T24 Haber Merkezi
Öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüyle ilişkili olarak 13 polisin yargılandığı davanın 9. duruşmasında mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Mahkeme heyeti; duruşmaya 25 Mayıs’ta devam edilmesine karar verirken ara kararda" Tutanak altında imzası olan polislerin dinlenmesine, görüntülerin ham hallerinin istenmesine, iç güvenlik uzmanı adı altında bir bilirkişi olmadığından, savcılığın isteminin reddine, keşif talebinin reddine" denildi.
Artvin Hopa'da dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 31 Mayıs 2011'deki mitingi öncesinde polisin sıktığı biber gazı sebebiyle fenalaşıp kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun ölümüne ilişkin davanın 9. duruşması görüldü.
Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, "taksirle ölüme neden olmak" suçundan 13 sanık polis ve kamu görevlisi yargılanıyor. 26 Ocak'ta başlayan 9. duruşma bugün de devam etti. Sabah saatlerinde başlayan dava, öğleden sonra 15.30 sıralarında mahkemenin ara kararını açıklamasıyla sona erdi.
Duruşma sonrası avukatlardan açıklama
Lokumcu Ailesi avukatı Meriç Eyüboğlu, duruşma sonrası yaptığı açıklamada “Metin Lokumcu 2008 yılında hastanede 15 gün tedavi gördüğü yazılmış, ancak hiç bir tetkik yapılmamış olup dayanak tıbbi kayıt mahkemeye gönderilmedi. Dosyada ilk aşamadan beri sunulmayan polis görüntü kayıtlarının ham, oynanmamış hali mahkemeye sunulmadı" dedi.
İzmir Barosu konuşan avukat Özkan Yücel de açıklamada “Sadece Metin Lokumcu için değil, bu ülkenin geleceği, çocukları için adalet istiyoruz" diye konuştu.
Duruşmada neler yaşandı?
TIKLAYIN | Metin Lokumcu davasında tanık polisler dinlendi: "Orada değildim ama tutanağı imzaladım"
"Gaz gelince hemen limon buldum Metin'e verdim, o resimde elinde limon var ya, o işte"
Duruşma, tanık Burhanettin Hacıyakupoğlu’nun ifadesiyle başladı. Hacıyakupoğlu, ifadesinde şunları söyledi:
"Ben o gün olayların içinde yaşadım. Dereleri koruma platformu Hopa’da HES’leri anlatmak için toplanmıştı. İnsanlar halay çekiyor ben de izliyorum. Çarşıya inerken olağanüstü bir durum vardı. Ben Hopa’da çok fazla başbakan gördüm. Hepsi Hopa’da rahat rahat gezerdi. Neyse, Hopa’da HES yapılmak isteniyor, dereleri kurutmak istiyorlar. İnsanlar da bunu anlatmak istiyor. O sırada TOMA su sıkmaya başladı, gençlerden birini duvara yapıştırdı aynı anda gaz atılıyor ama nasıl. Hemen indik. İnsanları ayırmaya çalıştık.
Biz meydandayız, hemen karşıda Metin… Çok fazla gaz atılıyordu. Bir tane adam var, Erzincan Emniyet Müdürü'ne, 'bu kim' diye sorduk, 'başbakanın koruma müdürü' dediler. Polisleri tutuyor sürekli gaz attırıyor, yağmur gibi gaz fişeği geliyor. Metin’e doğru çok gaz gelince ben yanına gittim. Sana doğru geliyor hep dikkat et dedim. Çünkü Metin Lokumcu olayları yatıştırmak için uğraşıyor.
Yine bir gaz gelince hemen limon buldum. Yarısını kestim Metin’e verdim. O resimde elinde limon var ya o işte.. Biz limonu sürerken bir polis hatta 'sürmeyin su vurun' dedi. Ben gittim sürdüm, o süremedi. Sonra ayrıldık.
