Gündem

İşte Hablemitoğlu iddianamesi: Tetikçi Türkiye'ye 'hayalet' gibi gelmiş

İddianamede, “Mustafa Levent Göktaş suç örgütü” başlığı altında bölüme yer verildi

22 Kasım 2022 13:59
Asuman Aranca

Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastına ilişkin iddianame mahkeme tarafından kabul edildi. 364 sayfalık iddianamede, Bulgaristan’da tutuklu bulunan eski Özel Kuvvetçi Albay Levent Göktaş’ın, Hablemitoğlu suikastı için Fethullah Gülen’in sağ kolu Mustafa Özcan ve eski MİT’çi Enver Altaylı tarafından azmettirildiği öne sürülürken, tetiği ise eski Özel Kuvvetçi Tarkan Mumcuoğlu’nun çektiği anlatıldı. İddianamede Mumcuoğlu’nun cinayet işlemek üzere Türkiye’ye adeta hayalet gibi geldiğine yer verildi. Mumcuoğlu’nun cinayet tarihinde Kazakistan’da resmi görevde görünmesine karşın, olaydan yaklaşık 15 gün önce Kıbrıs üzerinden askeri kargo uçağıyla Türkiye’ye geldiği ve bu şekilde pasaport kontrolünden kurtulduğu” ileri sürülen iddianamede, şüphelinin suikastı gerçekleştirdikten sonra tekrar Kazakistan’daki görevine döndüğü anlatıldı. İddianamede, “Mustafa Levent Göktaş suç örgütü” başlığı altında bir bölüme de yer verilerek, Göktaş’ın bir suç örgüt kurduğu, bu örgütün tespit edilebilen üye sayısının ise 4 olduğu iddia edildi.

10 kişi hakkında iddianame

Necip Hablemitoğlu’nun 18 Aralık 2002’de evinin önünde uğradığı silahlı saldırıya ilişkin 20 yıl süren soruşturma sonunda hazırlanan iddianame Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Ankara Cumhuriyet Savcısı Zafer Ergün tarafından hazırlanan 364 sayfalık iddianamede Fetullah Gülen, Gülen’in sağ kolu olarak bilinen Mustafa Özcan, eski MİT’çi Enver Altaylı, Nazlı Ilıcak’ın akrabası Serhat Ilıcak ve Aydın Köstem ile eski Özel Kuvvetçiler Levent Göktaş, Nuri Gökhan Bozkır, Tarkan Mumcuoğlu, Fikret Emek ve Mehmet Narin şüpheli olarak yer aldı. İddianamede şüphelilere, “tasarlayarak öldürme, tasarlayarak öldürme suçuna azmettirme, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olma” suçlaması yapıldı.

“Çorap söküğü etkisi”

Hablemitoğlu’nun ölümünden önce yaptığı çalışmalar ve hazırladığı kitap nedeniyle FETÖ’nün hedefi haline geldiği anlatılan iddianamede, maktulün bu nedenle can güvenliği endişesi taşıdığı, bombalı saldırı eylemi yaşamamak adına arabasına uzaktan kumandalı çalıştırma sistemi kurdurduğu anlatıldı. İddianamede, Hablemitoğlu’nun ölümünden bir süre önce çevresindekilere MİT Müsteşarı olacağını söylediği de anımsatıldı. 2015 yılında Zihni Çakır’ın verdiği ifade sonrasında dosyaya Enver Altaylı, Mustafa Özcan, Tarkan Mumcuoğlu, Nuri Gökhan Bozkır ve Fikret Emek isimlerinin girdiği ifade edilerek, bu kapsamda ilk önce Enver Altaylı’nın HTS kayıtlarının incelendiği ve bu aşamadan sonra düğümün çorap söküğü etkisi ile faillerin tespitini sağladığı anlatıldı.

