3 Mart 2000 günü gazetecilik hayatımın çok önemli günlerinden biriydi.
Öğretim üyeliğinden gelen bir gazeteciydim ve o gün iki mesleğimi bir araya getirecek güzel bir olaya tanık oluyordum.
Boğaziçi Üniversitesi’nde bir “İletişim Enstitüsü” kuruluyordu.
Bu enstitü, çalıştığım medya grubunun patronu Aydın Doğan’ın desteği ve finansal katkısıyla hayata geçecekti.
Aydın Doğan, üniversiteye 3 milyon dolar vermişti
Aydın Doğan o gün için de bugün için de büyük bir meblağ olan 3 milyon dolar katkıyı yüklenmişti.
Bugünün parasıyla en az 6 milyon dolar eder.
Adı Aydın Doğan İletişim Enstitüsü olacaktı.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde iş insanlarının üniversitelere katkıda bulunması yaygın bir şeydir.
Nitekim Ülker Grubu, Harvard Üniversitesi'ne böyle büyük bir yardımda bulunmuş ve o parayla bugün çok önemli araştırmalara imza atan bir enstitü kurulmuştu.
Aydın Doğan
Enstitünün tanıtımını yapmaya Başbakan Ecevit geliyor
Üniversite bu proje için bir tanıtım toplantısı düzenlemişti.
Tanıtıma bizzat Başbakan Bülent Ecevit de katılmıştı.
Başbakan değil, eski gazeteci kimliği ile oradaydı sanki.
Aydın Doğan’la 12 Eylül askeri darbesi günlerinden gelen bir hukuku vardı.
Aydın Doğan daha yeni Milliyet gazetesinin sahibi olmuştu.
Yani onun üzerinden iki yıl bile geçmemişti.
12 Eylül askeri darbesinin en sert günlerinden birinde yasaklı lider Ecevit, Aydın Doğan’la buluşmayı istemişti.
Abdullah Efendi Restoranı’nda kurulan darbe karşıtı dergi
Abdullah Lokantası’nda dönemin yasaklı lideri Bülent Ecevit’le buluşmuştu.
Ecevit, darbeye karşı bir dergi çıkaracağını, Aydın Doğan’ın bu konuda kendisine yardımcı olup olamayacağını sormuştu.
Aydın Bey, o günün bütün risklerini alarak, hiç düşünmeden “Evet olurum” demişti.
Dönemin ünlü dergisi “Arayış” işte o gün kurulmuştu…
O dergi 52 hafta yayınını sürdürebildi ve sonunda sıkıyönetim tarafından kapatıldı.
Eski Başbakan Bülent Ecevit
Aydın Doğan 52 hafta boyunca o derginin arkasında durdu
Aydın Doğan o 52 hafta boyunca Arayış dergisinin arkasında durdu.
O nedenle defalarca sıkıyönetim komutanlıklarına, Genelkurmay’a çağrılarak uyarıldı.
Ecevit o gün oraya, işte arkasında bu maziyi taşıyarak gelmişti.
O tanıtım toplantısından aklımda, Güneri Cıvaoğlu’nun ertesi gün yazdığı yazı kaldı.
Cıvaoğlu, o tanıtım toplantısında hepimizin gözünden kaçan çok renkli bir ayrıntıyı yakalamıştı.
Yazısının o bölümünü sizlerle de paylaşmak isterim…
Halkçı Ecevit’e göre dans partileri gereksiz şeyler miydi?
“Dün Başbakan Bülent Ecevit'i, başında gençlik rüzgarları eserken çıktığı sahnede izledik.
Robert Kolej mezuniyet yıllığında kendisi için yazılanları okuyordu.
‘Çevirisini yaptığı Tagor'u artık sevmiyor...’
Ecevit, İngilizce'sini okuduğu bu satırlardan sonra mikrofondan İngilizce “Hayır, bu doğru değil” diyor.
Gene okumaya devam ediyor.
“Dansı ve partileri gereksiz bulur.”
Ecevit okumayı kesip, gene bir saptama yapıyor:
"Hayır artık öyle bulmuyorum."
Sonra...
Gülümsüyor, "Zamanla her şey değiştiği gibi ben de değiştim" diyor.”
Yıllar Ecevit’te sadece dans partilerini mi değiştirdi?
Ecevit'i bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak gazeteciliğe başladığım yıllarda tanımıştım.
Gerçekten değişti mi?
Sadeliği değişmedi.
Daha birkaç dakika önce Aydın Doğan İletişim Enstitüsü'nü açmak için Boğaziçi Üniversitesi'ne bir minibüsle gelmiş, herkesi şaşırtmıştı.
Son model kurşun geçirmez makam araçlarını kullanmıyordu.
Günlük yaşamı, 40 yıl öncesinde olduğu kadar gösterişten uzak.