"Özellikle nişan aldırıp gaz atılıyordu"
O sırada gazlar vardı yine her yerde. Sonra yine onun olduğu yere gaz gittiğini gördüm. Ambulansın geldiğini görünce koştum. Metin’i çekiyorlardı. Ben ayak uçlarından tuttum ambulansa doğru götürdük. Ben de gidecektim ancak olaylar devam ettiği için gençler bırakmadı. Özellikle nişan aldırıp gaz atılıyordu."
Avukat Meriç Eyüboğlu'nun, "Neden özellikle Metin Lokumcu’ya atılıyordu" sorusuna Hacıyakupoğlu, "Metin Lokumcu toplumun önderi gibi öğretmen olduğu için herkese de öyle konuşuyordu. Önder gibi gördüler..." yanıtını verdi.
"Açıklama bile yapılamadan hem gaz hem su gelmeye başladı"
Tanık Aytekin Genç de ifadesinde, şöyle dedi:
"Ben Arhavi’den Hopa’ya her gün iş için gidip geliyordum. O sabah da gittim meydanda kahvaltı yapıyordum. Miting alanı sahil şeridindeydi. Orada güvenlik alınmıştı ama başka bir hava esiyordu. Her caddede 50'şer polis. Bu nedir diyorduk. Başbakan’ın olduğu yerle burası ne alaka yani. Meydanda da gençler horon oynuyordu. Aslında rutin olan bir şeydi bu Hopa’da. Her hafta açıklama olur horon oynanır açıklama yapılır, dağılırlardı.
"Polisler hiç durmadı gerçekten, her gün o caddede gezen insanlara saldırıyorlar"
Bu olayın olması için bir sebep yoktu. Açıklama bile yapılamadan hem gaz hem su gelmeye başladı. Böyle bir şey görmedik ne televizyonda ne başka bir yerde öyle bir durum. Metin Hoca da olayları yatıştırmak için her tarafa gidiyordu. Ama polisler hiç durmadı gerçekten. Her gün o caddede gezen insanlara saldırıyorlar. Gazdan gözüm yandığından görebildiğim kadar görüyordum.
Üst geçidin altından bir anda gaz sardı. Ama fabrika bacası gibi gaz çıkıyor. Çok yoğun. O sırada birisi ambulans diye bağırdı. Ondan sonra olaylar zaten koptu diyebilirim artık her yere sıçradı. Metin hoca köprüye taraf gittiğini ve oraya üst üste gaz atıldığını gördüm. Oradaki gaz bulutunu gördüm."
"Olayın yaşandığı tarihte ben 10 yaşındaydım"
Tanık Necati Dişli’nin ifadesine geçildi. Dişli şunları söyledi:
"Olayın yaşandığı tarihte ben 10 yaşındaydım. Annemin ve babamın anlattığından bir gün önce başbakanın geleceğini öğrendim. Okula giderken ertesi gün o zaman elinde büyük silahlar olan maskeli polisler diye tanımladığım şu anda artık özel harekat diye bildiğim polisler vardı. Bizim okulumuz meydana 1-2 km uzaktaydı. O polisler bizi girin içeri çıkmayın diyordu. Bizim sınıfımız en üst kattaydı. Okulun bir tarafı denize bir tarafı dağa bakıyordu.
Silah sesleri gelmeye başladı ve panikledik, korktuk. Öğretmenimiz de korktu bizleri okulun kalorifer dairesine indirdiler. Sığınak gibi kullandık. O sırada camlar kırıldı. Herkes panik oldu. Yerlere yattık. Bazı arkadaşlarım kusmaya başladı. O sığınak alanına 50-60 kişi ancak sığabilir biz yüzlerce çocuk sıkış tıkış girdik. Annem bir şekilde okula geldi. Dışarı çıktık, servise girdik ancak genzim yanmaya başladı. Annem orada güvenliğimi alamayınca yeniden sığınağa girdik. Hastaneye tek yol bizim okulun önünden gidiyordu ve çok hızlı bir şekilde siyah minibüsler geçiyordu."