“Özcan ve Altaylı azmettirdi”

Altaylı’nın HTS kayıtlarından Aydın Köstem ve Levent Göktaş isimlerine ulaşıldığına yer verilen iddianamede, şu değerlendirme yapıldı: “Olay tarihinde, Milli stihbarat Tekilatı Müstearlıına bir ekilde adı geçen maktul Necip Hablemitoğlu’nu FETÖ ile ilgili çalışmalarından vazgeçiremeyen Mustafa Özcan ve Enver Altaylı’nın, Aydın Köstem üzerinden ulaştıkları aynı dönemde Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı olmak isteyen Özel Kuvvetler Komutanlığı MAK Alay Komutanı Mustafa Levent Göktaş ile maktul Necip Hablemitoğlu konusunda görüşmeler içerisinde oldukları, sonraki süreçte ise Hablemitoğlu’nun şüpheli Mustafa Levent Göktaş tarafından kurulan suç örgütü tarafından öldürüldüğü, Mustafa Özcan, Enver Altaylı ve Aydın Köstem tarafından şüpheli Göktaş’ın bu suça azmettirildiği anlaşılmaktadır”


“Göktaş kendisine rakip gördü”

Göktaş’ın kendisine bağlı bir “suç örgütü” oluşturduğu ve bu örgütteki kişilerden Nuri Bozkır’a keşif görevini, Fikret Emek ve Tarkan Mumcuoğlu’na ise cinayeti işlettirdiği kaydedilen iddianamede, Göktaş’ın o dönem MİT Müsteşarı olmak amacıyla hazırladığı CV’leri dağıttığı anımsatıldı. Göktaş’ın, ismi MİT Müsteşarlığına geçen Hablemitoğlu’nu bu nedenle kendisine bir nevi rakip olarak gördüğü kaydedilen iddianamede “adam öldürme eylemine azmettirilmesi noktasında bu durumun eylemdeki kararını güçlendiren önemli bir etken olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, FETÖ/PDY terör örgütünün olay tarihinde ülkemizdeki en üst yöneticisi ile irtibatlı olan Enver Altaylı ile yaptığı görüşmeler, Türkiye'nin o dönem itibari ile içinde bulunduğu siyasi atmosfer, şüpheli Mustafa Levent Göktaş’ın bu kararını güçlendirdiği değerlendirilmektedir” denildi.

Askeri kargo uçağıyla “pasaportsuz” giriş

İddianamede, olay tarihinde Kazakistan’da resmi görevde görünen Tarkan Mumcuoğlu’nun Türkiye’Ye adeta hayalet gibi kayıt dışı biçimde geldiği de anlatıldı. Mumcuoğlu’nun, Kazakistan görevinde kullandığı cep telefonu üzerinden Türkiye’deki eşi ile her gün irtibat kurduğu ifade edilen iddianamede, buna karşın bu irtibatın cinayetten 13 gün önce 5 Aralık 2002 tarihinde kesildiği ve 29 Aralık tarihine dek 24 gün boyunca bir daha kurulmadığına dikkat çekildi. Çıkarılan uçuş ve cep telefonu kayıtları ile alınan tanık ifadelerinden, Mumcuoğlu’nun Kazakistan’dan Kıbrıs’a tarifeli uçakla geldiği, buradan da “pasaport kontrolüne girmemek” için askeri kargo uçağı anlatılan iddianamede, bu yöntemle şüphelinin Kıbrıs’taki havalimanının sağladığı kolaylıktan faydalanarak kayıt dışı biçimde Türkiye’ye geldiği, Ercan Havaalanı’nı pasaport kontrolünden kurtulma yeri olarak seçtiği öne sürüldü.

“Kazakistan görevlendirmesi bilerek yapıldı”

İddianamede, bu sayede Kazakistan’da görünen Mumcuoğlu’nun yakalanmamak için önlem almış olduğunun anlaşıldığı, cinayet sonrasında da aynı yöntemle Kazakistan’a dönüş yaptığı belirtilerek, Mumcuoğlu’nun Kazakistan’dan dönmek için izin alması gereken tek kişinin Levent Göktaş olmasına da dikkat çekildi. Mumcuoğlu’nun eşinin cinayetten yaklaşık 2 ay önce doğum yaptığı ifade edilen iddianamede, şu değerlendirmeye yer verildi: “Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’nun 4 Ekim 2002 tarihinde ikinci çocuğunun dünyaya geldiği görülmektedir. (Kendi ifadesine göre) Eşinin veya kendisinin bir aile üyesi ya da bir bakıcıları olmadan yeni çocuğu olan bir personelin her 6 ayda bir tekrarlanan Kazakistan görevine, çocuğu dünyaya geldikten 40 gün sonra gitmesini gerektiren acil bir durum bulunmamaktadır. Mumcuoğlu, istediği takdirde bu görevlendirmeyi ertelemesi mümkün iken, maktul Hablemitoğlu’nu öldürmeyi Levent Göktaş’ın, emri altındaki Mumcuoğlu’nu Kazakistan görevine bilerek göndermiş olduğu düşünülmektedir. Mumcuoğlu’nun eylemi işleyen kişi olduğunun ileride ortaya çıkması halinde, Kazakistan ülkesinde görevde olduğu savunmasına başvurabilmek için kendisine bu görevlendirmenin yapıldığı düşünülmektedir. Bu sebeple de görevlendirme süresi içinde Türkiye'ye geliş ve Türkiye'den dönüşlerde pasaport kontrolüne girmemek için KKTC ülkesini aktarma yeri olarak kullanmıştır”

