Zeynep Aksoy

31 Ocak 2025

Karanlıkta romantik bir umut ışığı: “Kış Yolculuğu”

Sevgi, terk edilmişlik, aşk acısı, yalnızlık, yollara vurmak, hüzün ve ölüm… Bir yaylı dörtlü, yumuşacık bir bariton sesi ve bu temaları Schubert’in zihninin içine girip çıkmış gibi ustaca yorumlayan koreograflarla dansçıların sahnedeki birlikteliği lirik, sakin ve derin...

Çok karanlık günler yaşıyoruz, bütün dünyanın üzerine bir kara kış karanlığı çöktü. Bitmeyen, sürekli yeni varyasyonlar üreten bir kâbus… Bu karanlık çok zorladığında, 19. yüzyıl Avrupası’na ışınlanmayı diliyorum sık sık. Daha iyi bir zaman/yer diye değil, sanatın her alanından en sevdiğim sanatçılar o döneme ve o coğrafyaya ait olduklarından…

Neyse ki günümüzde böyle bir imkân var; zaman makinesiyle değil müzik, resim, edebiyat, tiyatro aracılığıyla. Geçen akşam Modern Dans Topluluğu (MDT) ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi sayesinde, klasik müzikte tartışmasız en sevdiğim besteci Schubert’in dünyasına, 1820’ler Avusturya’sına ışınlandım örneğin bir süreliğine.

MDT ve İDOB Franz Schubert’in 31 yıllık kısacık ömrüne sığdırabildiği şahane eserlerden, Alman şair Wilhelm Müller’in 24 şiirine bestelediği “Liederkreis”/“Şarkı Dizisi”, “Winterreise”/“Kış Yolculuğu”nu sahneliyor. Klasikle romantik dönem arasında üretmiş, daha çok klasik döneme yakıştırılan ama bence tüm ruhuyla tam bir romantik olan ve Germen ülkelerinde Romantik dönemin başlangıcı sayılması gereken Schubert en çok harika “Lied”leri/şarkılarıyla ünlüdür. Diğer şarkı dizileri, yine Müller’in 20 şiirine bestelediği “Die Schöne Müllerin” ve ölümünden sonra basılmış “Schwanengesang”dır. Besteci 31 yıllık ömrüne 600’den fazla lied, bazıları tamamlanmamış 9 senfoni, oda müziği ve piyano için birçok eser sığdırdı. Liedlerindeki melodinin duyguları ifade etmedeki gücü ve şan/piyanonun benzersiz ortaklığı, piyanonun şancıya bir eşlikçi değil adeta onunla düet yapan bir enstrüman gibi yazılmış olması bence onu gelmiş geçmiş en iyi Lied bestecisi yapıyor.

Gelelim “Kış Yolculuğu”na… Bu 24 şarkı, kara kışta yapılan hüzünlü bir yolculuğu anlatıyor. Eserin kitapçığında Burçak Savaşkurt eserin konusunu şöyle betimliyor: “Bu şarkılarda, sevgilisinin başka bir adama gönlünü kaptırdığını öğrenen şairin, bir gece vakti gizlice sevgilisinin evinden ayrılarak şehri terk edip, nehri takip ederek bir köye ulaşması anlatılır. Sürekli ölme arzusuyla dolup taşan şair, en sonunda yalnızlığına razı olur. Soğuk, karanlık ve çorak kış manzarası onun kalbinin aynasıdır ve yapayalnız sürdürdüğü yolculuğu sırasında karşılaştığı kişi ve olaylar, bu şarkı dizisinin konularını oluşturur. Aslında bu, kalbin alegorik bir yolculuğudur...”

MDT’nin prodüksiyonunda reji ve libretto Mert Öztekin’e ait; rejisör dansların bestecinin şiirleri yeniden sıralayarak bestelediği “Kış Yolculuğu”nun orijinal halinin anlam bütünlüğü bozulmadan yeniden düzenlenerek adapte edildiğini belirtiyor. Şarkılar birden çok farklı koreograf tarafından yorumlanmış fakat baştan sona alegorik bir hikâye anlatıyorlar ve birbirleriyle son derece uyumlular. Dekoru oluşturan ağaçlardan sarkan, müzisyenlerin nota sehpalarını saran kağıtlar nota; çeşitli kurumlardan toplanmış, atık kağıtlardan Schubert’in zihin dünyasını yansıtan ve sahnede onu yorumlayan herkesi kucaklayan bir dekor yaratılmış (dekor ve kostüm tasarımı-Olcay Engin Kaymaz). Sanatçının beyaz hakimiyetindeki, detaylarda 19. Yüzyıla göndermeler yapan ama moderne de göz kırpan kostümlerini de çok sevdim. Işık tasarımı da iddialı ve dramatikti (Burhan Yücel) beğendim. Tek bir eserde birden çok genç koreografa (Deniz Özaydın, Emre Karaca, Evrim Akyay, Huri Murphy, İsmet Köroğlu, Mert Öztekin, Tuğçe Göncü) yaratıcılıklarını gösterme ama bir yandan da bütünlük içeren bir işi beraber çıkarma fırsatının verilmesi ve geri dönüşümün desteklenmesi gibi detaylar projenin kolektif bilincinin yüksekliğine işaret ediyor, yani proje yaklaşımsal açıdan da ilham verici. Benim izlediğim kastta yolcuyu canlandıran Taner Güngör, büründüğü karakterle bütünleşmesi ve sahnedeki varlığının gücüyle özellikle dikkat çekiciydi. Dost/Ölüm Berk Can Ceylan da öyle. Sevgili Demet Aksular, Anne Başak Özenç Akay ve Diğer Adam Tufan Alitaş da başarılı ve projeyle güzel uyumlanmış dansçılar. Dansı izlerken hikâye akışına çok takılmamanızı, çağrıştırdıklarıyla müziği zihninizde tekrar harmanlayarak bir semboller dünyasında yolculuğa çıkmanızı tavsiye ederim.

