Siz bu satırları okurken istedikleri gibi yaşama temel hakları için yıllarca verdikleri mücadelenin kazanımlarını gururla kutlamak adına yürümek isteyen rengarenk güzel insanlar, geyler, lezbiyenler, biseksüeller, trans bireyler, yani quirler, yani LGBTQİ+'lar Cihangir'in ara sokaklarında kovalanıyor, gözaltına alınıyor, coplanıyor ve belki de biber gazlanıyor olacak. 2015'ten bu yana her yıl olduğu gibi… Ayrıca bütün hafta onur haftası etkinliklerini saçma sapan yasak ve tehditler yüzünden online'a ve güvenli mekanlara almak zorunda kaldılar. Bize bu yaşatılmaya çalışanlar beni çok yakından ilgilendiriyor çünkü onlar benim seçilmiş ailem ve ben onlardan biriyim. Ama eşcinsel olmasanız da, hatta hayatınızda tek bir eşcinsel ya da quir tanımamış ve bu hayatın ucuna bile dokunmamış olsanız da, eğer özgür ve mutlu yaşamaksa amacınız, bunun sizi de neden son derece yakından ilgilendirmesi gerektiğini gelin size o meşhur oğlana anlatır gibi anlatayım…
16. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü'nden. 1 Temmuz 2018 (Fotoğraf | Sendika.Org: Gül Gündüz)
Toplumumuzun yapısı yüzünden gerektiğinden çok az ya da çok fazla kullandığı sözcükler vardır. "Fark etmez" çok gereksiz sık kullanılır örneğin, bir seçim yapacak kadar çeşitli hayat bilgisi edinememiş, hep en azla yetinmek zorunda kalmış, ömrü hayatta kalma modunda geçmiş, çoğunluğu oluşturan katmanın "aman başıma bir iş gelmesin" ifadesidir. O kadar küçük yaşamaya zorlanmıştır ki, fikrinin sorulmasına, kendisine seçenek sunulmasına o kadar alışmamıştır ki, gazozla çay arasında seçim yapmak bile korkutur onu… "Ne içersin?" "Fark etmez…" Oysa bir şeylerin fark etmesi o kadar önemlidir ki bir insanın bireyselliğini kazanması ve iyiye yakın bir hayat sürmesi için! Herkes farklıdır, tercihleri de, ama cemaat toplumlarında farklılık hayatı tahakküm altına alan o abuk sabuk aynılık kurallarını dolayısıyla sömürü düzenini bozacağı için tehlikelidir. O yüzden "fark etmez", fark etmemelidir çünkü farklılık aynılığın güdülebilir hükümranlığını bozar.
Quirseniz her şey fark eder halbuki, kimliğinizi minik detaylar üzerine inşa edersiniz, tercih ettiğiniz cinsellik biçimini pantolon cebinizde taşıdığınız mendilin rengiyle belli etmişsinizdir açık olmanın tehlikeli olduğu devir ve yerlerde örneğin. Eşcinseller de bir cemaatin parçasıdır ama bu cemaatte farklılıklardan güzellik ve güç doğar. O yüzden gökkuşağı, o yüzden drag… O yüzden çeşitlilik, o yüzden rengarenklik…
"Sana ne" sözcüğünü ise aşırı az kullanır Stockholm sendromlu cemaat toplumu. Herkes her konu hakkında gereksiz fikir beyan eder, herkes herkesin yediğine, içtiğine, giydiğine, yaşam biçimine karışma hakkını verir kendine. Bir "sana ne"yle kendilerine gelecek yarımakıllılar bu sözcüğün yokluğunda palazlanıp tüylerini kabartırlar. Çünkü çok net bir tepkidir, müdahaleci güruhu derhal susturacak kadar güçlüdür. İstediği hayatı yaşamak adına yapmayacağı şey olmayan lubunyaların en sevdiği sözcüktür sana ne. Non-lubunlar siz de bol bol kullanın, sağlığa faydalıdır.
Kelimelerin kullanım sıklığıyla özgürleşme biçimleri arasında bağlar kurarak beynimi eylerken iki korkunç haber geldi -biri yarımakıllı ortalamalar cenneti ABD'den- ABD yüksek mahkemesi kürtajı anayasal hak olmaktan çıkardı… Gelsin artık gerici kızıl eyaletlerde kürtaj yasaklama gitsin istenmeyen, hiç doğmaması gereken, bu tip kararların sebebi bir sürü insanımsı. İkincisi cennet vatanımdan: İstanbulpride'ın bugünkü yürüyüşle ilgili bir haftadır yaptığı çağrıya, yaşam örgütlenme ve eylem haklarımızın korunacağı ve garanti altına alınacağı bir önlem ve düzenleme yapılacağına dair İstanbul Valiliği ve İçişleri Bakanlığı'ndan beklenen açıklama gelmedi. 24 Haziran 2022 Cuma saat 17.00'de süre doldu. Vali o esnada yobazların starı İsmailağa Cemaati liderinin cenazesindeydi. Tebrikler!
Eşcinsel hareketin mücadelesinden bir şeyler öğrenin eyyy ötekiler! Fark etsin her şey, istediğinizde diretin, tercihleriniz olsun bu hayatta ve insanlara bol bol "sana ne" deyin ki üstlerine vazife olmayan şeylere burunlarını sokmamayı öğrensinler. Yoksa, düşünce silsilesindeki bu ani quantum sıçramasını sadece gerçekten zeki olanlarınız anlayacak ama, sürünmeniz ve bilahare açlıktan ölmeniz sizin hatanız olacak.
Zeynep Aksoy kimdir? Zeynep Aksoy İstanbul’da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesi’nden sonra ABD’de University of Rochester ve Eastman School of Music’te müzik ana dal, sahne sanatları ve sanat tarihi yan dallarında lisans eğitimini tamamladı. ABD’nin en prestijli üniversitelerinden Brown University’de tiyatro çalışmaları alanında yüksek lisans yaptı. Bir süre New York’ta çeşitli tiyatro ve film şirketlerinde çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönüp Radikal İki ve Milliyet Sanat’ta sahne sanatları eleştirileri yazmaya başladı. 20 yıla yakın eleştirmenlik kariyerinde basılı neredeyse her medyada yazıları yayımlandı. “Denizkızı” adlı romanı 2003’te yayınlandı. T24’teki Haftalık yazıları dışında Milliyet Sanat’ta opera bale yazıları, #tarih dergisinde sinema ve dizi yazıları yayınlanıyor. Bu aralar bir oyun, bir film ve bir dizi senaryosu üzerine çalışıyor. Boş zamanlarında geziyor, çiziyor ve müzikle uğraşıyor. İki köpek üç kedi annesi… |