“Sadece bu tarihlerde irtibat koptu” 


İddianamenin devamında, Mumcuoğlu’nun Kazakistan görevindeyken eşi ile her gün mesajlaşarak sonrasında Messenger üzerinden yüzyüze görüşme yaptıklarını söylemesine karşın 5-29 Aralık tarihleri arasında 24 gün boyunca hiç haberleşmemelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu vurgulanarak, “Kaldı ki bu tarihler gsm hatları ile irtibatın koptuğu dönem gibi bir başka dönemin alınan 1 yıllık hts kayıtlarında hiç olmadığı, şüphelinin öncesinden gün belirleme şeklindeki savunmasının sadece bu tarih aralığına denk gelmesinin kabul edilebilir bir durum olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumun, Mumcuoğlu’nun Kazakistan yerine Türkiye'de bulunmasından, eşinin bu numara ile iletişime geçmesine gerek duymamasından kaynaklandığı düşünülmektedir” denildi.


“Tetiği Mumcuoğlu çekti” 

İddianamenin Mumcuoğlu hakkındaki bölümünde, şu değerlendirme yapıldı: “Yapılan soruşturma sonucunda tüm HTS irtibat trafikleri, şüpheli ifadeleri, tanık, müşteki beyanları ve tüm dosya kapsamından, olay tarihinde Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı olmak isteyen şüpheli Mustafa Levent Göktaş'ın, bu görev için kendisine engel olarak gördüğü maktul Necip Hablemitoğlu’nu aynı zamanda FETÖ/PDY ile ilgili çalışmalarından rahatsız olan Mustafa Özcan ve Enver Altaylı'nın azmettirmesi neticesinde öldürme kararı aldığı, bu kararı Özel Kuvvetler Komutanlığı içerisinde kendisi ile birlikte hareket eden legal alandan çıkan Tarkan Mumcuoğlu, Fikret Emek ve Nuri Gökhan Bozkır ile birlikte eyleme döktüğü, şüpheli Mumcuoğlu’nun eylemi gerçekleştirmek için verilen talimat üzerie olay tarihinden önce ülkeye geldiği, maktul Necip Hablemitoğlu’nu ele geçirilemeyen 9 mm çaplı mermi atan tabanca ile başına iki el atış yapmak suretiyle öldürmüş olduğu anlaşılmıştır”

“Fikret Emek de oradaydı”

Eski ÖKK’cı Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesinde Mumcuoğlu’nu olay yerine getiren kişi olduğunu iddia ettiğine de değinilen iddianamede, Bozkır’ın inandırıcı olmak ve etkin pişmanlıktan faydalanmak üzere böyle bir ifade verdiğinin değerlendirildiği kaydedildi. İddianamede, bazı görgü tanıklarının ifadelerine yer verilerek, bu ifadelerde olayın ardından Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü sokakta, 30’lu yaşlarda bir erkek şahsın ‘silah sesi duydunuz mu’ diyerek çevresinde gördüğü kişilere soru sorduğu, ardından da beyaz renkli Renault marka bir araca binerek uzaklaştığını anlattıklarına dikkat çekildi. Olay tarihinde Fikret Emek’in beyaz renkli bir Renault Megane araç kullandığı kaydedilen iddianamede, “Görgü tanıklarının ifadeleri, HTS kayıtları ve hakkındaki diğer tespitlerden, şüpheli Fikret Emek’in olay tarihinde şüpheli Tarkan Mumcuoğlu ile birlikte hareket ederek olay yerine geldiği, Mumcuoğlu, maktul Necip Hablemitoğlu'nu öldürdükten sonra olay yerinde görgü tanığı olup olmadığını araştırdığı anlaşılmaktadır” denildi.


