T24 Haber Merkezi
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in "uyuşturucu ve Suriye'ye gönderilen silahlar" iddialarından hareketle,"Türkiye'de çeteler mafya, uyuşturucu kaçakçılığı, iktidarların bilgisi, kontrolü olmadan işleyemez. Bunların kaynağı nedir? Niye buna ihtiyaç duyuluyor peki? Esas olarak bu kirli ağların ve ilişkilerin temeli Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikası: İnkar, imha ve savaş politikalarıdır. Bu politikalarla Kürt sorununa yaklaşan iktidar, bu politikaları finanse etmek için bütçenin açık ya da örtülü kaynaklarıyla yetinemiyor, başka kaynaklara ihtiyaç duyuyorlar. Hukuk dışına çıktıklarında, devletin nizami güçleriyle bu politikaları yürütmeyi istemiyorlar çünkü işlenmiş ve işlenecek suçlar çok büyük. Bunun sorumluluğundan kaçmak için mafyayı devreye sokuyorlar" dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Sancar, "Buraya çözüm sürecinde masanın AKP tarafından devrilmesiyle geldik. İktidar, çözüm ve demokratikleşmenin konuşulduğu o süreçte, son olarak Dolmabahçe'de kurulan masaya tekmeyi vurdu, yeni Susurluk masasını kurdu, yeni ortaklar edindi. Bunları birleştiren tek ortak nokta var, Kürt düşmanlığı. Kürt düşmanlığı üzerinden işleyen bu sistem, bütün halka, bu ülkeye düşmanlıktan başka bir şey üretmez. Bunu şimdi ortaya çıkan ifşaatlarla görüyoruz. Kürt halkına yönelik çektirme planını devreye soktular, arkası geldi. Yargı sistemini, medyayı, siyaseti savaş politikalarına göre yeniden şekillendirdiler" diye konuştu.
Erken seçim çağrısı yapan Sancar, "Sadece bir bakan ya da adı geçen üç beş kişinin istifa etmesi, bütün çabaların oraya odaklanması bu sistemin yeniden üretilmesini kolaylaştırır. Daha etkili çözüm, erken seçimi dayatmaktır. Toplumun çok büyük bir çoğunluğunun, demokrasi güçlerinin kuvvetli şekilde erken seçim talebini sahiplenmeleriyle sağlayacağız. Ancak bu şekilde toptan istifa ettirebiliriz. Hesap sormanın yeri de açılacaktır" ifadelerini kullandı.
Sancar'ın açıklamasından satır başları şöyle:
"Halkımızın kararlılığı ve haklı mücadelesi karşısında hiçbir zorba yönetimin başarı şansı yoktur, olmayacaktır. Hakkari'ye, Şemdinliye gitmemizin özel bir sebebi vardı. Derecik'te bir çoban ve arkadaşı askerin açtığı ateş sonucu yaralanmıştı 15 gün önce. Hakkari'de son 5 yılda 15 sivil kolluk güçlerinin hedef gözeterek açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.17 sivil yaralandı. Biz de halkımızın sahipsiz olmadığını göstermek halkımızla kucaklaşmak amacıyla gittik. Kürt halkı sahipsiz değildir. Bu zorbalığı alt edecek birikime ve inanca da sahiptir.
İçişleri Bakanı da geçenlerde kendi döneminde faili meçhul cinayet olmadığını, işkence yapılmadığını söyledi. Doğrusu şu: Kendi dönemindeki cinayetler faili meçhul değil, apaçık belli. Bunlar yargılanmıyor, yargı önünde hesap sorulmuyor. Burada cinayetlerin faili belli, akıbetler belirsiz. Biz onu da adaletle belirtli hale getirmek için yürütüyoruz mücadelemizi.
-Erdoğan dönemin Başbakanı'yken, Şemdinli'den gelen bir heyete, 'Benden yol isteyin, su isteyin ama bu olayı çözmemi istemeyin' demişti. Bunları unutmadık, Kürt halkı da unutmaz Türkiye'nin halkları da unutmaz. Kürt'e bakışık bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığına tanık oluyoruz. 'Size su getirelim ama onurunuzdan ve onurunuzdan vazgeçin, haksız hukuksuz yaşamı kabul edin'. Hayır, kabul etmeyeceğiz bunu.