"Polislerden biri bana silah çekti ve Hopa halkına yönelik küfürler etti"
Tanık Görkem Gürhan’ın ifadesine geçildi. Gürhan da tanıklık ettiği olayları şöyle anlattı:
"Olay olduğu zaman ailemle çay topluyorduk. Babamı gördüm çay satarken. Metin dayımın fenalaştığını söyledi. Hastaneye giderken yolda polisler bizi oyaladılar. Gidemezsiniz dediler. Bir şekilde oradan geçtik gittik. Dayımı kaybetmiştik. Yine Mete dayım yola doğru koşarak isyan ediyordu. Bir anda silah sesleri duydum ve yanımızda mermilerin sektiğini gördüm. Çok kötü bir andı, beni babam oradan aldı. Mete dayımı kim çekti bilmiyorum. Hastanenin önüne geçtik.
O sırada yine gaz atılmaya başlandı. İnsanlar nefes alamıyordu. Çocuklu bir kadın vardı, onu uzaklaştırdım. O sırada şimdi görsem de tanımam o zaman da tanımıyordum koruma polislerden biri bana silah çekti ve Hopa halkına yönelik küfürler etti. Ben fenalaşmışım bayılmışım. Birçoğumuz gazdan etkilendi, başka insanlar da etkilendi. Biz zaten mağdur olmuştuk, dayımı kaybetmişim, başka insanlar ölmedi çok şükür ama hepimizi neredeyse orada gazdan etkilenmişiz hastaneye yatırmışlar ama kayıt yok. Polisler oram çizildi buram çizildi diye rapor almışlar hastaneden ancak bizim kaydımız yok.
Ardından 13.15’e kadar duruşmaya ara verildi. Aranın ardından duruşma 13.25 itibariyle yeniden başladı.
"Biz bu kimyasal gazların öldürücü olduğunu anlatmak istiyoruz"
Metin Lokumcu'nun oğlu Ulaş Lokumcu'nun ifadesi dinlandi. Lokumcu şunları anlattı:
"Olay tutanakları hakkındaki tanık ifadelerini dinledik. Bu konuda takdir sizin. Şebnem hocanın anlattıkları hakkında konuşmak istiyorum. Şebnem hoca olayı çok net şekilde anlattı. Burada bulunan herkesin anladığını düşünüyorum. Bir de babamın konuşulan önderlik meselesine gelmem isterim. Babam emekli olduktan bütün Hopa ve Kemalpaşa’da öğretmen olmasından kaynaklı insanların sorunlarına koşardı.
Küsleri barıştırırdı, arazi kavgaları bile olduğunda bile babam araya girerdi. O yüzden toplumda da önder gibi görülmesi normaldi. Hatta lakap olarak da “demokrasi Metin” bile derlerdi. Ben de babamın hedef alındığını düşünüyordum hep. Ancak o gün Hopa’da başka insanlar da ölebilirdi. Bazı ifadelerde sanki polise düşman gibi davranıldığını söylüyorlar. Babamın yüzlerce polis olan öğrencisi vardır belki de... Niye öyle olsun. Ancak burada devletin bir hatası var. Bunun görülmesi gerekiyor. Biz bu kimyasal gazların öldürücü olduğunu anlatmak istiyoruz, görülsün istiyoruz. Babamdan sonra da insanlar bu gazlardan öldü. Başkaları da ölmesin istiyoruz"
Daha sonra Meriç Eyüboğlu, konuştu ve şu soruları yöneltti:
"Yoğunluğun nasıl olduğunu herkes anlatıyor ama bir veri olarak bakacağımız şey o gün oraya görevli olarak gelen çevik kuvvetin yanlarında ne kadar gazla geldiği ve giderken bu gazın ne kadarının kaldığı. Bizim ölçebileceğimiz nesnel kriterler bu. Bu konuda neyi biliyoruz? O dönemde bilirkişi tarafından oluşturulan raporu biliyoruz. Görev yazılarının toplanmasını istiyor. 7 ayrı emniyet müdürlüğüne yazılar yazıyor. Sadece Erzincan cevap veriyor. Diğerleri bilmiyorlar. Maalesef soruşturma aşamasında bunun üzerine gidilmiyor. Ama neyi biliyoruz? Telsiz konuşmalarını? Müfettiş tarafından oluşturulmuş rapordan biliyoruz. 3 ayrı telsiz konuşması geçiyor. Bu konuşmalarda ellerindeki gazın bittiğini söyleyip birbirlerinden istiyorlar.