4 üyesi tespit edilebildi

İddianamede “Mustafa Levent Göktaş Suç Örgütü” başlığı altında da ilginç değerlendirmelere yer verilerek, Necip Hablemitoğlu eylemini gerçekleştiren Levent Göktaş ve kendisine bağlı askerlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde özel bir birlikte görev yapıyor olma durumunu kötüye kullanarak, elde ettikleri kamu gücü ile hukuksuz, konusu suç teşkil eden eylemler içerisinde yer alan “silahlı bir suç örgütü” halini aldıkları öne sürüldü. Mustafa Levent Göktaş tarafından kurulan silahlı suç örgütünün tespit edilebilen üyelerinin Fikret Emek, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Nuri Gökhan Bozkır ve Mehmet Narin olduğu ileri sürülen iddianamede “Söz konusu bu suç örgütü, sivil ya da TSK ile iş yaptığını iddia eden şüpheli Aydın Köstem gibi sözde paramiliter kişiler ile gerektiğinde irtibat halinde olan bir yapıdadır” denildi.

“Hablemitoğlu’nu durdurmak istediler”


İddianamenin şüphelilerin hukuki durumlarının değerlendirilmesine ilişkin bölümünde ise
Hablemitoğlu’nun FETÖ’nün faaliyetlerini deşifre etmeye çalışarak Köstebek isimli bir kitap çalışması yapmasının ve bu süreçte Gülen hakkında terör soruşturmasının başlatılmasının rahatsızlık uyandırdığı vurgulanan iddianamede, bu durumun Hablemitoğlu'nun ölümüne giden süreci yarattığı anlatıldı. İddianamede şu değerlendirme yapıldı: “Örgütün sözde Türkiye imamı olan Mustafa Özcan’ın 2002 yılı ikinci yarısından itibaren en temel meselesi Necip Hablemitoğlu’nu durdurmaya çalışmak olmuştur. Aynı dönemde Özcan İstanbul’dan Ankara iline gelerek kendilerine yardımcı olabileceğini bildikleri Enver Altaylı ile görüşmeler gerçekleştirmiş, Altaylı ise maktulü öncelikle tanıyan kişiler üzerinden ikna etmeye çalışmış, bunda başarılı olmayınca, eskiden beri tanıdığı olan Aydın Köstem üzerinden dönemin Özel Kuvvetler Komutanlığı Muhabere Arama Kurtarma Alay Komutanı olan Mustafa Levent Göktaş ile irtibatlanmıştır.

Öldürme kararında MİT Müsteşarlığı etkisi

Şüpheliler Fetullah Gülen, Mustafa Özcan, Enver Altaylı ve Aydın Köstem’in şüpheli Mustafa Levent Göktaş’ı azmettirmesi sonucunda maktul Necip Hablemitoğlu, şüpheli Göktaş’ın kurduğu suç örgütü tarafından öldürülmüştür. Maktul Necip Hablemitoğlu’nun ismi ölümüne yakın dönemde bazı çevrelerce Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarlığı görevine geçirildiği, aynı dönemde Göktaş’ın da kim tarafından bu teklifin yapıldığı bilinmese de ilk defa çevresindekilere kendisinin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı olacağını ifade etmeye başladığı anlaşılmıştır. Maktulün bu göreve getirilip getirilmeyeceği bilinmez bir konu olsa da kendi çevresine bu duruma ilişkin düşüncelerini anlatmaya başlamış, keza Mustafa Levent Göktaş da bu göreve hiç bir zaman getirilmemiş, ancak onun için bu husus sürekli talep edilen bir durum haline dönüşmüştür. Olay tarihinde maktulün ve Mustafa Levent Göktaş'ın içinde bulunduğu bu durum, maktulün, Mustafa Levent Göktaş tarafından öldürülmesine sebep olan bir başka konu olarak görülmesi gerekmektedir”