Ve değişmeyen dürüstlüğü...
Ecevit'in siyaset yaşamında tek bir şaibe yoktur.
“(Siyasette genel olması gereken bu özellik istisna oldu)”
Tabii bir de onun cesareti; işte o cesareti hiç değişmedi
“Değişmeyenlere cesareti de eklemeliyiz.
Tabuların, karanlıkların, zorbalıkların üstüne gitmiştir.
Hiçbir zaman kapıkulu olmamıştır.
Kıbrıs Harekâtı'na karar verirken de inançları uğruna hapse girerken de bu kanıtları verdi.
Sandalye tutkunu olmayışı da değişmedi.
12 Mart askeri müdahalesi sonrası gözünü kırpmadan CHP Genel Sekreterliği'nden istifa etti.
1975 ve 1979'da iki kez Başbakanlığı bıraktı.
1987 seçimlerinden sonra DSP Genel Başkanlığı'ndan ayrıldı.
Rahşan Hanım'a, sanata, doğaya, çaya olan tutkusu da hiç değişmedi.”
Ecevit o gün hepimizi etkilemişti.
Darbelerden çıkıp gelmiş, askeri rejimlere hep direnmiş eski bir gazetecinin bu enstitüye ilk taşı koyması bizlere de gurur vermişti.
Hande Fırat, 15 Temmuz gecesi Erdoğan'a Facetime üzerinden ulaştığında
15 Temmuz darbecileri Hürriyet ve CNN’i basarken o günü düşünmüştüm
15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece, darbeci FETÖ subayları helikopterle Hürriyet, Kanal D ve CNN binasına girerken enstitünün o tanıtım toplantısı aklıma gelmişti.
CNN, o gece sabaha kadar darbecilere karşı yayın yapmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hürriyet’in Ankara temsilcisi Hande Fırat’ın cep telefonu üzerinde bütün Türkiye’ye seslenmiş ve direnişe çağırmıştı.
O saatlere kadar iktidar yanlısı medya neredeyse tam siperdi.
Darbeci subaylar, devletin TRT’sine girmiş, oradan bildiri bile okumuşlardı.
O gece Aydın Bey’in saat 21.45’te verdiği talimat
Hürriyet ve CNN’deki arkadaşlarımız ise hayatları pahasına darbeye karşı oluşlarını sürdürüyordu.
Aydın Doğan, o sırada bulunduğu Bodrum’dan gece saat 21.45’te bu darbe girişimine karşı çıkılması talimatını vermişti.
Ecevit yaşasaydı 15 Temmuz gecesi ilk çıkışı yapan o olurdu
O sabaha karşı benim duygularım ise şöyleydi:
İyi ki bu ülkede hâlâ bağımsız bir medya var.
Bağımsız medya ister iktidar olsun ister muhalefet; demokrasiye inanan herkesin en büyük dostudur.
Eminim Bülent Ecevit yaşıyor olsaydı, o gece ilk açıklamayı yapan insanlardan biri o olurdu.
O gün Ecevit’in tanıtımını yaptığı Aydın Doğan Enstitüsü dün kapatıldı mı?
İşte o gün tanıtımı yapılan Aydın Doğan İletişim Enstitüsü, dün yayınlanan bir kararname ile kapatıldı.
Kararnamenin altında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzası vardı.
Ancak anlamadığım bir şey var.
Bilebildiğim kadarı ile o enstitü üniversite tarafından hiçbir zaman hayata geçirilmedi ve kâğıt üzerinde kaldı.
Hatta Aydın Doğan’ın ödediği 3 milyon doları da iade ettiler.
Dolayısıyla fiilen hayatta olmayan bir enstitünün kapatılması normal gibi geldi bana.
Öyle arkasında bir niyet falan sezmedim.
Boğaziçi Üniversitesi
Keşke Boğaziçi Üniversitesi o enstitüyü hayata geçirseydi
Ama şurası kesin.
Keşke Boğaziçi Üniversitesi tarafından hayata geçirilseydi.
Medya alanında çok iyi bir araştırma kurumu haline gelebilirdi.
Aydın Doğan’ın kurup Milli Eğitim Bakanlığı'na devrettiği çok sayıda iletişim ve sanat okulu başarılı biçimde eğit vermeye devam ediyor.
Mesela İstanbul’da her yıl gençler arasında yapılan caz müziği yarışmalarında, bu okul öğrencilerinden çok sayıda yetenekli genç ödüller kazandı.
Eminim o enstitüden de çok iyi araştırmacılar ve araştırmalar çıkardı.
Ama Boğaziçi Üniversitesi son üç yıl içinde öylesine büyük bir zemin ve itibar kaybetti ki…
Belki de o enstitünün kâğıt üzerinde bile kalmaması iyi oldu.