Erzurum çevik kuvvet ekibi. Yeni gaz istiyor. Bununla ilgili de 3 tane tutanağa sahibiz. Getirdikleri mühimmatın bittiğine dair. Farklı şehirlerden gelen en az 3 tane birimin getirdikleri gaz stoğunun bittiğini ve kendilerine takviye gaz verildiğini."
Olağanüstü bir durum olduğunu ve çok fazla görevli olduğunu, sadece özel hareket çevik değil başbakanlık korumaları özel korumaları artı jandarma. Bu kadar olağanüstü bir önlem sırasında şunu varsayabiliriz. Herhangi bir basın açıklamasına giderken önlemden çok daha fazla bir önlemle gidileceği için mühimmatların her zamanınkinden fazla olacağını öngörmek zor değil.
"11 yıldır uğraşıyoruz, elimizde sadece uygun bulunup verilmiş görüntüler var"
"Olayını kronolojisini göremiyoruz" diyen Eyüpoğlu şöyle devam etti:
"Neden söylüyorum bunları? Bir bilirkişiden görüş alalım ve gazlar uygun kullanılmış mı, atılmış mı, kişiler hedef alınmış mı kapalı yerlere atılmış mı? diye bir bilgi araştırılmasıyla deniliyor. O zaman bu görüntülere ihtiyacımız var. Elimizde bu görüntüler var mı? Yok. 11 yıldır uğraşıyoruz. Elimizde sadece emniyet tarafından uygun bulunup verilmiş görüntüler var. Bu nedenle olayını kronolojisini göremiyoruz.
"Polis kamerasından yapılan çekimleri kesintisiz talep ediyoruz"
Görüntülerin kesintisiz haline ulaşmadığımız durumda bir bilirkişinin de yapacağı değerlendirme için yeterli malzemeye sahip değiliz demektir. Talebimiz o dönemde Hopa ve Artvin belki diğer illerde ayrı ayrı çekim yapmışlardır. Kendi polis kamerasından yapılan çekimlerin kesintisiz, üzerinde herhangi kesme küçültme olmaksızın tam ve ham halinin celbi. Bu sadece bilirkişi açısından değil maddi gerçeklik açısından önemli...
Keşif konusu şu açıdan önemli; mesela tanıklar da anlatırlarken diyor ki. Ben iş bankasının önündeydim Metin karşımdaydı. Keşfin orada olup anlatılan, mahkemenize baştan beri anlatılan alanın görülmesinin, nerede ne olduğunu anlamak açısından önemlidir."
Sanık polis avukatlarının beyanları dinlendi.
Mahkeme heyeti ara karar için müzakere etmek üzere, duruşmaya 15 dakika ara verdi.
Mahkeme heyeti ara kararını açıkladı; duruşmaya 25 Mayıs’ta devam edilmesine karar verildi. Mahkeme heyetinin ara kararında " Tutanak altında imzası olan polislerin dinlenmesine, görüntülerin ham hallerinin istenmesine, iç güvenlik uzmanı adı altında bir bilirkişi olmadığından, savcılığın isteminin reddine, keşif talebinin reddine" denildi.
TIKLAYIN | Metin Lokumcu davasında heyet değişti; dönemin kaymakamının dinlenilmesi talebi reddedildi
TIKLAYIN | Metin Lokumcu davasında sanık polis: Gaz kullanımından önce uyarı yapıldığını duymadım
TIKLAYIN | Metin Lokumcu'nun son anları: İyi değilim...