Sırtını iktidara dayayan güvenlik mekanizmaları sanıyor ki bu bölge gözlerden uzak, istediğimizi yaparız, sivilleri vururuz, kimse sesini çıkaramaz. Halkımızı yalnız ve sahipsiz sanıyorlar. Halkımız kendisinin iradesine ve özgürlüğüne sahip çıkacak güce sahiptir. Biz bu mücadeleden bir milim sapmayacağız yolumuzdan. HDP onuru, hayatı, özgürlüğü ve barışı savunmak, bunların hayata geçtiği bir düzeni kurmak için vardır.
Şemdinli'de ve Hakkari'nin diğer bölgelerinde sivilleri hedef alan saldırılar sonrası yapılan açıklamalara bakın. Kaçakçılık gerekçesinin arkasına sığınıyorlar, oysa katledilenler sınırda bile değil, şehirin merkezinde.
Kaçakçılık dedikleri ne halkımız için? Bunlar yoksul halkın ekmek ve geçim kavgasından başka bir şey değil. Sınırın diğer tarafında akrabalar var. Zaten sınırın yapay bir bölünmeden başka bir şey olmadığını da biliyoruz. Diğer tarafta da aynı halklar yaşıyor. Ziyaretlerinde birkaç eşya da getiriyorlar. Bunlara kaçakçı muamelesi yapılıyor. Roboski'de de aynı gerekçelerle savaş uçakları 34 insanımızı katletmiştir. 33 kurşunun hikayesi de aynıdır. Buradaki politika halkı yoksul ve aç bırakmak, iktidara bağımlı hale getirmek ve onursuz bir yaşama mahkum etmek. Bunu başaramayacaklarını her fırsatta söyleyeceğim.
Kaçakçılık, uyuşturucu, silah ticareti mi arıyorsunuz? Kürt halkının geçim derdi için getirdiği basit eşyalara bakmayın, Venezuela'ya bakın, Kolombiya'ya bakın, Kıbrıs'a bakın, Suriye'ye yolladığınız TIR'lara, gemiciklerinize, uçak filolarınıza bakın.
Bir siyasetçinin Susurluk döneminde kayıtlara geçen sözünü sembol olarak okuyacağım. Dönemin MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici, 2000 yılında Radikal'e 'Türkiye'nin bir ucundan girip bir ucundan çıkıyor değil mi uyuşturucu?' Böyle soruya şu yanıtı veriyor: 'Tabii, polis yol verir, TIR'lar yürür, önde polis arabaları gider, arkada bilmem neler eskort yapar, bu uyuşturucu bu şekilde 50 senedir gider, hâlâ da gidiyor.
Bunlar ilk defa söylenmiyor. Yüzlerce bilgi belge, itiraflar var. Buna itiraz edin, edemezler çünkü bu işler böyle devam ediyor.
Türkiye'de çeteler mafya, uyuşturucu kaçakçılığı, iktidarların bilgisi, kontrolü olmadan işleyemez. Bunların kaynağı nedir? Niye buna ihtiyaç duyuluyor peki?
Esas olarak bu kirli ağların ve ilişkilerin temeli Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikası: İnkar, imha ve savaş politikalarıdır. Bu politikalarla Kürt sorununa yaklaşan iktidar, bu politikaları finanse etmek için bütçenin açık ya da örtülü kaynaklarıyla yetinemiyorlar, başka kaynaklara ihtiyaç duyuyorlar. Hukuk dışına çıktıklarında, devletin nizami güçleriyle bu politikaları yürütmeyi istemiyorlar çünkü işlenmiş ve işlenecek suçlar çok büyük. Bunun sorumluluğundan kaçmak için mafyayı devreye sokuyorlar. Kürt sorununda çözümsüzlük politikası, savaş, imha ve inkar anlayışı böylece çürütüyor ülkenin her tarafını.
Bu kirli döngü, kanlı girdap bazen yavaşlar, bazen gözlerden ırak tutulur ama yeniden büyüyerek hayatlarımıza musallat olmaya devam eder. Bu ülkenin insanlarının hayatlarını, ekmeklerini rehin almaya devam eder. O nedenle çareyi doğru tespit etmek için teşhiste anlaşmamız gerekiyor. Bilelim ki sorunun kaynağı Kürt meselesinde savaş politikaları, inkar ve imha zihniyetidir. Çözüm de bellidir, en başta Kürt sorununda demokratik siyasette barışa giden yolu açmaktır. Çare, demokrasi ve barıştır. Burada anlaştığımızda, ahtapotun diğer kollarına kolayca uzanır ve etkisiz hale getiririz.
