Anı Ekin Özdemir (Sanatçı/Yazar)
Fotoğraflar: Nazlı Erdemirel
Defne Cemal’in ilk kişisel sergisi 'Nemli Mavi', OG Gallery’de seyirciyle buluşuyor. Cemal’in bu sergideki eserleri yarı saydam pigment katmanlarını zamanla üst üste harmanlayarak tuval ve boyanın dengeleyici diyaloğuna bırakıyor.
Üretimlerinin yanı sıra, 2021’den bu yana, ressam Zach Hodges ile birlikte kurduğu ve Türkiye’den ve yurt dışından sanatçılara görünürlük sağlayan Kiralık Depo isimli sanat alanını da işleten Defne Cemal, bu ilk kişisel sergisine dair soruları yanıtladı.
"Güvercin mavisi Almanya'da binaları boyarken çok kullanılıyor."
- İlk kişisel serginin ismi Nemli Mavi ile başlamak istedim, mavinin yanında kahverengi ve beyaz pigmentin varlığı hem toprağın hem de gökyüzünün nemine yaklaştığımız bir his sunuyor. Aynı zamanda daha duygusal olarak nemli, mavi olma gibi bir açıdan da düşündürdü beni resimlerle karşılaşmak. Senin için nemli mavi nasıl bir hal ve his ile çıktı?
Öncelikle, dediğin doğru, mavinin içindeki kahverengi her zaman rengi topraklaştırır ve natürel bir etki yaratır, beyazı eklemek de tam tersine yapaylaştırır ve biraz daha opaklaştırıcı bir etki yaratır.
Benim için mavi olma hallerinin örnek dünyaları gibi bütün resimlerim, aynı maviyi belki de hiçbir zaman bulmak mümkün değil. Maviyi Almanya’da bir sergi yaptığımda buldum, hatta ona ithaf ederek güvercin mavisi koydum bir işimin ismine.
Almanya’da binaları boyamak için çok kullanıyorlar güvercin mavisi denilen rengi. Grimsi bir mavi, güvercinin gövdesindeki bir tüyün renginden geliyor ismi. Benim de sergimi yaptığım yerin zemini o maviye boyanmıştı, zeminle ve mekanla ilişkilendirmek istediğim işlerimin, “katlamalar”ın duvarda bıraktığı gölgelerini o maviye boyamıştım. Benim için en heyecan verici anlardan biriydi çünkü işimin başka bir boyuta geçtiği ve istediğime yaklaştığımı belirleyen bir andı. O nemli maviyi baz alarak ilerleme hissini kaydettim ve sonrasında mavi serisine başladım.
- Her ne kadar düzenli, günlük bir pratik olsa da bir yaratımı tetikleyen de bazı karşılaşmalar oluyor. Senin için özünde bir resme başlamanı tetikleyen nedir?
En çok ilham aldığım anlar şans anları oluyor, onları yakalayabilmek için de her gün resim yapmaya devam etmek lazım. Bir yere varabildiğim, sonuç alabildiğim anlar çoğunluklukla tetiklendiğimde oluyor dediğin gibi. Bu tetiklenmeyi teşvik etmek için atölye içinde sürekli işlerimin yerlerini değiştirmek, işimi başka bir açıda başka bir duvarda görmek işe yarıyor. Pigmentle çalıştığımdan beri resmi çoğunlukla yerde yapıyorum, akmasın ve tuvale olabildiğince sinsin boya diye. Zemindeki tuvale bazen başka türlü bir ışık yanısyor ve farklı bir form yaratıyor resim yüzeyinde,
o anı fotoğrafla kaydedip sonraki resmimde benzer bir yöntem uygulamaya çalışabiliyorum. Dış faktörlerin yönlendirdiği anlar bahsettiğim şans anları, her şeyin bir anda birleştiği ve bütünleştiğini hissedip resmin gidişatını kavradığım an. İyi bir resim olacağını öyle anlıyorum.
"Resmin etrafında geçirdiğim zaman, aktif olarak elimi kullandığım zamandan daha kıymetli oluyor."
-Bunları takiben hemen merak ettiğim ise eserlerinde değişen hisler, yoğunluklar, darbeler, dokular da belli bir duygusal durum, mevsim veya düşünce ile ilişkileniyor mu?
Reseptif olmaya çalışmanın seviyelerinden kaynaklanıyor olabilir resmimdeki yoğunluk ve hafiflikler. Ne kadar sabırlı, zamanımı alarak çalışırsam sanki yaratmaya çalıştığım denge zaten resmin özüne işliyor. Hızlı hareket ettiğimde ise katmanlar kalınlaşıyor ve fazlalaşıyor, böylece yoğunlukla dengeyi bulmaya çalışıyorum hafifliktense. İnce nüanslarara odaklanabilmek için resmin etrafında geçirdiğim zaman, aktif olarak elimi kullandığım zamandan daha kıymetli oluyor. İşimin yüzde doksanı bakmak ve yüzde onu elimi kullanmak.