İhsan Güven cinayetine yeni soruşturma

İddianamede, örgütün Dost tarikatı lideri emekli Binbaşı İhsan Güven ve eşinin öldürülmesi olayında da rol aldıkları ve buna ilişkin ayrıca soruşturma yürütüldüğü kaydedildi. Göktaş Örgütü’nün o tarihlerde devamlılık arz ettiği anlatılan iddianamede, Hablemitoğlu öldürüldükten sonra, maktul ile ölümünden önce yakın ilişki içerisinde olan emekli Binbaşı İhsan Güven ve eşinin de benzer şekilde 2004 yılında İstanbul Tuzla’da öldürüldüğüne dikkat çekildi. İddianamede, şöyle denildi: “Söz konusu bu cinayeti soruşturma dosyamız şüphelilerinin örgüt faaliyeti altında işlemiş oldukları hususunda şüphe bulunmakta olup bu husus Cumhuriyet Başsavcılığımızca resen soruşturma işlemlerine konu edilmiştir. İhsan Güven ve eşinin öldürülmesi eylemlerine ilişkin soruşturmanın henüz yapılmaya başlanması, maktul Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi eylemi açısından kalan dava zaman aşımı süresi dikkate alınarak, tamamlanan soruşturma dosyası iddianameye konu edilmiştir. “ 

Akın Birdal suikastı

 

İddianamede İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’ın 1998 yılında silahlı saldırıya uğramasının arkasında da Levent Göktaş suç örgütünün olduğu ima edilerek, buna ilişkin bir ifadeye yer verildi. İddianamede, İrfan Birkan adlı bir kişinin savcılıkta alınan ifadesinde Nuri Gökhan Bozkır hakkında şunları söylediği anlatıldı: “Köşk isimli restoranda çalıştığım dönemde Adnan Kayğusuz’un arkadaşı olan kısa boylu bir şahıs gelirdi. İsmini hatırlamıyorum. Bu kişiyle beni Adnan Kayğusuz tanıştırmıştı. Bu kişiyi Subaşı Restoranından bu yana tanıdığını söylemişti. Bana bu kişinin MİT personeli olduğunu da belirtmişti. Hatta Adnan bu kısa boylu kişiyi kastederek Subaşı Restoranda çalıştığımız dönemde İnsan Hakları Derneği Başkanı olan Akın Birdal ve İnsan Hakları Derneği üyelerinin restoranda düzenledikleri organizasyonlara bu kişinin ve arkadaşlarının geldiğini söylemişti. İnsan Hakları Derneğinin organizasyonu olduğunda bu ve arkadaşlarının yan masaya oturduğunu söylemişti. Yani bu ve arkadaşlarını onları takip ettiğini kastetmek istemişti.”
 
İddianamede, Adnan Kayğusuz’un ölmüş olması nedeniyle ifadesinin alınamadığı ve İrfan Birkan’ isimli kişiye bu konuda tam olarak neyi kastetmek istediği hususunun açıklığa kavuşturulamadığı belirtilerek, bu nedenle Nuri Gökhan Bozkır’ın Akın Birdal’ın öldürmeye teşebbüs olayında yer alıp almadığına dair somut, yeterli bir tespit yapılamadığı ifade edildi. Birdal’a suikast girişimine ilişkin zaman aşımı süresinin de dolduğu kaydedilen iddianamede, bu nedenle Birdal konusunun soruşturma işlemine konu edilemediği anlatıldı.

YAZI DİZİSİNİN BİRİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Açılmasına katkı sağladığı altın madenine mücadele ettiği Gülen cemaati nasıl hâkim oldu, ABD ne için devreye girdi, suikast öncesinde ve sonrasında neler yaşandı?

YAZI DİZİSİNİN İKİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Hablemitoğlu’na ‘MİT’ suçlaması, var olmayan ‘altın’ belgesi ve varlığı kanıtlanamayan kurye profesör

YAZI DİZİSİNİN ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası: İfadelerde cinayetle suçlanan eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensupları hakkında yıllarca işlem yapılmadı!

YAZI DİZİSİNİN DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Eski ÖKK subayı Nuri Gökhan Bozkır: 2015’te dönemin İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan’a bildiklerimi anlatmama rağmen resmi ifadem alınmadı!

YAZI DİZİSİNİN BEŞİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası: Sedat Peker neden ‘Başıma gelmeyen kalmadı’ diye ifade verdi, soruşturma 13 yıl boyunca nasıl savsaklandı, MİT Hablemitoğlu’nu hangi konuda uyardı?

YAZI DİZİSİNİN ALTINCI BÖLÜMÜ |  Hablemitoğlu Dosyası | 2015 yılında verilen ifadede açıklanan isimler yedi yıl boyunca korundu: ÖKK’daki herkes ÖKK’daki katili biliyordu!