Susurluk'ta birkaç yargılama göstermelik oldu ama faili meçhul cinayet davalarından JİTEM davalarından doğru düzgün sonuç çıkmadı. Çıkmayınca, o dönem bunları yapma hakkını kendinde görenler, ihtiyaç duyduğumuzda yeniden yaparız cesaretini alıyorlar işte. Biz diyoruz ki geçmişte yüzleşme, hesap sorma gereklidir. Her şeyden önce 'bir daha asla' diyebilmek için gereklidir. Biz şimdi güçlü bir sesle bağırmak zorundayız 'bir daha asla' diye.
2015 konsepti şimdi yürürlükte, buraya çözüm sürecinde masanın AKP tarafından devrilmesiyle geldik. İktidar, çözüm ve demokratikleşmenin konuşulduğu o süreçte, son olarak Dolmabahçe'de kurulan masaya tekmeyi vurdu, yeni Susurluk masasını kurdu, yeni ortaklar edindi AKP. Bunları birleştiren tek ortak nokta var, Kürt düşmanlığı. Kürt düşmanlığı üzerinden işleyen bu sistem, bütün halka, bu ülkeye düşmanlıktan başka bir şey üretmez. Bunu şimdi ortaya çıkan ifşaatlarla görüyoruz. Kürt halkına yönelik çektirme planını devreye soktular, arkası geldi. Yargı sistemini, medyayı, siyaseti savaş politikalarına göre yeniden şekillendirdiler.
Şimdi konuşmakta olduğumuz bu çöküş, kara para trafiği aynı zihniyetin güncellenmiş şeklinin sonucudur. Savaş politikalarıyla hem halkın evine ateş düşürüyorlar hem de işsizlikle halkın cebini talan ediyorlar. Doksanlarda binlerce köyü yakıp yıkan zihniyet bugün de gençlerin, çocukların geleceğini yıkmaktadır. Bu politikanın tek tanımı; çökertme, yakma, yıkma talan...
Bizim bunu mutlaka değiştirmemiz lazım. Yeni diye inşaa ettikleri sistem de Susurluk koalisyonunun yeniden siyaset merkezli örgütlenmesi ve saray eliyle yönetilmesidir.
Bir mafya liderinin ifşaatlarına bakmamız gerek yok. Bu bilgilerin yeniliği ya da önemi nedir diye sorarsanız, sadece kendisi konuşsa, itham ettiği kişiler sussa etkisi bu kadar olmayacak belki. Mesela Soylu çıkıp konuştuğunda, o ifşaatların hepsini itirafa dönüştürmüş oluyor. Kendini aklayacak hiçbir açıklama, gerekçe dile getiremiyor. Sedat Peker'in itham ettiği kişiler kendileri açıklama yaptıkça, o ithamları itirafa dönüştürüyorlar.
Sonra vatan millet propagandasıyla bu sorumluluktan kaçabileceklerini düşünüyorlar. Geçti o devir, şimdi karşılarında yoluna devam eden HDP, onun arkasında kararlılıkla yürüyen Kürt halkı, kadınlar, gençler, köylüler, emekçiler var.
(Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi'nin yazısına atıfta bulunarak) Her açıklama yeni bir itiraf. Ben onların yerinde olsam, biraz da akıllı davransalar susarlar. Yaptıkları her açıklama aleyhlerine delil oluşturuyor. Mutlaka yargılanacaklar, ve bu delillerle yargılanacaklar, kendi sözleriyle yargılanacaklar, bizim mücadelemizin sonunda hesap verecekler.
-İktidarın ortağı Devlet Bahçeli, 'Erdoğan hangi yetkiyle eli kanlı gruplara silah sevkiyatı yapmıştır' demişti. Yani Suriye'ye gönderilen silahlar için söylüyor. 'MİT TIR'ları felaket tablosundan sonra hiçbir hükümet ayakta kalamayacak'. Kaldı, sizin desteğinizle kaldı. Bütün bu açığa döktüğünüz suçlara ortak olarak bu iktidarı ayakta tuttunuz. Hepiniz sorumlusunuz. Belki de Tuğrul Türkeş'in o konuşmasından bir cümleyi de aktarmadan geçmek olmaz: 'Vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmedi.' Nereye gitti? Biz biliyoruz nereye gittiğini. Bu silahlarla neler yapıldığını da biliyoruz. Bu hakikatin tümünü ortaya çıkarmak için de daha fazlasını yapacağız. Üstü örtülmek istenen bütün bu insanlık suçlarının açığa çıkmasını sağlayacağız, faillerinin hesap vermesini de mümkün kılacağız.