"Benim için yirminci yüzyılın soyut yıldızları Agnes Martin ve Mark Rothko."
- Böyle dilin ötesine geçen bir pratikte buraya gelirken etkilendiğin sanatçıları da merak ediyorum.
Benim için yirminci yüzyılın soyut yıldızları Agnes Martin ve Mark Rothko her açıdan takip ettiğim ve her zaman etkileneceğim sanatçılar. İşleri fikir ve zamansızlıkla dolu, ve bunları insan elini olabildiğince göstererek yapıyorlar. Sessizliğe ve ışığa odaklanmak ama aynı zamanda bu kadar bireysel insan psikolojisini yansıtan eserler çıkartabilmek çok özel bir şey.
Mark Rothko, Orange and Tan, 1954
Onun dışında günümüzde aktif olarak çalışan sanatçılardan Olga Balema; üç boyutlu çalışıyor olsaydım böyle işler yapardım herhalde, yoklukla varlık arası işleri var.
Bir de ve yine algı ve resim arasındaki ilişkiyi inceleyen Nathalie Provosty var. Resimde dilin ötesine geçmek dediğin bir hissi veya duyguyu, kompozisyondaki insanı, objeyi, peysajı çıkartınca ne kalıyor, onunla ilgilenmek demek sanki. Bütün bu sanatçılar da bir açıdan onu yapıyor.
- Etkilendiğin sanatçılardan bahsetmişken resme nasıl başladın veya resimle nasıl tanıştın, hatırladığın net bir anı var mı? Belki biraz eğitiminden, resimde geçtiğin süreçlerden de konuşabiliriz.
Resime olan yeteneğimi, çizimle çok küçük yaştan beri ilgilenen yakın arkadaşlarım farketti ve beni hep motive ettiler. Lisede atölyeye başladım ve üniversite başvuruları için portfolyo hazırladım. Hep teknik olarak iyiydim ve isteneni çok iyi yapardım, fakat ne istediğimi bilmem çok uzun yıllar aldı. Çok yönlü olmamdan kaynakladı diye düşünüyorum, halen öyleyim ama yaptığım her şeyin resimden çıktığını anladığımda resime yönelme kararı verdim. Sonra ne olur bilmiyorum.
TIKLAYIN | Defne Cemal: Tuvalin fırça darbelerimle olan diyaloğunu kaydediyorum
'Nemli Mavi'ye dair:Nemli Mavi isimli kişisel sergisi için Defne Cemal, resmin temellerini oluşturan ışık, renk, biçim ve yüzey gibi öğeleri ele alır. Resimlerine bir eğri veya bölme gibi temel bir yapı ile başlayan Defne, yarı saydam pigment katmanlarını zamanla, üst üste harmanlayarak tuval ve boyanın dengeleyici diyaloğuna bırakır. Genellikle tek bir ton kullanımıyla resim yüzeyindeki görsel titreşimi yoğunlaştırır ve altında sürekli bir hareketin devam etmesini sağlar. Sanatçının atölye penceresinden içeri sızan nesneler ve gölgeler kompozisyonel önerilerde bulunurken, kullandığı rengin derinlik ve gerçeklik kazanmasına yol açar. Tuvallere eşlik eden ortadan bükülmüş alüminyum paneller, resim yüzeyine hafif heykelsi bir boyut kazandırırken, tuvallere kıyasla ışık ile doğrudan ilişki içindedir. Tuvaller, boyanın emilimi ve ağırlık dağılımıyla ışığı içeriden dışarıya yönlendirirken, katlamalar yapısal özellikleri dolayısıyla ışığı böler, ve yarattığı yansıma ve gölge kontrastıyla yüzeye farklı bir bakış açısı kazandırır. Burada Defne'nin fırça darbeleri anlıktır; tuvallerde büyük alanlar ve katmanlar tarafından genellikle gizlenen eline dair daha derin bir içgörü sağlar. İnsan gözü, resmin ilizyonuna ve pigmentin maddi doğasına uyum sağladıkça, imgeler farklı bağlamlar altında çeşitlenir ve koşullar değiştikçe algıdaki çeşitliliği keşfettiğimiz bir alan yaratır. Rengin ısısı fiziksel faktörlerden etkilenirken, renk yoğunluğu yoruma göre değişir ve bunların etkileşimi farklı duyusal tepkiler yaratır. Bir bütün olarak bakıldığında, eserler ince, doğasında bulunan bir enerji yayar; insan gözünün rengi nasıl algıladığını ve yaratabileceği ruhsal alanı keşfederler: dil öncesi bir his ve doku halidir. |
Defne Cemal kimdir?
1997 yılında İstanbul'da doğan Defne Cemal, New York Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nden 2019 yılında mezun olduktan sonra bir yıl New York'ta çalıştı. 2020 yılında İstanbul'a geri dönmesiyle birlikte sanatsal pratiğine devam ediyor. |