Fakat müzik, ah o müzik! En sevdiğiniz bestecinin en sevdiğiniz şarkılar dizisini müthiş bir yaylı dörtlü ve operamızın bence en güzel renkli seslerinden Kevork Tavityan’dan dinlemek kısa bir süreliğine cennete gitmekle eşdeğer gibi. Bu şarkılar aslında piyano ve bariton için yazılmıştır, varsa da ben daha önce yaylı dörtlü ve baritonla yorumlanan bir versiyonuna rastlamadım; o kadar yakışmış ki! Çünkü Schubert’in şarkılarında piyano hiçbir zaman sadece bir eşlikçi değildir, her zaman şancıyla ortak ve eşittir ve orkestral düzenlemeleri zaten içinde barındırır. Yaylı dörtlüye uyarlanmış hali muhteşem olmuş. Burada dikkatimi çeken, yaylı dörtlü ve Kevork Tavityan’ın yorumlarken adeta bir beşli gibi hareket etmesiydi; Tavityan o yumuşacık sesiyle asla ön plana çıkmadı ve orkestranın bir parçası gibi yorumladı bu hülyalı, romantik şarkı dizisini. Özellikle içlerinde en sevdiğim liedler “Gute Nacht/iyi Geceler”, “Der Wegweiser/İşaret Levhası”, “Einsamkeit/Yalnızlık” ve “Der Leiermann/Laternacı” beni Süreyya Operası’ndaki kırmızı koltuğumdan alıp Avusturya’ya, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde karla kaplı bir köy yoluna ışınladı. Orada da acı vardı ama daha bireysel ve sanata dönüştürülmüş, yani simyayla keyif vermesi sağlanmış bir acıydı bu. Kemanlar Aslı Ceren Gürkan ve Pınar Gizem Korkmaz, viyola Verda Gül ve viyolonsel Gözde Öcal Güvenli, çok uyumlu çalan bir dörtlü. Belki de sürekli çelloyu dinlediğimden Güvenli’nin yorumunu özellikle beğendim.

Sevgi, terk edilmişlik, aşk acısı, yalnızlık, yollara vurmak, hüzün ve ölüm… Bir yaylı dörtlü, yumuşacık bir bariton sesi ve bu temaları Schubert’in zihninin içine girip çıkmış gibi ustaca yorumlayan koreograflarla dansçıların sahnedeki birlikteliği lirik, sakin ve derin... “Kış Yolculuğu”nu, bilet bulursanız kaçırmayın. O da kışa ve karanlığa dair ama müzik, dans ve tutku, yani umut taşıyor. 

“Winterreise” bugün (31 Ocak), 7 ve 11 Şubat’ta Süreyya Operası’nda.

Tadımlık: Eserin ilk parçasının Kevork Tavityan ve yaylı dörtlü tarafından yorumunun linkini sizler için bırakıyorum.


Not: Yazıyı yazarken, çıkacağı gün olan 31 Ocak’ın Schubert’in doğum günü olduğunu fark ettim. Bu güzel tesadüfle en sevdiğim besteciye doğumundan 228 yıl sonra bir doğum günü armağanı verebilme şansını elde ettim. İyi ki doğdun Schubert, bütün büyük besteciler gibi, hiçbir zaman ölmeyeceksin…

Zeynep Aksoy kimdir?

Zeynep Aksoy İstanbul’da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesi’nden sonra ABD’de University of Rochester ve Eastman School of Music’te müzik ana dal, sahne sanatları ve sanat tarihi yan dallarında lisans eğitimini tamamladı.

ABD’nin en prestijli üniversitelerinden Brown University’de tiyatro çalışmaları alanında yüksek lisans yaptı. Bir süre New York’ta çeşitli tiyatro ve film şirketlerinde çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönüp Radikal İki ve Milliyet Sanat’ta sahne sanatları eleştirileri yazmaya başladı.

20 yıla yakın eleştirmenlik kariyerinde basılı neredeyse her medyada yazıları yayımlandı. “Denizkızı” adlı romanı 2003’te yayınlandı.

T24’teki Haftalık yazıları dışında Milliyet Sanat’ta opera bale yazıları, #tarih dergisinde sinema ve dizi yazıları yayınlanıyor.

Bu aralar bir oyun, bir film ve bir dizi senaryosu üzerine çalışıyor. Boş zamanlarında geziyor, çiziyor ve müzikle uğraşıyor. İki köpek üç kedi annesi…