Hep dış güçler, dış güçler. Halkı yoksulluğa, açlığa, çaresizliğe terk edip yandaş şirketlere katrilyonlar aktarın diye direten dış güçler kimler. Milyonlarca insanın yoksul bırakılmasına neden olan dış güçler kimler? MB'nin 128 milyar dolarını çarçur edin diyen dış güçler kimler? Beşli çeteyi ülkeyi talan ettiren dış güçler kimler? Halkı itiraz etmesin diye korkutmak için çete liderlerine miting yaptırıp halkı tehdit ettiren dış güçler kimler? Savcıların harekete geçmesini engelleyen dış güçler kimler? Demokratik siyaseti engellemeye yönelik her türlü operasyonu yapan, iktidara bunları dayatan dış güçler kimler?
Bu karanlık dönemden çıkış mümkündür. Güçlerimizi birleştirirsek, hep birlikte mücadele edersek... Biz HDP olarak elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Önerilerimiz var, bu önerileri demokrasiden yana olan herkesle paylaşmaya devam edeceğiz.
Sadece birkaç başlık sayayım, ondan sonra bunları nasıl yapabileceğimize ilişkin bir söz söyleyeyim.
1-Her şeyden önce kendi mücadelemiz: Kendi mücadelemizi yürüttüğümüz alanlar hak, hukuk, demokrasi, özgürlük barış. Aş, iş, kadın yoksulluğuyla mücadele... Bunları birbirine bağlayacak temel hedefi örmeye çalışıyoruz, o da bu talan ve sömürü düzeninden kurtulmak.
2- Ortak demokrasi mücadelesi: Bunun için herkese görev düşüyor. Özellikle başta barolar ve hukuk örgütleri olmak üzere demokratik kitle örgütleri, emek meslek örgütlerine görevler düşüyor. Biz çalışmalarımızı bu çevrelerle paylaşacağız. Buradan çıkışı birlikte öreceğimiz barış ve demokrasi mücadelesi mümkün kılacaktır.
Parlamentoyu da harekete geçirmeye çalışacağız ama iktidar engelliyor. Güçlü bir toplumsal ortak mücadeleye ihtiyaç vardır. Yargıyı da harekete geçirmek için uğraşacağız ama kolay olmadığını biliyoruz. Onları cesaretlendirmemiz gerekiyor. Halkın, toplumun onlara sahip çıkacağını görmelilerdir cesaret için.
Bir maddemiz daha var: Erken seçim. Sadece bir bakan ya da adı geçen üç beş kişinin istifa etmesi, bütün çabaların oraya odaklanması bu sistemin yeniden üretilmesini kolaylaştırır. Sadece birkaç arızayı gidermiş olursunuz. Onlar ihtiyaç duyduklarında birbirlerini satacaklar bunları biliyoruz. Öyle olursa görevden almalar söz konusu olacaktır. Daha etkili çözüm, erken seçimi dayatmaktır. Toplumun çok büyük bir çoğunluğunun, demokrasi güçlerinin kuvvetli şekilde erken seçim talebini sahiplenmeleriyle sağlayacağız. Ancak bu şekilde toptan istifa ettirebiliriz. Hesap sormanın yeri de açılacaktır. Bizler milyonlarız. İşçiyle, esnafla, gençlerle, kadınlarla, çiftçilerle, Kürt'üyle Türk'üyle biz halkız.
Çözüm demokratik cumhuriyet, Kürt sorununda barış. Çözüm çözüm olmalıdır. İşte burada uzlaşabilirsek, bütün bu talan ağını, rant, mafyatik sistemi daha kolay teşhis eder, daha güçlü bir şekilde değiştirebiliriz. Sanıyorlar ki halklar bu ülkede sahipsiz. Hayır! Sabahın, yarınların, hakkın, özgürlüğün, barışın, umudun sahipliği vardır. Biziz. Halklardır!
Sabahın sahibi vardır. Gün daima bulutta kalmaz, herhal ileridedir yaşanacak günlerin en güzeli.
İleride dediğimiz çok yakındadır.
Yeter ki nefeslerimizi hep birlikte birleştirip, bulutlara üfleyelim.
Dağılır o kara bulutlar, fırtına çıkar!"