ dedi. Sayın Öcalan’ın sürecin ilerlemesi ve ilerletebilmesi için yazacağı, tartışacağı bir ekibin oluşması gerekiyor.
-Abdullah Öcalan bu çağrının toplumda nasıl bir karşılık bulacağına dair öngörüsü var mıydı?
Sayın Öcalan bizim daha önce yapmış olduğumuz o ziyaretleri de bir araya getirerek olumlu bir sonuç çıkacağını düşünüyordu. Biz çağrıdan sonra gitmediğimiz için ne düşündüğünü bilmiyoruz. Muhtemelen çok yakından takip etti, televizyondaki tartışma programlarını izledi, haberlere mutlaka baktı diye düşünüyoruz. Çünkü bu çağrının yankılarını, tartışmalarını kontrol amaçlı da olsa mutlaka yakından takip etmiştir. Sadece Türkiye’yi değil tüm Orta Doğu’yu etkileyen bir metin olduğu için onun yankılarını görüş olursa eğer gidebilirsek kendisi zaten ifade edecektir ama çok yakından takip ettiğini düşünüyorum.